Perşembe Şubat 6, 2025

ÇIRILÇIPLAĞIM SOKAK ORTASINDA UTANIYORUM!

Yoksullar için bir cehenneme dönüşen dünyanın şu utançlı haline bir bakın! İçinde çocuk ve kadınların da olduğu yüzlerce kaçak göçmen bindikleri tekne alabora olunca, İtalya'nın Lampedusa Adası açıklarında denizin zifiri karanlığında kaybolup gittiler.

         Dünyayı aralarında ülke ülke parselleyen kudretlilerin para havuzları dolarlarla dolup dolup taşarken, yoksulluk mengenesindeki bu insanlar bir lokma ekmek için bin bir umutla yollara düşmüş, bilmeden ölüme koşmuşlardı.

         Sadece bu mu? Doğanın cömertçe sunduğu sınırsız gıda zenginliklerine rağmen birçok ülkede insanlar -en çok da çocuklar- hâlâ açlıktan ölüyorlar.

         Ülkeleri yağmalayan zenginler ve onlar adına devletleri yönetenler krallara mahsus şatafatlı hayatlar sürerken, cehaletin ve akılsızlığın pençesindeki yoksullar tutuşturuldukları vahşi savaşlarda birbirlerini katlediyorlar. Yoksulların yoksullara yağdırdıkları bombalarla her gün onlarca, yüzlerce insan parçalanarak can veriyor. Bir yamyam devri hüküm sürüyor dünyada; akılları başlarından gitmiş yobazlar koyun boğazlar gibi kesiyorlar insanları.  

         Dünyada bunlar yaşanırken bizim durumumuz da pek farklı değil. Bizi diktatörlükle yöneten hükümet ülkeyi polis terörü ile cehenneme çevirmiş; hak arayan kalabalıklara pervasızca ateş ediliyor, gencecik insanlar öldürülüyor. 

         "Susmak ve baş eğmek şartıyla herkes özgürdür,"deniyor bize!

         Cezaevlerinde yıllardır sürüp gelen şu vahşete hangi yürek dayanır: Kadın, erkek, adli ve siyasi tüm mahpuslar hâlâ çırılçıplak soyundurularak aranıyor. Elle yapılan ince aramalar ve bir iğneyi bile ele veren cihazlarla yapılan taramalar yetmiyor, bir de soyundurularak arama yapılıyor. Aslında bir bahanedir arama. Ruhu, onuru ve kişiliği esir alınan insanlar birer canlı cenazeye, robota dönüştürülmek isteniyor.

         Bu haysiyet kırıcı uygulama yaşadığımız kentlerde, belki de evlerimizin olduğu semtlerde gerçekleşiyor.

         Ne yazık ki dedelerimiz babalarımıza, babalarımız da bizlere işte böyle kana bulanmış bir dünya ve ülke teslim ettiler.

         Ne büyük bir acı ki, bizler de çocuklarımıza ve torunlarımıza insanlığı böyle aşağılayan, acıtan ve böcek gibi ezen korkunç bir dünya ve ülke bırakmaktayız.      

         Kimin yarın ne olacağı hiç belli değil! Bizim de çocuklarımız ve torunlarımız yarınlarda tutuklanabilir ve cezaevlerinde çırılçıplak soyundurulabilirler. Kızlarımızın, oğullarımızın ve kardeşlerimizin o vahşi ellerce çırılçıplak soyunduruluşunu bir an getirelim gözümüzün önüne! İnsanlığın bittiği o gün yüzü görmemiş soğuk hücrelerdeki iki büklüm olmuş çırılçıplak halleri, ses geçirmeyen beton duvarlarda yankılanan çığlıklar ve bizim çaresizliğimiz…

         Evet, bu insanlık trajedisi şimdi her gün onlarca kez tekrarlanmakta devlet hapishanelerinde. Aslında mahpusların şahsında böyle çırılçıplak soyundurulan bizim insanlığımızdır. Çiğnenen bizim şerefimiz ve haysiyetimizdir. Ben cezaevine girdiğimde soyundurulmuş, güya savmıştım sıramı. Oysa şimdi cezaevinde yatanları her düşündüğümde sokak ortasında çırılçıplak soyundurulduğumu hissediyorum. Utanıyorum.  

