İbrahim Kaypakkaya…(Nubar Ozanyan)
Ser verirken bile gösterişten uzak olan öndere…
Tarihsel-toplumsal gerçekliğin en ağır ve en ciddi sorunlarına düşünsel-pratik-önderlik düzeyinde çözüm bulmak için yaşamını feda eden İbrahim Kaypakkaya yoldaş, 23 yaşın bilimsel olgunluğunda işkenceciler tarafından katledilerek aramızdan ayrıldı. 18 Mayıs’ta devrimin kocaman yüreği katledilerek susturulmak istendi. Ne susturulmak istenen o yüreği ne de onu susturmak isteyenleri asla unutmayacağız.
Yaptıklarından çok, o döneme kadar kimse tarafından cesaret edilip analiz edilemeyen, görmezden gelinip yok sayılan, dile getirilip açıklanmayan gerçekliğin aklını cesaretle savunduğu için katledildi. Söylediğini yaptığı, yaptığını savunduğu için “komünizmin Türkiye’deki en tehlikeli savunucusu” olarak görüldü ve en ağır işkencelere maruz kaldı.
“En tehlikeli komünist görüşleri” içerisinde, TC devlet gerçekliği-yapısı, Cumhuriyet tarihi, Kemalist iktidarın faşist niteliği, Kürt ulusunun varlığı, Kürdistan gerçekliği, Kürtlerin özgürce ayrılma hakkı, devrimin niteliği ve yolu, ittifaklar ve parti meselesi gibi temel konulardaki fikirleri yer alıyordu.
Bir Kırma, 45 numara çelik marka lastik ayakkabı ve bir grup cüretli yoldaşıyla Türk devletini o an yıkamayacağı açıktı. Ancak görüşleri, savunduğu fikirler ve pratik yönelimi, faşist Türk devletini fena halde korkutup ürküttü ki, gelişip güçlenmesi halinde büyük bir tehlikeyle karşı karşıya kalacaklarını anladıklarından onu katletmekten başka çıkar yol bulamadılar.
Onun Amed Zindanı’nda işkence koşulları altında hazırladığı “Savunma Taslağı” notlarından da anlıyoruz ki; İbrahim Kaypakkaya katledilmeseydi, TC faşizmini mahkemelerde de yargılayacaktı.
Görüşlerini daha sistemli hale getirecekti. Faşizm, bu tehlikeyi göze almadı ve onu katletti. Ancak unuttukları bir şey vardı; bedenler parça parça edilebilir ama özgürlük ideallerine ve tutkusuna değil işkence ölüm bile kâr etmez.
İbrahim Kaypakkaya yoldaşın görüşleri sadece faşist Türk devleti için tehlikeli değildi. O döneme kadar doğru diye yazılıp, anlatılan, okunan ne varsa tümünü deşifre edip çözümlediği için çoğu yarı-aydın, küçük burjuva anlayış sahipleri tarafından da görülmez, yaşanmamış kabul edilmeye çalışıldı. Ancak güneş balçıkla sıvanmaz.
O, aşılamayan eşik, ser verirken bile gürültüsüz ve gösterişsiz… Övgüye ihtiyacı olmayan bir önderdi. Söyleyeceğimiz hiçbir söz, İbrahim Kaypakkaya yoldaşın yaptıklarının hakkını vermeye ve onu tanımlamaya yetmez.
Aradan 48 yıl geçmesine karşın gerçekliğin her bir kesitinde ve tümünde onun bilimsel görüşlerini görmek ve okumak mümkündür.
Yaşamak ve direnmek için o kadar çok güçlü nedenleri vardı ki, kendisine yapılan işkenceler karşısında fikirleri gibi en ileri direniş çizgisinde durdu. İşkencecileri fena korkuttu. Ve o bu cesur duruşuyla düşmanlarının bile saygısını kazandı.
İbrahim Kaypakkaya demek en ileri devrim bilinci, en ileri direniş, savaş ve önderlik çizgisi demektir. Koca bir halkı küçücük yüreğine sığdırmak demektir. En zor koşullarda bile devrimin olanağı ve yapıcısı olmayı bilmek demektir.
Çocukların satıldığı, kadınların her gün katledildiği, Kürdistan’ın her gün parça parça işgal ve ilhak edildiği bu coğrafyada acı çeken, özgürlük arayan herkesin bir kez daha dönüp Kaypakkaya yoldaşa bakması gerekir.
O, her dönem özgürlük hayallerini bilincinde, sorumluluğunu omuzlarında taşımıştır. O, herkesin gözü önünde yükseklere çekilmiş bir devrim bayrağıdır. Her koşulda, her anda devrimin kendisi olmayı bilendir.
Mayıs ayı devrim tarihinin en ağır ayıdır. Ermeni halkının yiğit evladı ve İbrahim Kaypakkaya’nın yoldaşı Armenak Bakır 13 Mayıs 1980’de katledildi. Yine bir 18 Mayıs sabahında PKK önder kadrolarından Haki Karer şehit düştü. Anısı mücadelemizdir. Yaşamı ve mücadele yolu tıpkı Kaypakkaya yoldaş gibidir.
