Pazartesi Mart 3, 2025

ԲարեւՆուպարՃան Merhaba Nubar Can…

Aradan geçen iki yıl zarfında zamansız bir anda aramızdan ayrılmanı hiç beklemiyorduk.

Ve hiç de kabullenmedik. Dostların, arkadaşların, yoldaşların tüm yakınların arasında şok etkisi yarattı. Yıkıldık, kaldık…

Rojava’dan Başur’a, Bakur’danYerevan’a kadar ne kadar da sevenin-soranın olduğunu bizi bırakıp gittikten sonra anladık, yaşadık ve gördük. Mütevazilik, çıkarsız davaya bağlı kalmanın, alçak gönüllü ve mert bir Partizan olmanın yarattığı sevgi seline bizi bırakıp gittikten sonra tanık olduk…

Yoldaşlığın, paylaşmanın, fedakarlığın, ezilenin, hor görülenin her zaman yanında olurken, iyi erdemlerin sıralamakla bitiremeyeceğimiz şekilde hepsinin senin üzerinde toplandığı, hele hele bugünkü zor koşullarda parmakla gösterilen ender Partizanlardan birisi olduğunu, ilerlemiş yaşına rağmen senin şahsında gördük.

Şehit düştüğüne halen inanamıyorum. Her zamanki gibi halini hatırını sormak, derin bir sohbete dalmak içimden geliyor. Ama askeri üniforma, Parti amblemi altında çekilen ve bizlere gülümseyen resmini hatırladıkça o zaman seni yıldızlara uğurladığımızı hatırlıyor ve kendimi toparlıyorum.

Seni hiçbir zaman üzmek istemezdim. Ama bazı gerçekleri söylemek zorundayım. Senden hemen sonra çok geçmeden her zaman seninle beraber, en zor anlarda senin yanında olan Serdar Can’ı da kaybettik. Belki de seni kaybetmenin derin üzüntüsüne kalbi dayanamadı.

O Amed’de, sen ise Derik’te aranızda TC’nin ördüğü aşılamayacak, uzak zannedilen derin duvarlarla örülmüşken ne kadar da yakınsınız.

Zamansız bir vakit aramızdan ayrıldıktan sonra, bir yıl geçmeden hasret ve acılara dayanamayan sürgünde yaşayan babanı da Nisan 2018’de kaybettik. Zaman bütün değerlerimizi bizden almaya devam ediyordu. Sakın ha üzülme, kendine dert etme. Senin yokluğunu ailene hiç hissettirmedik.

Yoldaşların aileyi bir an olsun yalnız bırakmayarak, son yolculuğunda bulundular…

Bize, arkana bakmadan mücadeleyi devrederek gittin…

Hakikat savaşı devam ediyor… Ճշմարտութեանպատերազմըշարունակվումէ…

Uyanan ve ayakları üzerinde durmaya çalışan Kürt halkının, ağır bedeller ödeyerek Ortadoğu karanlığının içinde yeni bir düzen, yeni bir toplum amacıyla yürüttüğü mücadele her geçen gün güçlenerek büyümektedir.

Kazanımların bir gün bütün bölgeye yayılacağının farkında olan gerici faşist iktidarlar ile başta TC’nin başı diktatör Erdoğan’ın rüyalarını kaçırmaktadır. Bu yüzden sınırlara duvarlar örmüş olmamış, şimdi de IŞİD çetelerini “güvenli bölge” adı altında Rojava’ya yerleştirerek işgal gayreti içerisindedir.

ABD ile Rus emperyalistlerine uşaklıkta sınır tanımayan Erdoğan, iki emperyalist devlet arasındaki çelişkileri kullanarak, NATO’nun en kalabalık ordusunu Rojava sınırına yığınak yaparak işgal tehditleri savurmaktadır. Bunun adı soykırımdır.

Arap, Kürt ve Hıristiyan halklar yeni bir soykırım ile karşı karşıyadır. Böyle bir çılgınlık yapması halinde savaşın bütün bölgeye yayılacağı, sorumlusunun Erdoğan olacağı ortadadır. İşte şu anki Rojava’da durum böyledir.

Peki biz bu savaşın neresindeyiz? Her zaman her koşulda belirttiğin sorun, bugün açık ve net olarak kendini gösteriyor.

Türkiye’de gerçek komünistler ile naylon sosyalistler-komünistleri birbirinden ayıran esas mesele Ermeni sorunu ile Kürt sorununa bakış açısıdır. Karşı çıkanlar her zaman İttihatçı damardan beslenenler, red ve imha politikalarının destekleyicileri olmuştur.

