Çarşamba Nisan 23, 2025

ÇIRILÇIPLAĞIM SOKAK ORTASINDA UTANIYORUM!

Yoksullar için bir cehenneme dönüşen dünyanın şu utançlı haline bir bakın! İçinde çocuk ve kadınların da olduğu yüzlerce kaçak göçmen bindikleri tekne alabora olunca, İtalya'nın Lampedusa Adası açıklarında denizin zifiri karanlığında kaybolup gittiler.

         Dünyayı aralarında ülke ülke parselleyen kudretlilerin para havuzları dolarlarla dolup dolup taşarken, yoksulluk mengenesindeki bu insanlar bir lokma ekmek için bin bir umutla yollara düşmüş, bilmeden ölüme koşmuşlardı.

         Sadece bu mu? Doğanın cömertçe sunduğu sınırsız gıda zenginliklerine rağmen birçok ülkede insanlar -en çok da çocuklar- hâlâ açlıktan ölüyorlar.

         Ülkeleri yağmalayan zenginler ve onlar adına devletleri yönetenler krallara mahsus şatafatlı hayatlar sürerken, cehaletin ve akılsızlığın pençesindeki yoksullar tutuşturuldukları vahşi savaşlarda birbirlerini katlediyorlar. Yoksulların yoksullara yağdırdıkları bombalarla her gün onlarca, yüzlerce insan parçalanarak can veriyor. Bir yamyam devri hüküm sürüyor dünyada; akılları başlarından gitmiş yobazlar koyun boğazlar gibi kesiyorlar insanları.  

         Dünyada bunlar yaşanırken bizim durumumuz da pek farklı değil. Bizi diktatörlükle yöneten hükümet ülkeyi polis terörü ile cehenneme çevirmiş; hak arayan kalabalıklara pervasızca ateş ediliyor, gencecik insanlar öldürülüyor. 

         "Susmak ve baş eğmek şartıyla herkes özgürdür,"deniyor bize!

         Cezaevlerinde yıllardır sürüp gelen şu vahşete hangi yürek dayanır: Kadın, erkek, adli ve siyasi tüm mahpuslar hâlâ çırılçıplak soyundurularak aranıyor. Elle yapılan ince aramalar ve bir iğneyi bile ele veren cihazlarla yapılan taramalar yetmiyor, bir de soyundurularak arama yapılıyor. Aslında bir bahanedir arama. Ruhu, onuru ve kişiliği esir alınan insanlar birer canlı cenazeye, robota dönüştürülmek isteniyor.

         Bu haysiyet kırıcı uygulama yaşadığımız kentlerde, belki de evlerimizin olduğu semtlerde gerçekleşiyor.

         Ne yazık ki dedelerimiz babalarımıza, babalarımız da bizlere işte böyle kana bulanmış bir dünya ve ülke teslim ettiler.

         Ne büyük bir acı ki, bizler de çocuklarımıza ve torunlarımıza insanlığı böyle aşağılayan, acıtan ve böcek gibi ezen korkunç bir dünya ve ülke bırakmaktayız.      

         Kimin yarın ne olacağı hiç belli değil! Bizim de çocuklarımız ve torunlarımız yarınlarda tutuklanabilir ve cezaevlerinde çırılçıplak soyundurulabilirler. Kızlarımızın, oğullarımızın ve kardeşlerimizin o vahşi ellerce çırılçıplak soyunduruluşunu bir an getirelim gözümüzün önüne! İnsanlığın bittiği o gün yüzü görmemiş soğuk hücrelerdeki iki büklüm olmuş çırılçıplak halleri, ses geçirmeyen beton duvarlarda yankılanan çığlıklar ve bizim çaresizliğimiz…

         Evet, bu insanlık trajedisi şimdi her gün onlarca kez tekrarlanmakta devlet hapishanelerinde. Aslında mahpusların şahsında böyle çırılçıplak soyundurulan bizim insanlığımızdır. Çiğnenen bizim şerefimiz ve haysiyetimizdir. Ben cezaevine girdiğimde soyundurulmuş, güya savmıştım sıramı. Oysa şimdi cezaevinde yatanları her düşündüğümde sokak ortasında çırılçıplak soyundurulduğumu hissediyorum. Utanıyorum.  

