Fransa Partizan okurları; İbrahim Kaypakkaya’nın görüşleri yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor!
Proletarya Partisi’nin kurucusu komünist önder İbrahim Kaypakkaya, bundan 48 yıl önce 18 Mayıs 1973 tarihinde, emperyalistler ve yerli burjuvazinin işbirliği sonucu Diyarbakır İşkencehanelerinde katledildi.
Türk egemen sınıfları, Kaypakkaya’yı katlederek, işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş davasına darbe vurdular. Komünist düşüncelerle bezenmiş genç ve mücadeleci bir beynin yok edilmesini, sistemin bekası için elzem gördüler.
Ancak, Kaypakkaya’nın fiziken yok edilmesi, onun düşüncelerinin yok edilebileceği anlamına gelmiyor. Onun Türkiye devriminin manifestosu sayılacak görüşleri hala yaşamakta ve kitleler içinde filizlenmeye devam etmektedir.
Kaypakkaya, genç yaşına rağmen çeşitli milliyetlerden Türkiye ve Türkiye Kürdistanı sınıf bilinçli proletaryasına önemli düşünsel katkılarda bulundu. Onun görüşleri: Ülkemiz işçi sınıfı için; Marksizm-Leninizm-Maoizm’in şaşmaz proleter sınıf ilkeleri her türlü oportünist ve revizyonist anlayışlarla dişe diş dövüşerek ve o güne kadar proletaryaya “senin görüşlerin” diye sunulan bütün burjuva ideolojik anlayışları yerle bir eden bir manifestoydu.
Mustafa Suphi ve yoldaşlarının katledilmesinden sonra, komünizm heyulasını Türkiye’ye sokmamak için tüm enerjisini harcayanların inadına; sosyal, siyasal, ekonomik koşulların kaçınılmaz dayatması, Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin önlenemez ideolojik bombardımanı, çeşitli milliyetlerden Türkiye proletaryasının 15-16 Haziran şanlı direnişinin sınıfsal gücü, komünizmin anlı-şanlı dolaşmasının koşullarını hazırlamış ve olgunlaştırmıştı.
Bu tarihi görev; proletaryanın değerli evladı, proleter sınıf mücadelesinin ilkelerinde tavizsiz ve burjuva ve revizyonist akımlara karşı usta, polemikçiliği ile öne çıkan İbrahim Kaypakkaya’ya düşecekti. O, devrimci teoriyi, akademik tartışmanın dışına çıkararak işçi sınıfının burjuvaziden siyasal iktidarı alma savaşımında yol gösterici olarak ele alınması gerektiğini ortaya koymuştur. MLM teori, sınıf savaşımından ayrı ele alınamayacağı gibi, Kaypakkaya’nın teorisi de proletarya ile burjuvazi arasındaki sınıf savaşımından ayrı ele alınamaz.
Kaypakkaya’nın genel hattı, proleter bir çizgidir. Onun bilimsel dünya görüşü, proleter dünya görüşünün Türkiye ve Türkiye Kürdistanı özgülüne indirgenmiş ve bu toplumsal yapı ile içselleştirilmiş MLM bir genel hattır. Onun düşüncelerinin sınıf mücadelesi içinde yaşaması, gelişmesi, yön vermesi, eskiyi atıp yeniyi alması ve en önemlisi de uluslararası oportünizmin anti-MLM rüzgarlarına karşı göğüs germesi ve MLM ilkelerde direterek, onların burjuva yönünü açığa çıkarması, daha baştan Marksist-Leninist-Maoist bilimsel dünya görüşüne sahip olmasından kaynaklanıyor.
