Perşembe Ocak 30, 2025

İbrahim Kaypakkaya…(Nubar Ozanyan)

Ser verirken bile gösterişten uzak olan öndere…

Tarihsel-toplumsal gerçekliğin en ağır ve en ciddi sorunlarına düşünsel-pratik-önderlik düzeyinde çözüm bulmak için yaşamını feda eden İbrahim Kaypakkaya yoldaş, 23 yaşın bilimsel olgunluğunda işkenceciler tarafından katledilerek aramızdan ayrıldı. 18 Mayıs’ta devrimin kocaman yüreği katledilerek susturulmak istendi. Ne susturulmak istenen o yüreği ne de onu susturmak isteyenleri asla unutmayacağız.

Yaptıklarından çok, o döneme kadar kimse tarafından cesaret edilip analiz edilemeyen, görmezden gelinip yok sayılan, dile getirilip açıklanmayan gerçekliğin aklını cesaretle savunduğu için katledildi. Söylediğini yaptığı, yaptığını savunduğu için “komünizmin Türkiye’deki en tehlikeli savunucusu” olarak görüldü ve en ağır işkencelere maruz kaldı.

“En tehlikeli komünist görüşleri” içerisinde, TC devlet gerçekliği-yapısı, Cumhuriyet tarihi, Kemalist iktidarın faşist niteliği, Kürt ulusunun varlığı, Kürdistan gerçekliği, Kürtlerin özgürce ayrılma hakkı, devrimin niteliği ve yolu, ittifaklar ve parti meselesi gibi temel konulardaki fikirleri yer alıyordu.

Bir Kırma, 45 numara çelik marka lastik ayakkabı ve bir grup cüretli yoldaşıyla Türk devletini o an yıkamayacağı açıktı. Ancak görüşleri, savunduğu fikirler ve pratik yönelimi, faşist Türk devletini fena halde korkutup ürküttü ki, gelişip güçlenmesi halinde büyük bir tehlikeyle karşı karşıya kalacaklarını anladıklarından onu katletmekten başka çıkar yol bulamadılar.

Onun Amed Zindanı’nda işkence koşulları altında hazırladığı “Savunma Taslağı” notlarından da anlıyoruz ki; İbrahim Kaypakkaya katledilmeseydi, TC faşizmini mahkemelerde de yargılayacaktı.

Görüşlerini daha sistemli hale getirecekti. Faşizm, bu tehlikeyi göze almadı ve onu katletti. Ancak unuttukları bir şey vardı; bedenler parça parça edilebilir ama özgürlük ideallerine ve tutkusuna değil işkence ölüm bile kâr etmez.

İbrahim Kaypakkaya yoldaşın görüşleri sadece faşist Türk devleti için tehlikeli değildi. O döneme kadar doğru diye yazılıp, anlatılan, okunan ne varsa tümünü deşifre edip çözümlediği için çoğu yarı-aydın, küçük burjuva anlayış sahipleri tarafından da görülmez, yaşanmamış kabul edilmeye çalışıldı. Ancak güneş balçıkla sıvanmaz.

O, aşılamayan eşik, ser verirken bile gürültüsüz ve gösterişsiz… Övgüye ihtiyacı olmayan bir önderdi. Söyleyeceğimiz hiçbir söz, İbrahim Kaypakkaya yoldaşın yaptıklarının hakkını vermeye ve onu tanımlamaya yetmez.

Aradan 48 yıl geçmesine karşın gerçekliğin her bir kesitinde ve tümünde onun bilimsel görüşlerini görmek ve okumak mümkündür.

Yaşamak ve direnmek için o kadar çok güçlü nedenleri vardı ki, kendisine yapılan işkenceler karşısında fikirleri gibi en ileri direniş çizgisinde durdu. İşkencecileri fena korkuttu. Ve o bu cesur duruşuyla düşmanlarının bile saygısını kazandı.

