Halklar Masum Mu?

Yayınladığım son yazılar konusunda, arkadaşlardan açık sayfalara ve emailime gelen eleştirilere tek tek cevap yerine, buradan toplu cevap vermeyi daha uygun buldum.
Arkadaşlar, Ermeni jenositi konusunda halkların bir bölümünü suçlu ilan etmenin, yanlış olduğunu; ezilen, katliama uğrayan bir halkın, bir başka halkı katletemeyeceğini, dolayısıyla halkların masum olduğunu söylüyorlar.
Yeryüzünde, belli bir yaştan sonra suç işlemeyen tek bir insanın dahi olmadığı kanısındayım. Bu ayrı ve alengirli bir konu. Geçelim. Halkların, kitle katliamlarına ilişkin suçları konusunda bir noktaya özellikle dikkat ederim. Katliamı planlayıp örgütleyen esas güçleri, kışkırtılıp harekete geçirilen ikincil güçlerden ayırırım. Yağmalar, katliamlar tarihinde, yağma ve katliam kampanyalarına katılan yığınları masum göstermenin ağır sonuçları vardır. Tarih bunun sayısız örnekleriyle doludur. İsterseniz, uzağa gitmeyelim. Seçim meydanlarında insanlığa meydan okuyan Hitler’i, oylarıyla iktidara taşıyan Alman halkının bir bölümü, masum mudur? Cezayir savaşını sessizce seyreden Fransız halkı masum mudur? Jean Paul Sartre’ın gözünde bu hak katildir. Ben, suçludur demeyi tercih ederim. Kürtlerin ulusal varlığını, bağımsız yaşama hakkını inkar eden, onlara yönelik askeri seferleri canla başla destekleyen, askerleri davul zurna ile gönderen Türk halkının bir bölümü masum mudur? Örnekler saymakla bitmez. Yeryüzünde hiçbir sınıf, kategori ve zümre, gerekçesi ne olursa olsun, eleştiri üstü değildir, pir ü pak değildir. İnsan suç işler. Halklar, insanlardan oluşur, halklar da suç işler.
Kırılan mazlum bir halkın, bir diğer mazlum halkın kırılmasına bulaşıp suç işlemeyeceği, tarihte buna örnek gösterilemeyeceği, halkların masum olduğu görüşüne gelince, bunun da tarihteki örnekleri çoktur. Yine isterseniz, uzağa gitmeyelim. Batılı emperyalistler ve onların yardakçıları tarafından köleleştirilen Türk halkının bir bölümünün, İttihat Terakki’nin teşvikiyle, Rum, Ermeni, Kürt, Süryani yağma ve katliamlarına bulaştığını, suça iştirak ettiğini biliyoruz. Osmanlı tarihinin son dört yüz yılı içinde, Osmanlı egemenlerinin teşvik ve desteği ile, Kürdistan’da, Şafi Kürtlerin bir bölümünün, ezilen alevi yığınlara yönelik tenkil hareketleri düzenlediklerini biliyoruz. Ondokuzuncu yüz yılın ortalarında, Bedirhan Beyin önderliğindeki Kürtlerin, Osmanlı egemenlerinin sinsi teşvikiyle ezilen Nasturileri ezdiğini, sonra da Osmanlı tarafından Bedirhan ve Kürtlerin ezildiğini biliyoruz. Aynı planın, 1915 ile 1925 arasında uygulandığını, Ermeni tehcir ve kırımına karar veren devletin, Kürtlerin bir bölümünü bu suça bulaştırdığını, 1920 ve 1925’de de Kürtleri ezdiğini biliyoruz.
Bazı arkadaşlar, İbo’nun, Ermeni Jenositinden söz etmediğini, böyle bir görüşü, İbo’ya benim mal ettiğimi söylüyorlar. Bu soru, öyle zannediyorum ki İbo’yu okumamaktan ya da dikkatlice okumamaktan kaynaklanıyor. İbo’yu okursak, orada “Ermeni Jenositi” ibaresiyle karşılaşırız. Sadece bununla değil, “Türk tarihinde birden çok jenositlerin mevcut olduğu” ibaresiyle de karşılaşırız. Bu ibarelerin dışında onun bu konuda ne dediğini de aktarmak istiyorum: “Türkiye sınırları içindeki diğer milliyetler meta üretiminin ve kapitalizmin gelişmesi ölçüsünde Türkiye’den koparak ayrı milli devletler içinde (veya çok milletli devletler içinde) örgütlenmişlerdir. 