Salı Aralık 31, 2024

Fransa Partizan okurları; İbrahim Kaypakkaya’nın görüşleri yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor!

Proletarya Partisi’nin kurucusu komünist önder İbrahim Kaypakkaya, bundan 48 yıl önce 18 Mayıs 1973 tarihinde, emperyalistler ve yerli burjuvazinin işbirliği sonucu Diyarbakır İşkencehanelerinde katledildi.

Türk egemen sınıfları, Kaypakkaya’yı katlederek, işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş davasına darbe vurdular. Komünist düşüncelerle bezenmiş genç ve mücadeleci bir beynin yok edilmesini, sistemin bekası için elzem gördüler.

Ancak, Kaypakkaya’nın fiziken yok edilmesi, onun düşüncelerinin yok edilebileceği anlamına gelmiyor. Onun Türkiye devriminin manifestosu sayılacak görüşleri hala yaşamakta ve kitleler içinde filizlenmeye devam etmektedir.

Kaypakkaya, genç yaşına rağmen çeşitli milliyetlerden Türkiye ve Türkiye Kürdistanı sınıf bilinçli proletaryasına önemli düşünsel katkılarda bulundu. Onun görüşleri: Ülkemiz işçi sınıfı için; Marksizm-Leninizm-Maoizm’in şaşmaz proleter sınıf ilkeleri her türlü oportünist ve revizyonist anlayışlarla dişe diş dövüşerek ve o güne kadar proletaryaya “senin görüşlerin” diye sunulan bütün burjuva ideolojik anlayışları yerle bir eden bir manifestoydu.

Mustafa Suphi ve yoldaşlarının katledilmesinden sonra, komünizm heyulasını Türkiye’ye sokmamak için tüm enerjisini harcayanların inadına; sosyal, siyasal, ekonomik koşulların kaçınılmaz dayatması, Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin önlenemez ideolojik bombardımanı, çeşitli milliyetlerden Türkiye proletaryasının 15-16 Haziran şanlı direnişinin sınıfsal gücü, komünizmin anlı-şanlı dolaşmasının koşullarını hazırlamış ve olgunlaştırmıştı.

Bu tarihi görev; proletaryanın değerli evladı, proleter sınıf mücadelesinin ilkelerinde tavizsiz ve burjuva ve revizyonist akımlara karşı usta, polemikçiliği ile öne çıkan İbrahim Kaypakkaya’ya düşecekti. O, devrimci teoriyi, akademik tartışmanın dışına çıkararak işçi sınıfının burjuvaziden siyasal iktidarı alma savaşımında yol gösterici olarak ele alınması gerektiğini ortaya koymuştur. MLM teori, sınıf savaşımından ayrı ele alınamayacağı gibi, Kaypakkaya’nın teorisi de proletarya ile burjuvazi arasındaki sınıf savaşımından ayrı ele alınamaz.

Kaypakkaya’nın genel hattı, proleter bir çizgidir. Onun bilimsel dünya görüşü, proleter dünya görüşünün Türkiye ve Türkiye Kürdistanı özgülüne indirgenmiş ve bu toplumsal yapı ile içselleştirilmiş MLM bir genel hattır. Onun düşüncelerinin sınıf mücadelesi içinde yaşaması, gelişmesi, yön vermesi, eskiyi atıp yeniyi alması ve en önemlisi de uluslararası oportünizmin anti-MLM rüzgarlarına karşı göğüs germesi ve MLM ilkelerde direterek, onların burjuva yönünü açığa çıkarması, daha baştan Marksist-Leninist-Maoist bilimsel dünya görüşüne sahip olmasından kaynaklanıyor.

Oportünizm, işçi sınıfının ilkeli ve burjuvaziye karşı uzlaşmaz mücadelesini, burjuvazinin etkisi altında kalarak uzlaştırmaya, onu pasifize etmeye ve ilkelerini muğlaklaştırmaya çalışıyor. Burjuvazi ile proletaryayı “birleştirme” felsefi olarak ikinin bir olmasını savunuyorlardı. Burjuvazinin amacı; proletaryanın bilimsel dünya görüşünü muğlaklaştırmak, onu ilkelerinden saptırmak, işçi sınıfı ve diğer ezilen emekçilerin elinde, burjuvaziye karşı güçlü bir silah olarak kullanılmasını önlemek isterken; Marksist-Leninist-Maoistler ise, oportünizmin bu özelliğinin bilincinde olarak, işçi sınıfının dünya görüşünün muğlaklaştırılmasına karşı mücadele ederler. Oportünizmin küçük-burjuva sınıf karakteri gereği, burjuvazi ile dolaylı bir uzlaşmacılığı ortaya çıkar. Her ne kadar yer yer keskin söylemler ile burjuvaziye karşı görünse de özünde onunla el altından işçi sınıfına karşı birlik oluşturur. Yani Lenin’in söylemiyle; bir elini proletaryaya uzatırken, diğer bir elini de burjuvaziye ulaştırır. İşte, Kaypakkaya’yı dimdik ayakta tutan, onun görüşlerini sınıf mücadelesi içinde yaşatmaya devam eden ve halen çeşitli milliyetlerden Türkiye proletaryasının elinde güçlü bir ideolojik silah olarak var eden olgu, bu özlü gerçekliğinin içinde yatmaktadır. Kaypakkaya’yı çağdaşı devrimci önderlerden ayırt eden temel olgu: Marksizm-Leninizm Maoizm’i bir eylem kılavuzu olarak ele almasına bağlı olarak, materyalizm ve diyalektiğin proletarya ideolojisinin temel prensibi olduğunun bilincinde olmasıdır.