         Tam bir mezarlıktır insanlığın sıfırlandığı cezaevleri. Üzerleri kırmızı tuğlalarla örtülmüş koca mezarlıklar… Kapalı hücrelerde ve hücrelerin önündeki nemli beton kuyularda geçer mahpusun ölü zamanı. Sinekler bile korkar o derin kuyuların alacakaranlığından aşağı bakmaya. Kalabalık yaşamdan kopukluk, hücrelerdeki gri sessizlik ve donuk kımıltısızlık insan hafızasını ve aklını bir fare gibi kemirir durur günün yirmi dört saati. İçe kapanma, dikkat dağınıklığı ve bellek kaybı gibi kalıcı tahribatlar bekler tüm mahpusları. 

         Çocuklarımızı ve torunlarımızı bekleyen bu vahşeti düşündükçe tüylerim diken diken oluyor. Babamın ve annemin bana teslim ettiği bu cehennemi torunlarıma devrederek gitmek istemiyorum bu dünyadan. Hiç değilse bu ateşle mücadele etmiş olmalıyım giderken. Eminim, siz anne ve babalar da isyan edersiniz bu vahşiliğe. Siz de böyle şiddet dolu bir dünya ve bir ülke teslim etmek istemezsiniz çocuklarınıza ve torunlarınıza.

         Olması gereken şey bellidir: Öncelikle bir Özgürlük Yasasıyla cezaevleri tümüyle boşaltılmalıdır. Bu arada çıplak aramaya kesinlikle son verilmeli ve kuyu sisteminden bahçe sistemine geçilmelidir. Her blok, günü ortak bir bahçede geçirecek, akşam olunca da odalara geçilecek. Bunun ne kimseye bir zararı, ne de bir maliyeti ve zorluğu var.

         Hükümet iki satırlık bir genelgeyle bu sorunu kolaylıkla çözebilir. Ne var ki hükümetin ve Parlamento'daki sözde muhalefetin böyle bir dertleri yok. Mahpuslar hükümet için birer "terörist", muhalefet partileri için de  demeçlerini süsleyen birer kelimedirler.

         Biz ne yapabiliriz diye içimde volkanlarla düşünüp duruyorum uzun zamandır. Bilmem siz ne dersiniz; bu zulmü teşhir etmekten ve hükümeti zorlamaktan başka bir şey gelmiyor aklıma. İç ve dış kamuoyu baskısı yaratmak gerekiyor. Görünürde icraattan başka bir çare yok. Ben bu nedenle önümüzdeki günlerde Kandıra Cezaevi önünde ÇIPLAK ARAMAYA VE KUYU SİSTEMİNDEN BAHÇE SİSTEMİNE GEÇİLMESİ gerekliliğine dikkat çekmek için üç gün "İnsan Hakları Nöbeti" tutacağım. Sonra da olabilirse sizlerle, değilse kendim başka çalışmalar yapmak istiyorum.    

         Sizden bana moral destek vermenizi umuyorum. Bu nöbeti başlattığımda bir tek kaygım var: Bazıları beni şov yapmakla karalayıp eyleme gölge düşürebilirler! Vereceğiniz psikolojik destek hem direncimi arttıracak, hem de bu kara çalmaları boşa çıkaracaktır.

         Birlikte bir şeyler yapalım derseniz, o zaman zaten dünyalar benim olur. Oturur konuşur, ne yapacağımıza birlikte karar veririz. Çocuklarımıza ve torunlarımıza teslim edeceğimiz ülke ve dünya için lütfen bir şeyler söyleyin!