1915’de ve 1919-20’de kitle halinde katledilen ve topraklarından sürülen Ermenilerin hareketi müstesna.” (Seçme Yazılar, sf. 215, Ocak Yayınları) “İttihat ve Terakki döneminde olduğu gibi, Cumhuriyet döneminde de, Kurtuluş Savaşına katılan orta burjuvazinin bir kesimi, ele geçirdiği devlet gücünü, zenginleşmek için bir kaldıraç gibi kullanarak, … Türkiye’yi terkeden ve katledilen Ermeni ve Rum kapitalistlerinin mallarına, mülklerine el koyarak iyice zenginleştiler..).(age, sf. 127)
Arkadaşlar, Ermenilerin de kırım yaptıklarını, bu sorunun, tek yönlü bir soy kırım olarak değil, iki halkın karşılıklı birbirlerini kırdığı bir sorun olarak göründüğünü söylüyorlar. Ermenilerin de kırım yaptıları doğrudur ama sorun, genel hatlarıyla karşılıklı bir kırım gibi görünmüyor. Tarihi hesaba katarak baktığımızda sorun şöyle görünüyor: sen, Orta Asya’dan kalkıp İran üzerinden, Ermenistan, Kürdistan ve Bizans coğrafyasına giriyorsun. İşgal ettiğin Batı Ermenistan’ı bin yıl içinde eritmeye, müslümanlaştırmaya çalışıyorsun. Yirminci yüz yılın başlarına geldiğinde ise, Ermenilerin, Batı Ermenistan için verdikleri bağımsızlık mücadelesini tehcir kararıyla, yani Ermeni nüfusunu, onların ana yurdu olan Batı Ermenistan’dan ve tüm Anadolu’dan sürme ve yer yer de kırıp çıkarma kararıyla cezalandırıyorsun. Sürgün yolları cesetlerle aşılmaz hale geliyor ve Batı Ermenistan’daki Ermenilerin varlığı, bir varmış, bir yokmuş masalına dönüşüyor. Sonra kalkıp şöyle diyorsun: ortada tek yönlü bir soykırım yok, onlar da bizi kırdı. Bu, bana, jenosit’i hasır altı etme eğilimi olarak görünüyor. Türk milliyetçileri sadece bunu değil, Ermeni milliyetçilerinin Hocaali’deki katliamlarını da jenositi hasır altı etmenin bir gerekçesi olarak kullanıyorlar.
Lenin, Stalin ve Mao’nun, Kurtuluş Savaşı ve Kemalist hareket konusunda, İbo’dan farklı düşündüklerini söylüyor ve sorular yöneltiyorlar bazı arkadaşlar. Olabilir. Bu, İbo’nun, yanlış tesbitler yaptığının bir kanıtı olamaz. Lenin’in, Kemalist harekatın ya da Kurtuluş Savaşı önderliğinin sınıf karekterine dair nerede ne dediğine rastlamış değilim. Lenin’in ne dediğini Lenin’den değil, bir Sovyet elçisinden, Aralof’tan öğreniyoruz. Stalin’i daha iyi biliyoruz; Mustafa Kemal’i, Türkiye’nin Sun Yat Sen’i olarak gösterenlere karşı çıkıyor ve onu Türkiye’nin Çan Kay Şek’i olarak niteliyor. Çan Kay Şek kim? Çin Komprador burjuva ve büyük toprak ağalarının temsilcisi.
Mao ise, “Yeni Demokrasi Üzerine” adlı yazısında, “Burjuvazinin küçük kemalist diktatörlüğü,” diye bir niteleme yapıyor. Ona göre bu diktatörlük, “…sonunda kendisini İngiliz-Fransız emperyalizminin kollarına atmak zorunda kaldı ve giderek daha fazla bir yarı-sömürge ve gerici emperyalist dünyanın parçası haline geldi.” (Selected Works, vol.2, PRC, 1965, sf.355)
Şimdilik bu kadar. Yanılabilirim. Yerelliğin, milliyetçiliğin ötesinde, doğru bildiğim şeyleri söylemeye çalışıyorum. Sonsuz uzay karanlığında, varlığı, varlık alemi tarafından pek ciddiye alınmayan bir toz zerreciğinin üzerinde yaşadığımı hissediyorum. Bu bakımdan, hiçbir değer yargısına, felsefi mülahazaya kalıcılık atfetmiyorum.
Nisan 2020

