Pazartesi Mart 31, 2025

Enflasyon: İşçilerden Alıp Tekellere Daha Fazla Aktarımdır

Arif Alıç

Bütün geçmiş tarih göstermektedir ki, para değerinde ne zaman böyle bir düşme olsa, kapitalistler hemen işçileri aldatmak için bu fırsattan yararlanmaya bakarlar.” Marx[1]

Burjuva medyası, liberal ekonomistler her ne kadar bağırıp çağırsalar da kapitalist sistemde enflasyonun anlamı; işçilerden daha fazla alıp tekellere aktarımdır. Yani, işçi sınıfı ve emekçilerin daha fazla soyulmasının resmi adıdır, enflasyon.

Kapitalist sistemde, işçilerin çıkarına yönelik bir üretim olmayıp, esas olarak büyük tekellerin azami karı uğruna, aşırı ve dengesiz üretim ekonomik sisteme egemendir. Bu nedenle de işçiler, aşırı üretim bolluğu içinde yokluk çekip, yoksulluk içinde yaşarlar.

Bu ekonomik sistem içinde enflasyon, para birimi ile ürünlerin arzı arasındaki ilişkiyle doğrudan ilgilidir. Dolaşıma  sürülen para arzı fazla, ürün arzı az ise, paranın değeri düşer, ürünün (malın) değeri ise artar. Burjuvazi, borçlanma nedeniyle, kaçınılmaz olarak dolaşıma daha fazla para sürer. Plansız üretim plansız para basımını da doğurur. Kapitalistler daha azami kar elde etmek için fiyatları yükseltme yolunu seçer. Hatta ürün fazlasını, piyasaya sürerek fiyatları düşürme yerine, fiyatların düşmemesi için fazla ürünü imha etme yolunu seçerler.

Paranın ucuzlaması büyük endüstri ve finans tekelleri için kötü değil iyi bir şeydir. Çünkü enflasyonist bir ortam ve paranın değerinin düşmesi, sermaye spekülasyonunu en üst seviyeye çıkarır.  Türkiye’de bu durum –döviz kuruyla sık sık oynama- net olarak görüldü. Bu spekülatif durum para arzını şişirmeye devam ederken aynı şekilde enflasyonun da yükselmesine neden olur.

Ulusal merkez bankaları tarafından para arzını yüksek tutmanın esas nedeni; yükselen devasa ulusal borcu baskılamak ve kontrol altında tutabilmek içindir. Bu nedenle de devamlı “değerli” kağıtlar satıp durular.  Bu da hem para arzının yükselmesine hem de borçlanmanın daha da artmasını beraberinde getiri. Ancak ne enflasyon düşer ne de borç tutarı azalır. Yani, tekellerin azami kar hırsı nedeniyle, yük bütünüyle çalışanların sırtına bindirilir.

Enflasyonist baskıyı geriletmek için, bütün dünyada burjuva ekonomistler, politik faizin yükseltilmesini ulusal merkez bankalardan ısrarla isterler. Onlar, faizlerin yükselmesiyle ulusal ekonomiye daha fazla dışarıdan para geleceğini hesapladıkları için, bunun paranın değerini yükselteceğini ve fiyatları aşağıya çekeceğini düşünürler. Ancak, ortada bir handikap var. Faiz yükselirse borçta yükselir.

Borç yükseldikçe birçok büyük belediyelerin yanı sıra birçok şirketin iflası ya da gündeme gelecek ve borç ödemek içinde para basılıp piyasaya dolaşıma sürülecek. (İstanbul belediyesinin yana yakıla borç para aradığı ve AKP'li belediyelerin ise borç içinde yüzdükleri  biliniyor.) Genel bir ekonomik çöküşü önlemek için, Türk devletinin hazinesi ve merkez bankası, borç para bulmak için, bol keseden tahvil vb. kağıtlar sattığı, swaplar yaptığı, hükümetin ise, dış ülkelerden (Londra ve Körfez ülkeleri) para bulmak için geziler düzenlediği ve kur korumalı mevduat (KKM) adı altında faizi alabildiğine yükselttiği ve aşırı borçlanmaya gittiği bilinen bir gerçek. Kısacası, yukarı tükürseler bıyık, aşağıya tükürseler sakal. Burjuva ekonomisinin çıkmazı da buradadır.

