Perşembe Kasım 14, 2024

Emperyalizm Üzerine Notlar-3

Emperyalizm, Bağımlılık ve Eşitsiz Gelişme

 

Soru 3:

Türkiye Mali olarak ABD ve AB Emperyalistlerine Bağlıdır

Cevap:

Türkiye'nin mali olarak, mali olarak daha güçlü emperyalist ülkelere ihitiyaç duyduğu hatta bağımlı olduğu bir gerçektir. Ancak bu bağımlılık, bir yarı-sömürge ya da bağımlı ülke bağımlılığı gibi olmayıp, finansal olarak daha büyük olmamasıyla ilgilidir.

Türk devleti, 1970'lerin „70 cente ihtiyacı“ olan bir devleti değildir artık. O süreçte, gerçekten de yarı-sömürge statüsünde bir ülkeydi ve kendi ekonomisinin yürütmek için daha büyük bir sermaye ihtiyaç duyuyordu. Bugün de duyuyor. Bugün şu veya bu şekilde borç alabiliyor. Diğer emperyalist ülkelerden aldığı borç, büyük bağımlılıklar ve büyük tavizler karşılığında değil, karşılıklı tavizler ilişkisi içinde almaktadır.

TC Merkez Bankası 2024 yılı 4. çeyrek verilerine göre[1], özel tekellerin borçlarının toplamı yaklaşık 154,5 milyar ABD doları kadar. Avrupa ülkeleri bankalarına olan borçlarının toplamı yaklaşık 70,894 milyar ABD doları. Bunun 21 milyarı İngiltere bankalarına, 14,5 milyar'ı Almanya bankalarına, 11,852 milyarı Rusya'ya vs. Kuzey Amerika (ABD, Kanada, Bahamalar, Cayman Adaları, Hollanda Antilleri) bankalarına olan borç toplamı ise 16,776 milyar dolar. Bunun içinde ABD'e olan borç miktarı ise 9,6 milyar dolar.

Türkiye'nin Güney Afrika ve diğer Afrika ülkelerinin bakalarına da borçları var. TCMB'nın „Diğer Afrika“ dediği Katar olsa gerek. Asya ülkeleri bankalarına olan borç toplamı yaklaşık 38,2 milyar dolar. Yaklaşık 12 milyar dolar sadece Bahreyn bankalarına. BAE bankalarına 9,5 milyar dolar, Çin bankalarına 3 milyar doları aşkın, Japonya bankaların 2 milyar dolar. Kuveyt banklarına olan borç yaklaşık 2,2 milyar dolar, Suudi Arabistan bankalarına ise 289 milyon dolar, düşünüldüğünden az.  Tahvil borçlarının toplamı ise 28,3 milyar ABD doları kadar. Bu borçların içinde kamu kurumlarının aldığı ve ödemek zorunda olduğu kredi borçları yer almıyor.

Yukarıdaki rakamlardan da hareketle, toplamda 154 milyar olan borcun, 80 milyarı AB ve ABD bankalarına ait. Gerisi çeşitli ülkelerin bankalarına. Bu ülkeler içinde Kazakistan, Azerbaycan  ve daha bir çok ülke var.

Türk devleti bugün, çıkarları emperyalist kutuplaşmalar arasında çıkarları ne tarafı gösteriyorsa o tarafa “dümen” kırmaktadır. Ama bu “dümen”, bütünüyle değil, her iki tarafı kollayarak yapılmaktadır. Yani, gerektiğinde AB'e yüzünü döner gibi yapıyor ve gerektiğinde ise Çin ve Rusya'nın olduğu tarafa yüzünü döner gibi yapıyor. Bu özellik sadece Türk devletine özgü olmayıp bütün emperyalist ülkeler genelde aynı taktiği izlerler. ABD ve AB'nin baskısına rağmen Rusya'ya yatrım kararı almadığı gibi, ilişkisinin bütün tehditlere rağmen sürdürmekte ve ABD ve AB'den boşalan ekonomik alanı doldurmaya çalışmaktadır.