Muzaffer Oruçoğlu
Muzaffer Oruçoğlu, 20 şubat 1948’de, Kars’ın Göle kazasına bağlı Büyük Zavot köyünde doğdu. Köyünde ilkokul olmadığı için İlkokulun ilk üç yılını komşu köyün (Küçük Zavot) okulunda, bir yılını kendi köyünde, son yılını da Kars’ta okudu. Kars Orta Okulu’nu bitirdikten sonra, Öğretmen okulu sınavlarını kazanarak Rize Öğretmen okuluna, iki yıl sonra da İstanbul Çapa Yüksek Öğretmen Okulu hazırlık Lisesine gitti. Bir yılsonra, Fen Fakültesi Matematik Astronomi bölümüne girdi. 67’de içlerinde İbrahim Kaypakkaya’nın da olduğu 9 arkadaşıyla birlikte, Amerikan 6. Filosuna karşı yayınladıkları bildiri gerekçesiyle Çapa Yüksek Öğretmen Okulu’dan atıldı. 68 öğrenci hareketlerine katıldı. 1969’da Değirmen Köyündeki toprak işgaline katıldı ve tutuklanıp Silivri cezaevine konuldu. 1972’de TKP(M-L) kurucuları arasında yer aldı. 1973’de İstanbul’da yakalandı ve ömürboyu hapse mahkum edildi. Tutsaklık yıllarını şiir ve roman yazarak geçirdi. 13 yıl tutsaklıktan sonra askere alındı. Askerden 40 gün sonra, mayıs 1986’da firar edip Yunanistan’a geçti. Fransa’da iltica etti. Yeniden roman yazmaya ve resim yapmaya başladı. Siyaset ve edebiyat dergilerinde makaleleri yayınlandı. 1988’ de evlenerek Avustralya’ya yerleşti. Bu kıtada ilkin iki yıllık resim ve heykel kolejini (Greensborough TAFE COLLEGE - NMIT) bitirdi. Daha sonra Royal Melbourne Teknoloji Enstitüsüne (RMIT) bağlı, PUBLİC ART bölümünde üç yıl Resim ve Heykel eğitimi yaptı. Şimdiye kadar toplam 6 ülkede altmışa yakın kişisel resim sergisi açtı. 13’ü roman, 7’si şiir, 2’si masal olmak üzere 30 kitabı yayınlandı. 2011’de Abdullah Baştürk işçi edebiyat ödülü ,Grizu romanına verildi. Halen Avusturalya'da yaşamaktadır.
Son Haberler
Sayfalar

KAZAKİSTAN İSYANI[*]
“Emekçi insanlığını,
ancak burjuvaziye nefret
ve isyanla kurtarabilir.”[1]
Eduardo Galeano’nun ifadesiyle, “Yine barış ve adalet haykırarak doğan yirmi birinci yüzyıl da, önceki yüzyılın izinden gitmekte”yken; BBC’ye bile, “Kıyamet filmlerinden çıkmış gibi”[2] dedirten bir fırtına koptu Kazakistan’da.

18 Mayıs… (Nubar OZANYAN)
Dağ başlarında yanan çoban ateşidir İbrahim Kaypakkaya. Yüreği, özgürlük ve eşitlik için çarpanların bilincinde ve öfkesinde yaşayandır. O daima hafızalarda korkusuz bir komünist, inançlı bir önder, unutulmayan bir direnişçi olarak yaşayacaktır.

