Cuma Eylül 20, 2024

DEVRİMCİ SİYASAL MÜCADELEYİ ANIN SOMUT GÜNCEL TOPLUMSAL SORUNLARI ÜZERİNDEN ÖRGÜTLEMEK.

Temel hedefleri, mevcut kurulu düzeni devrimci bir kitlesel kalkışmayla tasfiye edip, yerine sosyalist bir sistem kurmak olan devrimci sol-sosyalist ve komünist güç ve yapıların, devrimi gerçekleştirebilmeleri esasen, devrim öncesi süreci, devrimi örgütleyebilme hedefiyle ele almalarına ve bundaki performans ve başarılarına bağlıdır.

“Devrim öncesi süreç” elbette ki her toplumsal yapı gerçekliğine göre farklılık ve özgünlükler arz ediyor olacağından; haliyle, her bir örnek somutunda devrimi örgütleme tarz ve süreci de önemli oranda farklılık ve kendine has özellikler taşıyor olacaktır.

 

Bundandır ki devrimci güçlerin “olmazsa olmaz” öncelikli görevlerinin en başında; üzerinde devrimi gerçekleştirmeyi tasarladıkları zeminin, somut güncel olgulara dayalı sosyal-ekonomik yapı tahlilini yapmaları ve bu olgusal gerçekliğe uygun bir devrim stratejisini oluşturmaları gelir.

Bu kısa soyutlama girişin ardından, yazı başlığı da olan konu daha somut olarak ele alınabilir artık.

Uzunca bir süreden beridir tamamen kapitalist üretim ilişkileri hakimiyetine girmiş olan Türkiye ve K. Kürdistan somutunda olgular, devrimin ancak ki günümüze uyarlı, Ekim Devrimi tarzı bir Toplu Ayaklanma Strateji ile mümkün olabileceğine hükmediyor. Dolayısıyla da bura devrimcileri, devrimin örgütlenmesi stratejik görevini mecburen, devrimci bir durum oluşuncaya dek sürecek olan o “evrimci” hazırlık evresinde yerine getireceklerdir. Bu, niyetsel bir tercih veya bir keyfiyet değil; olguların dayattığı nesnel zorunlu bir gerekliliktir.

Süreç, nesnel koşullardan ötürü “evrimci” bir karakter arz ediyor olsa da ama devrimci sol-sosyalist ve komünist güçler bu hazırlık sürecinin görev ve sorumluluklarını elbette ki edilgen, düşük reflekslerle olayların peşinden sürüklenen, sistemle uzlaşıcı, reformist bir perspektif ve pratikle değil; devrimci bir perspektif, devrimci bir yaklaşım ve aktif militan öncü bir müfreze ruhu ve pratiğiyle karşılayıp yerine getirmek zorundadırlar.

Ve elbette ki bütün bu görev ve sorumlulukları yerine getirebilmeleri için günün ve “zamanın ruhuna” uygun dinamik mücadele yöntem ve araçları, kendisini ısrarla yenileyerek, yedekleyerek mücadeleyi kesintisiz sürdürmeyi olanaklı kılacak mekanizmaları oluşturmaları gerekiyor. Aksi takdirde, sadece niyetlerle ve dar marjinal örgütsel yapıların idamesine odaklı bir devrimcilikle devrimi örgütleyebilmek, koca bir ham hayaldir.

Devrimi örgütlemek demek; devrimci güçlerin, sürecin devrimci görev ve sorumluluklarını layıkıyla yerine getirebilmeleri için öncelikle kendilerini örgütlemeleri gerekir. Bu, “devrimi örgütleme” meselesinin esası da demek olan kitlelerin bilinçlendirilip örgütlü bir güç haline getirilebilmesi ve keza devrim anının askeri-teknik ve kadrosal alt yapısının hazırlanabilmesi için, “olmazsa olmaz” bir ön koşuldur.

