Emperyalist haydutlar, 3.Dünya savaşı hazırlıklarını yoğunlaştırmakla meşgul…
Bazı sol-sosyalist ve kendilerini komünist addeden kesimler hâlâ (evet, hâlâ) bir 3. Dünya Savaşı çıkacak mı çıkmayacak mı ve keza “süreci belirleyen esas etmen savaş mı devrim mi?” ikilemi girdabında, adeta miskince bir fikirsel jimnastik rehavetiyle, sorunu ele almaya devam ede dursunlar; fakat süreç, maalesef ki hem de çok hızlı bir şekilde, o istenmeyen malûm sona doğru ilerliyor.
Önemle görülmelidir ki bu sorunun, hem kesinlikle hafife alınır bir yanının kalmadığı ve ama hem de gelinen aşama itibariyle, artık geriye dönüş imkanının da hızla tükenmekte olduğu bir sürece girilmiş durumda.
Bir tarafta ABD’nin başını çektiği İngiltere ve diğer Batı Avrupalı emperyalistlerin oluşturduğu NATO kampı ve diğer tarafta; (“gizli” bir özne olarak) başını esasen Çin’in çektiği tartışmasız olan Çin- Rusya ana ittifakı etrafında toplaşan irili ufaklı devletlerin oluşturduğu kampın emperyalist haydutları, “savaşa hazırlanma maratonun” adeta “son düzlük” etabı koşuluyormuşcasına, hummalı bir gayretkeşlikle, rakiplerinden daha önce hazırlıklarını tamamlamaya çalışıyorlar.
Sürecin ayırt edici en önemli özelliklerinin başında; ABD ve İngiltere’nin, “savaşa hazırlık safhasını”, doğrudan NATO üzerinden ve ama “vekalet güçler” kullanarak, fiili bir savaş ortamında tamamlama taktiği gelir.
Örneğin rakip kampın, SSBC topraklarında NATO’yu genişletme hamlesiyle en kolay kullanılma vesilesi yapılabilecek olan gücü Rusya’yı, Ukrayna ile savaşa sürüklemesi ve keza şu son dönemlerde savaşın Rusya topraklarına taşınması hamleleri, vs. vs, tamamen, “stratejik akıl üslerinde” kurguladıkları o büyük savaşa hazırlık kapsamındadır. Çünkü böylece hem rakip kampın en güçlülerinden olan ve aynı zamanda da baş rakip Çin’in bir nevi “ileri karakolu” olan Rusya ekonomik ve askeri olarak zayıflatılacak ve hem de hem kendi cephesini, Rusya tehdidiyle, tahkim etmenin ve hem de eski silah ve cephaneyi tüketip, yerine yeni ve daha gelişkin olanlarını koymanın ve yeni silahları da denemenin vesilesi yapabilecekler (nitekim, İsrail aracılığıyla Gazze’de yıkım ve yok etme esası üzerine oturan “meskun mahal” savaşında yaptıkları da budur.). Yani işte böylesine de çok yönlü işlevliğe sahip bir “savaş oyunu” oynanıyor dünya kamuoyunun gözleri önünde.
Hangisinin bu süreci önde tamamlayacağını şimdiden kestirmek öyle çok kolay olmasa da ama “Dünyanın jandarması” olma konumunu hâlâ önemli oranda korumakta olan ve bunun avantajını kullanarak; savaş kışkırtıcılığının baş aktörü durumunda olanın, ayrılmaz ittifakı İngiltere ile birlikte, ABD emperyalizmi ve keza, bu süreçte üstlenmiş olduğu saldırgan misyonundan ötürü özel bir vurguyla öne çıkarılması isabetli olacak olan, bir başka emperyalist güç odağı olarak NATO’nun avantajlı olduğu söylenebilir.
Bu olgu, büyük savaşın “ilk mermisinin” de bu saldırgan ve kendilerini daha avantajlı konumda gören güçlerce ateşleneceği olasılığını güçlendiriyor gibi.
Böyle olmasa bile, yani varsayalım ki doğan fırsatları kullanıp, ilk hamleyi yapma avantajını öbür taraf kullansa bile, bu, savaşın baş kışkırtanının ABD ve NATO olduğu çıplak gerçekliğini asla karartamaz.
Bundan ötürü de bugün dünya halklarının ve Dünya barışının baş düşmanı konumunda ki güç, elbette ki hâlâ ABD-İngiltere emperyalizmidir.