TKP-ML Merkez Komite: Katledilişinin 49. Yıldönümünde İbrahim Kaypakkaya’yı Anıyoruz!
GÖZBEBEĞİNDİ PARTİN, GÖZBEBEĞİMİZDİR PARTİMİZ!
Partimizin kurucu önderi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed zindanında katledilmesinin 49. yıldönümündeyiz. Kurucusu olduğu ve gözbebeği olan partisinin; gözbebeğimiz, ilham ve güç kaynağımız partimizin 50. savaş ve mücadele yılında komünist önder İbrahim Kaypakkaya’yı bir kez daha anıyoruz. Onun, Demokratik Halk Devrimi ve komünizm mücadelesi idealine bağlılığımızı ve mücadele kararlılığımızı yineliyoruz.

Ezilenlerin, ötekileştirilenlerin Şairleri[*]
“Sistem dışı farklılık korkutucudur,
çünkü sistemin hakikâtini, göreliliğini,
kırılganlığını, ölümlülüğünü açığa çıkarır.”[1]
Ezilenler sömürülen, horlanan, kaybettirilenlerdir. Ezilen olmak kadar, ezilenlerden yana saf tutmak da zordur, zorludur.

Ukrayna Üzerinde Emperyalist Savaş Ve Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı
M. Oruçoğlu’nun Gazete Patika’da “izlememiz gereken politika gayet berraktır” başlıklı bir makalesi yayınlandı.[1] Adı geçen Makale’de, ilginç saptamalar söz konusu. Bunlardan biri; “Türkiye’de emperyalist işgalleri destekleyen devrimci bir kuşağın oluşmasına yol açtı”.

TKP-ML MK: 1 Mayıs'ı kazanacağız!
Kapitalist emperyalist sistemin aşırı kâr hırsının ürünü olan Covid-19 pandemisi, dünya çapında beş milyondan fazla insanın ölümüne neden oldu. Ölenlerin çoğunun yoksul, aşıya ve sağlığa erişimi olmayanlar olduğu biliniyor. Bu anlamıyla pandemi bir kez daha emperyalist kapitalist sistemin insanlık ve halk düşmanı karakterini ortaya koymuş durumdadır.

Bilinç altımızın Kökeni
Göye biz proletaryalar faydacıyımışız.
Göye biz proletaryalar çıkarcıyımışız.
Göye biz proletaryalar yeteri kadar rus karşıtı değilmişiz.
Göye biz proletaryalar yeteri kadar kompradorlarımızla, emperyalizme karşı kol kola girecek kadar vatansever değilmişiz
Göye biz proletaryalar yeteri kadar barışsever değilmişiz.
Vallahi yalan tillahi yalan.
Gel... vatandaş... gel... tarladan direk alıcıya... tarladan direk alıcıya... gel... gel...
İnsanın bol mevkili, bol kazançlı, bol avrupalı bir işte çalışması kadar güzel bir şey yok değil mi?

TKP-ML TİKKO Genel Komutanlığı: Şan Olsun Partimizin 50. Savaş Yılına!
Partimiz TKP-ML’nin önder yoldaşımız İbrahim Kaypakkaya tarafından kurulmasının üzerinden yarım asır geçti. 24 Nisan 1972’de kurulan TKP-ML ve Halk Ordumuz TİKKO’nun 50. kuruluş yıldönümünü tüm coşku ve heyecanımızla kutluyor, halk savaşını büyütme irade ve kararlılığımızı bu vesileyle yineliyoruz. Partimizin ancak savaş içerisinde gelişebileceğini söyleyen önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Türkiye Kürdistanı’nda başlattığı gerilla savaşını bugün onun takipçileri olarak yine aynı ısrar ve kararlılıkla sürdürmeye devam ediyoruz.

TKP-ML KKB: Kurtuluşumuzun adresi olan TKP-ML’nin 50. kuruluş yıldönümünü selamlıyoruz!
Ülkemiz sınıf mücadelesinin tarihinin son 50 yılında, Marksizm-Leninizm-Maoizm’in yolunda Demokratik Halk Devrimi ve komünizm için can bedeli mücadele veren, tarihin tüm zikzaklı yollarında yenilgi ve zaferleriyle, ödediği ve ödettiği bedelleriyle, yarattığı köklü gelenekle ve hep ileri bakan gözleriyle, halkımızın umudu olan TKP-ML’nin kuruluş yıldönümünü komünizme olan inanç ve güvenimizle selamlıyoruz.