Gezi Sosyalizmin yoludur!

Bütün dünyada kapitalizmin tahribatları katlanarak her geçen gün artmaktadır. Kapitalist sermaye birikimi, kitlelere; savaş, göç, ırkçılık, dinsel ve etniksel kutuplaştırma, cinsiyetçi ayrımcılık, işsizlik, yoksuluk, demokratik hak ve özgürlüklerin artan ölçüde gaspı ve doğanın yıkımı olarak geri dönmektedir. Buna karşı ise, kitlelerde biriken bir öfke seli, zaman zaman önlerine dikilen setleri yıkarak kendi yataklarını bulmaya çalışan bir eylemlilik içindedir.
Haziran Ayaklanması (GEZİ), Türkiye ve Kürdistan’da neo liberal kapitalizmin özgürlükleri ortadan kaldırmasına karşı politik bir isyandı.
Bu isyan şimdilik geri çekildi, ancak onu yaratan koşullar daha da arttı. Faşist Erdoğan’ın siyasal temsilciliği altında birleşmiş olan burjuvazi, şimdi daha da pervasızca saldırmaktadır.
Ülkede kitlelerin kan ve can pahasına kazandığı demokratik olan ne varsa ortadan kaldırılmıştır. Bunun da ötesinde muhalif olan, aydın olan ve sisteme şu veya bu nedenle karşı çıkan ve sesini çıkaran herkese karşı burjuvazi azgınca saldırmaktadır. GEZİ’nin ortaya çıkmasına neden olan poltik özgürlükler daha ağır ve kitlesel kıyımlarla yok edilmiştir.
Faşist dinci diktatörlüğün esas hedefllerinden biri, işçi sınıfının tüm kazanımlarını yok edip, sınırsız bir sömürü ağı yaratmaktır. Bu nedenle de, kıdem tazminatı hakkının ortadan kaldırılması, emeklilik yaşının uzatılması, grevlerin çeşitli bahanelerle yasaklanması ve OHAL ile tüm kazanılmış hakların budanması, burjuvaziye dikensiz bir gül bahçesi yaratmak içindir. Ne var ki, politik özgürlüklerin gaspına koşut olarak ekonomik hak gasplarının daha da artması, sınıfı, burjuvaziye karşı daha güçlü bir direnişe hazırlamaktadır. İşçi sınıfı içindeki huzursuzlukların artması bu belirtinin en önemli verisi olarak gözükmektedir.
TÜSİAD, MÜSİAD ve daha bir çok irili ufaklı sermaye kuruluşları, yani bu devlete egemen olanlar, faşist dinci tek adam diktatörlüğüne olanca desteklerini sunmaktadır. Çünkü, onlar için “demokrasi” daha fazla sömürü ve sermaye birikimidir. Daha fazla palazlanma ve büyümedir. İşçi ve emekçilerin ise tüm haklarının yok edilmesidir. Sermayenin vahşi bir şekilde büyümesi bu koşullar içinde olabilmektedir.
Kitleler üzerinde estirilen devlet terörü, toplu tutuklamalar ve işten atmalarla kitleleri zapt-ı rapt altına almak istesede, gelinen aşamada burjuvazinin bunu tam olarak başardığı söyelenemez.
Egemen sınıfların ağır baskı koşullarına karşın, kitleler bütünüyle susturulamamıştır. Bu en azından “16 Nisan Referandumu”nda bir kere daha görüldü. Ve yine ülkenin bir çok yerinde tek tek direnişler ve bunlara verilen destekler, grevlerin yasaklanması ya da ertelenmesi, yığınsal işsizlik ve artan yoksulluk ve bunlara bağlı olarak politik özgürlüklerin bütünüyle ortadan kaldırılması yeni bir direniş sürecinin olgunlaşmaya doğru gittiğinin işaretlerini vermektedir. Egemenler ile onlara karşı duranlar arasındaki çelişme keskinleşme eğilimi içindedir. Bu keskinleşmeyi yumuşatma görevinin CHP üstlenmiş olsa da, o da yeni GEZİ’lerin gelmesi önünde engel olamayacaktır.
Bunların yanında, Kürtler üzerindeki yok etmek politikası ve Kürt Ulusal Hareket’in her alanda yoğun direnişi ve savaşı, egemenlerin ciddi bir şekilde huzurlarını kaçırmaktadır. Kürtlere karşı kışkırtılan miliyetçilik, dinsel ve etniksel kutuplaştırma politikaları, eknomik ve politik hak gasplarının üstünü fazlaca külleyememektedir. İşçi ve emekçiler, gerçek çıkarlarının nerede olduğunu yaşayarak öğreniyorlar. İçi boş dincilik ve milliyetçilik, açlığın, yoksulluğun, işsizliğin ve yukarıda sıraladığımız politik özgürlüklerin üzerini örtmeye yetmiyor.
GEZİ’ler yine gelecek. Çünkü baskı altına alınmış olan kitleler bir çıkış yolu aramaktadır. Bu önemli bir olgudur.
Gezileri yaratan kapitalist sistem ve politikası hala yürürlüktedir. Geziler kapitalist sistem yıkılana kadar var olacak ve kapitalist sistemi yıkacak olanda örgütlü Haziran Ayaklanmaları (GEZİ’ler) olacaktır. Bu nendenle, komünistlerin işçi sınıfı içinde daha ısrarlı ve güçlü bir çalışma perspektifiyle hareket etmesi bir elzemdir. Sınıfların son tarihsel kavgası işçi sınıfıyla burjuvazi arasındadır. Ve kavga işçi ve emekçilerin güçlü olduğu şehirlerde, sokaklarda ve fabrikalarda yürütülecektir. Bu perspektifle hareket etmeyenler kaybedenler olacaktır.
GEZİ’nin yolu, işçi sınıfının kurtuluş yoludur. Kapitalizm burada yıkılacak ve sosyalizm burada kurulacaktır. Burjuvazinin GEZİ heyulası korkusu bundandır.