Dolayısıyla da kaçınılmaza yakın bir oranla, nükleer silahların da kullanılacak olmasından ötürü; insanlığın ve doğanın yıkımıyla sonuçlanacak böylesi top yekûn bir dünya savaşına karşı olan, başta Dünya halkları olmak üzere, mevcut koşullarda kendilerini savaş karşıtı ilan eden Dünya barışı yanlısı tüm kesimlerin okun sivri ucunu bu güçlere yönelterek; büyük kitlesel direnişler organize edip, caydırıcı etkilerini ortaya koymaları dışında, maalesef ki bu süreci durduracak ve tersine çevirebilecek bir başka “sihirli” çözüm yolu gözükmüyor.
Elbette uluslararası ölçekte böylesi güçlü ve ardışık kitlesel eylemler kendiliğinden ortaya çıkmayacaktır. İlle ki yine bir şekilde uluslararası ölçekte organize olma becerisi gösterebilmiş, diri-dinamik toplumsal oluşumlar böylesi zorlu bir görev ve sorumluluğu üstlenip, üstesinden gelebilir.
Kuşku yok ki bu güçlerin en başında, doğallığıyla, komünist partiler ve keza sol-sosyalist örgüt ve çevreler gelir. Çünkü tarihi tecrübelerle sabit bir olgudur ki ancak ki bu güçler, istikrarlı ve kararlı bir anti-emperyalist savaş cephesinin motor gücü rolünü yerine getirebilme iradesine sahip olabilirler.
Fakat önemle vurgulamak gerekir ki işlevsel bir etki gücüne sahip olması gereken anti-emperyalist savaş cephesi, komünist ve sol-sosyalist güçler önderliğinde olsa da sınıfsal fark gözetmeksizin, savaş karşıtı tüm toplumsal kesimleri bir şekilde bünyesinde toplamayı hedeflemek ve de bunu önemli oranda başarmak zorundadır.
Ancak galiba bazı çevreler hem sürecin gereksinimini duyduğu oluşumu bir “anti-emperyalist savaş cephesi” olarak değil de “anti-emperyalist cephe” olarak ele almakta ve hem de bu “anti-emperyalist cephe”yi de sadece ideolojik olarak “kardeş” gördükleri uluslararası bir avuç parti ve yapıyla kotarma derdinde. Yani kendilerini komünist, ML ve hatta MLM olarak tanımlayan diğer birçok uluslararası oluşumu bile kapsamayan bir darlık ve kısırlıkla ele almakta.
Haliyle de bu zihniyet ve yaklaşımla, komünistler toplumun diğer kesimleri nezdinde, hem güçlü bir çekim merkezi oluşturamayacakları gibi, hem de genel olarak zaten ciddi şekilde mevcut olan güven yitimini, mislince artırmış olacaklar. Kuşkusuz ki bu, asla affedilemeyecek tarihi bir sorumsuzluk olacaktır. Umalım, aklı selim galip gelsin.
Halil Gündoğan
Halil Gündoğan sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.
Son Haberler
Sayfalar
Margenthau anlatıyor…
Yeni bir yüzyılın başında Ermeni halkının başına gelen Felaket’e tanık olan, 1913-1916 yılları arasında Osmanlı Türkiye’sinde Amerika’nın Türkiye Büyükelçisi görevinde bulunan Henry Morgenthau, Talat Paşa ile görüşmelerinde bugünkü Türkiye’nin başına gelecekleri konusunda uyarılarda bulunuyordu;
“Ermeni’lere yönelik tutumun Türkiye’yi dünyanın gözünde çok kötü duruma düşüreceği ve ülkesinin bu rezaletten asla kurtulamayacağı konusunda Talat’ı ikna etmeye çalışıyordum…”
“‘Büyük hata yapıyorsun’ dedim, üç kere tekrarladım…”
“Gök Kubbenin Altında Kaos Var”
2019 yılını geride bırakırken, dünyadaki ekonomik ve siyasal gelişmeleri, kısaca şöyle özetleyebiliriz:[1]
Miadını Tamamlayan Sisteme Karşı Halklar Ayaklanıyor
Dünya çapında ülkeler yeni bir sürece giriyor. Halklar kitlesel olarak sokaklara dökülüyor. Yaşadıkları koşullara olan tepkilerini mevcut yönetimlere başkaldırarak dile getiriyorlar. Çünkü halklar eskiye kıyasla daha yoksullaşmış, daha çok sömürüye tabi tutulmuş, aldıkları ücretlerin alım gücü iyice düşürülmüş, işsizlik çığ gibi büyümüş, yaşam şartları iyice zorlaştırılmıştır. Tüm bunlar yetmediği gibi ürünlere sık sık yapılan zamlar, artırılan vergiler, artan kesintiler, gaspedilen haklar vb. gasplar ile sistemin yarattığı külfet halklara çıkarılıyor.