Bu durum salt Türk devletine özgü olmayıp, şu an bütün kapitalist-emperyalist devletlere özgü bir durumdur. Örneğin, Avrupa Merkez Bankası’nın faiz oranı eksi (-) dedir. Burjuva medyasında ona yönelik eleştirisi, aynı TCMB’nin “politik faizine” yöneltilen eleştiri gibidir. “Faizi düşürme, yükselt!” Ancak, emperyalist sistemin içinde bulunduğu durum nedeniyle enflasyonu düşürücü politikaların öne geçmesi kısa zaman içinde zor görülüyor. Tedarik zincirlerinin ciddi boyutta aksaması, transport/navlun ve başta enerji olmak üzere emtia fiyatlarının durmadan artması ve kısılan üretim, emperyalist savaş örgütü NATO ile Rus emperyalizminin Ukrayna üzerindeki çatışmalarının emperyalist bir savaşa dönüşme tehlikesi vs...

Burjuvazi, ekonomisi, çöküşü önlemek için enflasyonist bir politika izler ve bu da işçi sınıfının daha ağır bir şekilde sömürülmesini koşullar. Ücretler üzerinde baskı yapılarak düşürülmeye çalışılır. Bu durum, kaçınılmaz olarak başta işçi sınıfı olmak üzere ve emekçilerin tepkisini çeker ve işçi eylemleri yükselir. Daha ağır ekonomik koşullar ise sosyal -Şili, Arjantin ve daha birçok ülkede olduğu gibi- patlamaları tetikler. Bunu burjuvazi de görmektedir. Ancak, elinden gelen fazla bir şey olmadığı için, o azami karını önceleyecek politikaları sürdürmeye devam eder.

Sonuç olarak; kapitalist sistem sürdüğü sürece ekonomik krizler gibi, enflasyonist süreçlerde sık sık yaşanacaktır.

***


[1]              Marx-Engels, Seçme Yapıtalar-2, Ücret, Fiat ve Kar, sf. 63, Sol Yayınları

 

4438

Comment form

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • Satırlar ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

Mısır'ı Mesken Tutan Türk Tekelleri

Deutsche Welle (DW)'de Aram Ekin Duran'ın, „Türk Şirketleri Mısır'a Kaçıyor“ adlı bir haberi yayınlandı. Sıradan bir haber gibi gözüküyor, ama, Türkiye ekonomisinin ve Türk devletinin niteliğini araştıranlar, sorgulayanlar için küçük bir haber olmaktan öte bir anlam taşıyor. Özellikle de kendine ML ve Maoist diyen komünist örgütler için daha fazla önem taşıması gerekiyor.

Hesaplaşma mı? Kutlama mı?

Faşist TC devleti hem ülke içinde hem de bölgesel düzeyde, resmi ve sivil militarist güçleriyle başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesi yok etmek ve devlet terörüyle susturmak için çalışmaya devam ediyor. Bu süreç aynı zamanda TC’nin kuruluşunun da yüzüncü yıl dönümüdür.

TC, yüz yıl önce Osmanlı yıkıntıları üzerinde tekçi bir zihniyetle kuruldu. Ermeni soykırımında, diğer azınlık halkların yok edilip sindirilmesinde aktif rol alan ittihatçı birçok ırkçı kadro da kuruluş sürecinde rol aldı.

Halka Nasıl Yaklaşacağız?

Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.

“Kuruluşunun 100. Yılında TC’nin Diğer Yüzü Türkiye’de Ulusal Azınlıklar Sorunu”*

Türkiye’de ulusal sorun ve azınlıklar meselesini incelerken nasıl bir ülkede yaşadığımız, ülkeyi hangi sınıfların yönettiği, ulusların hangi tarihi koşullarda ortaya çıktığı, ulusal sorunun ekonomik ve politik nedenlerini açıklamak durumundayız.

Ulus, tarihsel olarak meydana gelmiş, ortak bir dil, ortak bir pazar, ortak bir kültür birliği ve ortak bir ruhi şekillenmende ifadesini bulan istikrarlı bir insan topluluğudur. Ulus, sadece tarihi bir kategori değil bir çağın, yükselen kapitalizm çağının ortaya çıkardığı bir olgudur.

Yüz yıllık çakma Türk devleti (Nubar Ozanyan)

Aradan bir asır geçmesine, tarihin yaprakları değişmesine karşın Türkiye Cumhuriyeti temelde bir değişime gitmeden dün olduğu gibi imha ve inkar zihniyetiyle yaşamaya, Orta Çağ’ın karanlığında kalmaya devam ediyor.

