Ilımlı İslam projesi ve İhvan mesajı
İslam dininin iktidar, devlet ve siyasetle ilişkisi dini, siyasi ve sosyal çevrelerin, egemen güçlerin sürekli gündeminde olmuştur. Bu ilgi “yakın tarih” diyebileceğimiz zaman dilimi içinde oldukça artmıştır. Siyasal İslam olgusu toplumsal yaşam içerisinde daha çok yer almaya başladıkça ilginin dozajı da yükselmiştir. Son olarak Mısır’da İhvan hareketinin darbeyle dağıtılması, üyeleri hakkında alınan idam kararları bu gerçekliğin bir yansımasıdır. “Siyasal İslam”ın yani siyaset ve din/İslam kavramlarının biraradalığını bu dinin ortaya çıkış yıllarına kadar götürmek mümkündür. Mekke aristokrasisinin kendi iktidarlarını ve kurdukları toplumsal düzene yönelik bir tehlike olarak aldığı İslam’ın yayılışına karşı tutumu, Muhammed ve takipçilerinin İslam’ın çağrısına uyanların Mekke’de barınamaması ve Medine’ye hicret süreci bu açıdan örnektir. Burada, İslam’ın toplumsal, sosyal, kültürel temelleri atılmıştır. İslam coğrafyasında böylesi bir gerçeklik vardır.
İslam, dinsel ve siyasal sorumluluklar arasında ayrımın yapılmadığı bir inanç yapısında gelişmiş, özellikleri böyle biçimlenmiştir. Halifelik makamı, din ve siyasetin birleştiği bir makamdır, halife hem din hem siyaset işlerinden sorumludur. Öte yandan din toplumsal-sosyal yaşamda sürekli ve canlı bir olgu olarak yaşamaktadır. İslam yalnızca öte dünyacı değil bu dünya yaşamının neye göre nasıl yaşanması gerektiği üzerinde duran ve ölçütler koyan bir dindir. Bu açıdan İslam’ın maddi ve sosyal yaşamı düzenleme ve yürütme aygıtı olarak siyaset dışı kalması, siyasetten bağımsız olması mümkün değildir. Ve asıl mesele de buradadır; nasıl bir İslam, nasıl bir siyasallaşma? Egemenler açısından bu sorunun cevabı çok önemlidir. Bu noktada genel olarak iki ayrım noktası belirmiştir; inanç yapısının bireysel mi toplumsal formda mı gelişeceği üzerinde durulmuştur. Egemenlerin İslam’ın siyasallaşması sürecinin birinci anlayış temelinde gelişmesini hedeflediği bilinmektedir. Toplumsal form tehlikeli görülmüş ve gelişmesi sürekli önlenmiştir. Genel olarak inançlar konusunda egemenlerin tutumu böyle olmuştur.
Ortadoğu İslam coğrafyasının merkezinde bulunmaktadır. Bu coğrafya insanlık tarihi boyunca dünyanın en önemli bölgeleri arasında yer almıştır. Yeraltı ve yerüstü kaynaklarının zenginliğinin yanısıra coğrafi özellikleri emperyalist güçlerin iştahını kabartmıştır. Ortadoğu; üç kıta Asya, Avrupa ve Afrika arasında geçiş güzergahıdır. Basra Körfezi, Kızıldeniz ve tarihi İpek Yolu dünyanın en önemli ticaret yollarıdır. Emperyalist saldırganlığın esas sebebi bölgenin bu özellikleri olmuştur. Basra Körfezi, dünya petrol transferlerinin yaklaşık yarısının gerçekleştiği bir yerdir. Güney ve Doğu Asya ve Avrupa-Amerika üslerine giden petrollerin ana geçiş güzergahı burasıdır. Hürmüz Boğazı nedeniyle İran, Basra Körfezi’nin hemen girişinde yer alması sebebiyle Pakistan, ABD’nin sürekli hedefinde olmuştur. Kızıldeniz, Basra Körfezi’nden daha önemli görülmüştür. Asya-Avrupa deniz ticaretinin ana güzergahı olması Kızıldeniz’e kıyısı olan ülkeleri hegemonya mücadelesinin zorunlu bir nesnesi haline getirmiştir. Dorfur, Somali’deki çatışmalar, Eritre-Etiyopya arasındaki çatışmalar Kızıldeniz’e hakim olma savaşlarının yansımalarıdır. Ulaşım ve ticaret yollarının ele geçirilmezi tarih boyunca sömürgeci güçlerin hareket noktası olmuş, bu uğurda pek çok stratejik-politik hamleler (BOP, GOP, vs) yapılmıştır.