Oportünizm, işçi sınıfının ilkeli ve burjuvaziye karşı uzlaşmaz mücadelesini, burjuvazinin etkisi altında kalarak uzlaştırmaya, onu pasifize etmeye ve ilkelerini muğlaklaştırmaya çalışıyor. Burjuvazi ile proletaryayı “birleştirme” felsefi olarak ikinin bir olmasını savunuyorlardı. Burjuvazinin amacı; proletaryanın bilimsel dünya görüşünü muğlaklaştırmak, onu ilkelerinden saptırmak, işçi sınıfı ve diğer ezilen emekçilerin elinde, burjuvaziye karşı güçlü bir silah olarak kullanılmasını önlemek isterken; Marksist-Leninist-Maoistler ise, oportünizmin bu özelliğinin bilincinde olarak, işçi sınıfının dünya görüşünün muğlaklaştırılmasına karşı mücadele ederler. Oportünizmin küçük-burjuva sınıf karakteri gereği, burjuvazi ile dolaylı bir uzlaşmacılığı ortaya çıkar. Her ne kadar yer yer keskin söylemler ile burjuvaziye karşı görünse de özünde onunla el altından işçi sınıfına karşı birlik oluşturur. Yani Lenin’in söylemiyle; bir elini proletaryaya uzatırken, diğer bir elini de burjuvaziye ulaştırır. İşte, Kaypakkaya’yı dimdik ayakta tutan, onun görüşlerini sınıf mücadelesi içinde yaşatmaya devam eden ve halen çeşitli milliyetlerden Türkiye proletaryasının elinde güçlü bir ideolojik silah olarak var eden olgu, bu özlü gerçekliğinin içinde yatmaktadır. Kaypakkaya’yı çağdaşı devrimci önderlerden ayırt eden temel olgu: Marksizm-Leninizm Maoizm’i bir eylem kılavuzu olarak ele almasına bağlı olarak, materyalizm ve diyalektiğin proletarya ideolojisinin temel prensibi olduğunun bilincinde olmasıdır.
Kaypakkaya’nın Türkiye Devrimci Hareketine Katkıları
Birincisi; O güne kadar Kemalizm’i “ilerici ve küçük burjuva sol” gibi halkçı bir değerlendirme yaparak burjuva devletin, işçi ve emekçi düşmanı sınıf niteliğini gizlemeye çalışanların tersine Kemalist iktidarın, daha başından emperyalizm ile uzlaşarak “güdük anti-emperyalist” bir kurtuluş savaşı verdiği ve Türk devletinin Türk komprador burjuvazi ve toprak ağalarının devleti olduğudur.
Kemalizm’in, işçilerin, köylülerin ve ezilenlerin temsilcisi değil, bir avuç komprador burjuvazi ve toprak ağalarının temsilcisi olduğunu net olarak belirlemesidir.
İkincisi; o güne kadar Türk egemen sınıfların etkisiyle Kürt ulusal sorununu görmezden gelerek ya da egemenlerin gözüyle Kürt ulusal sorununa yaklaşımları, sosyal-şovenizm olarak belirlemiş ve Kürt ulusunun özgürce ayrılma hakkının kayıtsız şartsız savunulmasının, sınıf bilinçli proletaryanın vazgeçemeyeceği bir ilke olduğunu ortaya koymuştur.
Üçüncü ve en önemli katkısı ise; o güne kadar halkçı söylemlerle yetinen TDH’nin tersine, devrimde işçi sınıfının ideolojik önderliğini net olarak belirlemiş olmasıdır. Bu bağlamda, muğlaklaştırılmış burjuva devlet kavramını netleştirmiş ve Türk devletinin işçi ve emekçi düşmanı bir avuç egemen sınıfların devleti olduğunu net olarak ortaya koymuş ve devrimin temel hedefinin bu devletin yıkılması olarak açıklamıştır. O, proletarya ile burjuvaziyi uzlaştırıcı her türlü revizyonist anlayışın karşısında olmuştur.
Dördüncüsü; SSCB’nin, modern revizyonist kapitalist yolcu Kruşçev ve ekibinin SBKP ve SSCB’ne egemen olmasıyla birlikte, sosyalist niteliğini yitirerek kapitalist bir ülke olduğu gerçeğini vurgulamış ve SSCB’nin sosyalist değil, sosyal emperyalist bir ülke haline dönüştürüldüğü gerçeğini savunarak, kapitalist restorasyona uğratılmış bir ülkenin işçi sınıfı ve emekçilere “sosyalist” olarak tanıtılmasına karşı çıkmış ve bu revizyonist anlayışı mahkum etmiştir.
Beşincisi; Marksizm-Leninizm-Maoizm’in net olarak savunması ve Marks, Engels, Lenin, Stalin ve Mao’yu enternasyonal proletaryanın büyük öğretmenleri olarak görmesidir. Ayrıca BPKD’nin öğretilerinden hareketle, sosyalizmde sınıf mücadelesinin kesintisiz sürdürüleceği gerçeğinin kabulü ve savunulmasıdır.
Kaypakkaya, 1968-70 arası fırtınalı günlerinde şöyle der: “Yığınların mücadelesini, gerici kliklerin bazen birini, bazen diğerini iktidara getiren bir kaldıraç olmaktan kurtaracak olan, bu mücadeleyi muzaffer bir halk devrimine dönüştürecek olan, kitlelerin şiddetle gerek duyduğu komünist bir önderliktir.”