Bu güruh, ahlak ve vicdanen sınıfta kalmışlardır.

Geleneğimizin içinde de görünen bu anlayış Kaypakkaya’cılar ile naylon komünistler arasında da baş göstermiş, Kaypakkayacılar bunlarla arasına kalın bir çizgi çekmesini bilmişlerdir.

Rojava Devrimide tarafını belli etmiştir. Senin de içinde bulunduğun Partizan geleneği ilk günden bu yana direniş, özgürlük ve mücadeleden yana olmuştur.

Ama bedeli de çok ağır olmuştur.

Geleneğimiz bugünlere gelene kadar yüzünü iki kere Ortadoğu’ya çevirmiş ama her defasında kendi kendini fesh ederek başarısızlıkla sonuçlanmıştır. O dönemden bize miras kalan sadece Ozanyan ile Serdar Can olmuştur. Bunlar tesadüfi değildir.

Ve bugün Rojava gerçekliği ile geleneğimiz ayakları üstüne oturmuş ise bunun öncüleri sizler sayesinde oldu.

Demek ki istenildiğinde, doğru politikada ısrar ve sebat gösterildiğinde başarılı olunuyormuş.

İşte bugünlerin esas yaratıcıları sizler oldunuz …

Madalyonun öbür tarafında ise sana sevindirici haberlerim var. Geleneğimizin içinde bulunduğu kaos ve bunalımdan çıkması için gösterdiğin emek ve çabanın sonuçları görülmeye başlandı.

OHAL şartlarında birçok defa Dersim kırsalına giderek yoldaşlara ulaşma gayretin sonuçsuz kalmıştı. Her seferinde engellenen çaban önce ‘Örgütleme Komitesi’ sayesinde devam ettirildi. Sonra da 47 yıllık Parti tarihinde I. Kongre yapılarak taçlandırıldı.

Dil öğrenme konusunda ne kadar yetenekli olduğunu hem Paris’ten hem de çevirilerinden hemen anlaşılıyor. Paris’te Fransızca’yı çok kısa bir süre zarfında öğrendikten sonra Türkiye’den gelen ilticacılardan hemen hemen yardım etmediğin kimse kalmamıştır.

Herkese karşılıksız yardımda bulunmuşsundur. Yine Ermenice’den Türkçe’ye kazandırdığın hazine değerinde Şahumyan ve Orjonokidze’yle ilgili eserler Türkiye’de bir ilk olmuştur. Merak etme, emek ve çaban boşa gitmedi.

Sen ölümsüzleştikten sonra, çevirdiğin “Hristiyan Protestanlar ve Kızılbaş Mezhebinin Doğuşu” kitabı da okuyucularla buluştu.

Karabağ savaşının devam ettiği en zor günlerde ambargo ile kuşatılmış Ermenistan’da elektrik, ekmek ve gaz sıkıntısı altında yaşama tutunmaya çalışan Ermeni halkının acılarını ancak yaşayanlar bilir.

Halkın çaresizlik içerisinde gelenekselleşmiş kesin her evde bulunan kütüphanelerden kitapları ısınmak için yakarken tarihi değerdeki kitaplara senin nasıl sahip çıktığını biliyoruz. Bu anlamda zengin kitaplığından bir sürüsü halen bizlere emanetindir.

Türkiye’de saklı, yazılmayan tarih ile senin her zaman her fırsatta tarihi gerçekleri anlatımlarını unutmayacağız…

Türk Devleti Kürt halkından sonra her zaman Hristiyan halklar için bir tehdittir.

Artık Türkiye’de kırıntıları kalan Hristiyan azınlıklar, Suriye’ye tehcir olmuş aradan yüz yıl geçmiş olmasına rağmen tehlike halen geçmemiştir. Türkiye ve IŞİD tehlikesi bitmemiştir.

Süryaniler, Kildaniler TSK ve IŞİD saldırılarına karşı kendi öz savunma güçlerini inşa ederken, Ermeniler de artık yüz yıl sonra Suriye’de kendilerini koruyacak bir birlik oluşturarak adını“Şehit Nubar Ozanyan Taburu” koydular.

Yani sevgili kardeşim, emek ve çabaların boşa değilmiş!

Uzun ve yorucu yolculukların, sırt çantalı, aç ve susuz sınır boylarında sınır tanımadan Güney’den Rojava’ya geçişler, tuzak ve pusulardan Peşmergelerin teröründen hepsinin üstesinden gelip bugünlere gelmek kolay değilmiş.

