Cumartesi Kasım 30, 2024

Çanakkale Savaşında İnsanlık Dramı (Yüzbaşı Sarkis Torosyan)

 

Yüzbaşı SARKİS TOROSYAN Kayseri Develi’de 1891 yılında dünyaya geldi. İlkokulu burada bitirdi. Sonra babası Edirne Rüştiyesine kaydetmek ister. Fakat kabul etmezler. Arap kökenli biri aracılığıyla Harbiye mektebine kayıt olur.1914 savaş yıllarında topçu teğmeni olarak buradan mezun olur. Başarılarından dolayı kurs için Almanya’ya eğitim amacıyla gönderilir. Dönünce kendini savaşın içerisinde bulur. İlk görev yeri Çanakkale Boğazında Ertuğrul Tabyasında komutan olarak atandı. Bugün savaşın anısına « Çanakkale geçilmez » uğruna « abideler » yapılan  Çanakkale savaşında ilk düşman  zırhlısını attığı mermilerle suya gömer. Rumeli’ye geçen Yüzbaşı SARKİS TOROSYAN burada da kumanda ettiği deniz savaşında düşman gemilerini batırır. Savaşın kaderini değiştirir. Bir ara yaralanır. Ama bu sefer kara savaşında topçu olarak görev alır. Ama bugün  Çanakkale savaşlarında bir Ermeni komutandan, gösterdiği başarılardan hiç bahsedilmez. Adına  hiç rastlamanız mümkün değildir. Rastlamayı bırak okullarda, tarih derslerinde kahramanlık bir yana Ermeniler « hain », »arkadan vurdu » teması işlenir.

 

 

Bunun üzerine Enver Paşa Yüzbaşı SARKİS TOROSYAN’ı ödüllendirir. Çanakkale’de, Rumeli’de gösterdiği başarıdan dolayı YÜZBAŞI rütbesi ile onurlandırır. Devlet adına Harp madalyası tasdiknamesi ile 18 Mayıs 1915 yılında mükâfatlandırır. Savaşın doğasında olan Yenme veya Yenilme, Başarı veya başarısızlık… Yaşanırken Anadolu’da kıyımlar, sürgün Ermenileri yok etme planı uygulamaya konulmuştu. Yüzbaşı SARKİS TOROSYAN olup bitenlerden habersizdi. Aile Cephesinde ise kara bulutlar esiyordu. Askerde ailesi ile hiç bir kontağı olmayan TOROSYAN‘dan her şey gizleniyor, bilgi verilmiyordu.1915 yazında Kayseri kaymakamı tehciri uygulamaya koydu. Kayseri’de Ermeni topluluğu topluca  DER-ZOR çöllerine sürüldü. Şehrin dışına kaçanlar çetelerin zalimce katliamlarına maruz kaldılar. Soyulup kıymetli eşyaları alındıktan sonra öldürüldüler. İlkin TOROSYAN ailesi oğlu asker olduğu için Tehcire tabii tutulmadı. Ama sıra onlara gelmişti. Kurtuluş yoktu. Akşam kaymakam TOROSYAN’ın savaşta olduğu yalanın ailesine söyledi. Sonradan bütün aile fertlerini çöle sürdü. Kozan üzerinden ailesi perişan halde İslâhiye’ye ulaşır. Ve burada öldürülürler. Tüm aile burada herkes gibi yok olur. Tek içlerinde kız kardeşi BAYZAR sağ olarak kurtulur. O da kendini zor Suriye’ye atar.