         Telefonum ve mail adresim aşağıdadır. Dört gözle sizden haber bekleyeceğim. 9 Ekim 2013

alinakmahmut@hotmail.com

0546 518 86 86

104567

Mahmut Alınak

Eski kürt milletvekillerindendir.Çeşitli kitapları bulunmaktadır.Aralık 2011 yılına kadar sitemizde sürekli yazılar yazan Mahmut Alınak,Aralık 2011'de KCK tutuklamalarına maruz kalarak tutsak edilmiştir.Temmuz 2012'de tahliye edilmiş olup,zaman zaman yazıları ile okur kitlesine ulaşmaktadır.

alinakmahmut@hotmail.com

Mahmut Alınak

Hamas[1] -siyonist İsrail devleti denkleminde gazze'deki soykırım:

Açıklanan rakamlar muhtelif olsa da 7.Ekim.2023 ile 30.Mayıs.2024 tarihleri arasında, ezici çoğunluğu çocuk ve kadın olmak üzere, toplamda 36 bin Filistinli hunharca katledilmiş durumda. Yaralı sayısının 80 bini aştığı ve keza binlerce kişinin akıbetlerinin bilinmediği söylenmekte.

Yirmi saplı ilmik (Nubar Ozanyan)

Zulmün sınırının ve çapının olmadığı, çığlığın ve yüksek sesle ağlamanın yasak olduğu topraklarda yaşıyoruz. Ermeniler, Kürtler, Aleviler geçmişte yaşadıklarının yaslarını tutmaya vakit bulamadan daha kapsamlı acıların içine itiliyorlar. Diktatörler bir yandan halkların bembeyaz barış sayfalarına zulümlerini kara kalemle yazarken diğer yandan yaptıkları kötülüklerin ve işledikleri cinayetlerin unutulması ve bir daha hatırlanmaması için ellerinden gelen her şeyi yapmaya çalışıyorlar. Halkların hafıza ve belleklerini silerek sahte bir tarih yazımıyla kirletiyorlar.

Emperyalizm Üzerine Notlar-3

Emperyalizm, Bağımlılık ve Eşitsiz Gelişme

 

Soru 3:

Türkiye Mali olarak ABD ve AB Emperyalistlerine Bağlıdır

Cevap:

Türkiye'nin mali olarak, mali olarak daha güçlü emperyalist ülkelere ihitiyaç duyduğu hatta bağımlı olduğu bir gerçektir. Ancak bu bağımlılık, bir yarı-sömürge ya da bağımlı ülke bağımlılığı gibi olmayıp, finansal olarak daha büyük olmamasıyla ilgilidir.

Bir Kez Daha: Tehlikenin Farkında mıyız?

Bundan kısa bir süre önce, Erdoğan iktidarının; “Türkiye Yüzyıl Maarif Modeli” ile teşebbüsüne soyunduğu stratejik hamlenin Türkiye ve K. Kürdistan toplumu açısından nasıl ve ne türden güncel bir tehlike ve tehdit oluşturduğuna dair kısa bir yazı paylaşmıştım.

Ermenistan’da Tavuş Hareketi Üzerine

Ermenistan Apostolik Kilisesi Tavuş İdari Başpiskopos’u Bagrad Galstanian önderliğinde başlatılan sivil itaatsizlik gösterileri, halkın yoğun katılımı ile devam ediyor. Ermenistan’a ait dört köyün, Azerbaycan’a iade edilmesi bardağı taşıran son damla oldu. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın derhal istifa etmesi isteniyor. 4 Mayıs’ta başlayan gösteriler, yol güzergahı üstünde bulunan Lori, Sevan, Geğarhunik… şehirlerinden halkın yoğun katılımı ile Yerevan’da sonlandırıldı. 26 Mayıs’ta Cumhuriyet Meydan’ında düzenlenen miting ile yüz binlere ulaştı.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - 2

Sol-sosyalizm adına adeta akıllara durgunluk veren yaklaşım örnekleri bu saptama ve belirlemeler. Yani sanki de CHP işbirlikçi tekelci burjuvazinin temsilcilerinden ve T.C Devleti’nin koruyucu-kollayıcı ana güçlerinden olan bir sosyal demokrat parti değil de sol, sosyalist veya halkçı bir partiymiş gibi tenkit ve değerlendirme konusu yapılıyor. Hal böyle olunca da burada kusur, varlık nedeni gereğince davranan bir sosyal demokrat partinin değil; sosyal demokrat partiye, sahip olmadığı/olamayacağı payeleri yükleyen yaklaşımların olur doğallığıyla.

