Cumartesi Ocak 18, 2025

Dijitalleşme: İşçinin Üretim Sürecinin Denetleyicisi ve Düzenleyicisi Olacağı Tarih

 

Buradaki inceleme ve araştırma nesnemiz, esas olarak, gelinen aşamada kapitalizmin işgücüne gereksinim kalmadığı, onun yerini makinelerin aldığı anlayışının, kapitalizmin nesnel gerçekliğini doğrulamadığını ortaya koymaktı. Bu da, güncel verilerle ortaya konduğu inancındayım. Evet, makineler (dijitalleşme) kapitalizmin tarihi boyunca artan ölçüde ve gelişerek üretim sürecinde yer almıştır. Ve günümüzde daha fazla yer almaktadır ve almaya devam edecektir. Kapitalist üretim sürecinin bu eğilimi önlenemez. Ancak, bu makineler, kapitalistin amacı olan daha fazla kar (artı-değer) elde etme amacının tersine, üretim sürecine katılmasına oranla kar oranında düşüşe neden olmakta ve sermayenin yeniden üretimini daraltmaktadır. Bir tarafta kapitalist daha fazla kar elde etmek amacıyla daha yüksek düzeyde makineleşme eğilimini sürdürüken, buna koşut olarak da, üretilen metaların değişim değerinde düşme eğilimi de aynı oranda devam etmektedir. Yani, canlı emeğin üretim sürecindeki yerinin azalmasına koşut olarak artı-değer oranı da düşmektedir. Kapitalist bu çelişmeleri, her geçen gün daha fazla sert ve tahripkar bir şekilde yaşamaya devam edecektir. Bu eğilim de önlenemez.

Kapitalizmin ortaya çıkardığı bütün krizler, ağırlaşarak devam ederken, bunun toplumsal faturaları ağır bir şekilde işçi sınıfının ve emekçilerin üzerine yıkılma eğilimi artarak devam edecektir.

Üretici güçler ile üretim ilişkileri arasındaki temel çelişme, kaçınılmaz olarak üretici güçlerin lehine çözülecektir. Sermaye birikimi ve onun toplumsal yapısı üretici güçlerin gelişmesi önünde engeldir ve bugün üretici güçlerin gelişmişlik düzeyi, kapitalist üretim  ilişkilerinin baskılaması altında ile daha fazla bira arada yürümesinin maddi koşulları da ortadan kalkmaktadır.

Üretim araçlarının toplumsallaşması ve bu toplumsallaşma eğiliminin kapitalistin iradesine rağmen karşı durulmaz bir biçimde gelişmesi, üretim araçlarının, kapitalistin sahipliğini ve onun üzerindeki denetimini (yapay zeka vb. teknik temellerin gelişmişliğinin geldiği nokta dikkate alınarak) gereksizleştirdiği işçi sınıfı tarafından daha net olarak görülmektedir. Üretici güçlerindeki gelişmişlik, kapitalistin artı-değer elde etme amacının, üretim sürecindeki, artı-değer üreten  değişen sermayenin değişmeyen sermayeye oranın, artı-değer üretecek  niteliğini kaybetmekle karşı karşıya kalması, artı-değer üreten emeğin üretim süreci içindeki kapitalist yerini de gereksiz hale getirmiştir.

Canlı emeğin üretimin temeli olmaktan çıkışı oranında, aynı oranda, kapitalistin de üretim araçları üzerindeki sahipliğini gereksiz hale getirmiştir. Ancak, kapitalist, kendiliğinden üretim araçları üzerindeki tekelini ortadan kaldırmayacak, bunu yapacak olan üretim sürecindeki yerinin denetleyici ve düzenleyici oluşunun daha fazla sınıfsal bilincine varmış işçi sınıfının devrimci eylemi olacaktır.

Üretim sürecindeki yüksek düzeyde dijitalleşme bunun göstergesidir. İşçi sınıfının üretim sürecindeki yerinin denetleyici ve düzenleyici olmasının teknik temeli çoktan geliştiği gibi; üretimin uluslararasılaşmasının ve uluslararası sanayi proletaryasının yaratılmasıyla, kapitalizmin tarihinin hiç bir döneminde olmadığı kadar üretici güçlerin gelişmişlik düzeyi, bireysel temellük üzerine kurulu üretim ilişkilerini bütünüyle gereksizliğini ve sosyalist bir dünya sisteminin yaratılmasının her yönüyle olgunlaştığını ve bunun aciliyetini ortaya koymaktadır.