Ve o kasketli komünist önder; proletarya partisinin manifestosunu şöyle açıklıyordu:
“…Marksist-Leninistler, hangi kılık altında ortaya çıkarsa çıksın, revizyonizme karşı mücadeleyi kararlı ve azimli olarak yürütmeye devam edeceklerdir.
Marksist-Leninistler, kendi hatalarına karşı da insafsız olacaklar, eleştiri-özeleştiri ilkesini samimiyetle ve cesaretle uygulayacaklardır. … Önümüzde çetin ama şanlı mücadele günleri var. Sınıf mücadelesinin denizine bütün varlığımızla atılalım!
Bu mücadelede kahraman işçi sınıfımıza, özverili ve çilekeş köylülerimize, yiğit gençliğimize sonsuz bir güven duyalım!
Yaşasın Marks, Engels, Lenin, Stalin ve Mao Zedung yoldaşın ışıklı yolu!
Yaşasın Türkiye’nin her milliyetten emekçi halkı!
Yaşasın Marksist-Leninist hareketimiz!”
Proletarya Partisinin kuramcısı ve kurucusu komünist önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşı ölümsüzlüğünün 48. yılında sevgi ve minnetle anıyoruz.
(Fransa Partizan okurları)
Son Haberler
Sayfalar
Oylar SADET'E.... Oylar DEVA'YA... Oylar İYİ PARTİ'ye....
"Bindik bir alamete gideyoz kıyamete."
Aklımızın sınırlarının zorlandığı günlerde geçiyoruz.
İlemde bir partiye oy verecekseniz....
Sanki iyi parti sizi öldürüyorda chp sizi öldürmüyorsa(?)...
Niye oy verdiğiniz millet ittifakı'nın parlamentizmden vaz geçmemiş paydaşlarından biri de olmaya.
Ve Bakırhan buyurdu: " İstanbul'da kent uzlaşısı sağladık" diye
Ve Sakık buyurdu: "CHP'ye oy yok." diye.
Ve ..
Kadınlar ve İşçiler
Kadınlar neden, niçin ve nasıl eziliyor, neden cinsiyet ayrımcılığın en temel ve en tepe noktasında yer alıyor, neden öldürülüyor neden erkek baskısı kadın üzerinde şiddetleniyor vb. soruların yanıtı ile; işçiler neden, niçin ve nasıl sömürülüyorsa verilecek yanıtlar aynı yerde arandığında, kadının kurtuluşu sorununa, daha genel anlamda ise işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş sorununa daha doğru yaklaşılmış olacaktır.
Yerel Seçimler ve Proleter Tavır
Türkiye 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere kilitlenmiş bulunuyor. Baskı, yasaklamalar, açlık, yoksulluk, pahalılık ve işsizlik en can alıcı sorun olarak ülke gündemindeki yerini korurken, tüm burjuva partiler 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde kazanacakları belediyelerin hesaplarını yapmakla meşguller.
Misak Manuşyan ve 23’ler Ölümsüzdür!
Misak Manuşyan (1.9.1906 – 21.2.1944) ve yoldaşlarını, Nazi kurşunları ile Paris’te katledilmelerinin 80. yılında saygıyla anıyoruz İnsanlığın düşmanı faşizmi ise bir kez daha lanetliyoruz.
İnsanlığın başına kara bulut gibi çöken, yıkımlar, savaşlar ve dahası onarılması mümkün olmayan felaketlere sebep olan Hitler Faşizmi, 1933 yılında Almanya’da iktidara gelmesiyle başladı. 1929 ekonomik ve sosyal bunalımını atlatamayan ve çözüm bulmakta zorlanan, kapitalist-emperyalist ülkeler, sorunlarını savaş yolu ile çözmek, pazarların yeniden paylaşma savaşına giriştiler.
ÖNCE SERMAYE, SONRA, YİNE SERMAYE
13 Şubat 2024 tarihinde Erzincan iline bağlı İliç'de Çöpler Madencilikte meydana gelen toprak kaymasında 9 (bu rakamın daha yüksek olduğu iddiası da var) işçi toprak altında kaldı. Bu son olayda, “maden kazası” olarak adlandırılan işçi katlimının, doğa katliamı ile birlikte olağan hale getirildiği ve bu seri katliamların, sermayenin birikimi ve büyümesi için olmazsa olamaz kuralı olduğu gerçekliğiyle karşı karşıyayız.
