Çarşamba Kasım 27, 2024

Devletin Sokak Çeteleri Mafyanın Ortak Organizasyonuna Karşı Devrimci Tavır Ne Olmalıdır! HASAN AKSU.

Bu gerçeklik bugüne has bir karşı devrimci bir organizasyon değil. Devletin başında olanların derin organizasyonudur ve de süreklilik göstermektedir.

       Bu anlamıyla devrimcilerin özellikle de geleneğin bu bilinç ve duyarlılıkla soruna yaklaşacağından inancındayım. Faşizm toplum üzerinde egemenliğini sürdürmek için gayri resmi karanlık örgütler oluşturur. Çok zaman toplumla bu karanlık çeteleri karşı karşıya getirmek ister ki bazen bunda başarılı olur da. İşçi sınıfını, emekçi halkı devlete onun yönetsel şekli olan faşizme karşı mücadeleyi gündemde tutmasını, örgütlenmesini gelişip güçlenmesini engellemeye çalışır. Amaç saptırmayı, gündem değiştirmeyi sürekli yeniler.  

 

       Mit, Kontrgerilla, Mafya devlet eliyle ortak örgütlenir. Çok zaman provokasyonlar organize edilir. Devrimciler, komünistler organize edilen bu karşı devrimci provokasyonun içine çekilmek istenir. Karşı devrimci provokasyona bilinçli tavır takınılmaz, kitleler, taraftarlar uyarılmaz, bilinçlendirilmezse ferdi, hatta gruplar nezdinde -  bazında yanlışlar yapılarak devletin hazırladığı tuzağa düşülür ki, bu yanlış davranışlar devrimci güçlere zarar verir. Devlete karşı yürütülen her yönlü mücadele amacından uzaklaştırılır saptırılır

  

     Burada devrim güçleri devlete karşı mücadeleyi esas almalı işçi sınıfını emekçi halkı sosyal toplumsal siyasal ekonomik sorunlar üzerinden örgütlemeli yoğunlaşmalıdır. Çeteleri mafyayı devletin bir parçası görmeli devlete karşı yürütülen mücadele esas alınarak çetelerle de onların anladığı dilden hesaplaşılmalıdır.  Ancak devlet erkinin bir parçası olan mafya ve çete örgütlenmelere karşı mücadele hassas bir konumdur.

 

     Mücadele ediyorum adı altında okun sivri ucunu hassasiyetle korumalıyız. Zaten faşist Türk devleti sınıf savaşını amacından saptırmak için bu karşı devrimci örgütleri yaratmıyor mu? O halde faşizme karşı yürütülen sınıf savaşının bir parçası görülmeli, her bazda devlet ve faşizm okun ucunda olmalıdır.

 

   Geçen yetmişli, seksenli, doksanlı yılları ve günümüze kadar uzanan devletin örgütlediği faşist sivil odaklar, mücadelemizin yönünü, hedefini saptırmak amacıyla saldırılar düzenledi, katliamlar yaparak terör estirdiler. Bunda önemli oranda da başarılı oldular. Bir anlamda komünistlerin, devrimcilerin faşist devlete yönelmelerinin yolları engellendi. Toplumda kaos, korku, terör havası yaratıldı. Devletin organize ettiği karşı devrimci terör “sağ-sol çatışması “olarak lanse ettirildi. Faşist diktatörlük kendi kanlı saldırılarına meşruluk kazandırmak amacıyla mit, mafya ve kontrayı devreye soktu. Devletle hesaplaşma peşinde olan devrim güçleri bu oyunu esasta göremeyerek yanlışlara, hatalara düştü. Devletten öte, devletin örgütlediği sivil faşist çetelerle savaşıldı. Faşizm  kendine “haklı “zemin yaratma edasıyla “Zorunlu müdahale, kardeş kanını önleme vb. “gerekçeyle açık askeri faşist diktatörlüğü “meşru “gösterdi..

 

      Faşist diktatörlüğün derin örgütlenmesinin başı dünde bugünde Mehmet Ağar’dan başkası değildir. Erdoğan iktidarıyla kol kola yürümekte, devlet tarafından her zaman ödüllendirilmektedir.  Abdullah Çatlı, Yazıcıoğlu, Ökkeş Şemdinler, Mehmet Ali Ağca, Oral Çelik, Alaattin Çakıcılar, Direj Aliler, Yeşiller, Pekerler vb. devletin derinden örgütleyip silahlandırarak, Komünistleri, devrimcileri, demokrat aydınları katletmeyi amaçladı. Provokasyon, katliam ve terör devletin organize ettiği karanlık güçler tarafından uygulandı, estirildi. Ağzı salyalı devlet faşizmi ellerini ovuşturarak 12 Eylül askeri faşizmine meşruiyet kazandırdılar. Bir anlamda başarılı da oldular. O sebeple olacak ki;12 Eylül faşizminin izleri hala üzerimizde devam ediyor. Bedenimizde nüfuz buluyor. Karanlığın korkuları hala toplumun ve de devrim güçlerinin üzerinde kırılmış değil. Gezi, Taksim ve Kürt ulusal hareketinin çıkısı, direnişi, korkuları bir nebze yıkmış, kırmıştır ama hala korku toplumu olmaktan çıkmış değiliz. Tam da bu noktada devrim güçleri, özellikle gelenek özel hassasiyet göstermeli, geçmişte devrimcilerin düştüğü hatalara düşmemeli, faşizmin yarattığı, yaratmak istediği oyunun, aksine hedeften zerrece sapmadan devlete yönelmeli, faşizmle hesaplaşmalıyız.