Bütün bunlar da kuşkusuz ki devrimci öncü müfrezenin, hiç abartısız, bir “savaş kurmay heyeti” gibi; süreci günlük, yakın, orta ve uzun erimli bir planlamayla ele almasını ve her bir aşamada neyi nasıl ve hangi aşamalarla, hangi yöntem ve mekanizmalarla karşılaması gerektiğini, değişen koşullara göre bunları, anında müdahaleyle yenileyip, daha bir yetkinleştirmesi ile mümkün olabilir ancak ki. 

Yıllar boyudur birçok devrimci güç, kongre veya konferans kararı olarak, örneğin başta çeşitli milliyet, cinsiyet ve inançtan işçiler olmak üzere, ön görülen devrimin temel öznesi sayılan emekçi sınıf ve tabakaların ve keza özel olarak da kadınların ve öğrenci gençliğin örgütlenmesini, öncelikli temel görevlerinden biri olarak belirler ve bunu tüm dünyaya da gururla duyururlar. Ve ama gerek ortaya koydukları ve gerekse pratikleri yakın plandan mercek altına alınıp incelendiğinde görülecektir ki; bu temel ve öncelikli olarak addedilen görev ve alanlara ilişkin; neyin nasıl ele alınması ve de hangi aşamalarda nelerin yapılması gerektiğine ilişkin hem yakın, orta ve uzun erimli bir planlamaları, hem bu planların pratiğe nasıl ve nelerle geçirileceğine dair, somut herhangi bir projeleri yok ve hem de öz eleştirel bir yaklaşımla, yapılmaya çalışılan veya yapılanlarda varılan veya varılamayan sonuçların belli aralıklarla masaya yatırılıp muhasebesi yapılarak daha iyi ve daha ileri noktalara taşınması şeklinde bir çalışma disiplin ve prensibi yok.  Yani o ulvi kararlar, deyim uygunsa, “saldım çayıra, Mevla kayıra.” hesabı, kendiliğindenci bir akıbetle, zaten ta en baştan itibaren boşa çıkarılmış oluyor.

Öte yandan bilinir ki devrimin öznesi olarak addedilen kitlelerin tamamı veya ezici çoğunluğuyla doğrudan organik bir bağ içinde olabilmek, istenen ve arzulanan bir şey olmakla birlikte; ama bu, özellikle de sendika, kooperatif, konsey-meclis ve parti gibi köklü ve güçlü devrimci kitle örgütlerinin henüz oluşmamış olduğu süreçlerde pek de olası değil. Dolayısıyla da bu süreç boyunca yapılması gereken şey; bir taraftan peyderpey organik bağlar oluşturulmaya çalışılırken, ama esas olarak da kitlelerin gündemini meşgul eden tüm somut sorunları üzerinden, ortaya konulacak isabetli eylemsel pratik tutum ve yaklaşımlarla onlarla dirsek teması ve zihinsel bağlar kurmak ve keza yine bunlar üzerinden şekillenecek ve işlevsel özellikleri olan genel ajitasyon-propaganda ile de onları zihnen örgütlemeye çalışmak (evet, bu belki zorlu bir uğraştır ve ama asla imkansız değil.).  

Ve yine bilinen ve ama devrimci güçlerin ekseri çoğunluğunun, tipik sol sekter yaklaşımlarla, es geçtiği bir gerçektir ki; güncel realitelerinden kopuk, esasen de soyut, onların usunda kayda değer bir etki yaratmayacak türden genel ve bu anlamıyla da işlevsel herhangi bir karşılığı bulunmayan akademik ve ideolojik ajitasyon ve propaganda karşısında kitleler sağır ve haliyle de zihnen kapalı olurlar.

Dolayısıyla da bu tarz tutum, yaklaşım ve çalışma tarzıyla devrimi örgütleme görevi, bin yıl da geçse, asla yerine getirilemeyecektir. Ve keza bundan ötürü de devrim anlarının ortaya çıkacağı her tarihi süreçte, başta komünistler olmak üzere, devrimci güçlerin; “devrimin sübjektif güçlerinin” hazırlanmasına ilişkin görev ve sorumluluklarını esasen yerine getirmemiş olmalarından ötürü, devrim olasılığı her seferinde boşa düşecektir.