         Tam bir mezarlıktır insanlığın sıfırlandığı cezaevleri. Üzerleri kırmızı tuğlalarla örtülmüş koca mezarlıklar… Kapalı hücrelerde ve hücrelerin önündeki nemli beton kuyularda geçer mahpusun ölü zamanı. Sinekler bile korkar o derin kuyuların alacakaranlığından aşağı bakmaya. Kalabalık yaşamdan kopukluk, hücrelerdeki gri sessizlik ve donuk kımıltısızlık insan hafızasını ve aklını bir fare gibi kemirir durur günün yirmi dört saati. İçe kapanma, dikkat dağınıklığı ve bellek kaybı gibi kalıcı tahribatlar bekler tüm mahpusları. 

         Çocuklarımızı ve torunlarımızı bekleyen bu vahşeti düşündükçe tüylerim diken diken oluyor. Babamın ve annemin bana teslim ettiği bu cehennemi torunlarıma devrederek gitmek istemiyorum bu dünyadan. Hiç değilse bu ateşle mücadele etmiş olmalıyım giderken. Eminim, siz anne ve babalar da isyan edersiniz bu vahşiliğe. Siz de böyle şiddet dolu bir dünya ve bir ülke teslim etmek istemezsiniz çocuklarınıza ve torunlarınıza.

         Olması gereken şey bellidir: Öncelikle bir Özgürlük Yasasıyla cezaevleri tümüyle boşaltılmalıdır. Bu arada çıplak aramaya kesinlikle son verilmeli ve kuyu sisteminden bahçe sistemine geçilmelidir. Her blok, günü ortak bir bahçede geçirecek, akşam olunca da odalara geçilecek. Bunun ne kimseye bir zararı, ne de bir maliyeti ve zorluğu var.

         Hükümet iki satırlık bir genelgeyle bu sorunu kolaylıkla çözebilir. Ne var ki hükümetin ve Parlamento'daki sözde muhalefetin böyle bir dertleri yok. Mahpuslar hükümet için birer "terörist", muhalefet partileri için de  demeçlerini süsleyen birer kelimedirler.

         Biz ne yapabiliriz diye içimde volkanlarla düşünüp duruyorum uzun zamandır. Bilmem siz ne dersiniz; bu zulmü teşhir etmekten ve hükümeti zorlamaktan başka bir şey gelmiyor aklıma. İç ve dış kamuoyu baskısı yaratmak gerekiyor. Görünürde icraattan başka bir çare yok. Ben bu nedenle önümüzdeki günlerde Kandıra Cezaevi önünde ÇIPLAK ARAMAYA VE KUYU SİSTEMİNDEN BAHÇE SİSTEMİNE GEÇİLMESİ gerekliliğine dikkat çekmek için üç gün "İnsan Hakları Nöbeti" tutacağım. Sonra da olabilirse sizlerle, değilse kendim başka çalışmalar yapmak istiyorum.    

         Sizden bana moral destek vermenizi umuyorum. Bu nöbeti başlattığımda bir tek kaygım var: Bazıları beni şov yapmakla karalayıp eyleme gölge düşürebilirler! Vereceğiniz psikolojik destek hem direncimi arttıracak, hem de bu kara çalmaları boşa çıkaracaktır.

         Birlikte bir şeyler yapalım derseniz, o zaman zaten dünyalar benim olur. Oturur konuşur, ne yapacağımıza birlikte karar veririz. Çocuklarımıza ve torunlarımıza teslim edeceğimiz ülke ve dünya için lütfen bir şeyler söyleyin!

         Telefonum ve mail adresim aşağıdadır. Dört gözle sizden haber bekleyeceğim. 9 Ekim 2013

alinakmahmut@hotmail.com

0546 518 86 86

104037

Mahmut Alınak

Eski kürt milletvekillerindendir.Çeşitli kitapları bulunmaktadır.Aralık 2011 yılına kadar sitemizde sürekli yazılar yazan Mahmut Alınak,Aralık 2011'de KCK tutuklamalarına maruz kalarak tutsak edilmiştir.Temmuz 2012'de tahliye edilmiş olup,zaman zaman yazıları ile okur kitlesine ulaşmaktadır.

alinakmahmut@hotmail.com

Mahmut Alınak

ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de  aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)

Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)

Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?

Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?

Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.

SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..

“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”

“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)

7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.

İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor

Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.

Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.

3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?

Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.

Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)

Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.

Emperyalizm Üzerine Notlar-7

Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler

Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve  bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde  emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.

Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek

Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.

Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi

Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)

Sayfalar