Fetih ve işgallerden, zulüm ve soykırımdan başka övünülecek bir tarihi, Hitler faşizmine örnek olmaktan başka bir başarısı olmayan TC, ceberut devlet olma niteliğinden hiçbir şey kaybetmeden yüzüncü yılını kutluyor.

Aşk Her Şeyi Affeder mi - Partiler Neden Diktatör / ERGÜN ASLAN

Klasik emperyalizmle modern emperyalizm arasında çeşitli proletaryaların ve (komprador) sınıfların olduğu bir memlekette modern proletaryaların partisinin birliğinin ve özgürlüğünün yegane (ve yegane) güvencesinin yerel yönetimlerin özerkliğe varabilecek kadar geniş demokratik haklara sahip olmaları olduğu bilgisini kim inkar edebilir ki.

Üüüü.... üüüü....

Ya.... ya...

Bir insan aldığı görevden başka her şeyi konuşur mu.

Hom... hom.. hom...

Bunlar... bunlar... daha çok....

 Filelerin sultanlarını karşımıza çıkarırlar.

 Daha çok...

Rojava, Filistin, Karabağ: İşgal, Yıkım ve Direniş (Yorum)

Ortadoğu tarihi boyunca yer küremizin en çatışmalı bölgelerinden biri olmuştur. Bölgenin stratejik konumu, uygarlığın gelişim düzeyi, baskıya, sömürüye dayalı dış müdahaleler için güçlü zeminler sunmuştur. Kuşkusuz bölgedeki iç çelişkiler ve çatışmalar da her zaman dış müdahaleleri kolaylaştırmıştır. Özellikle dinsel ve mezhepsel çatışmalar hem çağdaş temelde toplumsal gelişmeleri frenlemiştir hem de bölgeyi dış saldırılara açık hale getirmiştir. Bu nesnel zemin üzerinde toplumsal çürümeler, işbirlikçi ilişkiler ve itaat kültürü bir yaşam tarzına dönüştürülmüştür.

“Hamas-İsrail Çatışmasında” İtidal Çağrısı Yapmak…(Polemik)

Filistinli 14 direniş örgütünün, 7 Ekim günü “Aksa Tufanı” adıyla İsrail devletine yönelik operasyonu, başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyada büyük bir yankı uyandırdı. Hamas gibi İslamcı örgütlerin yanısıra ve de Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi gibi Marksist eğilimli hareketlerin de yer aldığı hamle, Siyonist İsrail’in tarihi boyunca aldığı en büyük darbelerden biri olarak kayıtlara geçti. Sözkonusu direniş, kısa sürede dünyanın dört bir yanında devrimci, ilerici güçler nezdinde çok ciddi saflaşmaları da beraberinde getirdi.

“Çizgimiz Nubar Ozanyan’dır!” (Deniz Aras)

7 Ekim sabahı Filistin Ulusal Direnişi’nin Siyonist İsrail işgalciliğine ve zulmüne karşı “Aksa Tufanı Operasyonu” başlatması başta siyonizm olmak üzere bölge gerici devletleri ve siyonizme koşulsuz destek veren emperyalistlerde şok etkisi yarattı.

Hamas öncülüğünde başlatılan ve aralarında Filistin Ulusal Hareketi’nin tarihsel öznelerinden Filistin Halk Kurtuluş Cephesi gibi devrimci örgütlerin de yer aldığı “Operasyon Odası” tarafından yönetildiği açıklanan bu hamle, tüm dünyada olduğu gibi coğrafyamızda da tartışmalara yol açtı.

Yerini Bulan Her Vuruş Acı Verir!

Komünist partileri yaptıkları eylemleri kamuoyuna açıkladıkları gibi, yanlış yaptıkları eylemleri de kamuoyuna açıklar ve özeleştirisini yaparlar. Yanlış eylemlerin özeleştirisinin yapılması, o partinin dürüstlüğünü gösterir ve bu tür özeleştiriler kitlelere ve parti kamuoyuna güven verir.

Arif Alıç, 1978 yılında Hıdır Aykır ile Bayrampaşa  Hapishanesinden kaçtı. Parti tarafından kırsal (Dersim) alana gönderildi. 1981 yılının ortalarında, TKP/ML üyesi bir kişi tarafından öldürüldü.

Bu makaleyi, yazarken ölüm haberini aldığım, sevgili yoldaşım Turan Talay'ın anısına adıyorum.

Türk Tekelleri Afrika'yı Çok Çooook Sevdi!

Sayfalar