Salı Aralık 31, 2024

İKTİDARIN BÜYÜK YALANI: “HİÇ KİMSENİN YAŞAM TARZINA KARIŞMIYORUZ.”

Genel olarak tüm siyasal İslamcıların, ama özel olarak da İslamo-faşist Erdoğan ve iktidarının, başvurduğu en kullanışlı “idare etme” araçlarının ilk sırasında hiç kuşkusuz ki dinlerince de serbest sayılan takiyedir. Yani amaçlananı gerçekleştirebilmek için, gözünü dahi kırpmadan YALAN SÖYLEMEKTİR. 

“İslam dininde bir Müslümanın zor bir durumdan kurtulmak için İslam’ı inkâr ederek Müslüman değilmiş gibi davranmasıdır” şeklinde bir tanımlanması vardır takiyenin. Yani bir Müslüman için bu, herhalde ki söylenebilecek en büyük yalanların başında geliyor olsa gerek.  Keza “Vikipedi” de aktarıldığına göre: Kur’an’ın Nahl suresinde de takiye yapmaya izin verildiği yazmaktadır. 

Öncesini dışta tutarsak, şu 22 yıllık iktidarları döneminin herhalde ki her önemli kavşaklarında, her önemli hamleleri esnasında ve ihtiyaçlarını duydukları her önemli yeni atak pozisyonlarında mütemadiyen kullandıkları yöntem hep şu olmuştur: Yapmak istedikleri esas şeyleri paravanlayarak gündeme getirip nabız yoklamak ve gerekiyorsa geri basmak ve bir süre sonra daha inceltilmiş sinsiliklerle, hedeflenene varana dek tekrar tekrar gündeme getirmek… 

Yani denilebilir ki takiyenin bu tarzı, İslamo-faşist “Reis”in siyaset yapış tarzının, iktidar olma ve iktidarını sürdürebilmesinin en gözde baş enstrümanıdır da. 

İdeolojik “gizli” ajandalarında hedeflenen, “bugüne uyarlı” yani bir şekilde “modernize” edilmiş bir şeriat sistemine adım adım geçebilme stratejik hedefi doğrultusunda, şu 22 yıllık iktidarları dönemi boyunca en sıklıkla ve ama en itina ve sinsilikle baş vurdukları yalan; hiç kuşkusuz ki “hiç kimsenin yaşam tarzına asla karışılmayacaktır.” ve “herkesin yaşam tercihinin teminatı bizzat bizim iktidarımızdır.” şeklinde ki bu yalanıdır.

Evet, son durak beyler bayanlar!” diyebilecekleri bu final sahnesine ulaşana kadar, dozajı düşmekle birlikte, bu yalanı tekrarlamaya devam edeceklerinden emin olabiliriz. Çünkü yaşam tarzı, insanların en hassas olabildikleri ve keza çok sert ve çok kolay bir şekilde tepki koyabilecekleri bir mesele olduğundan; günün muktedirleri, bunun son derece bilincinde olarak hareket etmeleri gerektiğinin idrakindeler.

Bundandır ki diğer birçok şeyde artık kullanma gereksinimi duymadıkları o ihtiyatlı söylem ve paravanları önemli oranda terk etmişken; ama “yaşam tarzına karışılmayacağı” yalanını hâlâ itinayla sürdürmeye devam ediyorlar.

Oysa biliyoruz ki “bu toplumun yüzde doksan dokuzu Müslümandır.” ve “Şeriat demek İslam demektir. Şeriata karşı çıkmak İslam’a karşı çıkmaktır!” çıkış ve tehdidiyle; Erdoğan ve Cumhur İttifakı artık çok aleni ve dobra bir şekilde toplumu, toplumun yüzde doksan dokuzunun dini olan İslam’ın hukukunca (yani bir diğer ifadeyle şeriat esaslarına göre) yaşama özlemine kavuşturmak istediklerini, zaten yarı örtük bir şekilde beyan etmiş olmuyorlar mı sizce de?

Kafasını kuma gömerek yaşamın gerçeklerinden kaçabileceğini sanan saftirik iyi niyet budalaları dışında, normal zekâ ve mukayese düzeyine sahip herkesin kabul edeceği olgusal bir durumdur bu.

Peki bu durumda, yani bir taraftan toplumu, İslami hukuk ve değerler esasına dayalı bir yaşam tarzına göre şekillendirme ulvi görev ve sorumluluğuyla hareket etmek ve ama öte taraftan da toplumun azımsanmayacak büyüklükte bir kesiminin tercihi olan seküler yaşam tarzına dokunulmayacağını, tam aksine bunun korunacağının teminatının kendileri olacağını söylemek, nasıl olacak da koskoca bir yalan ve iki yüzlü bir sahtekârlık olmayacak?

Bu yalan ve iki yüzlü sahtekârlığın muhatabı kendi cenahları olmayacağına göre; geriye, en başta kadınlar olmak üzere, LGBTİ+’lar, Aleviler ve diğer azınlık inanç ve inançsızlar olmak üzere toplumun seküler yaşam tarzına sahip kesimleri kalmış oluyor ki yalan da zaten bunları erkenden ürkütmeyip, son kapıyı da üzerlerine usulca kapatabilme ihtiyacının bir gereği olarak kullanılıyor. Mesele işte bu kadar aleni ve net.

Özetle; bir arkadaşın oldukça isabetli bir şekilde ifade ettiği gibi: “Tehlike müthiş örgütlü.”!

Evet, tehlike ve tehdit gerçekten de müthiş örgütlüyken; ilginçtir, onlardan çok daha güçlü olan biz karşı cephedekiler ise hâlâ, “dur bakalım ne olacak?” aymazlığı içinde, adeta seyre koyulmuşuz başımıza örülmekte olan felaketi.

 

2463

Halil Gündoğan

Halil Gündoğan sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.

Halil Gündoğan

ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de  aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)

Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)

Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?

Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?

Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.

SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..

“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”

“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)

7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.

İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor

Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.

Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.

3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?

Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.

Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)

Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.

Emperyalizm Üzerine Notlar-7

Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler

Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve  bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde  emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.

Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek

Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.

Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi

Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)

Sayfalar