İdeolojik Netlik ve Örgütlülük

Günümüzde özgür bir geleceğe doğru yapılacak her hamle, sınıf bilinçli bir duruşu ve buna uygun bir örgütlülüğü zorunlu kılar. Tüm bunlar da yoğun bir emeği ve fedakarlığı gerektirir. Sınıf bilincinden yoksun, kendiliğinden hareketlerle köklü değişimlerin-tarihsel kopuşların yaratıcısı olunamaz. Proleter ideolojiyle donanmış partilerin tarihsel misyonu tam da burada ortaya çıkıyor. Yine partisiz-örgütsüz bir duruşla özgür bir geleceğe dair hesaplar yapılmaz.

AKP-MHP FAŞİST DİKTATÖRLÜĞÜNÜN K. KÜRDİSTAN’DA FİİLİ OLARAK UYGULADIĞI, SÖMÜRGE SİYASETİDİR.

Sömürge siyasetinin en belirgin özelliği, yerel halkın iradesinin gasp edilerek, yok sayılmasıdır. Bunun yerine, sömürgeci merkezi yönetimin doğrudan kendi memurlarını oraya yönetici olarak atamasıdır. Bunun adı bir dönem OHAL Valisi, sıkıyönetim komutanı, bölge müsteşarı oluyorken; bugün de Kayyum belediye başkanı, muhtar vs. vs. oluyor.

Günümüz koşullarında sömürge veya ezilen bağımlı uluslara, azınlıklara, baskı altındaki inançlara ve ezilen cinse karşısömürge siyasetinin aldığı biçim; aleni bir şekilde, koyu faşizmden başka bir şey değildir.

Piroğlu Ecevit (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna bedeni ölüme yatırarak bir mevsim aç kalmak… Onurlu ve özgür bir yaşam için kendisine ait olan her şeyi feda etmek. Budur, özgürlük mahkumlarının hikayesi! Dünya ve ülkemizin zindan direniş tarihi buna fazlasıyla tanıktır. Amed zindanından Metris zindanına uzanan direniş tarihi fazlasıyla buna tanıktır. Kolay mı saatlere günlere aldırmadan her gün herkesin gözü önünde santim santim erimek; yaşamın nimetlerine dokunmadan açlığa yatmak… 120 günden daha fazla süren bir direnişi sürdürmek; düşünmek ve hayal etmek bile insanı ürkütüyor.

ABRÜST - leylekler getirdi kız... leylekler...

"Sol Kal Sol Yaşa"

Sol tatile  gitmişken...

Toplumsal yapı da; bir an bile parlamentarizmi savunmakta vazgeçmediğini ilan eden her insan ve siyasi yapı da ağır  saldırılara maruz kalıyorken...

seçimlerle  siyaset yapmak istiyen  devrimcilerde proletaryaların her geçen  gün ağırlaşarak hissettiği  solcusuzluğa  karşı da proletaryanın karşısına umut olma uğruna olsa da "Sol Kal Sol Yaşa" diyerekte çıkamıyorken...

fırsatta buyken... fırsatta buyken... 

yazın gitsin kız... yazın gitsin...

abrüst... falan filan...

sanat da diyin gitsin.

Zap’a bomba Colemerg’e kayyum (Nubar Ozanyan)

Türk patronlarının ve generallerinin Kürt ve emek düşmanlığı kapsamlı ve planlıdır. Sınırlı bir zaman ve belli bir dönemle sınırlı değildir. Süreğendir. Demokrasiyi gerçekte değil sözde bilir. Uygulamada değil yasalarında yazılı haliyle tanır. Ki bunu bile kaale almaz. Tarihten günümüze dek en iyi yaptığı şey işgal ve Türk olmayan halkların canını almaktır. Emek ve topraklara konmaktır. En iyi bildiği ise “Yakma-Yıkma-Çökme”dir. İkiyüzlü ve sahtekâr olduğu kadar kinci ve intikamcıdır.

Sayfalar