Pazartesi Mart 3, 2025

Birleşik mücadeleyi büyütelim; gerici-faşist partiler çözüm olamazlar!

Türkiye ve T. Kürdistanı coğrafyasının seçimlerle imtihanı bir türlü bitmek bilmiyor. Öncesinde “sopalı seçimler”de olmak üzere bu toprakların seçimle imtihanı Cumhuriyetin kuruluşu ile başlamış, ardından çok partili sistemle devam etmiş ve nihayetinde 2002 yılından bu yana biteviye emekçi kitlelerin önüne sandık konulmuş ve demokrasinin vuku bulması adına sandıktan çıkacak sonuçlara bel bağlanmıştır.

AKP iktidarının sandık ve millet iradesine dair yoğun söylemleri ve muhalefete yönelik temel düsturu da bu olmuştur. Bu durum açık ki AKP’den CHP’ye;  İYİ Parti’den Saadet Partisi’ne ancak onları da aşan bir gerçekliğin ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Türk Komprador Büyük Burjuvazisi’nin ve Toprak Ağalarının içerde ve dışarda, geleceğe ilişkin beklentileri ekseninde, devletin yeniden yapılandırılması hedefi, sandık-seçim-millet iradesi şeklinde formüle edilebilecek siyasal yönelimin temel nedenidir. Sermaye müesses nizamını, işçi sınıfı ve emekçilere; Kürtler ve Alevilere, kadın ve gençlere, baskı altında tutulan diğer milliyet ve inançlara karşı daha ileri bir düzeyde, daha güçlü ve merkezi bir işleyişle yeniden kurma stratejisi ile hareket etmiştir. Bu sürecin ana taşıyıcı aktörü ise AKP iktidarı olarak seçilmiştir.

Başka bir deyişle, geniş kitleler açısından “rıza”nın üretilmesi ve yeni rejimin inşa edilmesi sürecinde kaptan köşkü için; yığınlarla etkileşimi, etkisi ve mobilizasyonu; Ortadoğu’daki hassas dengeler vd. faktörler dikkate alınarak AKP iktidarında karar kılınmıştır. Kuşkusuz Ortadoğu’da ve ülkedeki çelişkilerden hareketle bir analiz yapıldığında, AKP dışındaki bir seçeneğin söz konusu geçiş sürecini yönetme şansı da yoktu. Açık ki AKP iktidarı, Komprador Büyük Burjuvazinin ve Toprak Ağaları’nın icazeti ile 2002 seçimlerinde önemli bir başarı yakalamış ve 2001 krizi ile çıkış arayan geniş kitleler için bir umut ve adres olarak sunulmuştur. Sürecin AKP iktidarı eliyle uzunca bir süre başarılı bir şekilde yönetildiğini de kaydetmek gerekir.

Kuşkusuz rejiminin re-organizasyonu ve Türk sermayesinin emperyalist-kapitalist sistemle entegrasyonuna yönelik politikaların yaşama geçirilmesi sürecinin gizli kahramanı ise CHP olmuştur. CHP, AKP iktidarı karşısındaki son derece pasif ve edilgen muhalefeti ile, en önemlisi de, sıkıştığı her kritik süreçte adeta ona can simidi atarak, gerçekte iktidarın önünü açmıştır. Söz konusu işçi sınıfı ve emekçileri doğrudan ilgilendiren; Kürt ulusuna yönelik gerici-faşist; Alevilere dönük ayrımcı ve asimilasyoncu vb. politikalar söz konusu olduğunda AKP iktidarı ile aynı çizgide buluşmaktan geri durmamıştır. Geride kalan süre içinde, çeşitli operasyonlar, gözaltı ve tutuklamalar etrafında kamuoyunda ses getiren gelişmeler de iktidar mücadelesi, devlet aparatına hakim olma kavgasının bir izdüşümüdür.