Kaypakkaya’nın Türkiye Devrimci Hareketine Katkıları

Birincisi; O güne kadar Kemalizm’i “ilerici ve küçük burjuva sol” gibi halkçı bir değerlendirme yaparak burjuva devletin, işçi ve emekçi düşmanı sınıf niteliğini gizlemeye çalışanların tersine Kemalist iktidarın, daha başından emperyalizm ile uzlaşarak “güdük anti-emperyalist” bir kurtuluş savaşı verdiği ve Türk devletinin Türk komprador burjuvazi ve toprak ağalarının devleti olduğudur.

Kemalizm’in, işçilerin, köylülerin ve ezilenlerin temsilcisi değil, bir avuç komprador burjuvazi ve toprak ağalarının temsilcisi olduğunu net olarak belirlemesidir.

İkincisi; o güne kadar Türk egemen sınıfların etkisiyle Kürt ulusal sorununu görmezden gelerek ya da egemenlerin gözüyle Kürt ulusal sorununa yaklaşımları, sosyal-şovenizm olarak belirlemiş ve Kürt ulusunun özgürce ayrılma hakkının kayıtsız şartsız savunulmasının, sınıf bilinçli proletaryanın vazgeçemeyeceği bir ilke olduğunu ortaya koymuştur.

Üçüncü ve en önemli katkısı ise; o güne kadar halkçı söylemlerle yetinen TDH’nin tersine, devrimde işçi sınıfının ideolojik önderliğini net olarak belirlemiş olmasıdır. Bu bağlamda, muğlaklaştırılmış burjuva devlet kavramını netleştirmiş ve Türk devletinin işçi ve emekçi düşmanı bir avuç egemen sınıfların devleti olduğunu net olarak ortaya koymuş ve devrimin temel hedefinin bu devletin yıkılması olarak açıklamıştır. O, proletarya ile burjuvaziyi uzlaştırıcı her türlü revizyonist anlayışın karşısında olmuştur.

Dördüncüsü; SSCB’nin, modern revizyonist kapitalist yolcu Kruşçev ve ekibinin SBKP ve SSCB’ne egemen olmasıyla birlikte, sosyalist niteliğini yitirerek kapitalist bir ülke olduğu gerçeğini vurgulamış ve SSCB’nin sosyalist değil, sosyal emperyalist bir ülke haline dönüştürüldüğü gerçeğini savunarak, kapitalist restorasyona uğratılmış bir ülkenin işçi sınıfı ve emekçilere “sosyalist” olarak tanıtılmasına karşı çıkmış ve bu revizyonist anlayışı mahkum etmiştir.

Beşincisi; Marksizm-Leninizm-Maoizm’in net olarak savunması ve Marks, Engels, Lenin, Stalin ve Mao’yu enternasyonal proletaryanın büyük öğretmenleri olarak görmesidir. Ayrıca BPKD’nin öğretilerinden hareketle, sosyalizmde sınıf mücadelesinin kesintisiz sürdürüleceği gerçeğinin kabulü ve savunulmasıdır.

Kaypakkaya, 1968-70 arası fırtınalı günlerinde şöyle der: “Yığınların mücadelesini, gerici kliklerin bazen birini, bazen diğerini iktidara getiren bir kaldıraç olmaktan kurtaracak olan, bu mücadeleyi muzaffer bir halk devrimine dönüştürecek olan, kitlelerin şiddetle gerek duyduğu komünist bir önderliktir.”

Ve o kasketli komünist önder; proletarya partisinin manifestosunu şöyle açıklıyordu:

“…Marksist-Leninistler, hangi kılık altında ortaya çıkarsa çıksın, revizyonizme karşı mücadeleyi kararlı ve azimli olarak yürütmeye devam edeceklerdir.

Marksist-Leninistler, kendi hatalarına karşı da insafsız olacaklar, eleştiri-özeleştiri ilkesini samimiyetle ve cesaretle uygulayacaklardır. … Önümüzde çetin ama şanlı mücadele günleri var. Sınıf mücadelesinin denizine bütün varlığımızla atılalım!

Bu mücadelede kahraman işçi sınıfımıza, özverili ve çilekeş köylülerimize, yiğit gençliğimize sonsuz bir güven duyalım!

Yaşasın Marks, Engels, Lenin, Stalin ve Mao Zedung yoldaşın ışıklı yolu!

Yaşasın Türkiye’nin her milliyetten emekçi halkı!

Yaşasın Marksist-Leninist hareketimiz!

Proletarya Partisinin kuramcısı ve kurucusu komünist önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşı ölümsüzlüğünün 48. yılında sevgi ve minnetle anıyoruz.

(Fransa Partizan okurları)

  
4617

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Partizan'dan

ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de  aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)

Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)

Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?

Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?

Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.

SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..

“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”

“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)

7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.

İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor

Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.

Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.

3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?

Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.

Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)

Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.

Emperyalizm Üzerine Notlar-7

Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler

Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve  bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde  emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.

Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek

Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.

Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi

Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)

Sayfalar