Ağır tecrit, büyük direniş (Nubar Ozanyan)
Biz 5 Nolu Amed Zindanı’ndan tanırız faşizmin üniformalı generallerini ve kan yüzlü zindan bekçilerini! Özgürlük mahkumlarına intikam alırcasına en ağır işkencelerin nasıl yapıldığını çok iyi hatırlarız. Devrimin öncü ve önderlerine nasıl düşmanca yüklendiklerini iyi biliriz. Sadece memleketimizden değil, biz ağır tecrit koşullarını ve ölümcül duvar sessizliğini, Peru devriminin önderi Başkan Gonzalo yoldaşın 29 yıl süren direnişinden biliriz.
„Dijitalleşme“ Kitabım Üzerine
Kitabın konusu, işçi sınıfının nicel ve nitel varlığıyla doğrudan ilgilidir. Özellikle üretim sürecinde dijitalleşmenin artmasıyla, işçi sınıfının sınıfsal niteliğine yönelik ciddi saldırılar gelmeye başladı. İşçi sınıfının ortadan kalkacağı, burjuvazinin, ücretli iş gücü sistemi olmadan, salt makineler üzerinden artı-değer elde edeceği gibi, doğrudan kapitalist sistemi var eden temel olgular yok sayılmaya başlandı.
Yavuz Proletarya Ev Sahibini Bastırırmış
-Seçimleri Boykot-
Zavallı kılıçdaroğlu.
Kazanınca (parlamentarizme) geçmeyi başarabilince) kazanabilmek için yaptığı her şeyin anlamsızlaşacağıyla o kadar ilgilenmişti ki ...
Aman neyse biz proletaryalara ne.
Ulusalcıların - sosyal demokratların ağır bedellerle anlamsızlaştırdığı parlamentarizm komplolarla tarihin tozlu sayfaları içerisinde kaybolup giderken...
imamoğlu'nun şapkada çıkardığı tavşan özgür özer'e eşbaşkan'ım diyerek itibar kazandırma yarışına düşen dem'liler ile...
Tarih bilgisi ve gelecek tasavuru (Deniz Aras)
Geçtiğimiz hafta içinde bir dönem TC içişleri memuriyeti görevinde bulunan ve bu “vatani görevi” sırasında devletin başta gözaltında kaybetmeler olmak üzere Kürt halkına ve devrimcilere yönelik katliam saldırılarını sürdürmesini “başarı”yla yerine getiren, günümüzde özü başına muhalif bir faşist partinin lideri Meral Akşener’in “mertçe cinayet” sözü çok konuşuldu.
Ermeni bir devrimci: LEVON EKMEKÇİYAN (Nubar Ozanyan)
Özgürlük uğruna yürütülen savaşımda her savaşçının önüne çıkan tehlikeli yol ayrımı ve kararlardan biridir “Ya onurunu ayaklar altına alıp teslim olacaksın! Ya da ölümlerden ölüm beğenerek direneceksin.” Levon Ekmekçiyan birkaç günlük yaşam uğruna kendini düşmana satmadan yaşamayı esas aldı. Düşündü fedailerin komutanı Kevork Çavuş’u, Antranik Ozanyan’ı, Mariam Çilingiryan’ı ve yanıbaşında çatışmada şehit düşen yoldaşı Zohrab Sarkisyan’ı. Sonra çocukluğunda anlatılan ve dinlemekte zorlandığı soykırım hikayelerini. Hangi Ermeni gencinin yüreği yaralı hafızası intikam dolu değildir ki?
“Unutturulan” Bir Devrimcinin Ardından 29 Ocak 1983, Kanlı Şafak
Çeşitli milliyetlerden Türkiye halkının başına kara bulut gibi çöken 12 Eylül Askeri Faşist Diktatörlüğü’nün elebaşı olan Kenan Evren, Muş halkına yaptığı ve tarihe geçen konuşmasının bir bölümünde “Asmayalım da besleyelim mi?” sözünü, Ermeni devrimci Levon Ekmekçiyan için söylemişti.
12 Eylül faşist cunta yılları idamların, işkencelerin, gözaltında kayıpların, vatandaşlıktan atılmaların, azgın devlet terörünün yaşandığı yıllar olmuştur. Bu dönemde siyasi nedenlerle aralarında 17 devrimcinin de olduğu 51 kişi idam edilerek katledilmiştir.