Doğdukları topraklardan çıkıp Kürdistan’a ve gerilla mücadelesine katılmasıyla kesişen bir yerde durmaktadırlar. Haki Karer, özgürlük eylemlerine katılıp şehit düştüğünde partileşme yolunun ilk kıvılcımı oldu. Tıpkı Kemal Pir, Ulaş Bayraktaroğlu gibi Karadeniz’in hırçın dalgalarını Kürdistan’a taşıdı.
Ve biz Mayıs ayında şehitlerimizi anarken yeniden bu fırtınalı dalgaların topraklarına, Türkiyeli işçi ve emekçilerine, kadın ve gençlerine dönüp bu onurlu devrimci önderleri onlara daha iyi anlatmak zorundayız.
Bugün her dönemden daha fazla Türkiye halklarına onların kim olduğunu, alt edilemez bir tutkuyla nasıl devrime ve özgürlüğe sevdalandıklarını, zorlu yolu seçmekten neden korkmadıklarını, bu uğurda nasıl büyük bedeller ödediklerini anlatmak zorundayız. Bu görev boynumuzun borcudur. Mücadeleyi bu topraklarda büyütmek gibi ciddi sorumluluğumuz ve ağır görevlerimiz olduğunun farkında olarak yaşamalı, çalışmalı ve mücadele etmeliyiz.
Mayıs denilince devrimin önderlerinin ve sayısız devrim kadrosunun şehit düştüğü ay akla gelir. Ser verip sır vermeyen önder İbrahim Kaypakkaya denince aklımıza her daim Mazlum Doğan arkadaş gelir.
Bedenlerini ateş topuna çevirip Amed Zindan karanlığını aydınlatan zulmün kalelerini yıkan Dörtler gelir. Tam da o gün, 17 Mayıs’ı 18’e deviren gecenin seçiminin asla tesadüfi olmadığını belirtmek isterim. 18 Mayıs 1973’te yanan direniş ateşi nasıl ki, Amed Zindan karanlığını parçalayacak ateş sahiplerine cesaret ve umut olduysa Dörtlerin parça parça yanan bedenleri, bugün bizlere karanlıkları parçalama cesareti ve kararlılığı oluyor.
Tüm Mayıs ayı şehitlerine sonsuz saygı ve minnetle…
Son Haberler
Sayfalar
Hamas[1] -siyonist İsrail devleti denkleminde gazze'deki soykırım:
Açıklanan rakamlar muhtelif olsa da 7.Ekim.2023 ile 30.Mayıs.2024 tarihleri arasında, ezici çoğunluğu çocuk ve kadın olmak üzere, toplamda 36 bin Filistinli hunharca katledilmiş durumda. Yaralı sayısının 80 bini aştığı ve keza binlerce kişinin akıbetlerinin bilinmediği söylenmekte.
Yirmi saplı ilmik (Nubar Ozanyan)
Zulmün sınırının ve çapının olmadığı, çığlığın ve yüksek sesle ağlamanın yasak olduğu topraklarda yaşıyoruz. Ermeniler, Kürtler, Aleviler geçmişte yaşadıklarının yaslarını tutmaya vakit bulamadan daha kapsamlı acıların içine itiliyorlar. Diktatörler bir yandan halkların bembeyaz barış sayfalarına zulümlerini kara kalemle yazarken diğer yandan yaptıkları kötülüklerin ve işledikleri cinayetlerin unutulması ve bir daha hatırlanmaması için ellerinden gelen her şeyi yapmaya çalışıyorlar. Halkların hafıza ve belleklerini silerek sahte bir tarih yazımıyla kirletiyorlar.
Emperyalizm Üzerine Notlar-3
Emperyalizm, Bağımlılık ve Eşitsiz Gelişme
Soru 3:
Türkiye Mali olarak ABD ve AB Emperyalistlerine Bağlıdır
Cevap:
Türkiye'nin mali olarak, mali olarak daha güçlü emperyalist ülkelere ihitiyaç duyduğu hatta bağımlı olduğu bir gerçektir. Ancak bu bağımlılık, bir yarı-sömürge ya da bağımlı ülke bağımlılığı gibi olmayıp, finansal olarak daha büyük olmamasıyla ilgilidir.
Bir Kez Daha: Tehlikenin Farkında mıyız?
Ermenistan’da Tavuş Hareketi Üzerine
Ermenistan Apostolik Kilisesi Tavuş İdari Başpiskopos’u Bagrad Galstanian önderliğinde başlatılan sivil itaatsizlik gösterileri, halkın yoğun katılımı ile devam ediyor. Ermenistan’a ait dört köyün, Azerbaycan’a iade edilmesi bardağı taşıran son damla oldu. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın derhal istifa etmesi isteniyor. 4 Mayıs’ta başlayan gösteriler, yol güzergahı üstünde bulunan Lori, Sevan, Geğarhunik… şehirlerinden halkın yoğun katılımı ile Yerevan’da sonlandırıldı. 26 Mayıs’ta Cumhuriyet Meydan’ında düzenlenen miting ile yüz binlere ulaştı.