İbrahim Kaypakkaya demek en ileri devrim bilinci, en ileri direniş, savaş ve önderlik çizgisi demektir. Koca bir halkı küçücük yüreğine sığdırmak demektir. En zor koşullarda bile devrimin olanağı ve yapıcısı olmayı bilmek demektir.

Çocukların satıldığı, kadınların her gün katledildiği, Kürdistan’ın her gün parça parça işgal ve ilhak edildiği bu coğrafyada acı çeken, özgürlük arayan herkesin bir kez daha dönüp Kaypakkaya yoldaşa bakması gerekir.

O, her dönem özgürlük hayallerini bilincinde, sorumluluğunu omuzlarında taşımıştır. O, herkesin gözü önünde yükseklere çekilmiş bir devrim bayrağıdır. Her koşulda, her anda devrimin kendisi olmayı bilendir.

Mayıs ayı devrim tarihinin en ağır ayıdır. Ermeni halkının yiğit evladı ve İbrahim Kaypakkaya’nın yoldaşı Armenak Bakır 13 Mayıs 1980’de katledildi. Yine bir 18 Mayıs sabahında PKK önder kadrolarından Haki Karer şehit düştü. Anısı mücadelemizdir. Yaşamı ve mücadele yolu tıpkı Kaypakkaya yoldaş gibidir.

Doğdukları topraklardan çıkıp Kürdistan’a ve gerilla mücadelesine katılmasıyla kesişen bir yerde durmaktadırlar. Haki Karer, özgürlük eylemlerine katılıp şehit düştüğünde partileşme yolunun ilk kıvılcımı oldu. Tıpkı Kemal Pir, Ulaş Bayraktaroğlu gibi Karadeniz’in hırçın dalgalarını Kürdistan’a taşıdı.

Ve biz Mayıs ayında şehitlerimizi anarken yeniden bu fırtınalı dalgaların topraklarına, Türkiyeli işçi ve emekçilerine, kadın ve gençlerine dönüp bu onurlu devrimci önderleri onlara daha iyi anlatmak zorundayız.

Bugün her dönemden daha fazla Türkiye halklarına onların kim olduğunu, alt edilemez bir tutkuyla nasıl devrime ve özgürlüğe sevdalandıklarını, zorlu yolu seçmekten neden korkmadıklarını, bu uğurda nasıl büyük bedeller ödediklerini anlatmak zorundayız. Bu görev boynumuzun borcudur. Mücadeleyi bu topraklarda büyütmek gibi ciddi sorumluluğumuz ve ağır görevlerimiz olduğunun farkında olarak yaşamalı, çalışmalı ve mücadele etmeliyiz.

Mayıs denilince devrimin önderlerinin ve sayısız devrim kadrosunun şehit düştüğü ay akla gelir. Ser verip sır vermeyen önder İbrahim Kaypakkaya denince aklımıza her daim Mazlum Doğan arkadaş gelir.

Bedenlerini ateş topuna çevirip Amed Zindan karanlığını aydınlatan zulmün kalelerini yıkan Dörtler gelir. Tam da o gün, 17 Mayıs’ı 18’e deviren gecenin seçiminin asla tesadüfi olmadığını belirtmek isterim. 18 Mayıs 1973’te yanan direniş ateşi nasıl ki, Amed Zindan karanlığını parçalayacak ateş sahiplerine cesaret ve umut olduysa Dörtlerin parça parça yanan bedenleri, bugün bizlere karanlıkları parçalama cesareti ve kararlılığı oluyor.

Tüm Mayıs ayı şehitlerine sonsuz saygı ve minnetle…

5791

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de  aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)

Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)

Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?

Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?

Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.

SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..

“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”

“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)

7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.

İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor

Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.

Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.

3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?

Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.

Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)

Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.

Emperyalizm Üzerine Notlar-7

Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler

Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve  bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde  emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.

Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek

Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.

Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi

Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)

Sayfalar