Pazartesi Mart 3, 2025

Duyulmak istenmeyen büyük çığlık: Mültecilik!

Savaş denince insanın aklına gelen ilk şey ölümdür, vahşettir, işkencedir, tecavüzdür, açlıktır, yoksulluk ve açlıktır. Ölümlerden kaçma adına, umutsuzluk içerisinde ölüme umut diye koşmaktır, Savaşlar yalnızca insanları öldürmekle kalmazlar.  Kendi dışında evrende yaşayan tüm canlıları da yok eder, yakar - yıkar.  Atılan bombalar, toplar, füzeler, kimyasal silahlarla evrende yaşayan bütün canlıların doğal yaşam alanları, hakları yok edilir, ortadan kalkar.

    Peki savaşı kimler çıkarmakta, kimler savaşlarda zarar görmekte ve savaşlar kimlere yaramaktadır?

   Bütün zamanlarda çıkarılan savaşlarda egemen mülk sahipleri egemenliklerini, mülksüzlerden korumak için devlet kurmuşlardır. Mülk edinme egemenliği, insanlar arasında farklılaşmayı da beraberinde getirdi. İnsanları mülk sahibi ve mülksüzler olarak iki sınıfa, iki kutba böldü. Mülk sahipleri mülksüzler üzerinden rant sağlamak, egemenliklerini sürdürebilmek için devlet kurdular. Kurulan devlet yalnızca ve yalnızca mülk sahiplerinin egemenliğini, varlığını korumak, daha fazla variyet sahibi olmalarını, topraklarını daha çok genişleterek kölelik yasaları çıkardılar.  Bu azınlık mülk sahiplerinin, çoğunluk mülksüz insanlar üzerinde egemenliğini sağlamak, kölelik düzenini garanti altına almaktı. Bunun adı devletti.

O günden günümüze mülk sahipleriyle mülksüzler arasında bir sınıf farklılığı, sınıf mücadelesi egemenlik savaşı başlamıştır. Çünkü egemen mülk sahipleri egemenliğini korumak, mülklerine -topraklarına toprak katmak, zenginliklerine -zenginlik katmak için savaşlar çıkarmakta, mülksüz insanları, yoksulları savaşlara sürmekte, evren üzerindeki insanlığa ait değerleri pervasızca paylaşmaktadırlar. Günümüzde yaşanan savaşların geçmişten hiçbir farkı yoktur. Biz bu savaşlara gerici savaşlar demekteyiz. Bu savaşların en amansız, zulmünü yoksul ezilen emekçi halklarımız çekmektedir.

Günümüzde bu gerici savaşlara karşı, özel mülk sistemine karşı, haksızlığa, sömürüye karşı yani, gerici haksız çıkar savaşlarına karşı halkların kardeşliğini, halkların bağımsızlığını, özgürlüğünü savunan mücadele eden, haksız gerici savaşları son bulması için haklı savaş yürüten bütün emeği temsil eden güçler var. Bu emek güçlerinin yürüttüğü savaş haklı, meşru mutlak gerekli var olma yok olma savaşıdır. Bu haklı savaşlar yürütülmeden insanlık üzerine kara bulut gibi çöken haksız savaşları, emperyalist sermayeyi, ortadan kaldırmadan insanlığın eşitliğinden, özgürlüğünden kardeşliğinden bahsedemeyiz. Hiçbir savaşı önleyemeyiz, o nedenle hakların kardeşliğini, birlikte barışını sağlamak istiyorsak haklı savaşların yanında safımızı belirlemeliyiz.

Şunu önemle belirtmeliyim ki; öncelikle İşçiler, emekçiler, devrimciler, komünistler ve dünya halkları her tür savaşa karşıdır. Dünya halklarının birlikte, kardeşçe üretimden, üleşimden -paylaşımdan yanadırlar. İnsanın insana zulmüne asla müsaade etmezler, zulüm eden her kim olursa olsun karşı çıkar ve zulme karşı verilen savaşın meşruluğunu ve haklılığını savunurlar. Komünistler gerçek barışın ancak ve ancak var olan emperyalist sömürü sisteminin ortadan kalkmasıyla gerçekleşeceğini bilir, bu bilinçle hareket ederek mücadeleye uzun soluklu bakarlar. Gerici savaşları emperyalist devletler, onların ırkçı faşist uşak devletleri başlattılar, bugün de en vahşi şekliyle devam etmektedir. Bu sebeple öncelikle emperyalist -kapitalist sömürü sisteminin son bulmadan savaşların, ölümlerin, vahşetin ve bugün milyonların çığlığı olarak yankılan feryadı -figanların son bulmasının mümkünü yoktur. Irak' ta, Suriye 'de, Afganistan 'da Afrika’da, Asya’da kısacası dünyanın dört bir yanında Mülteciler akın akın yurtlarını, topraklarını, evlerini zoraki terk ediyorlar. Kendilerine yeniden yaşama tutunmak için, ölüme yaşam umudu olarak koşuyorlar. Büyük insanlık ise yaşanan bu akıl almaz vahşete, çığlığa alışık bir duyarsızlıkla bakmaktadır. Ne zamandan bu yana insanlık bu kadar nankörleşti.