Maliye bakanı M. Şimşek'in „kapı kapı dolaşarak para dilendiği“ bir gerçektir. Uluslararsı sermayeyi ülke içine çekme politikası kapitalist ekonominin doğal bir eğilimidir. Bu eğilim büyük emperyalist ülkeler ve tüm kapitalist ülkeler için de geçerlidir. „Sıcak para“ ya da „yatırım“ dedikleri sermaye girişlerinin olması için, sermaye verecek ülke ya da tekellere her türlü kolaylıkları gösteriyorlar. İngiltere başbakanı Sunak, „Küresel şirketler bize 29,5 milyar Sterlin yatırım yapacak“ diyerek ellerini ovuşturuyordu.[2]Küresel Yatırım Zirvesi“ne  katılacak uluslararası tekeller ise, dünyanın en büyük finanas tekellerdir. Hatırlanırsa, aynı çağrıyı eski başbakan B. Johnson'da yapmış ve uluslararsı tekellerin katıldığı bir toplantıyı 19 Ekim 2021 gerçekleştirmişti.[3]

Dünyanın en borçlu ülkesi ABD emperyalist devleti olduğu biliniyor. Bütçe giderlerini karşılamak, borçları kapatmak için borcunu yeni borçlar alarak ödemeye  ya da büyük miktarlarda tahvil satarak borçlarını kapatmaya, ekonomisini döndürmeye çalışıyor. Aynı Türk devletinin yaptığı gibi...

2022 yılı verilerine göre, dünya tahvil piyasası  133 trilyon doları aşmıştır. Dünyanın borçlanma senedi son 40 yıl içinde yedi kat büyümüştür. Bu borç büyümesi, yarı-sömürge ülkelerin borçlanmasından değil, esas olarak yarı-sömürge ülkelere borç veren emperyalist ülkelerin borçlanmasından kaynaklanmaktadır. Örneğin Çin'inin 2019-2022 arasında tahvil satış piyasası %13 büyümüştür.

Aşağıdaki tablo, bazı emperyalist ülkelerin tahvil satışlarıyla oluşan borçlarını gösteriyor.

 

Borç sırası

ülke

ödenmemiş borç miktarı (ABD doları)

toplam tahvil piyasasındaki payı

1

ABD

51.3 Trilyon

%39

2

Çin

20.9 Trilyon

%16

3

Japonya

11.0 Trilyon

%8

4

Fransa

4.4 trilyon

%3

5

İngiltere

4.3 Trilyon

%3

6

Kanada

4.0 Trilyon

%3

7

Almanya

3.7 Trilyon

%3

8

İtalya

2.9 Trilyon

%2

9

Cayman Adaları[4]

2.Trilyon

%2

10

Brezilya

2.4 Trilyon

%2

Kaynak: Dünya Ekonomik Formu[5]

Bu Tablo'nun da ortaya koyduğu bir gerçek var: Dünyanın en büyük kapitalist ekonomileri, en fazla borcu olan ülkelerin başında geliyor. Ve “kupon” keserek, dünyayı soymaya devam ediyorlar. Ve mali olarak emperyalist ülkelerin ayakta kalması yine kupon kesmeleri sayesinde oluyor dense yeridir.

Bu tahvil satışlarının içinde ulusal (kamu ve özel şirketlerin) borçları yoktur. O borçlarda eklendiğinde, örneğin ABD'nin borcu 90 trilyon doları bulur.

Devletlerin çıkardığı bu tahvillerin büyük çoğunluğunu aynı ülkeler alıyor. Hem kendileri tahvil satıyor, hem de başka ülkelerin, özellikle de ABD'nin çıkardığı tahvilleri satın alıyorlar. Örneğin Çin, 2024 3. çeyrek yılı itibariyle ABD'den aldığı tahvil 767,4 milyar ABD doları kadar. Japonya'nın ABD'den aldığı tahvillerin toplam tutarı 1187,88 milyar ABD dolar.[6] Çin ve ABD dünyaya egemen olmak için birbiriyle kıyasıya savaştığı halde, Çin, Japonya'dan sonra ABD'den en fazla tahvil alan ülke konumundadır. 2013 yıllarında ise birinci sıradaydı.