 

Tesadüfen veya bilinçli olarak mı her nedense Yüzbaşı SARKİS TOROSYAN görevli olarak bu sefer Suriye’ye gider. Artık tek hedefi ailesine kavuşmak ve aile fertlerini bulmak olacaktır. Tüm yaşananları duyar, sorur soruşturur. Ama iş işten geçmiştir. Asker elbisesini çıkarır atar. Osmanlı ordusundan nefret eder. DER-ZOR çöllerinde aç susuz, der ive kemik kalan Ermenileri görür. Yıkılır. Musul’da bir kampta kız kardeşini tesadüfen bulur, tüm ailesine yapılanları öğrenir. Ablası bakımsızlıktan verem hastalığına yakalanır ve ölür. Yüzbaşı SARKİS TOROSYAN bundan sonraki hayatında İntikam almak için yaşar. Filistin’e geçer Araplarla tanışır. Emir Faysal’ın birliklerine katılır. Onların başında Osmanlı ordularına karşı savaş yapar. Çukurova’da çetecilik yapar. Son defa doğduğu toprakları gördükten sonra, dönmemek üzere Amerika’ya yerleşir…

 

Çanakkale savaşının kazanılmasının yıldönümüne denk düşen bugünlerde, TV ve Basın’da övgü ve kahramanlıktan bahsedilmektedir. Ama tek yanlı birilerinin hakkını vermeden sadece kahramanlığın kime ait olduğu eş geçilerek çarpıtılmaktadır. Yine okullarda öğretilen yalancı tarih hiç bir zaman gerçekten yaşanan olayları yazan, anlatan tarih olmamıştır. İşlenen konu her zaman Türk milliyetçiliği olmuştur. Türk askeri « ölmez » , »yenilmez » yalanları anlatılmıştır. Oysaki aradan geçen 95 yıl içerisinde devlet her zaman aynı devlet olmuştur. Niteliğinden özünden zerrece değişikliğe uğramamıştır. Dün entelektüel, hukukçu KIRKOR ZOHRAB’a, Yüzbaşı SARKİS TOROSYAN’a yapılanlar bugün aynı şekilde hız kesmeden devam etmektedir. Komplo, entrika, yalan  ve üzerine katliam yapmak devlet politikası haline bugüne kadar gelmiştir, Fazla çok gerilere gitmeye gerek yok son 30 yıl içerisinde Türkiye’de neler yapılmadı ki? Kürdistan’da üç bin köy boşaltıldı,. İnsanlar zorunlu olarak metropollere göç etmek zorunda kaldı. Bugün Kürdistan’ın her tarafı toplu mezarlarla dolmuş, açılmaktadır. Azınlıklara Rum ve Ermenilerin ganimetine konmak isteyen bir avuç çeteler, 6/7 Eylül’de bütün işyerlerini, kiliseleri ve evleri yağmaladılar. Kıbrıs ‘in bir parçası işgal edildi. Etnik çatışma denilerek Alevilere karşı katliamlar yapıldı. Binlerce günahsız insanlar hayatlarından oldular. Cezaevleri tıka basa dolu tek suçları insanca yaşam koşulları, demokratik hak ve özgürlükler için mücadele etmek. İdam sehpaları. Kara bulut gibi gelen  her on senede bir askeri faşist dikta yönetimleri. Cezaevlerinde yapılan Nazi dönemlerini aratmayan sözde « hayat kurtarma operasyonları » adı altında ölümler. Kürt Ulusu’nun demokratik yollardan gelen siyasi temsilcileri bugün hepsi ceza evine kapatılmıştır… Bunlar saymakla bitmez. Soykırımlar halen olduğu gibi halen devam ediyor. Boşuna mı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye’yi her konuda insan hakları ihlalleri konusunda mahkûm, etti, Türkiye şampiyonluğu bu konuda kimseye bırakmadan ikinci sırayı almaktadır

 