 Milyonlarca yoksul insanın, kadın, çocuk ve yaşlıların insanlık dışı ölümlerine şahit oluyoruz. Yine milyonlarca yoksul, kimsesiz insanın hayatlarını kurtarmak için, yeni bir ölüm yolu olan mülteciliğe, sürgün ölümlerine kucak açtığını büyük bir trajedi olarak yaşamaktayız. Kulaklarımız bu büyük insanlık ayıbına karşı sağır, gözlerimiz kör, diller lal, kalemlerimiz kırık. Utanılacak bir durumla karşı karşıyayız.

   Son yıllarda Irak’ta, Suriye’de, Ortadoğu’da Kürtler, Araplar, Ezidiler,  Aleviler ve Gayri Müslümler ve Şiaların yaşadıkları acılar sözlerle ifade edilir gibi değil. Kendi ülkelerinde yaşadıkları vahşet yetmezmiş gibi, sığındıkları ülkelerde karşılaştıkları acılar ve çektikleri zulüm kaçmak zorunda kaldıkları ülkelerini aratır durumdadır. Aşağılanmadıkları, hakaret edilmedikleri, ırkçılar tarafından her gün,  her saat ölümle tehdit edildikleri, beri taraftan ABD’nin, AB’nin, İsrail ve Türkiye'nin ve hepsinin ortak buluştuğu NATO’nun örgütleyip eğittiği, silahlandırdığı piyasaya sürdüğü IŞİD, ELNÜSRA, ÖSO gibi radikal dinci cani -katil örgütlerin insanlık dışı katliamlarına, tehditlerine, zulmüne maruz kalmaktadırlar.

Savaştan kaçıp yaşama umutsuzca tutunanların Türkiye’de Yunanistan’da, İspanya 'da, İtalya 'da, Makedonya 'da, Bulgaristan’da, Almanya’da ve Avrupa'da yaşadıkları zulüm anlatılır gibi değil, yenilir içilir değil. Yükselen çığlıkların asıl sorumlusu olan emperyalist devletler ve onların faşist diktatör devletleri günah çıkarırcasına topu birbirine atmakta, kendi suçlarını örtmek için, kendi yarattıkları katil örgütleri suçlu göstermekte, kapı önü köpekleri misali efendiler tarafından bazen dövülüp -sövülmekte, bazen ise saldır komutu verilmektedir. Bu artık her yönlü açığa çıkmış, herkese aşikâr hale gelmiştir. Asıl suçluların teşhir edilmesi, mültecilere kayıtsız koşulsuz kapıların açılması, her türlü insani haklardan yararlanılması, savaşın baş suçluları olarak yarattıkları bu acı ve zulmün bedelini ödemeleri gerektiği noktasında bütün devrimciler, ilericiler, aydınlar devrimci örgütler ve sivil toplum kuruluşları, insan hakları savunucuları, uluslararası hümanist kuruluşlar bu devasa dünyanın büyük sorununa sahip çıkmalıyız.

 Avrupa Sürgünler Meclisi üstüne düşen görevleri yerine getirmek için kolları sıvamalı, kısık ses çıkarma yerine aktifleşmelidir. Tüm Güçbirliği bileşenleri gelecekte daha da büyük sorunların doğuşuna şimdiden hazırlıklı olmalıdır.

46083

Comment form

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • Satırlar ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

Duyulmak istenmeyen büyük çığlık: Mültecilik!

ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de  aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)

Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)

Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?

Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?

Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.

SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..

“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”

“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)

7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.

İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor

Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.

Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.

3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?

Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.

Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)

Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.

Emperyalizm Üzerine Notlar-7

Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler

Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve  bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde  emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.

Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek

Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.

Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi

Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)

Sayfalar