Burada anlatmak istediğim, bir ülkenin emperyalist olmasını belirleyen temel olgu, o ülkenin borçlu ya da borçsuz olmasıyla bir ilgisi yoktur. Bütün ülkeler borçlu olduğu gibi, emperyalist ülekeler daha fazla borçludur. Türki devletinin yana yakıla doviz araması, kendi parasının doviz olmaması nedeniyledir. Ama ABD doları ve Avro ise en değerli paralardır. Özellikle ABD dolarının egemenliği hala hüküm sürmektedir. Çin önderliğindeki BRICS bile hala onun egemenliğini yıkamadı. Türkiye gibi ekonomik olarak (diğer büyük emperyalist ülkelere göre) zayıf ülkelerin dolar ya da avro'nun egemenliklerini yıkması beklenmemelidir. Ayrıca, emperyalist sistemin ekonomik olarak ciddi bir finans sıkıntısı -petrol kuyuları üzerine oturmuş Körfez ülkeleri hariç, ki, bunlarda tahvil satıyor- çektiği bir süreçte, “sıcak para” aramayan yok gibidir.

Lenin deyimiyle, “kupon kırparak” dünyayı soyup soğana çeviren bir avuç emperyalist tekel, tahvil (kağıt) satarak sermayeleri ülkelerine çeken emperyalist ülkelerin varlığı, kapitalizmin en asalak en çürümüş halinin göstergesi olması yanında, bir avuç finans oligarşisinin dünya üzerindeki egemenliğinin de göstergesidir.

„...Burjuvazinin gitgide artan bir ölçüde sermaye ihracından gelen kazançlar ve "kupon kırpmak"la yaşadığı, "rantiyedevlet'in, tefeci-devletin yaratılması, gitgide daha belirgin biçimde emperyalizmin eğilimlerinden biri olarak ortaya çıkmaktadır. Ancak, bu çürüme eğiliminin, kapitalizmin hızlı gelişmesini önleyeceğini sanmak yanlış olur. Önlemez. Emperyalist dönemde, bazı sanayi kolları, burjuvazinin bazı katmanları, bazı ülkeler, bu eğilimlerden birini ya da ötekini, küçük ya da büyük ölçüde gösterirler. Genel olarak, kapitalizm, eskiye göre çok daha büyük bir hızla gelişmektedir. Bu gelişme, yalnızca genellikle gitgide daha eşitsiz hale gelmekle kalmayıp gelişme eşitsizliği, sermaye bakımından en zengin ülkelerin (İngiltere) çürümesinde kendini özellikle gostermektedir.[7]

Lenin'in de belirttiği gibi, kapitalizm asalaklaşmış ve çürümüş olmasına rağmen gelişmesine devam etmektedir. Öte yandan eşitsiz gelişme ve rantiye ve tefecilik en üst boyuta çıkmaya devam eder. Yukarıdaki tablo ve diğer veriler, emperyalizmin tefeciliğinin en net örneğini vermektedir.

Türkiye'de tahvil vb. değerli kağıtlar çıkarıp satıyor. Bu tahviller, aylık, bir  yıllık  olduğu gibi uzun vadeli (5-10 yıllık gibi) ve olabiliyor ve faiz oranlarına göre de müşteri buluyor. Örneğin Türkiye'nin kamusal ve özel toplam tahvil miktarı (31.05.2024 tarihinde) 133.427 milyar ABD doları kadardı.[8]

16 Haziran 2024 tarihli Sözcü Gazetesi'nde Mehtap Ö. ERTÜRK'ün şöyle bir haberi vardı:

24 milyar dolarlık sıcak para geldi. Yerel seçimlerden sonra yabancı yatırımcılar hisse senedi, TL swap ve tahvile 24.3 milyar dolarlık yatırım yaptı. Dünyanın en yüksek faizini alan yabancılar, kârı alıp hızla çıkıyor.“[9]

Sıcak para” geliyor, ama, kısa süre içinde çıkıp, başka ülkelerdeki yüksek karlı yerlere gidiyor ve oradan da başka yerlere. Tipik tefecilik ve kupon keserek daha büyük kar sağlama oyunları... Emperyalizmin yağmacılığı ve çürümüşlüğü böyle kendini gösteriyor.