AKP-MHP hamaset politikası yolsuzluk ve talanı örtmek için…

16 Nisan referandumu, 24 Haziran cumhurbaşkanlığı seçimleri ve onu takip eden 31 Mart yerel seçimleriyle sınırlı tutulacak bir bakış bile iktidarın sandık-seçim-millet iradesi üzerine kurduğu paradigmanın ne kadar büyük bir sahtekarlık ve riyakarlıkla bezeli olduğunu anlamaya yetmektedir.

Açık ki iktidar, sandığı, istediği sonuçları almak, varlığını geniş yığınların iradesine yaslamak ve böylelikle meşrulaştırmak hedefiyle ele almaktadır. Kuşkusuz bu durum, ülkemizde devletin, faşist-gerici niteliğinin bir sonucudur.

Nihayetinde 31 Mart yerel seçimlerinde, kendileri tarafından yeniden kurgulanan ve YSK eliyle de tam bir tahakküm altında tutulan seçim süreci içinde İstanbul’u İmamoğlu’na kaptırmıştır.

31 Mart’ta AKP, sadece İstanbul’u değil Türkiye nüfusunun çok önemli bir bölümünü barındıran çok önemli kentleri de kaybetmiştir. 31 Mart, AKP iktidarının geniş kitleler üzerindeki etkisinin büyük bir hızla eridiğini ve ezilenler açısından yaşanan devasa sorunların kaynağı olarak görüldüğünü göstermiştir.

2016’dan bugüne uygulanagelen OHAL uygulamaları; baskı, gözaltı ve tutuklamalar ile toplumun en örgütlü kesimlerine, direniş odaklarına dahası toplumun tümüne yönelik diz çöktürme stratejisi yaşama geçirilmiştir.

Bu tablo içinde, sandık, mevcut niteliğine rağmen AKP iktidarına karşı mücadelenin bir adresi haline gelmiştir. Sandıklardan çıkan sonuç, işçi sınıfı ve emekçilerin; Kürtlerin ve Alevilerin; kadın ve LGBTİ+’lerin sistemin uygulamalarına karşı biriktirdiği öfkenin de bir barometresi olarak işlev görmektedir.

31 Mart’ta geniş emekçi kitleler AKP-MHP gerici ittifakını, kriz, işsizlik ve yoksulluğun; şiddet ve zulmün müsebbibi olarak görmüş ve sandıkta hesap sormuştur. Sınıf mücadelesinin, devrimci-demokratik güçlerin bugünkü gerçekliği içinde bu duruş, kitlelerin özgüvenini ve direniş damarını büyütecek bir nitelik taşımaktadır.

İstanbul’u merkezi iktidarının adeta bir eşiği olarak gören AKP iktidarı, seçim sonuçlarını tanımamış ve YSK eliyle seçimlerin tekrarını sağlamıştır. Ancak bunu kendi tabanına bile açıklayamaz haldedir. AKP-MHP faşist-gerici ittifakı, toplumu düşmanlaştıran, kutuplara bölen, hamaset dolu bir dille hareket ederek, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde sağır sultanın bile duyduğu korkunç yolsuzluk ve talanının üstünü bu şekilde örtme telaşındadır.

31 Mart’ta CHP-İYİ Parti/Millet İttifakı’nın adayı Ekrem İmamoğlu’nun söz konusu başarısını ve çıkışını da bu gerçeklik ve tablo içinde yorumlamak gerekir.

İmamoğlu, ezilenlerin AKP-MHP gerici ittifakında temsil olunan düzene karşı birikmiş öfkesine yaslanmakta, bu sinerjiyi açığa çıkarmaktadır. Ne var ki açığa çıkan enerji, başka bir kulvar üzerinden, AKP-MHP’nin geriletilmesi haklı mottosu üzerinden fakat yine sisteme kanalize edilmektedir. Sistem, AKP eliyle devrimci-komünist ve yurtsever güçleri sistematik olarak zayıflatmış, biriken öfke için de tek adres olarak İmamoğlu’nu göstermiştir. Devrimci-demokratik güçlerin bugünkü zayıf ve etkisiz durumunda kitlelerin İmamoğlu’na yönelen ilgisi bu bakımdan son derece anlaşılırdır. Ne var ki, AKP-MHP’nin geriletilmesi sürecinin, devrimci demokratik bir zeminde yaşanmadığı dikkate alınmalı ve tarihsel deneyimler hatırlanmalıdır.

