Burjuvazinin Seçimi
Türk tekelci burjuvazisi, AKP ile 16 yıl dikensiz bir gül bahçesi yaşadı. Ekonomi büyüdü. Sermaye palazlandı ve daha fazla merkezileşti. Büyük holdinglerin bir çoğu artık uluslararası çok uluslu tekeller haline geldi. Ancak, gelinen aşamada, “pembe büyüme”nin sonuna gelindi ve burjuvazinin önemli bir kesimi at değiştirmek istiyor.
AKP ile 16 yıllık süreç, “ılımlı islamcılık” adı altında kitlelerin susturulması, demokratik hakların ortadan kaldırılması ve toplumun bütünüyle islam cenderesi içine sokularak yönetilmesi ve sermayenin önündeki demokratik kitle engellerinin aşılması hesaplanmıştı ve bunların büyük bir kısmı başarıldı.
Buna bağlı olarak, Irak ve Suriye’deki emperyalist savaş ve işgaller, Türk egemen sınıfların emperyal iştahlarını artırmıştı. Büyük emperyalist güçlerin aralarındaki dalaştan yararlanarak bölgesel bir güç olmanın yanısıra petrol yataklarına ve Şam’a ulaşmayı hedeflemişlerdi. Ancak, olmadı yolları esas olarak Kürt Ulusal Hareketi tarafından kesildi.
Tekelleşme, yeni servünleri de zorunlu olarak dayatır. Sermaye kollarını en ücra köşelere kadar uzatma eğilimi içindedir. Bunu işgal ya da sermaye ihraçları ile gerçekleştirmeye çalışırlar. Zaman zaman biri öne geçsede, sömürü ve egemenlik alanlarını genişletme eğilimi her zaman vardır.
Ülkenin ekonomik ve siyasal olarak ciddi bir bunalımın içine girmesi ve her türlü şiddet kulanılmasına rağmen yöentilemez olması, burjuvazi için Erdoğan dönemindeki “altın” devrin sonuna gelindi. Daha ilerisi, ülkenin parçalanması ve iç savaşın kaçınılmaz oluşu gibi olgularla karşı karşıya kalması eğilimini güçlü bir şekilde barındırmaktadır.
AKP iktidarının sonlanmasını salt AB ve ABD burjuvazsi değil, aynı zamanda Türk egemen sınıfların büyük bir bölümü de istiyor. Esas belirleyici olan Türk tekelci burjuvazisinin eğilimidir.
Türk tekelci burjuvazisinin AKP-Erdoğan kliğini istememesinin birinci nedeni ekonomik bunalım ve bu bunalımın büyüme ve ciddi bir krize dönüşme potansiyeli taşıması. Diğer emperyalist tekellerin sermaye yatırımında frene basması ve doğrudan yatırımları kısıtlaması. Bu salt AKP-Erdoğan yönetimine karşı siyasal bir tavırdan öte, dünya emperyalist ekonomisinin içinde bulunduğu bunalımla doğrudan ilgilidir. Ülkelerdeki iç faşistleşmelerin artması, emperyalistler arası çelişmelerin emperyalist yeni bir savaşa dönüşme olasılığının yüksek olması vb. etmenleri de buna eklemek gerekiyor.
Diğer yandan Türk devletinin (özel-kamu) borç yükü 430 milyar ABD dolarını geçmiş bulunmaktadır. Ve salt bir yıl içinde 180 milyar ABD doları kadar borç ödenecek olması, devlet kasası boş olan burjuvaziyi „siyasal at“ değiştirmeye itmektedir.
Ekonomik kriz, borç içinde olan büyük tekelleri bankalarla yeniden “borç yapılandırma” anlaşma sına gitmesi sorunun ciddiyetini ortaya koymaktadır. Yıldız Holding ve peşinden Doğuş Holding’in bankalarla yeniden borç yapılandırma anlaşma yapması ve ülkenin en büyük tekeli Koç Holding’inde aynı yolu izleyeceği söylentileri çıkması, burjuvaziyi yeni siysal yönelimlere iten etkenlerin başında geliyor.