İSMAİL BULUT ve YILDIZ ÇİÇEK
Kity Genovese, Hüseyin Aslan, "çeşmeden çıkan gerçek" İSMAİL BULUT ve YILDIZ ÇİÇEK
Bu Ne Hiddet, Bu Ne Celal; Bu Neyin Hezeyanı Böyle?!...H.Gündoğan
Bu Ne Hiddet, Bu Ne Celal; Bu Neyin Hezeyanı Böyle?!...
"Bir bardak suda koparılan fırtına" ya tanık olduk resmen..
Takınılan tavır, gösterilen tepki ve sarf edilen laflar kesinlikle eleştirel bir tutumun öğeleri olamazdı.
“Önem bakışında olsun, bakılan şeyde değil…”[1]
22 Kasım 1986 Yılında Ölümsüzleşen 9’ların Kızıl Anılarını Selamlıyoruz!
Hapisten çıkmıştı çoğu… Kısa süre şehirlerde kalıp örgütsel çalışmaları yürüttükten sonra, Parti konferansına delege olarak katılmak üzere Dersim’e gerilla bölgesine tereddütsüz yürüdüler. Silah kuşanıp gerilla savaşı siperlerinde konumlandılar. Gerilla birliği çok geçmeden düşman saldırısına maruz kalarak büyük bir çarpışmaya girdi. Bu çarpışmada yedisi konferans delegesi, ikisi parti savaşçısı olmak üzere toplam 9 yoldaş, 22 Kasım 1986 günü Dersim-Ovacık kırsalında düşman tarafından hunharca katledildi. Yoldaşların katledilmesi partimiz açısından ağır bir örgütsel darbe oldu.
Yabancılaşmayı kırmak, insanı yüceltmek gerek"
Mavruk, Aytmatov okuduğu dönemlerin onun hayatında önemli bir dönüm noktası olduğunu ifade ediyor…
Şair Ruhan Mavruk, son dönemde toplumu en çok etkileyen olgunun yabancılaşma olduğunu ifade ederek, şiirlerinde bunun yarattığı sorunlara dikkat çekmeye çalıştığını söyledi.
Erdoğan’dan Yeni Nubar Yalımyanlar, Sakine Cansızlar Tehdidi
Erdoğan’dan Yeni Nubar Yalımyanlar, Sakine Cansızlar Tehdidi *
TC'nin başı R.T. Erdoğan, 30 Ekim 2019 tarihinde yaptığı grup toplantısında açıktan misilleme yapacaklarını açıkladı.
Sosyalizm Kazanacak
Emperyalist burjuvazinin kapitalist sistemi dünyayı uçuruma doğru hızla götürdüğünü neredeyse burjuvazinin kendisi de kabul eder duruma geldi. Kapitalist sistem ciddi bir bunalım içinde ve artık sistemi yönetemez duruma gelmiş durumdadır. Sermaye büyüdükçe ve merkezileştikçe daha fazla saldırganlaşıyor. Birkaç yüzyıl denebilecek süreçte işçi sınıfının ağır bedeller karşılığı kazandığı demokratik ve ekonomik hakları gasp ediyor.
Garbis ve Anıya Saygı/ Erdal Emre
Hayattayken fazlaca anımsanmayan, hatta neredeyse yalnızlığa mahkûm edilen kimi insanların beklenmedik ölümü geniş kesimlerde bir şok tesiri yaratır. Ölümlerini izleyen günlerde ise birbiri ardına ve çoğunlukla birbirine benzeyen taziye mesajları, anı anlatımları, “ölümsüzleşti”, “unutulmayacak”, “yaşayacak” temalı tutkulu, tek tip konuşmalar yapılır. Sonra her şey rutine döner.
Karşı karşıya bulunduğumuz ve ne yazık ki artan ölçüde kanıksadığımız bir durumdur bu. Özellikle de, küçülen, ama aynı zamanda hızı giderek artan dünyamızın yeni gerçeği…