Cuma Ocak 10, 2025

Avrupa’da Alevi hareketinin çıkmazı….

Alevi toplumuna dönük bütün çirkef saldırı ve katliamların ardında her zaman siyasi bir zemin oluşturulmuştur. Toplumun en kırılgan ve toplumsal çelişkinin en hassas noktasından birini oluşturması açısından da önemlidir.

Bu anlamıyla hem devrimci yaklaşım hem ulusal hareket hem de Alevi örgütlenmeleri tarafından ciddiyetle ele alınması gereken önemli bir konu olarak varlığını korumaktadır. Zira mevcut iktidar süreci, faşizmin ülkedeki açık diktası, Kürt ulusu başta olmak üzere azınlıklara yönelik saldırıların boyutlanması, devrimci muhalefetin yükselmesine karşı faşist devletin tepki ve yaklaşımıdır. Yine bu ırkçı-faşist uygulamalara yönelik her toplumsal katmanda ısrarlı bir karşı koyuştur.

Her ne kadar genel yaklaşım Avrupa’daki Alevi hareketi olmasına karşın kökeni ve köklerinin ülkedeki siyasi gelişmelerin önemli bir parçası olması nedeni ile geniş bir yelpazede ele alınmasını getirmektedir.

90 yılların başında kurulan Avrupa Alevi hareketi esasen 1993 Sivas/Madımak katliamının ardından ciddi bir güce ve örgütlenme ağına ulaşmıştır. Alevi toplumunun siyasal ve inançsal tepkisini iyi değerlendirerek örgütlenme alanlarını ve yüzlerce kurumu oluşturması açısından önemli bir moment yakalamıştır.

Katliamın siyasal, tarihsel ayağı ve devlet olgusuyla beraber ele alınıp deşifre edildikçe Alevi toplumu üzerindeki devlet etkisi kırılmaya yüz tutmuş ve devamında ciddi örgütlenme ile Aleviliğin kendi gerçekliliğiyle yüzleşmesi ve somut yansıması daha net olmuştur. Kendi içindeki farklı toplumsal ve inançsal katmanların varlığı ve devlet (şovenist) yaklaşımının etkisi, gelişmenin ve siyasal bir güç olma yolunu her dönem tıkamıştır. Sivas Madımak Katliamı ardından esasen Alevi hareketinin devlet geleneğiyle açıktan yüzleşmesi bu gerici eksenden uzaklaşmasını beraberinde getirerek bu örgütlenmenin demokrasi istem ve yaklaşımını ve diğer demokrasi güçleriyle ortak hareket noktası yakalamasına önemle vesile olmuştur.

Avrupa da Aleviliğin ders olarak okutulmasından Aleviliğin tanıtılmasına ve demokrasi güçleriyle ilişkilenmeye varan örgütlü bir güç olma bu moral ve kazanımlarını ülkedeki Alevi hareketinin gelişimine aktarması açısından büyük önem taşımıştır. Cem Vakfı gibi devlet güdümlü Aleviliğin asimilasyonu üzerinden çıkar ağı oluşturan yapıların önüne de önemli engel teşkil etmiştir. Bu mücadele açık veya kapalı Avrupa örgütlenme sürecinde de yaşanmıştır.

Ali siz Alevilik, Dedeler kurumu ve Aleviliğin İslam’ın içinde mi dışında mı tartışmaları vb. demokrasi güçleriyle ortak hareket etme, özellikle de Kürt hareketiyle birlikte olmama yönlü ayak direme “Biz inançsal kurumuz siyaset tartışmayız” gibi geri yaklaşımlar, bunu aşmaya çalışan alevi hareketi açısından hep ayak bağı olmuştur.

Toplumsal ve demokrasi mücadelesinin dışında kendisini tutan bu mantık özellikle toplumsal tepki ve reflekslerin gösterildiği dönemlerde alevi hareketinin önünde ve gelişiminde hep engel teşkil etmiştir.