Başta ABD emperyalizmi olmak üzere bütün emperyalistler bölgenin içerdiği zenginliklerle yine bölgenin emperyalistler açısından içerdiği riskleri, tehditleri birarada değerlendirmekte, zenginliklere erişmek için tehdit olgusunu elimine etmeye yönelmektedirler. Bunun yollarından biri fiziki saldırı ve imha ise diğer bir yolu da tehdit unsurunu kendi içinde etkisiz kılmaktır. İnancın bireysel ve toplumsal formları arasında yapılan tercih de bu noktayla ilgilidir. Emperyalistler için İslami radikalizm önemli bir tehdit unsurudur. Her şeyden önce belli koşullarla buluştuğunda dinin kendisi, bizzat egemenler için tehlike olabilmektedir. Bunu en fazla tecrübe eden de (Alman köylü isyanları ve Thomas Münzer’i hatırlayalım) yine emperyalistler olmuştur. Bu nedenle çeşitli programlar, projeler düzenliyor, İslam inanç ve yaşam biçimi yeniden yapılandırılmak isteniyor. Emperyalistler ve uşaklarına göre müslümanlar farklı kategorilere ayrılmıştır: fundamentalistler, gelenekselciler, modernistler ve laikler. Fundamentalistler, radikaller olarak görülüp yok etme hedefi ile hareket edilmiştir. Gelenekselciler ve laikler sosyalizme, halk demokrasilerine yakın olarak değerlendirilip “güvenilmez” olarak tanımlanmış, modernistler ise bu projenin esas dayanakları olarak alınmış ve desteklenmiştir. Nasıl bir İslam, nasıl bir siyasallaşan sorularının karşılıkları bu kesimde görülmüştür. İslam mezhepleri arasında bu kategorilere göre hareket edilmiştir. Şii ve Sünniler arasında ılımlı olanlar, daha kontrol edilebilir olanlar desteklenmiştir. Selefi ve Vahabi gruplar içerisinde de aynı yaklaşım izlenmiştir. Türkiye, Mısır, Filistin, Pakistan, Afganistan, Irak, İran, Suriye gibi ülkelerde durum böyle olmuş. AKP gibi ılımlı İslam modelleri yaratılmaya çalışılmıştır. Ancak şurası çok önemlidir ABD açısından, her şeyden önemlisi kontrol edilebilir olmaktır. Mısır’ın, Mısır’da İhvan hareketinin akibeti bu noktayı kanıtlamış bulunmaktadır, ılımlı İslam projesini uygulayamayan İhvan hareketi idamlarla cezalandırılmaktadır.
Mısır’da ılımlı İslam projesinin hayata geçirilmesinde farklı bir durum ortaya çıkmıştır. Müslüman Kardeşleri İhvan Hareketi’nin kurulduğu yıllarda İslam’ın ilk yıllarına dönüşü savunmuş, anti-emperyalist bir çizgide gelişimini sürdürmüş, bu temelde silahlı mücadele de vermiş, sadece Mısır’da değil Ortadoğu’nun genelinde örgütlenmiş bir harekettir. Fakat sonraki zamanlarda bu çizgisi değişime uğramış; silahlı mücadeleyi bırakarak daha ılımlı bir çizgiye oturmuştur. Bu dönüşümüyle birlikte ABD emperyalizmi açısından Müslüman Kardeşler’in önemi artmış, Mısır’daki halk ayaklanması ve Mübarek’in devrilmesinin ardından işbaşına getirilmiştir.