Türk devletinin mali olarak, ekonomik olarak daha büyük emperyalist ülkelere “bağlı” olması göreceli bir kavramdır. Ekonomisinin büyütmesi için, diğer emperyalistler gibi, onunda uluslararsı sermayeye ihtiyacı vardır. Bu ilişki biçimi yarı-sömürgelik ilşkisi olarak adlandırmak, AB'nin ABD'nin yarı-sömürgesi olduğu sonucuna da götürür ki, bu, emperyalist ülkeler arası ilişkileri yanlış bir değerlendirmenin yanı sıra eşitsiz gelişmeyi gözardı etmek olur.18-06-2024

[1]    Tablo 6. Özel Sektörün Yurt Dışından Sağladığı Uzun Vadeli Kredi Borcunun Alacaklı Ülke Dağılımı (ABD doları) https://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/5f0d9420-724c-4243-b424-615181559e56/uzun.pdf?

[2]          „İngiltere Başbakanı Rishi Sunak, teknoloji, yenilenebilir enerji, altyapı ve yaşam bilimleri sektörleri dahil olmak üzere, uluslararası şirketlerin İngiltere'ye 29,5 milyar sterlinlik yatırım taahhüdünde bulunduğunu duyurduhttps://gazeteoksijen.com/ekonomi/ingiltere-basbakani-sunak-kuresel-sirketler-bize-295-milyar-sterlin-yatirim-yapacak-195634  27.11.2023  Zirveye katılan uluslararsı finans tekelleri şunlar: „Küresel Yatırım Zirvesi'ne katılan uluslararası şirketler ve CEO'lar arasında yer alan Avustralya'nın en büyük emeklilik fonu Aware Super'in CEO'su Deanne Stewart'ın 5 milyar sterlinin üzerinde altyapı, emlak ve özel sermaye yatırımları yapmak üzere Londra'da şirketin ilk yurt dışı ofisini açması bekleniyor. Merkezi ABD'de bulunan yatırım yönetim şirketi Blackstone CEO'su Stephen Schwarzman, yatırım bankası Goldman Sachs CEO'su David Solomon ve JP Morgan Chase CEO'su Jamie Dimon da zirveye katılan yaklaşık 200 CEO'nun arasında yer alıyor.“ Bu tekeller, söylem yerindeyse, insanın derisini diri soyan cinsten olanlarıdır.

[3]    https://sg.news.yahoo.com/finance/news/boris-johnson-needs-global-investment-113250402.htm

[4]    Cayman Adaları'nabir not düşmek gerekiyor. Bu küçük adalar ülkesi, uluslararsı tekellerin vergisiz cennetidir. Tekeller buranın kolaylaştırıcı yasalarından yararlanarak buraya gelip yerleşiyorlar ve buradan diğer ülkelere yatırım yaptıkları gibi, borçlanıyorlarda. Bu nedenle bu ada ülkesi dünyanın en borçlu ülkesi ve en fazla yatırımı (yaklaşık 18 milyar ABD doları) olan ülkeler arasında yer alıyor. Aynı Lüksemburg gibi. Lüksemburg'a Hindistan çelik devi „ArcelorMittal“ tekeli yerleşmiştir. Lüxemburg'un 2022 GSYH 81 milyar dolar,  ArcelorMittal'in 2023 toplam geliri ise 68,3 milyar ABD doları kadardır. Gelir açısından 2. büyük tekel olan Ternium Holding'in (Çelik üreticisi) 2023 toplam geliri ise 17 milyar doların üzerindedir. Ternium çelik tekeli Arjantin'de doğmasına karşın,  ArcelorMittal gibi, Lüxemburgu merkez üsü haline getirmiştir. Lüksemburg'un 3. büyük tekeli ise Teranis'dir ve bu da İtalyan kökenli bir tekeldir.