Senin şehit düşmenden sonra, Rakka ile Dera Zor hamlelerinde TSK destekli IŞİD çeteleri tarihin çöplüğüne gömüldü.

IŞİD’in elindeki bütün toprak parçaları özgürleştirildi.Teker teker teslim oldular. Diz çöktüler. Bugünleri görmeni çok isterdim. Yoldaşların, senin ile omuz omuza savaşanlar Rakka’da bir operasyona senin adını vererek öldürücü darbeler vurdular.

Esir halkları IŞİD’in elinden kurtararak,halklara umut oldular.

Rojava Devrimi dünyanın değişik yerlerinden gelen devrimcilerin, anarşistlerin, komünistlerin ilgi odağı olurken İtalya’dan Halk Ordusuna katılan LorenzoOrsetti (TekoşerPiling) yoldaş senden sonra şehit düştü. “Bizim” naylon komünistler devrimi seyrederken dünyanın değişik yerlerinden gelip şehit düşen yüzlerce devrimciye tanık olduk.

İşte bu kahramanlardan birisi olan Lorenzo senden sonra kaybettiğimiz en değerli savaşçılardan birisi olmuştur.

Hoşça kal sevgili yoldaşım…

Bedenini toprağa, mücadeleni armağan ettin ezilen halklara …

Türkülerin türkülerimizdir…

Mücadelen mücadelemizdir…

 Bir Yoldaşın…

5956

Agop Ekmekciyan

Özellikle azınlıklar üzerine yazdığı yazılarıyla tanıdığımız yazarımız,diğer birçok konuda da makaleleriyle tanınmaktadır.

agop@kaypakkaya-partizan.net(Hazırlanıyor)

Agop Ekmekciyan

TKP/ML MK SB-KİMSE KUSURA BAKMASIN; GEBERİŞİNİZ NE “GÜZEL” NE DE “TATLI” OLACAK!

Faşist diktatörlük halka karşı en korkunç suçları işlemeye devam ediyor. Sömürü ve zulmün ölüm makinesi yüzlerce canımıza daha kıydı. Acımız ve öfkemiz büyük, yasta değil isyandayız…

Sarsıldıkça, darbe aldıkça, saltanatlarını koruma kaygısı büyüdükçe zalimleşen, en aşağılık yöntemlere başvuran, kitlelerin direniş ve isyanına kudurmuş biçimde saldıranlar, kanlı çarklarını döndürmek için var güçleriyle yükleniyorlar.

Kaypakkaya'yi Savunmak Dünya Proleter Devrimini Savunmaktir

Kaypakkaya'yi Anarken;

Kaypakkaya'yi sadece iskencede direnmek, ser verip sir vermemek ilkesi ile anmak, onun bu yonunu one cikarmak, Kaypakkaya'yi kucultmek, onu kavramamak demektir.

Kaypakkaya sadece ser verip sir vermemek, dusmana teslim olmamak ilkesi degil, o ayni zamanda;
-Proleter dunya devrimine baglilik ilkesidir
-Halka guven esas ilkesidir
-Proleteryanin felsefesi Marksizm-Leninizm-Maoizme baglilik ilkesidir

TKP/ML MK- Bugüne rehber, geleceğin müjdesidir Kaypakkaya

BUGÜNE REHBER, GELECEĞİN MÜJDESİDİR KAYPAKKAYA!

“Dibinde bir ejderha yaşadığı bilinen bir kuyuya inecek bir kahraman bulmak, muhakkak ki, dibinde ne olduğu hiç bilinmeyen bir kuyuya inmek cesaretini gösterecek bir insan bulmaktan daha kolaydır.” (Sabahattin Ali)

Kaypakkaya yoldaş devrimin olanağı ve iradesidir!

İşçi sınıfı ve çeşitli milliyetlerden emekçi halkımız Kaypakkaya yoldaşın katledilmesi sonucu sadece devrimci bir önderini ve öncüsünü kaybetmedi aynı zamanda muazzam düzeyde aydınlatıcı bir proleter ışığını da kaybetmiş oldu.

Onun kaybıyla oluşan düşünsel-politik boşluk, bütün ağırlığıyla demokratik halk devriminin önünde durmaktadır. Unutmamak gerekir ki; devrimin önderleri ve öncüleri kolay ve çok sayıda yetişmez. Sınıf savaşım tarihi emekçilere devrimin önderlik olanağını yaratma fırsatını her zaman kolay ve rahat bir şekilde sunmaz.