Yerel örgütlenmelerde bu anlayışın nüveleri her daim çokça yaşanmıştır. Demokratik gelişimin ve ortak mücadele kazanımlarının önü bu mantık temsilcileri tarafından bilinçli bir şekilde kapatılmaya çalışılmıştır Buda enerjinin boşuna gereksizce tartışmalarda boğulmasına neden olmuştur. Kurumlarının eklektik bir toplumsal taban oluşturmasındaki zorluklar ve bunu aşmadaki yetersizlikler özellikle durgun ve uzun dönem sessiz kalan hareketin bu rotaya girmesini kolaylaştırmıştır.

Bu yılda 2 Temmuz anma süreci aslında bu durgunluk ve kısır girdabı kırmanın ufak bir adımını oluşturabilirdi. Ancak bu yönlü mücadele eden arkadaşların eklektik kaygıya boyun eğmeleri ya da uzlaşıcı çizgi maalesef gerici değirmene su taşımıştır. Demokrasi ve birlikte yürüme ortak mücadelenin kazanımları törpülenmiştir.

Avrupa da ki Kürt ve demokrasi güçleri esasen Türkiye’deki faşist baskı ve temsil ettiği toplumsal tabanın sesi olmaya çalışan bir eksen de durmaktadırlar. Bu anlamıyla oradaki devlet terörüne ve haksızlıklarına erken bir tavır ortaya konulmaktadır.  Bu terör ve faşizan baskı esasen alevi kurumları dahil tüm demokrasi mücadelesi veren kurumları yakinen ilgilendirmektedir. Çünkü başta iktidar ve kolluk güçlerinin uyguladığı politikalar bu zemini direk etkilemektedir.

Tekçi devlet politikasının  iktidar ayağınca uygulanması her toplumsal kesimi olumsuzca etkilemektedir. Her bir toplumsal kesime yapılan saldırı bir diğerine zemin hazırlamaktadır. Kürt halkına yönelik linç saldırısı Alevilere yönelik nefrete ve tekçi zihniyete dönüşüyor.

Bu tekçi zihniyet Ermeni düşmanlığı ile örtüştürülüyor. Sonuçta bunun mücadelesini veren devrimci ve aydın kesiminin katledilmesi ya da hapishanelere konulmasını getiriyor. Bu  ayrıştırıcı zihniyet kadınların katledilmesine olanak sunuyor. Farklı ulusa, inanca azınlığa, kültüre, cinse bakış açısı her farklı toplumun karşılaşacağı katliam ve zora dönüşüyor. Ortak bir saldırı ancak ortak güçlerin askeri oranda bu saldırıları toplumsallaştırabilmesi ile geriletilir.

Kısacası Avrupa alevi hareketi ve tabanı bu demokrasi güçlerinden yalıtılamaz. Bu noktada çaba içerisinde olan kesimlerin uzlaşıda dikkat etmesi gereken temel ilkeleri koruması gerekiyor. İslamlaştırılmış ve asimile anlayışına yakın mantığın daha fazla tartışılması ve doğru tarzda yazılması gerekiyor. Durgunluğu fırsata çeviren özellikle Cem Vakfı gibi çevrelerin düşünce ve yaklaşımları deşifre edilmelidir. Demokrasi güçleri ise esasen alevi kurumlarındaki ilerici harekete destek sunabilmelidir. İlişki ve etkileme her zamankinden daha fazla çaba gerektiriyor.

Türkiye’de de çıkmaza giren Avrupa’da demokrasi güçleri tarafından deşifre edilen politikalarına karşılık deşifre eden güçleri geriletmek için faşist örgütlenmesini ve saldırganlık ağını geliştiriyor.

Esas olarak bu saldırıyı görüp tüm demokrasi güçlerini bir araya getirerek karşı koymanın acil önemini kavramalıyız.

4061

Özgür Gelecek

Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Özgür Gelecek

ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de  aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)

Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)

Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?

Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?

Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.

SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..

“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”

“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)

7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.

İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor

Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.

Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.

3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?

Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.

Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)

Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.

Emperyalizm Üzerine Notlar-7

Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler

Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve  bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde  emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.

Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek

Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.

Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi

Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)

Sayfalar