Salı Kasım 5, 2024

Dalga Büyüyecek Bütün Sokaklar Zaptedilecek

Bütün dünyada, ezilenlerin, yoksullaştırılanların, her türlü zulüme maruz kalanların, yani işçi ve emekçilerin, burjuvazinin kapitalist sistemine ve iktidarlarına karşı öfkeleri büyüyor, eylemleri sokakları zaptediyor.

Paris Paris olalı  tarihine hiç ihanet etmedi. Yine en önde yürüyor. Sokaklar, sarıya boyanmış kırmızı isteklerle hareketlendi bu kez. Öğrenciler, işçiler ve emekçiler, Fransız burjuvazisine karşı sokakları zaptettiler. Ve bu eylem buradan tüm dünyaya yayılma eğilimini de içinde barındırıyor. Basralı emekçiler sarı yelekleri ile selamladı Parisli emekçileri.

Paris, direnişlerin şehri oldu tarihi boyunca. 1789’dan beri devrimlerin başlangıç yeri oldu. 1881 Paris Komünü’de burada doğdu. Dünya işçi sınıfının ve ezilenlerin kurtluşu Paris’ten yola çıkmıştı. Ve buradan 1917’de Rusya’da filizlenip bütün dünyayı sardı.

Emperyalist Fransız burjuvazisi Paris’i, defalarca kendi tarihine ihanet etmeye yöneltti. Yine o doğruyu bulmasını bildi. Paris, kan emici sömürücüleri, bütün eli kanlı riyakarları sokaklarda sınıf savaşımının ateşine atmasını bildi. Burjuvazi Paris’i işçilerin elinden alamadı.

O, Paris Komünü’nün öğretilerini asla unutmadı. İşçi ve emekçiler eylem biçiminde sınır ve kural tanımadı. Her seferinde yeni eylem biçimleriyle sokakları sınıfın ateşiyle ısındırarak, Paris Komünü’nün mücadele  diyalektiğini güncelleştirme bilgeliğini gösterdi.

Dibten gelen dalga adım adım büyüyor. İşçiler ve emekçiler, burjuvazinin insanlığı ve doğayı daha fazla kirletmesine sesiz kalmak istemiyor. Kapitalizmin insanı insana yabancılaştıran yükünü artık taşımak istemiyorlar.

Burjuvazinin “demokrasisi” çoktan öldü. 1789  burjuva ihtilalinin ürünü olan “İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi”nden ve daha sonra 1948 yılında yine burjuvalar tarafından ele alınan “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi”nden de günümüze bir şey kalmadı.

Sermaye merkezileşip büyüdükçe burjuva demokrasisinden günümüze kalan kırıntıları da, burjuvazi tarafından işçilere ve emekçilere “lüks” görülmeye başlandı. Sermayenin büyümesi ve merkezileşmesine koşut olarak sömürü ve baskılar da ağırlaştı.

Halkın %18’i[1] yoksulluk içinde yaşan Fransa’da, yüzde beşlik en zengin kesim (burjuvazi) ülkede yaratılan toplam gelirin yaklaşık %50’sine[2] yakınına el koyuyor. Nüfusun en alt yüzde 50’si ise toplam gelirin ancak yüzde 6,2’si ile yaşamaya çalışıyor. “Sarı Yelekliler”, “Kırmızı bayraklı işçiler”, öğrenciler ve toplumun en alt kesiminde yer alanların sokakları sınıf mücadelesinin ateşiyle ısıtması ve aydınlatması, bu istatistiki verilerin, sınıfsal bölünmüşlüğün ve sosyal yaşamın ta kendisi olmasındandır.

Sadece Fransa değil. İran’ın bir çok şehirinde işçiler, öğrenciler, kadınlar Molla rejiminin tüm baskılarına rağmen kararlı bir direniş sergilenmektedir. Ahvaz’da şeker fabrikası işçilerinin günlerce süren direnişi, yine bir çok şehirdeki Belediye Otobüs işçilerinin direnişi bunlardan sadece bazılarıdır.

Avrupa’da ise, 2018 yılı sıcak geçti. Bol kitlesel eylemli bir yıl oldu. Sadece Almanya’da son altı ay içinde, Yeni Polisi Yasası’na, ırkçılığa, göçmenlerin kriminalize edilmesine, sosyal hakların budanmasına ve doğanın tahribatına karşı en az beşyüz bin kişi sokaklara çıktı.

Arnavutluk’un başkenti Tiran’da, bugün (07.12.18) binlerce öğrenci hükümetin uygulamalarını protesto için sokaklara çıktı, Parisli öğrencileri selamlarcasına...

Kapitalist sistemin kendi iç krizi, tekeller ve emperyalist ülkeler arası keskin çatışmalar, kutuplaşmalar, paylaşılmış dünyanın yeniden paylaşılmasının gündemde olması ve bunlara bir de kitlelerin birkmiş öfkelerinin sokaklarda, yani burjuvazinin egemenlik alanlarında patlaması,  burjuvazinin uykularını kaçırmaktadır.

Bundan hareketle, bütün ülkelerde burjuvazinin diken üstünde olduğunu söylemek abartı olmayacaktır.

Kapitalizmin ezdiği ve sömürdüğü işçilerin gösterileri önümüzdeki yıl daha da artacaktır. Türkiye bu gösterilerin dışında kalamayacaktır. Faşist Türk devletinin baskı ve manipülasyonlarına karşı emekçiler sokakları yine zapt edecektir.

Bu bir öngörü değil, emperyalist-kapitalist ekonomik dünyasının, artık burjuva liberal reformları dahi taşıyabilecek durumda olmamasındandır. Buna bağlı olarak emperyalist savaş tehlikesinin günbe gün artmasının yanı sıra; Avrupa ve dünyanın diğer yerlerinde ırkçılığın geliştirilmesi, kapitalist dünyanın içinde bulunduğu ekonomik-siyasi kriz ile doğrudan ilişkisi vardır.

Burjuvazi, kar oranlarındaki düşüşü ve daralan pazarı aşmak ve sermayenin büyümesi önündeki engelleri kaldırmak istiyor. Bu nedenle baskıları artırma yoluna giderek faşist rejimleri iş başına getirme politikasını öne almış durumdadır. Avrupa’nın hemen hemen bütün ülkelerinde ırkçı partilerin ya iktidar ortağı ya da ikinci-üçüncü sırada olmasının açıklaması bu olabilir.

Burjuvazinin baskıları “barışçı” olmadığı için kitlelerin sokak eylemleri de giderek daha militan bir eğlim alıyor. İşçi ve emekçilerin kapitalizm karşıtlığının içinde sömürü ve sınıf sorunun yanında çevre sorunu da eklenmiş durumdadır. Doğanın ekolojik dengesinin geri dönüşümüsüz bozulması, geniş anlamıyla çevre sorunu işçi sınıfı mücadelesinin acil eylemleri arasına girmiştir.

Kitlelerin burjuvaziye karşı savaşımı kitleşerek gelişecek ve keskinleşecektir. Önümüzdeki günlerde Paris sokaklarında olan gösterilerin benzerlerini dünyanın daha bir çok yerinde daha çok göreceğiz. Dibten gelen dalga büyümeye devam ediyor. 07.12.2018


[1] Eurostat 2016

[2] DİW (Deutsches institut für Wirtschaftsforschung)

 

19098

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de  aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)

Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)

Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?

Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?

Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.

SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..

“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”

“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)

7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.

İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor

Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.

Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.

3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?

Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.

Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)

Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.

Emperyalizm Üzerine Notlar-7

Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler

Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve  bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde  emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.

Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek

Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.

Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi

Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)

Sayfalar