Birleşik mücadeleyi büyütelim!

İmamoğlu’nun AKP iktidarının sarsılması ve hakim sınıflar arasındaki çelişkilerin derinleşmesine önemli katkı sunduğu açıktır. Ne var ki bu rüzgarın CHP-İmamoğlu’nu iktidar koltuğuna taşıyıp taşımadığını görmek için sadece zamana ihtiyaç vardır. Öte yandan gerçek anlamda bir devrimci-demokratik değişim ve dönüşüm için son adres CHP’dir.

Devrimci ve demokratik güçlerin pek çok başlıktaki sınırlı gücü ve kitleler üzerindeki etkisinden hareketle, süreçten çıkış adına bu zeminin dışındaki güçlere bel bağlanmamalıdır. Bu tutum bir yandan kendi iddia ve varlık gerekçesine aykırıyken diğer yandan da geniş kitlelerin geleceğe dair özlem ve umutlarının düzenin derin dehlizlerinde kaybolacağı bir güzergaha sokulmasına onay vermek anlamına gelecektir. İstanbul seçimlerinin açıkça YSK darbesiyle iptal edilmesine karşı sokağa çıkan hareketi, evine çağıran tutum da bu tehlikenin çok da uzak olmadığını göstermiştir. Açık ki geleceği kazandıracak olan, insanca yaşanacak bir dünyayı kuracak olan, sandığı da içine alan ancak onunla sınırlı olmayan gerçek bir fiili meşru mücadeledir.

İptali takiben YSK’nın gayr-ı meşru tutumunu ve seçim sistemini elbette AKP iktidarını protesto etmek için sokağa taşan öfke, fiili meşru ve birleşik mücadelenin yakıcılığını ve güncelliğini de göstermiştir. 23 Haziran İstanbul seçimlerinde tavrımız, AKP-MHP gerici faşist ittifakı eliyle yaşama geçirilen tüm uygulamalara karşı durmak adına “Gerici-Faşist Partiler Çözüm Olamazlar!” şeklindedir.

YSK darbesine karşı kitlelerin direnişi sokakta büyüten duruşundan beslenecek ve birleşik mücadeleyi büyüteceğiz!

11358

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Partizan'dan

KAZAKİSTAN İSYANI[*]

 

 

“Emekçi insanlığını,

ancak burjuvaziye nefret

ve isyanla kurtarabilir.”[1]

 

Eduardo Galeano’nun ifadesiyle, “Yine barış ve adalet haykırarak doğan yirmi birinci yüzyıl da, önceki yüzyılın izinden gitmekte”yken; BBC’ye bile, “Kıyamet filmlerinden çıkmış gibi”[2] dedirten bir fırtına koptu Kazakistan’da.

18 Mayıs… (Nubar OZANYAN)

Dağ başlarında yanan çoban ateşidir İbrahim Kaypakkaya. Yüreği, özgürlük ve eşitlik için çarpanların bilincinde ve öfkesinde yaşayandır. O daima hafızalarda korkusuz bir komünist, inançlı bir önder, unutulmayan bir direnişçi olarak yaşayacaktır.

TKP-ML Merkez Komite: Katledilişinin 49. Yıldönümünde İbrahim Kaypakkaya’yı Anıyoruz!

GÖZBEBEĞİNDİ PARTİN, GÖZBEBEĞİMİZDİR PARTİMİZ!

Partimizin kurucu önderi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed zindanında katledilmesinin 49. yıldönümündeyiz. Kurucusu olduğu ve gözbebeği olan partisinin; gözbebeğimiz, ilham ve güç kaynağımız partimizin 50. savaş ve mücadele yılında komünist önder İbrahim Kaypakkaya’yı bir kez daha anıyoruz. Onun, Demokratik Halk Devrimi ve komünizm mücadelesi idealine bağlılığımızı ve mücadele kararlılığımızı yineliyoruz.

