Dersim’den İstanbul’a uzanan bir mücadele
Yaşamını yitiren Cumartesi İnsanları’ndan Güzel Şahin’in Dersim’den İstanbul’a uzanan mücadelesini kızı Meral Nergis Şahin, “Ötekileştirilen kim varsa tereddüt etmeden yanına giderdi” sözleriyle anlattı.
“Kaybedilen her çocuk benim evladımdır” diyerek Cumartesi Anneleri’nin 22 yıldır Galatasaray Meydanı’nda verdiği mücadeleye destek veren ve geçtiğimiz günlerde yaşamını yitiren Cumartesi İnsanları’ndan Güzel Şahin’in mücadelesinin altında kendi hayat öyküsü yatıyor.
Dersim’in Pülümür ilçesinde 1943 yılında dünyaya gelen Şahin (Güzel Ana), 12 yaşına geldiğinde evlendirilir. Çocuk yaşta evlendirilmenin zorluğu ile karşı karşıya kalan Şahin, bütün zorluklara rağmen hayat mücadelesine aralıksız devam eder. 1960 yılında yaşadıkları ekonomik sıkıntılar nedeniyle İstanbul’un Maltepe ilçesinde bulunan Gülsuyu mahallesine eşi ile birlikte göç eden Şahin, burada kendi elleri ile bir gecekondu inşa eder.
Şahin, bu mahallede tanıştığı devrimcilere bütün ekonomik sıkıntılara rağmen inşa ettiği gecekondunun kapısını açar. Gecekonduda dünyaya getirdiği 5 çocuğunu da devrimcilerden öğrendiği yaşam biçimi ile yetiştiren Şahin, o günden sonra haksız ve hukuksuz uygulamalara karşı mücadelesini bırakmaz.
“Hayatımı anneme borçluyum”
Yıl 1992’ye geldiğinde Şahin’in ikinci çocuğu olan Fedai Şahin, İstanbul’da gözaltına alınır. Bunun üzerine İstanbul Emniyeti ve Valiliği başta olmak üzere birçok yere başvuran Şahin, oğlundan herhangi bir cevap alamaz. Gittiği her yerde üstüne kapılar kapanan Şahin, yaklaşık iki hafta çalmadığı kapı kalmaması üzerine oğlunun Kocaeli Emniyeti’nde olduğunu öğrenir. Bir süre gözaltında kaldıktan sonra tutuklanan oğlu Şahin, daha sonra cezaevinden çıktıktan sonra “Hayatımı anneme borçluyum” diyerek, yurt dışına gitmek zorunda bırakılır.
“Kaybedilen her çocuk benim evladım”
27 Mayıs 1995’te kaybedilen yakınlarının akıbetini sormak ve faillerin yargılanması için Galatasaray Meydanı’nda Cumartesi Annelerinin eylem başlatacağını duyan Şahin, tereddüt etmeden gelip eyleme katılır. Evladını ve yakınını kaybetmemesine rağmen başlatılan bu eylemde o günden sonra yerini alan Şahin, eyleme katılmasını şu sözlerle anlatır: “Kaybedilen her çocuk benim evladımdır.”
Her hafta Galatasaray’daydı
O günden bu yana bütün zorluklara rağmen her Cumartesi günü, Galatasaray Meydanı’na gelmek için Gülsuyu’ndaki evinden ayrılan Şahin, 22 yıldır sürdürülen bu mücadeleye aralıksız destek verir. Kaybedilen her çocuğu, evladı olarak gören Şahin, 20 Eylül’de tedavi gördüğü hastanede dünyaya gözlerini yumar.
“Herkesin Güzel Anası”
Şahin’i anlatan kızı Meral Nergis Şahin, annesinin herkes tarafından sevildiğini belirterek, “Kim olursa olsun herkese yardım ederdi. Ötekileştirilen kim var ise, kendinden gördüğü kim var ise tereddüt etmeden yanına gider, onunla ilgilenir bir haksızlık gördü mü dayanamazdı. Biz ona Gorki’nin Ana’sını okuduk ve bir süre ona Gorki Ana dedik, ama o sadece bizim değil, herkesin Güzel Ana’sı olarak bilindi, tanındı” dedi. Annelerinin yıllardır vermiş olduğu mücadelenin yeni olmadığına dikkat çeken Şahin, hemen hemen tüm yaşamı boyunca nerede bir hak arama mücadelesi var ise orda olmaya özen gösterdiğini anlattı.
“Yerim Cumartesi Annelerinin yanı”
Son yıllarda annesinin sağlık sorunları nedenlerinin çoğalmasına rağmen alanları terk etmediğini söyleyen Şahin, annesinin alanlardan kopmaması için sağlığına özen göstermeye de çalıştığını belirtti. Güzel Ana’nın sağlık sorunları artması ile birlikte doktorların evden çıkmasını yasakladığını dile getiren Şahin, “Evde durduğu zaman da üretimden geri kalmıyordu. Kendisini meşgul edecek bir şeyler hep yapardı. Bir gün reçel yapmak için ağaca tırmandı yere düştü. Başka bir gün çatıyı onanırken düştü. Ve ‘Beni bıraksaydın bana bir şey olmazdı. Benim yerim Cumartesi Annelerinin yanıdır’ diyince bir şey diyemedim ve yine ait olduğu yere gitti” diye konuştu.