Kısacası Türk egemen sınıfların önemli bir kesimi yönetim atını değiştirmek istiyor. Ancak, AKP-Erdoağn kliğinin arkasında ki sermayenin de eli nal toplamıyor. AKP iktidarı döneminde büyüyen ve daha fazla palazlanan büyük bir sermaye kesimi var. Bu kesim, AKP iktidardan düştüğü anda ciddibir kriz ile karşı karşıya kalacaklarını bildikleri gibi, sermayelerinin küçüleceğini hatta daha büyükler tarafından yutulabileceklerini de düşünmektedirler. Bunlar daha çok uluslararası iş yapan büyük inşaat tekelleridir.
Burjuvazinin iki kanadı şu anda seçim sandığında yarışmaktadır. Biri AKP-Erdoğan ve diğeri ise M. İnce nezzdinde “kemalist” kanat. Aslında her ikisi de burjuvazinin yarış atı. Her ikisi de burjuvazi adına, kitleleri oyalama, yönlendirme ve yönetme araçları olarak öne çıkarılmıştır.
Türkiye ve Kürdistan halkları, özellikle son 8 yıllık baskı ve bunalımdan bıkmış durumdadır. Katliamlar, kutuplaştırıcı yönlendirmeler, ırkçılık, faşizm ve tüm demokratik hakların ortadan kaldırılması, kitlelerin önemli bir kesimini “barış, kardeşlik ve adalet” vaat eden M. İnce’nin arkasında hizlandırmaktadır. Oysa, İnce’nin işçi sınıfı ve emekçilere vereceği pek bir şey yok. Tersine, burjuvazinin selameti için kemer sıkma politikasını kitlelere dayatmak zorunda kalacaktır. Uluslararası sermayeye olan 430 milyar ABD dolarını büyük tekeller değil, işçi ve emekçilere ödettirilecektir.
Eğer İnce seçilirse, yapabileceği tek bir şey; toplumu kutuplaştırıcı ve düşmanlaştırıcı politika yerine, sınıf uzlaşmacı “hepimiz kardeşiz” politikasını yaşama uygulamaya çalışacaktır. Burjuvazinin sert ekonomik (sömürü) politikalarını “yumuşak” tarzda kitlelere vermeye çalışacaktır. Bu görev diğer ülkelerde de genelde hep sosyal-demokratlara yaptırılmıştır.
Türk egemen sınıfları AKP’nin “düşman Kürt” politikası yerine, “barış içinde bir arada yaşama” politikasına yeniden geçiş yapacak gibi gözükmektedir. Kürt Ulusal Haraketi’nin de ikinci tura kalırsa İnce’yi destekleyeceğini söylemesi bundan kaynaklanmaktadır.
TDH zayıf olması, işçilerin egemen sınıf partileri arasında bölünmesi, içinde bulunulan bunalıma ciddi bir alternatif olamamaktadır. HDP’nin varlığı ise reformist bir düzeyde kalmaktadır. Faşist ve sosyal demokrat burjuva partilerine karşı HDP’nin desteklenmesi bu nedenle olmasına karşın, işçi sınıfını reformizme teslim etmemenin taktikleri geliştirilmelidir.
Bu seçim de, işçi sınıfı ve emekçiler açısından faşizmi geriletmenin taktikleri öne çıkarken, burjuvazi açısından ise ekonomik ve siyasal krizi atlatmak için „siyasal at“ değiştirme taktiklidir.
Bu seçimi Erdoğan’ın yendien kazanması halinde ise ekonomik ve siyasal bunalımın daha da derinleşeceğidir. Ancak, burjuvazinin hangi kanadı kazanırsa kazansın, ciddi toplumsal ve siayasal çalkantılı bir sürece girdiğimizi şimdiden söyleyebilirz. Sınıf hareketinin yükselme eğilimi oldukça güçlüdür.
Yusuf Köse
Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.
http://yusuf-kose.blogspot.com/
Son Haberler
Sayfalar
ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)
Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)
Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?
Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?
Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.
SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..
“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”
“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)
7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.
İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor
Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.
Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.
3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?
Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.
Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)
Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.
Emperyalizm Üzerine Notlar-7
„Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler
Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.
Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek
Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.
Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi
Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)