Gazeteci, yazar Hrant Dink’e yapılan silahlı saldırı, faillerin  belli olmasına rağmen halen yakalanmış değil. Toplumun en ileri kesimleri yazar, düşünür bugün komplo yalan bahanelerle susturulmak istenmektedir. Muhalif gazetecilerin düşüncelerine zincir vurulmaktadır. Vatan için oğullarını askere gönderen yoksul emekçilerin « şehit »oldu denilerek, ölü bedenleri ailelerine teslim edilmektedir. Son zamanlarda bu şekilde vakaların sayısı bir hayli yükselmiştir. Yüzbaşı Sarkis TOROSYAN’a ne yapılmışsa aynısı bugün AHMET veya MEHMET’E yapılmaktadır. Bunlar tesadüfü izah edilecek olaylar değildir. Sağ olarak devlete teslim ettikleri evlatlarının cenazelerini almaktadırlar. Yani devlet kendi vatandaşı olan ama kendine karşı olan herkesi öldürmektedir. Hapishanede ölüm, askerde ölüm, düşünene ölüm, yazara ölüm… Sonu gelmeyen ölümler her geçen gün artmaktadır. Korku imparatorluğu yaratılmak isteniyor. Ama korkunun ecele faydası yoktur. Mart 2011

 

112937

Agop Ekmekciyan

Özellikle azınlıklar üzerine yazdığı yazılarıyla tanıdığımız yazarımız,diğer birçok konuda da makaleleriyle tanınmaktadır.

agop@kaypakkaya-partizan.net(Hazırlanıyor)

Agop Ekmekciyan

Mısır'ı Mesken Tutan Türk Tekelleri

Deutsche Welle (DW)'de Aram Ekin Duran'ın, „Türk Şirketleri Mısır'a Kaçıyor“ adlı bir haberi yayınlandı. Sıradan bir haber gibi gözüküyor, ama, Türkiye ekonomisinin ve Türk devletinin niteliğini araştıranlar, sorgulayanlar için küçük bir haber olmaktan öte bir anlam taşıyor. Özellikle de kendine ML ve Maoist diyen komünist örgütler için daha fazla önem taşıması gerekiyor.

Hesaplaşma mı? Kutlama mı?

Faşist TC devleti hem ülke içinde hem de bölgesel düzeyde, resmi ve sivil militarist güçleriyle başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesi yok etmek ve devlet terörüyle susturmak için çalışmaya devam ediyor. Bu süreç aynı zamanda TC’nin kuruluşunun da yüzüncü yıl dönümüdür.

TC, yüz yıl önce Osmanlı yıkıntıları üzerinde tekçi bir zihniyetle kuruldu. Ermeni soykırımında, diğer azınlık halkların yok edilip sindirilmesinde aktif rol alan ittihatçı birçok ırkçı kadro da kuruluş sürecinde rol aldı.

Halka Nasıl Yaklaşacağız?

Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.

“Kuruluşunun 100. Yılında TC’nin Diğer Yüzü Türkiye’de Ulusal Azınlıklar Sorunu”*

Türkiye’de ulusal sorun ve azınlıklar meselesini incelerken nasıl bir ülkede yaşadığımız, ülkeyi hangi sınıfların yönettiği, ulusların hangi tarihi koşullarda ortaya çıktığı, ulusal sorunun ekonomik ve politik nedenlerini açıklamak durumundayız.

Ulus, tarihsel olarak meydana gelmiş, ortak bir dil, ortak bir pazar, ortak bir kültür birliği ve ortak bir ruhi şekillenmende ifadesini bulan istikrarlı bir insan topluluğudur. Ulus, sadece tarihi bir kategori değil bir çağın, yükselen kapitalizm çağının ortaya çıkardığı bir olgudur.

Yüz yıllık çakma Türk devleti (Nubar Ozanyan)

Aradan bir asır geçmesine, tarihin yaprakları değişmesine karşın Türkiye Cumhuriyeti temelde bir değişime gitmeden dün olduğu gibi imha ve inkar zihniyetiyle yaşamaya, Orta Çağ’ın karanlığında kalmaya devam ediyor.

Fetih ve işgallerden, zulüm ve soykırımdan başka övünülecek bir tarihi, Hitler faşizmine örnek olmaktan başka bir başarısı olmayan TC, ceberut devlet olma niteliğinden hiçbir şey kaybetmeden yüzüncü yılını kutluyor.