[5]             https://www.weforum.org/agenda/2023/04/ranked-the-largest-bond-markets-in-the-world/  17 Nisan 2023

[6]    Rakamlar: https://ticdata.treasury.gov/resource-center/data-chart-center/tic/Documents/slt_table5.txt

[7]    Lenin, Emperyalizm, sf. 140, 12. Baskı, Sol Yayınları

[8]    https://cbonds.com/indexes/21145/

[9]    https://www.sozcu.com.tr/24-milyar-dolarlik-sicak-para-geldi-p57615

 

2867

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

12 Eylül’ün 33. yılında, 33 hikaye“Keşke Bir Öpüp Koklasaydım”

Zaman geçiyor, dünya değişiyor ve hayatlarımız yeni ufuklara açılıyor günbegün. Ama bir şeyler kalıyor geçmişten, bir türlü kabuk bağlamayan ve inceden sızlayan bir yara gibi, 12 Eylül gibi. “Keşke Bir Öpüp Koklasaydım”, işte bu yaraya dokunuyor. Yakın tarihimizin bu en travmatik toplumsal dönüşümünün ve baskı rejiminin yeni bir kaydını tutarak, cezanın yalnızca cezaevlerinde çürütülenlere değil, onların ailelerine ve aslında toplumun tamamına da kesilmiş olduğunu, kısacası bir mahpusluk halinin dışarıda kalanlar için de oluşturulduğunu gösteriyor.

İbrahim Kaypakkaya Okuldan Dağa

Yedi yıllık yakın yoldaşlık ilişkisinin bende bıraktığı izlenimler karmaşıktır. Siyasete, edebiyata ve sanata derin ilgisi olan, çok yönlü bir kişilikti İbo. Tabi her şeyden önce devşirdiği bilgilerini ve hayallerini, minyatür inceliği ile yeni düşüncelere dönüştürmeyi seven aykırı bir kişilikti.

Teoriye ve pratiğe yönelik, ikiz bir ilgiye sahipti. Varlığının ya da bilgi dağarcığının yerinde sürekli bir bilgi boşluğunu duyumsuyormuşçasına okuyordu. Devlet tarafından "oku" diye dayatılan ders kitaplarının dışında tüm kitaplara ilgi duyuyordu.

Solda Tükenmişliğin Üretimi

Son yılların en gözde iş alanları.
İş kazaları: Bini geçkin.
Süriye' de, Irak' ta... : On binleri geçkin.

Türkiye solu: ?
Acıları yaşamayan insanların acılarını espiri haline getiren insanları anlamasını ne kadar bekleyebiliriz ki ?

Hadi iş kazalarında vaz geçiyorum.
Ferdi davranışların yaşanabilecekleri engelleyebilmede ne kadar muktedir olabileceği sorusundan da.
Ya, yurtseverler olmasıydı ?

Yardım toplama çılgınlığı.

Sermayenin Cennet Devleti

TC,  kuruluşundan bugüne, işçi sınıfı ve köylülerin ve tüm ezilenlerin karşısında gericiliğin kalesi oldu. Bir taraftan emperyalizmin ileri karakolu olurken, bir taraftan ise işçi ve emekçilerin sınıf mücadelesinin karşısında yerini aldı. Hem ülke burjuvazisinin ve gericiliğin savunucusu olurken, hem de emperyalist burjuvazinin çıkarlarının koruyucusu oldu.

Özellikle SSCB’nin komşusu olması, emperyalist burjuvaznin daha fazla bu ülkenin kontrolünü elinde tutmaya itti. Bu nedenle de ideolojik ve pratik olarak da komünizm karşıtı bir politika izlemeyi hep ön planda yürüttü. 

