Perşembe Kasım 14, 2024

“Bana önderlik edecek olan Nubar gibi önümden yürümeli”

“Ermenilere burada yer yok”

Her şey Ermeni Soykırımı’nın 100. yılına denk gelen günlerde tarihin en uzun süren MGK kararlarında “Çöktürme Planı”nın devreye konularak Kürt halkı için çıkarılan fermanlarla başladı. Yani yine “taş üstünde taş, baş üstünde baş kalmayacak” denilmiş, “tek adam”ın emirleri doğrultusunda harekete geçen Özel Harekatçılar katliamlar uygulamaya başlamıştı. Uluslararası antlaşmalarda Türkiye’nin de bizzat taraf olduğu sözleşmeler rafa kaldırılarak, kural tanınmayarak savaş suçu olan uygulamalara tanık olduk/olmaktayız. Kayyum ile bir gecede Wan’ın Edremit ilçesine atanan belediye başkanı Ermeni Mezarlığı üzerine tuvalet yaptırarak, gerçek yüzlerini sergilemişti. Şırnak-Cizre’de PKK’lilere ait mezarlıklar dozerle kırılmış, cenazeler torbalara konularak kaldırılmıştı. Şehitliklere karşı tahammülsüzlük artık had safhadadır. 2015 yılında Armenak Bakırcıyan şahsında soykırımda ölen, mezar yerleri belli olmayanlar anısına düzenlenen Anıt Mezar yine parçalanmıştır. Kadın gerillaların vücudunu çıplak bir şekilde teşhir edildiği, Taybet Ana’nın cenazesinin 7 gün yerde bırakılarak, yaklaşana “vur” emrinin verildiği politikalar artık belli bir merkezden koordineli yönlendirilmektedir.

Cenazelere dönük bu saldırı, saygısızlık ve Hayastan ve Türkiye Kürdistanı’ndan da talep olmasına karşın Rojavalı Kürt ve Ermeni annelerin yoğun taleplerinden kaynaklı Nubar Ozanyan’ı, şehit düştüğü bu topraklarda uğurlamaya karar verilmişti. Anneler “Bizim için şehit düştü. Asla başka yerde gömülmesine müsaade etmeyiz” diyerek sahiplenmişlerdi onu. Derik’te o gün yas ilan edilmiş,  halk sokak ve caddelere dökülmüştü. YPG Savunma Birlikleri morgdan Derik Şehitliği’ne dek şehidini selamlayıp saygı duruşunda bulundu.

Konuşmalardan sonra artık toprağa verilme vakti gelince Kürt analar, cenaze üzerinde Kürtçe ağıtlar yakarak cenazeyi kendileri taşımak istemişti. Başka topraklardan gelip şehit düşen gerillalar için sahiplenici ailesi belirlendiğinden Nubar Ozanyan için bu aileye Şehitlik Nasnamesi verilmiştir. Ve bölge halkı onu bağrına basarak, kalbinin en sıcak köşesine taşımıştır.

Raqqa’da çetelere “Nubar Ozanyan Operasyonu”

DAİŞ’in kalesi Raqqa’da can çekişen ve sonu gelen çetelerin sonu yaklaşırken, Enternasyonal Özgürlük Taburu savaşçılarını yerinde görmek, buradaki yoldaşları ziyaret etmeden dönmek olmazdı. Bir grup gerilla ile nöbet değişimi için yönümüzü Raqqa’ya çeviriyoruz. Çöl sıcaklığı dayanılacak gibi değil. Yılanlar, çıyanlar, kertenkeleler doğada cirit atarken dönüşte akşamüstü yarasalar arabanın camına çarpıyorlardı. Halk develerden yaşam koşullarını biraz olsun hafifletmek için yararlanıyordu.

Kilometrelerce yol alırken, uçsuz bucaksız topraklarda savaştan kaçan insanların yaşam alanları bomboş. Elektrik ile suyun olmadığı evlerin kerpiçten yapıldığı, zengin petrol yatakları ve gaz ile çevrili ülkede insanlar doğa ile baş başa bırakılmış durumda. Burada halkın en az iki yüz yıl geri bırakıldıklarına şahit oluyoruz. Yol boyunca sıcaktan kavrulan çocuklar, gelen geçen arabalardan su istiyorlar. Yaşlı kadın ve çocuklar, ulaşımın olmadığı koşullarda otostop yapmak istiyorlar. Gerillalar güvenlik nedeniyle uzak duruyor. Çünkü DAİŞ son zamanlarda taktik değiştirerek, canlı bombalarla intihar eyleminde bulunuyorlar.