 

    Ülkemizde devletin yönetim şekli dönem dönem, açık askeri, yarı- askeri ve de parlamenter haller alsa da başından günümüze faşizmle, faşist diktatörlükle yönetilmektedir. Yani özde değişen bir durum yoktur. Bazen şer, bazen ehveni şer olarak karşımıza çıkıyor, baskı, zulüm, katliamların dereceleri `demokrasi, ‘adına yükseliyor veya göreceli düşüş gösteriyor hepsi bu.

 

    Günümüzde AKP iktidarı kendini devlete tamamen adapte ederek yasama, yürütme ve yargısıyla faşizmi uygulamaktadır. İşçiler, köylüler, gençler, aydınlar, kadınlar ve azınlıklar üzerinde `demokrasi` adına faşist terörü estiriyor. AKP günümüzde deyim yerinde ise devletin kendisi durumuna getirildi. Başta Amerikan emperyalizmi olmak üzere, diğer emperyalist devletlerin açık desteğiyle yerini sağlamlaştırdı. Kendine uygun yeni terör örgütlenmeleri yarattı. Eski klasik, yıpranmış, ayyuka çıkmış, vaadini doldurmuş örgütlenmelerin hepsini tasfiye etti. Panislamizm, Pantürkizm “liberal İslam „adı altında yeni bir şeymiş gibi piyasaya sundular. Amerikan emperyalizminin ve Avrupa emperyalizminin ortaklaşa oluşturduğu dünyayı yeniden düzenlerine uygun hale getirmelerinde Türk devleti bölgemizde ana rolü üslenmiş durumda. Plan ve projenin bölgemizde ana mimarları Erdoğan, Davutoğlu ve Mit müsteşarı Fidan’dan başkası değildir.

 

    Emperyalistlerin ve onların işbirlikçi faşist yönetimlerinin sömürü kar ve yine kar için yapmayacakları hiçbir şey yoktur. Kar için her yol mubah... Başta devlet terör ve katliamı olmak üzere, karanlık sivil faşist çeteler, örgütler oluşturmak, Mafya örgütleri oluşturarak ezilen sınıfları uyuşturucu, fuhuş, çek-senet, haraç, gasp, adam kaçırma, masum insanlar üzerinde devlet destekli baskı ve terörize etmek, dindar geçinip inançlı insanların inançları üzerinde sömürü ağı oluşturmak. Din –iman deyip sözde zıddı olan Amerika’yla Israil’le, İngiltere, Almanya, Fransa’yla birlikte olup, kendi dininden mazlum insanları, Kadın, çocuk, genç, ihtiyar demeden katletmektir. Aslında bütün emperyalistlerin ve işbirlikçi uşak yöneticilerin Allah’ı da, Kitabı da, Dini de paradır. Gerçek olan bu gerisi palavra ve de sahtekârlıktan öte bir şey değildir.

 

      Bu anlamıyla Devlet eliyle örgütlenen sokaklara salınan halka karşı terör estiren mafyavari çetelere karşı mücadele basit bir vaka olarak görülemez, görülmemeli de. Aksine, bilinçli planlı örgütlü hareket edilmeli, çetelerin varoluş kaynağı devlet, devletin erkleri, yaşaması, yürütmesi yargısı esas alınmalı, okun sivri ucu devlete esas yönetilmelidir. Hedef saptırmak, devletin istediği minderde dövüşmek halka devrime, sosyalizme zarar verir. Bu konuda yanlış hareketler dostça eleştirilmeli, provokasyonlara gelinmemelidir.

 

     Açık ki; Emperyalizme, faşizme ve her türlü gericiliğe ve de yozlaşmaya karşı mücadele uzun vadeli, soluklu sabır ve sebat, azim isteyen yolculuktur. Artık Türkiye ve Kürdistan devrimci hareketi yeterli tecrübe ve deneyime sahiptir. Geçmişte yaşadıklarımız bizlere yeterince deneyim sundu. Yapılan, yapılacak her hata faşizmin ekmeğine yağ sürmek olur ki; buna dur demek akli selim tüm devrimci örgüt ve komünistlere düşer. Bu gerçekten hareketle halkımızı faşizme karşı örgütlemeyi esas almalıyız. Devlete karşı yürütülen mücadelede, çetelere de gerekli ders mutlaka verilmeli, gelişip güçlenmeleri, karşı devrimci terör estirmelerine müsaade edilmemeli, müsamaha gösterilmemelidir. Dünyanın bütün ülkelerinde emperyalistler, işbirlikçi uşak yönetimleri karanlık emellerine ulaşmak için, karanlık güçler oluşturuyor, devrimcilere, halka saldırarak hedef saptırıyorlar. Brezilya’da, Meksika’da olanlarla ülkemizde olanlar arasında hiçbir fark yoktur. Özde fark görenler de beri gelsin... Yaşasın halklarımızın emperyalizme, faşizme, her türlü gerici iktidarlara karşı mücadelesi. Yaşasın ezilenlerin halk iktidarı mücadelesi.

   HASAN AKSU 12.10 2013

 

106176

Devletin Sokak Çeteleri Mafyanın Ortak Organizasyonuna Karşı Devrimci Tavır Ne Olmalıdır! HASAN AKSU.

ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de  aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)

Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)

Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?

Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?

Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.

SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..

“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”

“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)

7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.

İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor

Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.

Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.

3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?

Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.

Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)

Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.

Emperyalizm Üzerine Notlar-7

Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler

Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve  bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde  emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.

Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek

Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.

Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi

Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)

Sayfalar