Çarşamba Ocak 8, 2025

Ilımlı İslam projesi ve İhvan mesajı

İslam dininin iktidar, devlet ve siyasetle ilişkisi dini, siyasi ve sosyal çevrelerin, egemen güçlerin sürekli gündeminde olmuştur. Bu ilgi “yakın tarih” diyebileceğimiz zaman dilimi içinde oldukça artmıştır. Siyasal İslam olgusu toplumsal yaşam içerisinde daha çok yer almaya başladıkça ilginin dozajı da yükselmiştir. Son olarak Mısır’da İhvan hareketinin darbeyle dağıtılması, üyeleri hakkında alınan idam kararları bu gerçekliğin bir yansımasıdır. “Siyasal İslam”ın yani siyaset ve din/İslam kavramlarının biraradalığını bu dinin ortaya çıkış yıllarına kadar götürmek mümkündür. Mekke aristokrasisinin kendi iktidarlarını ve kurdukları toplumsal düzene yönelik bir tehlike olarak aldığı İslam’ın yayılışına karşı tutumu, Muhammed ve takipçilerinin İslam’ın çağrısına uyanların Mekke’de barınamaması ve Medine’ye hicret süreci bu açıdan örnektir. Burada, İslam’ın toplumsal, sosyal, kültürel temelleri atılmıştır. İslam coğrafyasında böylesi bir gerçeklik vardır.

İslam, dinsel ve siyasal sorumluluklar arasında ayrımın yapılmadığı bir inanç yapısında gelişmiş, özellikleri böyle biçimlenmiştir. Halifelik makamı, din ve siyasetin birleştiği bir makamdır, halife hem din hem siyaset işlerinden sorumludur. Öte yandan din toplumsal-sosyal yaşamda sürekli ve canlı bir olgu olarak yaşamaktadır. İslam yalnızca öte dünyacı değil bu dünya yaşamının neye göre nasıl yaşanması gerektiği üzerinde duran ve ölçütler koyan bir dindir. Bu açıdan İslam’ın maddi ve sosyal yaşamı düzenleme ve yürütme aygıtı olarak siyaset dışı kalması, siyasetten bağımsız olması mümkün değildir. Ve asıl mesele de buradadır; nasıl bir İslam, nasıl bir siyasallaşma? Egemenler açısından bu sorunun cevabı çok önemlidir. Bu noktada genel olarak iki ayrım noktası belirmiştir; inanç yapısının bireysel mi toplumsal formda mı gelişeceği üzerinde durulmuştur. Egemenlerin İslam’ın siyasallaşması sürecinin birinci anlayış temelinde gelişmesini hedeflediği bilinmektedir. Toplumsal form tehlikeli görülmüş ve gelişmesi sürekli önlenmiştir. Genel olarak inançlar konusunda egemenlerin tutumu böyle olmuştur.

Ortadoğu İslam coğrafyasının merkezinde bulunmaktadır. Bu coğrafya insanlık tarihi boyunca dünyanın en önemli bölgeleri arasında yer almıştır. Yeraltı ve yerüstü kaynaklarının zenginliğinin yanısıra coğrafi özellikleri emperyalist güçlerin iştahını kabartmıştır. Ortadoğu; üç kıta Asya, Avrupa ve Afrika arasında geçiş güzergahıdır. Basra Körfezi, Kızıldeniz ve tarihi İpek Yolu dünyanın en önemli ticaret yollarıdır. Emperyalist saldırganlığın esas sebebi bölgenin bu özellikleri olmuştur. Basra Körfezi, dünya petrol transferlerinin yaklaşık yarısının gerçekleştiği bir yerdir. Güney ve Doğu Asya ve Avrupa-Amerika üslerine giden petrollerin ana geçiş güzergahı burasıdır. Hürmüz Boğazı nedeniyle İran, Basra Körfezi’nin hemen girişinde yer alması sebebiyle Pakistan, ABD’nin sürekli hedefinde olmuştur. Kızıldeniz, Basra Körfezi’nden daha önemli görülmüştür. Asya-Avrupa deniz ticaretinin ana güzergahı olması Kızıldeniz’e kıyısı olan ülkeleri hegemonya mücadelesinin zorunlu bir nesnesi haline getirmiştir. Dorfur, Somali’deki çatışmalar, Eritre-Etiyopya arasındaki çatışmalar Kızıldeniz’e hakim olma savaşlarının yansımalarıdır. Ulaşım ve ticaret yollarının ele geçirilmezi tarih boyunca sömürgeci güçlerin hareket noktası olmuş, bu uğurda pek çok stratejik-politik hamleler (BOP, GOP, vs) yapılmıştır.