Türkiye’de ulusal azınlıklar sorunu

Türkiye’de ulusal sorun ve azınlıklar meselesini incelerken nasıl bir ülkede yaşadığımız, ülkeyi hangi sınıfların yönettiği, ulusların hangi tarihi koşullarda ortaya çıktığı, ulusal sorunun ekonomik ve politik nedenlerini açıklamak durumundayız.

Ulus, tarihsel olarak meydana gelmiş, ortak bir dil, ortak bir pazar, ortak bir kültür birliği ve ortak bir ruhi şekillenmende ifadesini bulan istikrarlı bir insan topluluğudur. Ulus, sadece tarihi bir kategori değil, bir çağın, yükselen kapitalizm çağının ortaya çıkardığı bir olgudur.

TKP/ML TİKKO Dersim Bölge Komutanlığı Basın Birimi ile röportaj

1 Eylül 2014 Tarihinde, Dersim-Ovacık’ta Bulunan Mercan HES’e Yönelik Baskını Gerçekleştiren TKP/ML TİKKO Gerillalarıyla Röportaj

- Bu eylemi neden gerçekleştirdiniz?

Süleyman Cihan Yoldaşın 12 Eylül Faşizmi tarafından Katledilmesi TKP/M-L’de Yaşanan Deprem

Yıl 1980 yılında askeri faşist diktatörlük Türkiye ve Türkiye Kürdistan devrimci hareketine ağır darbeler vurarak ezici çoğunluğunu yenilgiye uğrattı. Önemli darbeler almalarına rağmen ayakta kalan ve örgütlü mücadeleyi kesintisiz sürdüren iki devrimci yapılanma kalmıştı. Biri Kürdistan ulusal kurtuluş örgütü PKK idi, diğeri ise Türkiye ve Türkiye Kürdistan’ında faaliyet yürüten TKP/M-L idi. Daha sonralar PKK tamamen kadrolarını Ortadoğu’ya çekerek Türkiye ve Kürdistan’ında örgütsel çalışmalarını askıya aldı denebilir.

Bir yaratıcılık hali:Yazmak

“Yararsız olmak,ölü olmaktır.”[1]

“Sanatsal”, “estetik”, “edebî” bir yaratıcılığı değerlendirirken; çok düşünmek, tartıp-ölçmek; çok az konuşmak gerekir.

“Eleştiri”, taraflılığını asla gizlemeden, ayan beyan tavrıyla, böyle bir şey olabilirse anlamlıdır.

Bir “Radikal Demokratik Devrim” Deneyimi: ROJAVA DEVRİMİ!

Suriye’de 2011 yılında başlayan iç çatışmalar sonucunda, Suriye Kürdistanı’nda (Rojava) rejim güçleri çekilmiş ya da kovulmuş; esas olarak Suriye Kürt Ulusal Hareketi’nin önderliğinde, 19 Temmuz 2012’de Cizirê, Kobanê ve Êfrin bölgelerinde kanton adıyla tek yanlı biçimde “demokratik özerklik” ilan edilmişti.

Etyen Mahçupyan: Tayyip Erdoğan'ın son danışmanı

Mahçupyan'ın söyledikleri

İzmir'i yakan Mustafa Kemal ve askerleridir :Tamer Çilingir

Tarih 13 Eylül 1922… Son kalan Rum ve Ermeni varlığını da yok etmek için resmen ateşe verilir koca bir kent… Ege’nin incisi İzmir ateşler içinde kavrulur, yanar… 2 milyon 600 bin metrekarelik bir alanda 20 binden fazla ev, işyeri, hastane, kilise ve okullar yok edilir, ateşler içinde binlerce insan yanarak son nefeslerini verir…

Yaşanan planlı bir hareketle yapılmış korkunç bir katliamdır… Ama o kibriti çakanlar, alçakça ve vahşice çıkardıkları ‘yangını’n sorumluluğunu üstlenmez…

Sayfalar