İhvan hareketi, Ortadoğu genelinde örgütlü bir hareket olduğu için başarılı olması halinde ılımlı İslam projesinin Ortadoğu genelinde sonuç vereceği düşünülerek desteklenmiştir. Ancak beklentiler tutmamış, İhvan hareketi kontrol edilebilir olmaktan çıkma sinyalleri vermiş, kendi gündemine yoğunlaşmıştır. İkinci halk ayaklanmasının başlaması ve hedefinde İhvan’ın olması emperyalistlerin hesaplarıyla da uyuştuğu için Mısır ordusu devreye sokulmuş, Müslüman Kardeşler hükümeti darbeyle devrilerek Mursi tutuklanmış, yüzlerce İhvan mensubuyla birlikte hapsedilmiştir. Mursi halkına ekonomik refah, demokrasi, özgürlük sözleri vermiştir. Bunlar yerine getirilmedi ve halk bir kez daha ayaklandı ancak Mısır’daki devrimci süreç bu sefer El Sisi cuntasının devreye girmesiyle kesintiye uğratıldı. İhvan projesi de rafa kaldırılmış oldu.
Ilımlı İslam projesi Mısır’da tutmamıştır. Ancak bu projenin hepten bittiği anlamına gelmemektedir. İslam, Ortadoğu coğrafyasının en temel gerçeğidir. Bu gerçek, emperyalizmin bölgesel stratejilerinin merkezinde olmaya devam etmektedir. Ilımlı İslam projesiyle daha kontrol edilebilir, işbirlikçi devlet-hükümetler yaratarak bölgeyi yönetme yaklaşımı bugün form değiştirerek uygulanmasına devam edilecektir. ‘Ilımlı İslam’ yerine ‘Modern İslam’ söylemi kullanılmaya başlanmıştır bile. Bu süreçte gelenekçiler ve uygun, uyumlu laik kesimler de modernistlere yaklaştırılacak, bu temelde buluşturulmaya çalışılacaktır. Türkiye’deki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ortaya çıkarılan ‘çatı aday’ Ekmeleddin İhsanoğlu, bu anlayışın tam bir prototipini sunuyor. İhvan hareketinin kontrolden çıkmasının ne anlama geleceğinin mesajı olmuştur. Bu mesajı Erdoğan da almıştır.
(Tekirdağ 1 Nolu F Tipinden Bir Tutsak Partizan)
Son Haberler
Sayfalar
MİNNET VE HAYRANLIKLA: YOLLARI YOLUMUZDUR![1]
“Nehirlerin dinlediği seslerdik”[2]
Sizlere, siz kardeşlerime Onlardan söz ederken, heyecandan dilim damağım kuruyor. Omuzlarımda devasa bir sorumluluğun ağırlığını duyumsuyorum…
Ne demeli? Nereden başlamalı?
Öncelikle onlarınki, anlatmaktan çok yaşanan, yani kelimelerin kifayetsiz kaldığı bir aşktı…
“Demokratikleş-me paketi”
“Maymun ne kadar yükseğe çıkarsa,kıçı da o kadar görünür.”[1]
Bizim kuşaktan, (genel olarak “78’liler” olarak biliniyoruz) kimileri ve selefimiz 68’lilerin bir kısmı çok hızlı “uyum sağladı”. Biz beceremedik.
Eskinin “solcu”su, bugünün liberali kalemlerin AKP iktidarının Başbakan Recep Tayyip Erdoğan eliyle açtığı (kaçıncı?) “Demokratikleşme Paketi” ile ilgili görüşlerden söz ediyorum.
“Cemevi ile Ruhban Okulu da olsaydı daha iyi olurdu,” diyen hoşnut Oral Çalışlar, örneğin[2]…
Umudun Şiarı: “Size Verdiğimiz Süre Doldu!”
Emperyalist sermayenin uluslararası bir kaç merkezdeki dönüş hızına bağlı ve orantılı olarak, dünya halklarının direnişlerinin hızı da artıyor.
Yaşadıklarımız reddedilmelidir!
Ecdadımız Kayıkları, Biz Gemicikleri Yürüttük
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan her fırsatta ecdadından bahsetmekten geri durmuyor. Yerel seçimlere yönelik bir yatırım olduğu herkesçe bilinen, konunun uzmanlarınca da birçok eksiği bulunduğu iddia edilen Marmaray tüp geçidi milyonların can güvenliği hiçe sayılarak apar topar açıldı. Başbakan açılıştaki konuşmasında da “ecdadımız gemileri karadan yürüttü, iktidarımız da denizlerin üstünden vagonları yürütüyor” dedi.