Bu süreç, üretici güçler ile kapitalist üretim ilişkileri arasındaki çelişmeyi de kapitalizmin hiç bir döneminde olmadığı kadar keskinleştirmiştir. Son 20 yıl içinde gelişen kitle hareketleri, kapitalizm karşıtı gösteriler ve nüfusun %99’un, nüfusun %1’inin yönetimi altında yaşamak istemeyişini her defasında ve büyük kitlesel gösterilerle ortaya koyması, doğanın tahribatıyla kronik hale gelen çevre krizi, ekonomik krizlerin eskiye oranla daha fazla sıklaşması, mülteci ve genel toplumsal sağlık (virüs salgınları vb.) kronikleşmiş krizleri, kapitalist sistemin çanlarının çaldığını ve yeni toplumsal bir sistem olan uluslararası sosyalist toplumun tohumlarının çoktan filizlendiğini ve bu filizlenen toplumun artık kapitalist toplumun yerini almasının zorunluluğunun açık ve net göstergeleridir.

Toplumsal gelişmelerin insan iradesinden bağımsız olması ve tersine, insanların iradesi toplumsal gelişmeler tarafından belirlendiğinden, kapitalist toplumun sosyalist topluma evrilmesinin (işçi sınıfının radikal devrimleriyle), iktidarı elinde bulunduran burjuva sınıfının, kapitalist toplumu ayakta tutma zorbalığı, üretici güçlerin gelişmişliği karşısında daha fazla direnmesinin olasılığını da ortadan kaldırmaktadır.

Sermayenin, kapitalist toplumun dinamiklerini yendien üretme (bu sermayenin kendisini yeniden üretmek demektir) gücüne sahip olduğu sürece, işçi sınıfına karşı direnme gücüne de sahip olacaktır. Bütün ortaya koyduğumuz veriler, uluslararası sermayenin bu gücünün giderek hızla erime eğlimi içine girdiğini göstermektedir. Siyasal olarak artan ölçüde gericileşmesi, burjuva demokrasisinin “burjuva hakkı ve hukuku” kavramınından bütünüyle uzaklaşması, sözünü ettiğimiz “direnme eğilimi”nin son savunuları olarak işçi sınıfının karşısına dikilmektedir. İşçi sınıfı, sınıf bilinciyle daha sık içiçe olduğu ve bu doğrultuda örgütlendiğinde,  burjuvazinin bu son direnme kağıttan kalelerini de yıkacaktır.

Üretici güçlerin gelişmişliği ve değişmeyen sermaye bölümünün değişen sermaye bölümüne oranla, değişmeyen sermaye bölümünün yeniden üretecek oranda değerin yaratılmasının artan ölçüde azalma eğilimi içinde olması; sermayenin de genişlemesine, kendisini yeniden üretememe (krizlerin sıklaşması ve çoğalması vb. gibi) sürecine hızla girdiği görülmektedir. Sermaye, başlangıçta kendisini sermaye yapan işgücü ile bağlarını koparma eğilimi, ister istemez, sermayenin yeniden üretiminin önünde engel olacaktır. Üretici güçlerin gelişmişliğine oranla, sermayenin kendisini değersizleştirme eğiliminin artması olgusu; şekillendirdiği toplumu yendien üretme karakteristik gücünü hızla yitirdiği bir sürecin içine girdiğinin göstermektedir. 

Semayenin, salt makineler üzerinden değer yarattığını ileri süren ya da yaratacağını hayal eden burjuva ahmakların, tarihsel olarak kapitalist toplumun, “ücretli-emek, değer, para ve fiyat” vb. üzerinden şekillendiğini ve bunlar olmadan kapitalizmin kapitalizm olamayacağını göremeyecek denli kapitalist toplum gerçekliğinden kopmuşlardır.

Üretici güçler ile üretim ilişkileri arasındaki temel çelişme, kaçınılmaz olarak üretici güçlerin lehine çözülecektir. Sermaye birikimi ve onun toplumsal yapısı üretici güçlerin gelişmesi önünde engeldir ve bugün üretici güçlerin gelişmişlik düzeyi, kapitalist üretim  ilişkilerinin baskılaması altında ile daha fazla birarada yürümesinin maddi koşulları da ortadan kalkmaktadır.

5652

Comment form

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • Satırlar ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de  aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)

Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)

Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?

Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?

Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.

SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..

“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”

“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)

7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.

İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor

Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.

Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.

3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?

Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.

Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)

Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.

Emperyalizm Üzerine Notlar-7

Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler

Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve  bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde  emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.

Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek

Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.

Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi

Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)

Sayfalar