Raqqa’ya yaklaştıkça halk geçim derdi ile uğraşırken, belli bir yerden sonra askeri alan başlıyor. Raqqa burada adeta ölü şehri andırıyor. Kurtarılmış şehrin belirli bölümlerinde savaşın izleri bütün heybetiyle görünüyor. QSD güçleri gruplar halinde güvenlik sağlıyorlar. Hendeklerden aşarak, çatılardaki keskin nişancıların izni ile Enternasyonal Tabur savaşçılarının karargahına ulaşıyoruz. İlkin göze çarpan Nubar Ozanyan’ın dev posteri oluyor. Hemen yanında Ayşe Deniz Karacagil’in halen gülümseyen fotoğrafı asılı dururken gerillalara moral kaynağı oluyor. Dünyanın her tarafından gelen kadın-erkek savaşçılar arasında hangi dili konuşacağımıza şaşırıyoruz. Gerillalar bir sonraki gün gecesi yapılacak operasyonun hazırlıklarını yapıyorlar. Enternasyonal savaşçılar, MLKP, BÖG savaşçılarından oluşan Tabura önderlik eden TİKKO komutanı Mahir Bakırcıyan yarın akşam düzenlenecek operasyonun adına “Nubar Ozanyan Operasyonu” denildiğini söylüyor. Çetelerin ellerinde kalan son mahalleleri harita üstünde gösterirken, çetelerin göğüs göğse çarpışmaktan kaçtığını, kaçtıkları alanlara da mayın döşediklerini, kayıpların bu yüzden verildiğini anlatıyor. Yerin altına gizlenen çetelerin kuşatıldıklarını, açlık ile sıcaklıktan ölmekten başka kurtuluşlarının olmadığını söylüyor.

“Bana önderlik edecek olan Nubar gibi önümden yürümeli”

Kendi iç sorunlarımız bağlamında TİKKO savaşçılarının Rojava’da adeta terk edildiklerini ekleyerek “Rojava’da olmama hali fiziki bir olay değildir. İdeolojik bir olaydır. Devlete karşı çıkan yapı anlayışı ile bunu savunan Kemalist İttihatçı anlayışın kendisini göstermesidir bu” diyor. Röportaj yapma isteğimizi geri çevirmeyerek, zaman ayırıyor. Nubar Ozanyan’ı, silah arkadaşını saygı ile anarken “Bana önderlik edecek olanın arkamdan değil, Nubar gibi önümden gitmesi gerekir” diyor. Kobane, Hol, Minbiç ile Raqqa’nın özgürleştirilmesi hamlelerinde yer alan Mahir Bakırcıyan “Partimizin Rojava açılımı önemli bir açılımdır. Kürt ulusunun Kendi Kaderini Tayin Hakkı’nı kabul eden ilk örgüt olarak zaten burada bulunmamız gerekiyordu. Kürt ulusu ile beraber dayanışmak, onlarla birlikte savaşmak, bizim için bir görevdir. Bu görev önderimiz İbrahim yoldaşın bize vermiş olduğu bir görevdir. Rojava’yı görmezlikten gelmek şovenistliktir. Kendine MLM bilimini rehber edinen herkes, Rojava’yı görmek zorundadır. Partimizin açılımı devrimci bir açılımdır” diyor. Rojava Devrimi’ne katkı sunmuş, bedel ödemiş, gazi ile yaralılarının olduğu ve son olarak da komutanını kaybetmiş Bakırciyan “Orhan yoldaşı en son şehit düştüğü sabah gördüm. Ben daha önce böyle bir devrimci ile karşılaşmadım. O klasik komutan özelliklerine sahip olmayan bir komutandı. O gerçek öncü, önde yürüyen, talimatı ile değil pratiği ile önderlik eden bir yoldaştı. Kendisini övmeyen, hiçbir şeye sahip olmayan bir komünist idi. Tek bağlılığı ideolojisi idi. Anlattığı gibi yaşayan bir yoldaştı” diyerek onu anlatıyor.

Enternasyonal devrimci Nubar...

Parti-ordu karargahının hemen çevresinde yaşayan halklar ile dil bilmemesine rağmen iletişim kurabilen Ozanyan, feodal ilişkilerin ağır bastığı, erkeğin egemen olduğu koşullarda çeşitli halklardan komşu kadınlar tarafından “Hewal Orhan ziyarete gelmediği” için kızılan bir devrimciydi. Şehit olmadan önce aile ziyaretlerini geliştirmiş, aileden bazı genç kadınları gerillaya, TİKKO’ya katılmaları için ikna etmişti. Aileler Ozanyan’a güveniyor, her sabah pişirdikleri lavaş ekmekleri çocuklarıyla göndererek paylaşıyorlardı. Enternasyonal Tabur savaşçılarından İngiliz, Amerikalı, Fransız, Belçikalı gerillaların Parti-ordu karargahını seçmesinin sebebi “Hewal Orhan” oluyordu. Karargahtaki bu savaşçılar kendilerini “TİKKO’cu” olarak adlandırıyordu. Ezilenin yanında olmayı, haksızlığa uğrayanı savunmayı yaşam tarzı haline getiren, bu uğurda ödenecek bir pay eğer kendisine düşüyorsa tereddütsüz yerine getiren Heval Orhan’ı enternasyonalist kılan, devrimci yapan Ermeni ile Kürt sorunu karşısında doğru duruş sergileyen Kaypakkaya geleneğidir. Bir örgütün, aydının, akademisyenin gerçek kimliğini, devrimcilikte kriterini öğrenmek istiyorsanız onun Ermeni ile Kürt sorununa bakışına bakmanız yeterlidir.