Başta ABD emperyalizmi olmak üzere bütün emperyalistler bölgenin içerdiği zenginliklerle yine bölgenin emperyalistler açısından içerdiği riskleri, tehditleri birarada değerlendirmekte, zenginliklere erişmek için tehdit olgusunu elimine etmeye yönelmektedirler. Bunun yollarından biri fiziki saldırı ve imha ise diğer bir yolu da tehdit unsurunu kendi içinde etkisiz kılmaktır. İnancın bireysel ve toplumsal formları arasında yapılan tercih de bu noktayla ilgilidir. Emperyalistler için İslami radikalizm önemli bir tehdit unsurudur. Her şeyden önce belli koşullarla buluştuğunda dinin kendisi, bizzat egemenler için tehlike olabilmektedir. Bunu en fazla tecrübe eden de (Alman köylü isyanları ve Thomas Münzer’i hatırlayalım) yine emperyalistler olmuştur. Bu nedenle çeşitli programlar, projeler düzenliyor, İslam inanç ve yaşam biçimi yeniden yapılandırılmak isteniyor. Emperyalistler ve uşaklarına göre müslümanlar farklı kategorilere ayrılmıştır: fundamentalistler, gelenekselciler, modernistler ve laikler. Fundamentalistler, radikaller olarak görülüp yok etme hedefi ile hareket edilmiştir. Gelenekselciler ve laikler sosyalizme, halk demokrasilerine yakın olarak değerlendirilip “güvenilmez” olarak tanımlanmış, modernistler ise bu projenin esas dayanakları olarak alınmış ve desteklenmiştir. Nasıl bir İslam, nasıl bir siyasallaşan sorularının karşılıkları bu kesimde görülmüştür. İslam mezhepleri arasında bu kategorilere göre hareket edilmiştir. Şii ve Sünniler arasında ılımlı olanlar, daha kontrol edilebilir olanlar desteklenmiştir. Selefi ve Vahabi gruplar içerisinde de aynı yaklaşım izlenmiştir. Türkiye, Mısır, Filistin, Pakistan, Afganistan, Irak, İran, Suriye gibi ülkelerde durum böyle olmuş. AKP gibi ılımlı İslam modelleri yaratılmaya çalışılmıştır. Ancak şurası çok önemlidir ABD açısından, her şeyden önemlisi kontrol edilebilir olmaktır. Mısır’ın, Mısır’da İhvan hareketinin akibeti bu noktayı kanıtlamış bulunmaktadır, ılımlı İslam projesini uygulayamayan İhvan hareketi idamlarla cezalandırılmaktadır.

Mısır’da ılımlı İslam projesinin hayata geçirilmesinde farklı bir durum ortaya çıkmıştır. Müslüman Kardeşleri İhvan Hareketi’nin kurulduğu yıllarda İslam’ın ilk yıllarına dönüşü savunmuş, anti-emperyalist bir çizgide gelişimini sürdürmüş, bu temelde silahlı mücadele de vermiş, sadece Mısır’da değil Ortadoğu’nun genelinde örgütlenmiş bir harekettir. Fakat sonraki zamanlarda bu çizgisi değişime uğramış; silahlı mücadeleyi bırakarak daha ılımlı bir çizgiye oturmuştur. Bu dönüşümüyle birlikte ABD emperyalizmi açısından Müslüman Kardeşler’in önemi artmış, Mısır’daki halk ayaklanması ve Mübarek’in devrilmesinin ardından işbaşına getirilmiştir.

İhvan hareketi, Ortadoğu genelinde örgütlü bir hareket olduğu için başarılı olması halinde ılımlı İslam projesinin Ortadoğu genelinde sonuç vereceği düşünülerek desteklenmiştir. Ancak beklentiler tutmamış, İhvan hareketi kontrol edilebilir olmaktan çıkma sinyalleri vermiş, kendi gündemine yoğunlaşmıştır. İkinci halk ayaklanmasının başlaması ve hedefinde İhvan’ın olması emperyalistlerin hesaplarıyla da uyuştuğu için Mısır ordusu devreye sokulmuş, Müslüman Kardeşler hükümeti darbeyle devrilerek Mursi tutuklanmış, yüzlerce İhvan mensubuyla birlikte hapsedilmiştir. Mursi halkına ekonomik refah, demokrasi, özgürlük sözleri vermiştir. Bunlar yerine getirilmedi ve halk bir kez daha ayaklandı ancak Mısır’daki devrimci süreç bu sefer El Sisi cuntasının devreye girmesiyle kesintiye uğratıldı. İhvan projesi de rafa kaldırılmış oldu.

Ilımlı İslam projesi Mısır’da tutmamıştır. Ancak bu projenin hepten bittiği anlamına gelmemektedir. İslam, Ortadoğu coğrafyasının en temel gerçeğidir. Bu gerçek, emperyalizmin bölgesel stratejilerinin merkezinde olmaya devam etmektedir. Ilımlı İslam projesiyle daha kontrol edilebilir, işbirlikçi devlet-hükümetler yaratarak bölgeyi yönetme yaklaşımı bugün form değiştirerek uygulanmasına devam edilecektir. ‘Ilımlı İslam’ yerine ‘Modern İslam’ söylemi kullanılmaya başlanmıştır bile. Bu süreçte gelenekçiler ve uygun, uyumlu laik kesimler de modernistlere yaklaştırılacak, bu temelde buluşturulmaya çalışılacaktır. Türkiye’deki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ortaya çıkarılan ‘çatı aday’ Ekmeleddin İhsanoğlu, bu anlayışın tam bir prototipini sunuyor. İhvan hareketinin kontrolden çıkmasının ne anlama geleceğinin mesajı olmuştur. Bu mesajı Erdoğan da almıştır.