“Darp eden polise ödül verildi”
Annesinin katıldığı hak arama mücadelelerinde çoğu zaman gözaltına alındığını, darp edildiğini sözlerine ekleyen Şahin, annesi ile ilgili anıları şu sözlerle anlattı: “Bir gün Üsküdar polis merkezine gittim. Gelen herkes ya çocuğunu ya kardeşini soruyordu. Polis, ‘Sen kimi arıyorsun?’ diye sorduğunda ‘Annemi arıyorum’ şeklinde yanıt verince ‘Şuna bak herkes kızını, kardeşini sorar bu anasını soruyor. Anası böyle ise kızı kim bilir nasıldır’ demesinin ardından küfürler etti.
Çoğu zaman polisin yaptığı saldırılarda annem yaralanırdı. Bir başka seferinde ailece 1 Mayıs’a gittik. Şahin ailesi olarak ben dahil 4 kişi gözaltına alındık. Annem bizim yanımıza geldiğinde polis anneme, ‘Evde örgütlemediğin kimse kaldı mı? Onları da gidip alalım’ demesi üzerine annem, ‘Kedi köpek vardı onlar da birazdan buraya gelir, merak etme bizim evde herkes örgütlü, herkes devrimci’ diyerek çekinmeden ve tereddüt etmeden yanıtladı.
Bunların yanında en ilginci ise, 1 Mayıs 1998’de annem polisin şiddetine maruz kalıyor bayılınca tutup bir köşeye atıyorlar. Atıldığı yerden ise başka bir polis gelip onu çekiyor ve bir gazeteci de bu anı fotoğrafladı. Daha sonra bu polise yaşlı kadına yardım ettiği için ikramiye verildi. Annem öfkelendi. Ardından basın açıklaması düzenleyerek, ‘O polis beni kurtaran değil darp edendi’ dedi.”
Yatağının başucunda Hrant Dink
Annesinin kendisini, “Önce dünyalıyım, sonra insanım, sonra Dersimliyim” şeklinde tanımladığını ifade eden Şahin, öldürülen gazeteci Hrant Dink’i çok sevdiğini söyledi. Ermeni halkına ayrı bir sevgisi olduğunu dile getiren Şahin, annesinin yatağının başucunda Hrant Dink’in fotoğrafının hiçbir zaman eksik olmadığını sözlerine ekledi.
“Her devrimci onun evladıydı”
Güzel Şahin ile birçok kez gözaltına alınan ve birlikte mücadele ettiğini dile getiren gelini Çiğdem Şahin de, 1996’da cezaevlerinde hak arama mücadelesi ile 52 gün süren ölüm orucuna destek olmak için annesinin katıldığını anlattı. Ölüm orucunun kitleselleşmesi ve dışarıda da destek olmak için tartışmaların olduğunu belirten Şahin, “Annem, ‘Onlar benim evlatlarım, onlar aç iken ben tok olamam’ diyerek tereddüt etmeden o da açlık grevine girdi. Herkese direnişi ve mücadeleyi anlatırdı.
Ve zaferle sonuçlanınca en çok onun sevindiğini gördüm. Kendi oğlu ölüm orucunda değildi. Onun için her devrimci onun evladıydı” dedi.
Son Haberler
Sayfalar
SİBEL ÖZBUDUN – TEMEL DEMİRER 2014
Hayaller(imiz)le, cüret(imiz)le, umut(larımız)la yolumuzu açacağız 2014’te de sen/siz orada biz burada; Cemal Süreya’nın, “Artık hayallerim suya düşecek diye/ kaygılanmıyorum./ Çünkü, onlar düşe düşe/ yüzmeyi öğrenmişler,” dizelerini terennüm edeceğiz inat ve ısrarla…
İT DALAŞINDA TARAF OLUNMAZ, SINIFIN NET TAVRI KONUR
Sınıfsal mücadele yaşadığımız coğrafyada belirleyici özellik taşıyor. Bölgemiz Türkiye’deki örgütlü sınıf mücadelesinin seyrine göre şekil alacaktır. Ezilenlerin başkaldırışı da göre ilerleme veya gerileme gösterecektir. Bu gerçek Kürdistan için de geçerlilik taşımaktadır.