1421

Halil Gündoğan

Halil Gündoğan sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.

Son Haberler

Sayfalar

Halil Gündoğan

Muhammed Ohannes…(Nubar OZANYAN )

Muhammed Ohannes, Ermeni Soykırımı sonrası Deyr ez-Zor'da zorla Müslümanlığı kabul ederek yaşama hakkına sahip olmuş Ermeni bir annenin dördüncü nesil çocuğudur. Maratuk Dağı’ndan, Bingöl’ün zozanlarından inmek zorunda bırakılıp çöl kumlarına tutunarak yaşamaya çalışan on binlerce Ermeni anneden birinin umudu olmuştur.

Stefan Engel ile Röportaj

İdeolojik mücadeleyi güçlendirin!

REVOLUTIONÄRER WEG'in yazı kurulu yönetçisi Stefan Engel ile Burjuva İdeolojisinin ve Anti-Komünizmin Krizi kitabının yayınlanması vesilesiyle röportaj

Bu hafta, senin yönetimin altındaki yazı kurulunca oluşturulan Burjuva İdeolojisinin Krizi ve Anti-Komünizmin Krizi kitabı yayınlandı. Bu kitapta neler var, neleri içeriyor?

Yazma, Kafa Yorma…

Uzun bir süredir hemen her vesileyle altını çizdiğimiz hususlardan birisini, araştırma inceleme yönümüzün zayıflığı ve yazı yazma alışkanlığımızın olmayışı –ya da yeterince olmayışı– oluşturuyor.

Bir kafa yorma, dert edinme işi olan bu konudaki zafiyetimiz, ilgi derecemizin ne olduğu hakkında fikir vermektedir.

Durum bu konuda yeteneğimizin olup olmadığıyla alakalı değil. Zira biliniyor ki; araştırma ve yazma yeteneği, diğer pek çok olayda olduğu gibi pratikle edinilmekte, uğraş içine girmekle kazanılmaktadır.

Kevork Çavuş (Nubar OZANYAN )

Mayıs’ta, baharın ve yeşilin en canlı renklerini yaşanır. Mayıs aynı zamanda devrim ve özgürlükler uğruna canlarını feda edenlerin fazlasıyla dolu olduğu bir aydır. Her halkın özgürlük ve mücadele tarihinde sayısız kahraman ve isimsiz direnişçiler vardır. Bazıları sadece kendi halkı tarafından bilinir. Bazıları ise yeterince bilinmez. Başlarına gelen felaket ve acıları ifade edecek sözcüklerin henüz icat edilmediği bir halkın edilgen ya da boyun eğen kurbanlar olduğu yanılgısı her zaman yaşanabilir.

CIA’nın Anti-Komünist “Özgür Düşünceli” Entellektüelleri-3

Türkiye’de Anti-Komünist Paropagandanın Tarihi: “Bu Kış Komünizm Gelecek...”

Türkiye’de anti-komünizmin tarihi, Osmanlı’nın son 50 yılını da içine alacak şekilde uzanır. Ancak,  bilinçli komünizm düşmanlığı 1920’de Mustafa Suphi önderliğinde Bakü’de 1920 yılında kurulan Türkiye Komünist Partisi’nin (TKP) kuruluşuyla başaladı dersek yanlış olmaz. Çünkü 1917 Rus Devrimi, bütün dünyada işçilere, köylülere, tüm ezilen ve sömürge uluslara kurtuluşun yolunu ve umudunu aşılarken, başta emperyalist burjuvazi olmak üzere tüm gericilere de korku salmıştır.

TKP-ML EB: Paris Komünü’nün 150. Yıldönümünde Bir Kez Daha!

“Saraylara savaş, kulübelere barış, yoksulluğa ve tembelliğe ölüm!”