Soma Roboski'dir

Soma işçi katliamı bir defa daha gösterdi ki, bu düzenin Tanrısı paradır. Söz konusu olan paraysa, insan hayatının bir sinek kadar bile değeri yoktur. Düzenin kanunlarına göre para; onur, şeref ve haysiyet gibi insani vasıflardan kat kat üstündür. Bu düzenden beslenen vampirler para için her türlü rezilliği mubah görmektedirler. "Tek vatan, tek millet, tek bayrak," diye diye halkı tavuk gibi yolmakta, devlet imkânlarını kullanarak halkın cebinden parmak ısırtan zenginliklere sahip olmaktadırlar.

Madencilerin Ölümü Kader Değil, Sermayenin Kar Oranını Arttırma Katliamıdır!

13 Mayıs günü Soma Holdinge bağlı Soma Kömür Ocaklarında yapılan işçi katliamı üzerine, gözler, bir kere daha, sermayenin kar oranını yükseltmek için durdurulamaz işçi cinayetlerine çevrildi. Bu elbette, en zor koşullarda çalışan işçilerin kaderi değil, sermayelerini arttırmak için hiç bir güvenlik ve sağlık önlemi olmayan derme-çatma denebilecek yerlerde çalıştırılmasının bir sonucudur. Burjuvazi, üretim maliyetini (değişmeyen sermaye) düşürmek için işçi ölümlerini artırmayı yeğlemiştir.

Burada bazı istatistikler vererek konuya girelim.

Kızıl Güller Kanıyor‏

Öyle bir coğrafyada, öyle bir ülkede yaşıyoruz ki, nerdeyse yılın tüm günlerinde ve ülkenin dört bir tarafında bize yaşatılan acıları, haksızlıkları, uğradığımız katliamları protesto etmekle geçiyor ömrümüz. Ve her gün o acılarla, duygusal anlarla bir kez daha yoğruluyor her birimiz. 

"Yüzünüzdeki maden karasını yıldızların kızıllığıyla aydınlatacağız"

Kaypakkaya yoldaşı andığımız bugünlerde Gezi şehitleri kervanına katılarak ölümsüzleşen Mehmet İstif ve Soma’da katledilen maden işçileri ile öfkemiz daha da büyümektedir.

Partizan : Yüreğimiz Soma’da! Yas değil isyan!

MANİSA’NIN SOMA İLÇESİ’NDE YÜKSELEN ÇIĞLIKLAR VE 

YÜZLERCE MADENCİ CENAZESİ…

 

Aralarında, Berkin Elvan gibi 15 yaşındaki işçi çocuk Kemal’in de cesedi, kara bir torbada…

16 saat sonra enkazdan sağ çıkarılan işçi Fatih, yaralı haline bakmadan kendisi gibi emekçi olan sağlıkçılara soruyor: “Çizmelerimi çıkarayım mı? Sedye kirlenmesin”…

Diğer yanda ise elinde bir kamera ile şaklabanlığa soyunan bir başbakan…

Diyalektiği güncelle!

Her faaliyet alanı bir önceki sürecin devrimci çalışmalarını kapsamlı bir şekilde örgütsel-pratiksel-yönetsel boyutuyla değerlendirmelidir. Bölge ve alanlar bu süreçte kitlelere ne kadar gidebildi? Ulaştığı, kapısını çaldığı emekçilere sistemin politik teşhirini ne kadar, nasıl yaptı? Kitleleri bilinçlendirip-örgütlemede ikna ve inandırmada ne kadar etkili ve başarılı oldu? Nasıl bir yol ve yöntem izledi ve ne kadar mesafe kat etti? Propagandanın içeriği kitleleri uyandırmak-bilinçlendirmek-harekete geçirip örgütlemek için yeterli miydi?

BİR AYDIN(LIK) HÂLİ FİKRET BAŞKAYA[*]

“Dünyamızı sorularımızın cesareti ve yanıtlarımızın derinliğiyle önemli kılarız.”[1]

 

Bir aydın, bir insan olarak Fikret Başkaya, önemlidir.

“Entelektüellere ihtiyaç duyan bir toplum değiliz”;[2] “Aydın kavramı raf ömrünü tamamladı. Günümüzde entelektüelin yeri filin sırtında sivrisinek olmaktan öte değil,”[3] türünden “ucuz” saptamalara karşın bundan dostun da, düşmanın da asla kuşkusu olmadı; olamaz da…

Sayfalar