“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - 2
Sol-sosyalizm adına adeta akıllara durgunluk veren yaklaşım örnekleri bu saptama ve belirlemeler. Yani sanki de CHP işbirlikçi tekelci burjuvazinin temsilcilerinden ve T.C Devleti’nin koruyucu-kollayıcı ana güçlerinden olan bir sosyal demokrat parti değil de sol, sosyalist veya halkçı bir partiymiş gibi tenkit ve değerlendirme konusu yapılıyor. Hal böyle olunca da burada kusur, varlık nedeni gereğince davranan bir sosyal demokrat partinin değil; sosyal demokrat partiye, sahip olmadığı/olamayacağı payeleri yükleyen yaklaşımların olur doğallığıyla.
İdeolojik Netlik ve Örgütlülük
Günümüzde özgür bir geleceğe doğru yapılacak her hamle, sınıf bilinçli bir duruşu ve buna uygun bir örgütlülüğü zorunlu kılar. Tüm bunlar da yoğun bir emeği ve fedakarlığı gerektirir. Sınıf bilincinden yoksun, kendiliğinden hareketlerle köklü değişimlerin-tarihsel kopuşların yaratıcısı olunamaz. Proleter ideolojiyle donanmış partilerin tarihsel misyonu tam da burada ortaya çıkıyor. Yine partisiz-örgütsüz bir duruşla özgür bir geleceğe dair hesaplar yapılmaz.
AKP-MHP FAŞİST DİKTATÖRLÜĞÜNÜN K. KÜRDİSTAN’DA FİİLİ OLARAK UYGULADIĞI, SÖMÜRGE SİYASETİDİR.
Sömürge siyasetinin en belirgin özelliği, yerel halkın iradesinin gasp edilerek, yok sayılmasıdır. Bunun yerine, sömürgeci merkezi yönetimin doğrudan kendi memurlarını oraya yönetici olarak atamasıdır. Bunun adı bir dönem OHAL Valisi, sıkıyönetim komutanı, bölge müsteşarı oluyorken; bugün de Kayyum belediye başkanı, muhtar vs. vs. oluyor.
Günümüz koşullarında sömürge veya ezilen bağımlı uluslara, azınlıklara, baskı altındaki inançlara ve ezilen cinse karşısömürge siyasetinin aldığı biçim; aleni bir şekilde, koyu faşizmden başka bir şey değildir.
Piroğlu Ecevit (Nubar Ozanyan)
Özgürlük uğruna bedeni ölüme yatırarak bir mevsim aç kalmak… Onurlu ve özgür bir yaşam için kendisine ait olan her şeyi feda etmek. Budur, özgürlük mahkumlarının hikayesi! Dünya ve ülkemizin zindan direniş tarihi buna fazlasıyla tanıktır. Amed zindanından Metris zindanına uzanan direniş tarihi fazlasıyla buna tanıktır. Kolay mı saatlere günlere aldırmadan her gün herkesin gözü önünde santim santim erimek; yaşamın nimetlerine dokunmadan açlığa yatmak… 120 günden daha fazla süren bir direnişi sürdürmek; düşünmek ve hayal etmek bile insanı ürkütüyor.
ABRÜST - leylekler getirdi kız... leylekler...
"Sol Kal Sol Yaşa"
Sol tatile gitmişken...
Toplumsal yapı da; bir an bile parlamentarizmi savunmakta vazgeçmediğini ilan eden her insan ve siyasi yapı da ağır saldırılara maruz kalıyorken...
seçimlerle siyaset yapmak istiyen devrimcilerde proletaryaların her geçen gün ağırlaşarak hissettiği solcusuzluğa karşı da proletaryanın karşısına umut olma uğruna olsa da "Sol Kal Sol Yaşa" diyerekte çıkamıyorken...
fırsatta buyken... fırsatta buyken...
yazın gitsin kız... yazın gitsin...
abrüst... falan filan...
sanat da diyin gitsin.
Zap’a bomba Colemerg’e kayyum (Nubar Ozanyan)
Türk patronlarının ve generallerinin Kürt ve emek düşmanlığı kapsamlı ve planlıdır. Sınırlı bir zaman ve belli bir dönemle sınırlı değildir. Süreğendir. Demokrasiyi gerçekte değil sözde bilir. Uygulamada değil yasalarında yazılı haliyle tanır. Ki bunu bile kaale almaz. Tarihten günümüze dek en iyi yaptığı şey işgal ve Türk olmayan halkların canını almaktır. Emek ve topraklara konmaktır. En iyi bildiği ise “Yakma-Yıkma-Çökme”dir. İkiyüzlü ve sahtekâr olduğu kadar kinci ve intikamcıdır.