Proleter devrimin ilk deneyimi olan Paris Komünü, nesiller boyu öğrenilebilecek paha biçilmez bir hazine bıraktı. Bugün, 150. yıldönümünde Komün’ün derslerinden ders almak son derece önemlidir. Çünkü Komün’ün dersleri MLM karşıtı tüm düşüncelere karşı mücadelede hala geçerli. Özellikle oportünizme ve revizyonizme karşı mücadelenin temel dayanaklarını Komün’ün ortaya çıkardığı ders ve deneyimlerde bulabiliriz.

Timsah Gözyaşlarının Arasında Devrime Olan İhtiyaç: Filistin

6 Mayıs 2021’de İsrail Yüksek Mahkemesi’nin Kudüs’ün Şeyh Cerrah Mahallesi’nde oturan Filistinli ailelerin evlerinden zorla çıkarılmasına karar vermesi üzerine başlayan protestoların ardından bir de Mescid-i Aksa’daki Filistinlilerle İsrail askerleri arasında başlayan çatışmalar beraberinde Filistinli direniş örgütlerinin İsrail devletine ültimatomunu getirdi.

BİR KEZ DAHA PROVAKASYON 'SİYASETİ' ÜZERİNE

1 Mayıs'ta İsviçre/Basel'de yaşananlar üzerinden; "Provakasyon 'siyaseti‘ne dair bir değerlendirme yazısı kaleme almış, ve  Partizan/ Yeni Demokrasi mensubu  küçük bir  grubun provakatif yaklaşım ve tutumlarına dikkat çekmiş ve ilgili kurumun, mensubu olduğu bu kişiler hakkında gereğini yaparak kamuoyuna  doyurucu bir açıklamada bulunacağına dair bir beklenti içinde olacağımı ifade etmiştim.

Çürüme ve Çökme… Çözüm birleşik devrimci mücadelede

Virüs salgınının etkisiyle daha da derinleşen ekonomik kriz, TC faşizmini zorlarken, kontr-gerilla unsuru bir çete başının videolar yoluyla açıklamalarda bulunması, burjuva feodal siyaseti daha da hareketlendirmiş durumda. Yayınlanan videolarda üstü kapalı olarak ifşa edilen kimi gelişmeler ve bunlara dönük yanıtlar, TC’nin niteliği hakkında geniş kamuoyunun bilgilenmesine hizmet etmekle birlikte devrimci, komünist ve yurtseverler açısından ortaya saçılanların bir sürpriz olmadığını kaydetmek gerekir.

Üç gerilla önderinin yanındayız! (Nubar OZANYAN)

TC devletinin soykırım aklı ve imha kılıcı yine devrede. Kürdistan’ın parça parça ilhak ve işgal hareketi sürerken gerilla direnişi de görkeminden bir şey kaybetmeden devam ediyor. Kağıttan kaplan olan ABD emperyalistlerinin PKK’nin üç öncü komutanı ve önderine karşı aldığı imha kararı asla kabul edilemez. Bu köhne kararın halklar nezdinde, özgürlük ve adalet karşısında hiçbir meşruluğu ve hükmü yoktur.

Sedat Peker‘in Ablaları, Abileri (Baran Cem)

Susurluk ta, Kamyonun altında kalan mercedes arabanın bagajından çıkanları, zamanın iktidarları hasıraltı etmeyi başardılar. Ortaya saçılanlar, sadece devlet‘in çekirdeğinin izin verdiği kadarıydı ve Süleyman Demirel‘in deyimiyle, „fırat‘ın öte yakası“ndaki suçlar, karanlıkta kalmıştı. Dönemin başbakanı Tansu Çiller ve muktedirlerinden Mehmet Ağar,“Bir tuğla çekersek duvar yıkılır, Bin operasyon yaptık, vatan için ölende kurşun atanda makbuldür“ sözleri ile, devletin bizzat bu şahısları görevlendirdiği ve bunun dar bir çıkar grubunun işi olmadığı, net olarak ortaya çıkmış oluyordu.

Sayfalar