Aşk Her Şeyi Affeder mi - Partiler Neden Diktatör / ERGÜN ASLAN

Klasik emperyalizmle modern emperyalizm arasında çeşitli proletaryaların ve (komprador) sınıfların olduğu bir memlekette modern proletaryaların partisinin birliğinin ve özgürlüğünün yegane (ve yegane) güvencesinin yerel yönetimlerin özerkliğe varabilecek kadar geniş demokratik haklara sahip olmaları olduğu bilgisini kim inkar edebilir ki.

Üüüü.... üüüü....

Ya.... ya...

Bir insan aldığı görevden başka her şeyi konuşur mu.

Hom... hom.. hom...

Bunlar... bunlar... daha çok....

 Filelerin sultanlarını karşımıza çıkarırlar.

 Daha çok...

Rojava, Filistin, Karabağ: İşgal, Yıkım ve Direniş (Yorum)

Ortadoğu tarihi boyunca yer küremizin en çatışmalı bölgelerinden biri olmuştur. Bölgenin stratejik konumu, uygarlığın gelişim düzeyi, baskıya, sömürüye dayalı dış müdahaleler için güçlü zeminler sunmuştur. Kuşkusuz bölgedeki iç çelişkiler ve çatışmalar da her zaman dış müdahaleleri kolaylaştırmıştır. Özellikle dinsel ve mezhepsel çatışmalar hem çağdaş temelde toplumsal gelişmeleri frenlemiştir hem de bölgeyi dış saldırılara açık hale getirmiştir. Bu nesnel zemin üzerinde toplumsal çürümeler, işbirlikçi ilişkiler ve itaat kültürü bir yaşam tarzına dönüştürülmüştür.

“Hamas-İsrail Çatışmasında” İtidal Çağrısı Yapmak…(Polemik)

Filistinli 14 direniş örgütünün, 7 Ekim günü “Aksa Tufanı” adıyla İsrail devletine yönelik operasyonu, başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyada büyük bir yankı uyandırdı. Hamas gibi İslamcı örgütlerin yanısıra ve de Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi gibi Marksist eğilimli hareketlerin de yer aldığı hamle, Siyonist İsrail’in tarihi boyunca aldığı en büyük darbelerden biri olarak kayıtlara geçti. Sözkonusu direniş, kısa sürede dünyanın dört bir yanında devrimci, ilerici güçler nezdinde çok ciddi saflaşmaları da beraberinde getirdi.

“Çizgimiz Nubar Ozanyan’dır!” (Deniz Aras)

7 Ekim sabahı Filistin Ulusal Direnişi’nin Siyonist İsrail işgalciliğine ve zulmüne karşı “Aksa Tufanı Operasyonu” başlatması başta siyonizm olmak üzere bölge gerici devletleri ve siyonizme koşulsuz destek veren emperyalistlerde şok etkisi yarattı.

Hamas öncülüğünde başlatılan ve aralarında Filistin Ulusal Hareketi’nin tarihsel öznelerinden Filistin Halk Kurtuluş Cephesi gibi devrimci örgütlerin de yer aldığı “Operasyon Odası” tarafından yönetildiği açıklanan bu hamle, tüm dünyada olduğu gibi coğrafyamızda da tartışmalara yol açtı.

Yerini Bulan Her Vuruş Acı Verir!

Komünist partileri yaptıkları eylemleri kamuoyuna açıkladıkları gibi, yanlış yaptıkları eylemleri de kamuoyuna açıklar ve özeleştirisini yaparlar. Yanlış eylemlerin özeleştirisinin yapılması, o partinin dürüstlüğünü gösterir ve bu tür özeleştiriler kitlelere ve parti kamuoyuna güven verir.

Arif Alıç, 1978 yılında Hıdır Aykır ile Bayrampaşa  Hapishanesinden kaçtı. Parti tarafından kırsal (Dersim) alana gönderildi. 1981 yılının ortalarında, TKP/ML üyesi bir kişi tarafından öldürüldü.

Bu makaleyi, yazarken ölüm haberini aldığım, sevgili yoldaşım Turan Talay'ın anısına adıyorum.

Türk Tekelleri Afrika'yı Çok Çooook Sevdi!

Sayfalar