Emperyalist Türkiye

Bir Kitap Tanıtımı:

 

Yusuf Köse

 

Kitabın „Önsözü“nden

 

Ezilenlerin, ötekileştirilenlerin Şairleri[*]

“Sistem dışı farklılık korkutucudur,

çünkü sistemin hakikâtini, göreliliğini,

kırılganlığını, ölümlülüğünü açığa çıkarır.”[1]

 

Ezilenler sömürülen, horlanan, kaybettirilenlerdir. Ezilen olmak kadar, ezilenlerden yana saf tutmak da zordur, zorludur.

TARİHİN ÖNÜNDE YÜRÜMEK…

TARİHİN ÖNÜNDE YÜRÜMEK…[1]

 

Yusuf KÖSE

Ukrayna Üzerinde Emperyalist Savaş Ve Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı

M. Oruçoğlu’nun Gazete Patika’da “izlememiz gereken politika gayet berraktır” başlıklı bir makalesi yayınlandı.[1] Adı geçen Makale’de, ilginç saptamalar söz konusu. Bunlardan biri;  “Türkiye’de emperyalist işgalleri destekleyen devrimci bir kuşağın oluşmasına yol açtı”.

TKP-ML MK: 1 Mayıs'ı kazanacağız!

Kapitalist emperyalist sistemin aşırı kâr hırsının ürünü olan Covid-19 pandemisi, dünya çapında beş milyondan fazla insanın ölümüne neden oldu. Ölenlerin çoğunun yoksul, aşıya ve sağlığa erişimi olmayanlar olduğu biliniyor. Bu anlamıyla pandemi bir kez daha emperyalist kapitalist sistemin insanlık ve halk düşmanı karakterini ortaya koymuş durumdadır.

Bilinç altımızın Kökeni

Göye biz proletaryalar faydacıyımışız.

Göye biz proletaryalar çıkarcıyımışız.

Göye biz proletaryalar yeteri kadar rus karşıtı değilmişiz.

Göye biz proletaryalar yeteri kadar kompradorlarımızla, emperyalizme karşı kol kola girecek kadar vatansever  değilmişiz

Göye biz proletaryalar yeteri kadar barışsever değilmişiz.

Vallahi yalan tillahi yalan.

Gel... vatandaş... gel... tarladan direk alıcıya... tarladan direk alıcıya... gel... gel...

İnsanın bol mevkili, bol kazançlı, bol avrupalı bir işte çalışması kadar güzel bir şey yok değil mi?

TKP-ML TİKKO Genel Komutanlığı: Şan Olsun Partimizin 50. Savaş Yılına!

Partimiz TKP-ML’nin önder yoldaşımız İbrahim Kaypakkaya tarafından kurulmasının üzerinden yarım asır geçti. 24 Nisan 1972’de kurulan TKP-ML ve Halk Ordumuz TİKKO’nun 50. kuruluş yıldönümünü tüm coşku ve heyecanımızla kutluyor, halk savaşını büyütme irade ve kararlılığımızı bu vesileyle yineliyoruz. Partimizin ancak savaş içerisinde gelişebileceğini söyleyen önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Türkiye Kürdistanı’nda başlattığı gerilla savaşını bugün onun takipçileri olarak yine aynı ısrar ve kararlılıkla sürdürmeye devam ediyoruz.

TKP-ML KKB: Kurtuluşumuzun adresi olan TKP-ML’nin 50. kuruluş yıldönümünü selamlıyoruz!

Ülkemiz sınıf mücadelesinin tarihinin son 50 yılında, Marksizm-Leninizm-Maoizm’in yolunda Demokratik Halk Devrimi ve komünizm için can bedeli mücadele veren, tarihin tüm zikzaklı yollarında yenilgi ve zaferleriyle, ödediği ve ödettiği bedelleriyle, yarattığı köklü gelenekle ve hep ileri bakan gözleriyle, halkımızın umudu olan TKP-ML’nin kuruluş yıldönümünü komünizme olan inanç ve güvenimizle selamlıyoruz.

Sayfalar