Sermaye, Siyaseti Çıkarlarıyla Örtüştürür[1]
“AKP-Gülen Savaşı” içinde yolsuzlukların çok az bir kısmının dışa vurumundan sonra, siyaset, bu kirli güçler arasındaki savaşıma odaklandı. Bunun böyle olması doğal. Bu olay, özellikle Haziran (GEZİ) Ayaklanması’ndan sonra hızlanan ve beklenen bir durmdu. Daha önce yazdığım “üç vakte kadar” başlıklı bir yazıda, hükümet açısından “iki vaktin” bittiğini, “üçüncü vaktin” ise içinde olunduğunu yazmıştım. Bu herkes tarafından da bilinen bir gerçekti. Haziran Ayaklanması var olan süreci hızlandırmış ve daha kaçınılmaz bir hale getirmiştir.
Katliamlar Diyarı Şırnak
Röportajda Vali Mustafa Malay 15 Ağustos 1992 tarihli olayda asker ve PKK'lilerin öldürüldüğünü söylüyor. Belleği kendisini yanıltıyor herhalde. Olayda asker ya da PKK'li kimse ölmemişti.
Ben o tarihte Şırnak milletvekiliydim.
15 Ağustos gecesi Şırnak'ı harabeye çeviren silahlı saldırıyı gelen telefonlarla haber aldım. Hükümetin oralarda hiçbir yetkisinin olmadığını biliyordum. Ancak bir ümit yine de İçişleri Bakanı İsmet Sezgin'i aradım ve duruma müdahale etmesi istedim.
İsmet Sezgin PKK'in saldırdığını ve çatışmaların devam ettiğini söyledi.
Fettullah Gülen hareketi hakkında
“Yeminine bakıp insana inanma,insana bakıp yeminine inan.”[2]
Ahmet Şık, “Dokunan yanar” diye uyarmıştı Fettullah Gülen (FG) hakkında herkesi; karanlık(lar)ın büyük yangınlar ile aydınlanacağı vurgusuyla başlamalıyım diyeceklerime…
Türk(iye) İslâmının dünden bugüne hülasası olarak yorumlanması mümkün olan FG, yeni bir tarihsel blok ve hegemonya hareketi girişimidir.
Yerel Seçimler ve Siyaset
KDP,PKK...Tez,antitez ...sentez?
Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesinde KDP bir tezdir.Emperyalizm ve sömürgecilikle mücadelede yarı-modern bir başlangıç.Kurulduğu dönemdeki emperyalizmin ve işbirlikçisi yerel sömürgeciliğin ittifaklı çullanmışlığından kaynaklı parçacı bir tez.Toplumsal gelişmenin düzeyine bağlı olarak aşiretler/aileler ittifakı temelinde politika örgütleyen bir tez.Parçacılığı o kadar belirgindir ki, Doğu Kürdistan’da Süleyman Muini ve Kuzey Kürdistan’da Saitler komplolarındaki rollerini gözardı edebilmemizi, ne Barzani ailesine ne de yüzyıllık direnişlerine duyduğumuz saygı sağlaya
“Postmodern zamanlar"da din (ve islam)
“de omnibus dubitandum est.”[2]
“Din: Teorisi/ Pratiği, Dünü, Bugünü” Sempozyumu’nun Ankara ayağındaki “Dini- Eleştirel Olarak Anlayabilmek” oturumunda öncelikle bir saptamamı sizinle paylaşmama izin verin.
Sempozyumun pratik örgütlenmesi sürecinde, kendini sosyalist/ komünist olarak niteleyen kimi çevrelerin, “dinin tartışılması”na bir hayli soğuk ve mesafeli yaklaştıklarına şahit oldum.
“Cujus regio , ejus religio !” [*] [1]
“Kralların kutsal olduğu, antropolojik ve tarihsel bir malumun ilamıdır; ne ki onlar öyle doğmazlar; ancak hükmettikleri eliyle kutsallaştırılırlar.”[2]
“Din” ile “iktidar” ilişkilerini, konu başlığındaki “iktidar” kavramının farklı yorumları çerçevesinde farklı biçimlerde ele almak mümkün, kuşkusuz: günlük yaşamın kılcal damarlarına nüfuz etmiş gündelik iktidar ilişkilerinin din tarafından tahkim ediliş tarzı; bizatihî dinsel iktidar (ve hiyerarşi) biçimleri ya da siyasal iktidar ile din ilişkileri.
Biz Seni Bekledik Zeki Yoldaş. Dört Gözle, Büyük Umut ve Heyecanla Bekledik/Hasan Aksu
Yetmişli yılların başı ve ortalarında Zeki yoldaşı sıkıyönetim mahkemelerinde dik duruşlarıyla, faşizmi yargılayışlarıyla tanıdık. Partili ideolojik, siyasal, savunusunu faşizmi yargılarken izledik. Faşizmi kendi kalelerinde yargılarlarken ülkemizde Partizan hareketinin tanınmasında, kavranmasında önemli etkileri oldu. Zeki yoldaş ve diğer yoldaşları şahsen tanımazdık belki ama onların çabaları, örnek tavırları bizleri Kaypakkaya çizgisinde buluşturmuştu.