Yusuf Köse
Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.
http://yusuf-kose.blogspot.com/
Son Haberler
Sayfalar

Roboski: Taammüden devlet katliami!
SORU(N)LAR “RAİSON D’ETAT”SINDAN VAZGEÇMEYEN TUTUM YALANLAR, YALANCILAR “GERÇEK” ROBOSKÎ HÂLİ AKP: “CİNAYET VAR (DA), CANİ YOK(MUŞ)”?! (S)ÂKÎL -BEYAZ- KÜRTLER MUHATAPLAR YORUM(LAR) HUKUK(SUZLUK) ADALET DEĞİLDİR! “NE OLACAK” MI? ROBOSKÎ: TAAMMÜDEN DEVLET KATLİAMI![*]
“Herkesin bir gideni vardır, İçinden bir türlü uğurlayamadığı…”[1]
Veysi Altay’ın yönettiği ‘Faîlî Dewlet’ adlı belgesel, Cizre’de 90’lı yıllarda devlet eliyle işlenmiş cinayetleri anlatır ki, Roboskî de bu “realite”den bağışık değildir…

Deli dumrul'un "kentsel dônüm"ü yada yolsuzluk rantin ikizkardesidir
“Ya ümitsizsiniz, ya da ümit sizsiniz. Ya çaresizsiniz, ya da çare sizsiniz.”[1]
Şaşırmadınız, değil mi?
Şaşırmış gibi yapmanıza da gerek yok.
Ne de olsa, AKP medyasının her şeyden çok anlayan, her şeyi en iyi bilen gülücüksüz prenslerinden, her şeyi çok uzaklardan seyreden, dalgın bakışlı, nazlı prenseslerinden değilsiniz…
Yani şaşırmış gibi yapmadığınızda dolar bazında her ay banka hesabınıza geçen maaşınız tehlikeye girmez.

Yasli tarih diyor ki:"Halk iktidari ele almadikça.."
Dikkatinizi mutlaka çekmiştir; meclisteki partilerden, "Halk örgütlenip iktidar olsun, kendi kendisini yönetsin," diyen yoktur. Ne böyle bir hedefleri var, ne de felsefeleri… İstedikleri şey, halkın merdiven olması, kendilerinin de tepede oturmalarıdır.