Nubar Ozanyan enternasyonalist bir devrimcidir. Zulmün ve esaretin olduğu her yerde onu görmek mümkündür. Tıpkı Denizlerin, Kaypakkayaların Enternasyonal devrimci dayanışma ruhunu Filistin’de yaşattıkları gibi Ozanyan da bu geleneğin devam edeni olmuştur. Rojava Devrimi’nin simgesi Ulaş Bayraktaroğlu, Robert Grodt, Ayşe Deniz Karacagil, Antonnio Lassun, Ivana Hoffmann, Jac Holmesler şimdiden enternasyonal devrimciler tarihinde şimdiden yerini almışlardır.

Türkiye’de soykırımdan kaçarak Suriye’ye yerleşen Hristiyan halklar ve Kürt halkının Ozanyan’ın ölümünün 40. gününde de kilisede biraraya gelişi oldukça anlamlıdır. Bu anmada dostluk ve dayanışma köprüsünün daha da güçlendirilmesine vesile oldu. Burada Ermeni halkı kendi şehidine ilk günden sahip çıkarak 40. gün anmasını da bizzat kendisi üstlenmiş, örgütlemiş yerine getirmiştir. Bu anmada dikkat çeken bir not olarak kilisede dini gelenekleri yerine getiren Papaz’ın, ailesinin Urfa’dan tehcir edilen ailelerden olduklarını, Türk zulmünün aradan 100 yıl geçmiş olsa da halen devam ettiğini söylemesini paylaşmak isterim. Papaz, “Ozanyan bizim için şehit düştü, bizim şehidimizdir” diyor konuşmasında.

İran, Irak ve Türk işgalci güçlerinin Başur Kürdistanı’nı aç kurtlar gibi sararak ekonomik ve siyasi ambargo ile kuşatma altında alıp savaş çığlıklarının yükselttiği ortamda zorlu geri dönüş yolculuğu bizi bekliyordu. Peşmergelerin esas düşmanı sanki gerillalarmış gibi davranıyorlar. Dostlarımız kim, düşmanlarımız kim tespitini yapamıyorlar. Ama gerillalar ustaca bütün zorluklardan sıyrılmasını biliyor. Bu ziyaret Rojava’ya bir başlangıç olurken, gönlümüzün bir parçasını oraya bırakıp dönüyoruz. (Bitti)

47710

Emperyalist Saldırıya da, Savaşa da Hayır!

Bu ülkenin Başbakanı önceleri ismi “Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)” olan ve daha sonra hedefi, kapsamı, amacı genişletilerek adı “Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi(1)” olarak değiştirilen emperyalist paylaşımcı projenin Eşbaşkanlarından birisidir ve dolayısıyla da ABD emperyalizminin en başta gelen işbirlikçilerindendir. 

Yaşadığımız bu son süreçte bu projenin bir aşaması gerçekleştirilmek isteniyor.

Nasıl mı? Suriye’ye savaş ilan edilerek.

Gerekçe? O da hazır. “Kimyasal silah kullanıldı” 

Ermeni Sorunu’nun Doğuşu ve Osmanlı Bankası Baskını

 

19.yüz yılın sonunda 500 yıldır hüküm süren Osmanlı İmparatorluğu artık son evresine gelmiş yok olmakla karşı karşıya bulunuyordu. Avrupa'da kapitalizmin gelişmesi, ulusal uyanışlar, bağımsızlık hareketleri,1789 Fransız devriminin yankıları, Balkanlarda ulusal kopuşlar Anadolu'da yaşayan Ermeni ve Rum toplumlarında da oluşmaya başlamıştır.

Osmanlı, iktidarı altında yaşayan Ermenilere, azınlıklara ibadet özgürlüğü, mülklerinin güvence altına alınması, reformlar, yasa önünde, vergi alanında eşitlik vaat ediyordu.