Din Kardeşligi masali ve türban sovu
AKP meclisteki türbanlı milletvekili şovuyla halkı uyutma yolunda kendisine yakışır bir adım daha atmış oldu. Oysa din, türban ya da özgürlük diye bir dertleri yok. Onlar ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmanın ve hizmet ettikleri bu düzenin ezen- ezilen, sömüren- sömürülen çelişkisini halkın gözünden kaçırmanın derdinde. Türbanı bu korkunç düzeni saklamak için bir şal olarak kullanmaktadırlar. Tuhaf olan şu ki, türban takan kadınların çoğu da bu düzenin mağdurlarıdırlar. Ne var ki onlar bunun farkında değil. Biraz düşünseler iyice esaret altına girdiklerini göreceklerdir.
Ortadoğu yeniden biçimlen(diril)irken …[*]
“Karanlık saatler geldiğinde,
o zamanın insanı da gelir.”[1]
Ortadoğu yeniden biçimlen(diril)irken söylenmesi gerekeni, gecikip, lafı dolandırmadan hemen belirteyim: Büyük bir alt üst oluşun içindeyiz…
Bu kadar da değil; her şey daha da ağırlaşarak vahimleşecek; veya tarih müthiş hızlanacak; ya da sık sık Montesquieu’nun, “Ne mutlu tarihi sıkıcı olan halka” sözü anımsanacak…
Cumhuriyet Bayramı' Ve Bagımsız Türkiye Hangi Sınıfın Ideolojisidir?
'Bir Marksist toplumsal uzlasmaya degil, sinif mucadelesine dayanir' der Lenin.
Sinif mucadelesi ise tekduze bir rota izlemez.Tarihin her toplumsal akisinda farkli bicimler olarak karsimiza cikar. Komunistler iradeci-idealist degil dialektik olguculuga dayanir. Canlidir Marksistin dunyasi, basma kalip, tekduze, soyut ilkeler ve kaliplar bakisi burjuvazinin dunya gorusudur.
Solu Liberalleştirmek
Sol’u liberalleştirme; onu devrimci özünden kopararak, burjuva düzen içi bir hareket haline getirme ve burjuva sistemine karşı toplumsal devrimci alternatif olmaktan çıkarma çabaları, solun tarihi kadar eskidir. Toplumun burjuva-proleter kampa bölünmesinden bu yana da, burjuvazi, sol’u sol olmaktan çıkarmanın her türlü yolunu denemeye, şiddetin yanında, ideolojik ve siyasal olarak onu yozlaştırmaya özel bir önem verdi.
Kürdistan ve "Demokratikleşme"
Kürdistan tarihi açısından 90'lı yılların en önemli olgusu Kürdistan ulusal kurtuluşçuluğunun kadrosu,hemen hepsi bağımsızlıkçı çizgide binlerce Kürd aydınının imha edilmiş olmasıdır.Öylesine bir soykırım ki hesabını gören de soran da yok,ortalık da "barış"çılardan ve "unutmaya ve affetmeye hazırız"cılardan geçilmiyor.Kürdistani stratejik aklın ve ulusal kurtuluşçuluğun taşıyıcısı bu kategorinin imha edilmesi,kalan yerli/yerel aydınların Türki metropollara ya da yurtdışına kaçması/kaçırtılması ve eşzamanlı olarak Kürdistan köylülüğünün sömürgecilerce Kürdistan dışına göçertilmesinin ulusal
Iki Birlesir Bir Olur Ya Da HDP
Ertugrul Kurkcu ''Halkin uzerine bilgelik tesis etmek degil, halkin bilgeligini temel alan bir partiyiz'' diyor...Kongreye Apo ve Recep kutlama mesajlari yolluyor!
Tum milliyetlerden Isci-Koyluler Revizyonizmi gormuyor ve alkisliyorsunuz!
Sunu diyor sizlere Kurkcu; Isciler-Koyluler ,Marksizm-Leninizm gibi sizi kurtarmaya calisan akimlara kapilmayin...!