Hozat, Altun ve Öcalan:Garbis Altınoğlu
Demir Küçükaydın ve Ayhan Bilgen'e Bir Yanıt
(Genişletilmiş versiyon)

Ocak ayında Parti ve Devrim şehitleri üzerine
İnsanlık tarihine alın teriyle emekle, yürekle, bilinç ve çizilen ideolojik güzergâhla yazılırlar. Ve bir daha yüreklerde silinmezcesine kalıcılaşırlar. Orda söz biter eylem başlar, iş başlar, insanlığa adanan, insanın özgürleşme kavgası başlatılır. Bunu kelimelerle ifade etmenin mümkünatı yoktur,

Rober Koptaş yazdı: Öcalan’ın mektubundan beklenen
Rober Koptaş, Agos’taki köşesinde KCK’nin ‘lobi’ açıklamasını yazdı: Kürt illerinde gördüğüm, Hrant Dink’in hatırasına hürmeten Ermenileri el üstünde tutan, iç savaşın etkisiyle de Ermenilerin yaşadığı acılara karşı empati duygusu geliştirmiş bir tavır oldu. Bu ileri duruşa karşın, Kürt siyasi hareketinin temsilcilerinin Ermeni meselesinde daha ikircikli bir tutum aldığı söylenebilir.

Hrant belleğimizde yasıyor...Nazaret Vartanyan
Hrant Dink 19 ocak 2007 tarihinde katledildi. Yaşamını mensup olduğu Ermenilerin tarihsel akıbetini kamuoyuna açmaya adamıştı Hrant… Ama Hrant’a tahammül edilemedi… Bundan dolayı Hrant katledildi..

Sevan bu sefer yalnız değil
Sevan Nişanyan’ın zekâsına, bilgisine ve hayat görüşüne hayran, onu merak eden biri olarak benim de yolum Şirince’den geçti. Geçen yıl Şirince’ye yaptığım birkaç aylık yolculuğun yaşamımda önemli bir yere sahip olacağını biliyordum, öyle de oldu… Ancak iz bırakan yalnızca Sevan Nişanyan’ın kendisi değildi. Sevan ile Müjde Tönbekici, kamuoyunun onlar hakkında düşündüğünün aksine ve hiç tereddüt etmeden söyleyebilirim ki şahane bir aile kurmuşlar.

“Iyi” Papa mı?
“Yüreğin soğuksa,güneş de ısıtamaz.”[1]
Papa Benediktus’tan (ya da önceki Papa II. Jean Paul’den) sonra Vatikan’da ikamet eden Papa Francesco, “iyi” Papa mı?
Kanımca değil. Papalık kurumunun “iyi”si olmaz/ olamaz. Çünkü orası Vatikan’dır…
Tam da bu noktada Mohandas Karamchand Gandhi’nin, “Çoğunluğun onayı yanlışı doğru yapmaz,” saptamasının altını çizerek, Immanuel Wallerstein’ın, “Katolik olmayanlar kimin Papa olacağını umursamalı mı? Elbette,”[2] saptamasını paylaşmadığımızı belirtelim.

Bu Ne Şiddet,Bu ne Celal?(Yada Gulyabani Kim?)
“İnsan çıtır ekmeği ısırdığında,Kırıklar dolar kucağına,İşte orası umudun tarlasıdır.Ve orada başaklar ağırlaştığında,Sayısız ah dökülür toprağa.”[1]
Şiir şöyle:
“gencecik cocuklardık/ milyonlar kadardık/ haykırışlarımızla türkülerimizle/ güle oynaya/ Gezi’deydik/ meydanlardaydık.
Gulyabani!/ annelerimizin masalındaydı/ zifiri karanlıktı/ çıktı geldi/ esti gürledi/ BEŞimizi yuttu/ ONİKİmizin gözünü yedi/ yetmedi organlarımızı yedi/ yetmedi/ YÜZlercemizin kolunu bacağını kafasını kırdı/ sakat bıraktı/ kimimizi komaya/ SEKiZBiNden fazlamızı yaralı kodu.

Türkiye'de paradigma değişimi ve "Derin Kürdistan aklı"
Kapitalist dönemin en önemli başarısı kitleleri gönüllü aptallaştırabilmesi, hatta köleleştirebilmesidir.Kendi çıkarlarının nerede olduğunun rasyonel bir analizini yapamadan,kitleler egemen yapının çıkarlarının kendi çıkarları olduğu yanılsamasının etkisinde ömürlerini geçirirler.Seçimlerini bu doğrultuda yaparlar,yeni nesilleri bu doğrultuda yetiştirirler.Hukukun üstünlüğüne inanırlar ve hukuk adı verilen sistem makyajının onların haklarını korumak için varolduğunu zannederler.Halbuki ezenler/ezilenler veya egemenler arası yerel/global çelişkiler suüstüne çıktığında il