Türki entergasyon dinamikleri ve anadilde egitim

TC’nin Lozan sonrası Kürdistan’a ilişkin programı askeri işgal,asimilasyon ve entegrasyon temelli olmuştur.  Kürdistanlılar askeri işgale ve asimilasyona karşı ciddi isyanlar geliştirmiş,mücadeleler vermiş ve bedel ödemişlerdir.Kuzey Kürdistan’da askeri işgale karşı belli gerilla alanları haricinde herhangi bir kazanım elde edilememiş,ancak asimilasyona karşı yürütülen mücadele hedefine tam ulaşamasa da belli sonuçlar üretmiştir. 

Gülfikâr Aksu'nun Anısına/ Hasan Aksu

Gülfikâr Aksu'nun Anısına: "Cocuglar Bize Oyle Ogrettiler. Ne Bilek Hakim Beg; Biz İbocuyuk, Tikkocuyuk!"/ 

Ben Annemi 18 Mayıs 2000 yılında yitirdim. Annem her Anne gibi önce Kadın’dı. Doğurgan özelliğinden gelen koruma, kollama, her şart altında sahiplenme esasıydı. Erkek egemen toplumunda kadın olduğundan dolayı, cins ayrımcılığına uğradı. Baskı ve şiddet gördü. Kürt olduğundan dolayı ulusal baskıya uğradı. Alevi olduğundan dolayı dinsel, mezhepsel baskılara maruz kaldı, aşağılandı.

Kürtler Ve Burjuva Yalanlar

 

Burjuva siyasal iktidar, iktidarini korumak, işçileri bölmek, birbirine düşürmek, kendi şoven-kirli siyasetinin bir parçası olarak, işçileri kullanmak için her türlü ideolojik silahını kullanıyor.

Güncel Sanatın Vahim Hâl(sizliğ)i[*]

 “Süren acılara dayanmak,çabucak ölmekten çok dahabüyük bir kahramanlıktır.”[1] 

Pablo Picasso’nun, “Her çocuk sanatçıdır. Ama sorun; büyüdüğünde geriye nasıl bir sanatçı kalacağıdır,” saptaması sanat ve insan ilişkisinin en net betimlemelerinden biriyken; bu da biz(ler)e sanatın “Anne bak kral çıplak” diye haykıran çocuksu naifliğinden beslenen isyancı niteliğini anımsatır. Bu elbette işin bir yanıdır.

Kürt Kerbelası‏

 

Boyunlarına ip geçirerek bir duvarın üzerine dizdikleri küçücük çocukları aşağı itip boşlukta sallandırarak boğuyorlar. Çocuklar çırpına çırpına can verirken o vampirler, "Allah Allah" naraları ile onların can çekişini seyrediyorlar.

Bu oyunu zor bozar

 

 

Tarihte, zorun rolü üzerine çok şeyler söylenmiştir. Özellikle sınıfsal zorun ortaya çıkışı, varlığı ve uygulanması konusunda, burjuvazinin ideologlarıyla Marksistler arasında ciddi bir ayrım konusu yaşanmış ve yaşanmaktadır. Burjuvazi, kendi sınıfsal zorunu meşru görürken, ezilenlerin, özellikle de işçi sınıfının burjuvaziye karşı uyguladığı devrimci zorun adını bile duymak istemediği gibi, bunu “toplumsal etik dışı” olarak, son yılların burjuva moda deyimiyle,  “terörist” eylemler olarak kriminalize etmeye çalışır.

On İki İmamlar Alevi Olabilir mi ? 1-2

“…Bir insanın arınmışlık düzeyi en güzel sahip olduğu hoşgörüyle, anlayış ile ölçülebilir. Arınmış insan başkalarını yargılamaktan uzak, olayları ve insanları çok geniş bir bakış açısı ile görebilen, hoşgören, olaylar karşısında sukunetini yitirmeyen, her şeyi doğallıkla kabul eden bir yapıdadır. İyi yada kötü diye ayrımları yapmaktan kaçınır, sevgisi bütüne, herkese ve her şeyedir. Hoşgörüsündeki yükseklik, onun bu sevgiyi bu şekilde eksiksizce ve adilce aktarabilmesini sağlar. Korku ve endişelerden hemen hemen tamamen uzaklaşmıştır.

Minaresiz Camiler ve Alevi Asimilasyonu

 

Dedeler var hoca olmuş bir nevi
İhtirasa kurban edilmiş sevi
Minaresiz cami gibi cemevi
Aleviyi namaz kılarken gördüm

(Ozan  Emekçi)

 

Bazı Milliyetçi Ermeni Aymazlara Zorunlu Cevap! Hasan Aksu.‏

 

İnsan eğer ırkçılık, milliyetçilik ve şovenizmden ideolojik gıda alıyorsa; her şart ve koşulda diğer ulus ve azınlıklara kin nefret ve kan kusarak nemalanıyorsa; adı ne olursa olsun sosyalizm ve de komünizm düşmanlığı yapıyor demektir. Çünkü her türlü milliyetçilik yaşanan örnekleriyle hepimizin malumudur.

Sayfalar