(Tekirdağ 1 Nolu F Tipinden Bir Tutsak Partizan)

95688

BEN BEHZAT FİRİK! Hasan Aksu

GÖZLERİMİ DAĞLADILAR WAYE, ATEŞLERDE YAKILDIM ANNEY!
 Ben BEHZAT FİRİK:  Tabi beni çoğunuz tanımazsınız, çok azınız beni tanır. 12 Eylül 1981’in 10 Ekim’inde,  karanlığın dağılmaya yüz tuttuğu bir fecir vakti, Dersim’de Ovacık’ın Dere Karedesi’nde yani köyümde ağabeyimle birlikte Kayseri komando tugayınca yaka paça gözaltına alındık.    Operasyon timinin başında “Kulaksız Yüzbaşı” lakaplı Aytekin İçmez vardı. Biliyorum hala beni tanımadınız, ne demek istediğimi hala anlayamadınız, tanıyamadınız beni.

Akp'nin yeni oyunu‘’Demokratikleşme Paketi’’

Kamuoyunun uzun bir süredir beklediği  ‘’Demokratikleşme Paketi’’ nihayet 30 Eylül 2013 tarihinde yeni Başbakanlık binasında, bizzat hükümetin başı Erdoğan tarafından açıklandı.  Hiçbir muhalif gazete ve televizyon kuruluşunun yer almadığı basın toplantısında,  Bakanlar Kurulu üyeleri ve yandaş basının Ankara temsilcilerinin yer aldığı basın toplantısında, Erdoğan tek kişilik bir tiyatro oyunuyla ‘Demokratikleşme Paketi’’ni açıklayarak salondan ayrıldı.

Alman Bernsteincılığın, Rus Struveciliğin Günümüz Versiyonları 'Özgürlükçü Sosyalizm' Ve HDP-HDK



Ekonomistler , Legal Marksistler ve Menşeviklerin bir bölümünün Rus Devrimi süreci içinde toparlandığı Kadetlerin(Anayasal Demokrat Parti) iç savaş sürecinde karşı-devrimci Beyaz Muhafizlara dönüşmeleri size ilham vermelidir...

Geri dönüp baktığımda

Kürt hareketi iyimserlikle tedirgin bir karamsarlık arasında gidip geliyor. Bir bocalama içinde, şüpheci, kaygılı ve tereddütlü. Tayyip Erdoğan’ın ne yapacağını ve ne yapmak istediğini kestiremiyor. Kendisini kuşatan puslu havayı aralayamıyor, önünü göremiyor. Tayyip Erdoğan’a sert çıksa  “hassas süreci” baltalamış olmaktan çekiniyor. Alttan alsa direksiyonu büsbütün AKP’ye kaptırmaktan ve bir bilinmezlikte irtifa kaybetmekten korkuyor. 

Suyun başını Tayyip Erdoğan kesmiş, Kürt hareketi ise ona kilitlenmiş, ne söyleyecek, ne yapacak onu bekliyor.

Korkaklar Zafer Anıtı Dikemez, Hele Sen Asla…

Recep Tayyip Erdoğan gibi, tek millet, tek din düşüncesinin sadık bir savunucusundan, paketin içine sıkıştırdığı nefret suçları ifadesine tamamen zıt bir karakterli, kendi inancı dışındaki herkese ve her inanca, her farklılığa düşman birinden Alevi ve Alevilik inancıyla ilgili çözümler beklemek, beklentiler içinde olmak bile başlı başına büyük bir hayalciliktir.

 

AKP"nin "Demokratikleşme" Oyunları

Başbakan Erdoğan’ın bugün (30.09.2013) açıkladığı AKP’nin “demokratikleşme paketinde, demokratikleşmenin dışında her şey var dense yeridir. Türk burjuvazisi, 1923’den beri “demokratikleştiğini”, “demokrasiye adım attıklarını”, her yeni hükümet dönemlerinde birden fazla “demokratikleşme” paketleri çıkarmalarından bilinir. Önceleri, “sınıfsız, imtiyazsız kaynaşmış vatan-millet”, sonraları ise,  “vatana millete hayırlı uğurlu olsun” burjuva çiğ sözleriyle ortalığa sürülen “paketler” ortaya çıktı. 

 

Kürt krallığı için mi Halepçelerde öldüler ?

 

            Gazeteler geçenlerde Mesut Barzani ile Celal Talabani'nin İstanbul'daki mülklerini sıralayınca, Halepçe'de soykırıma uğratılan Kürtler geldi gözümün önüne.

Devrim Bir Maceradır

Devrim bir maceradır. Kayıtsız kuyutsuz, şartsız koşulsuz, sorgusuz sualsiz devrim denen bir deryanın içine atmaktır kendini devrimcilik. Geriye bakmadan, arkada kalanları kara kara düşünmeden, hep ileriye yönelmektir devrimcilik.

Geceyi gündüze, yeri geldiğinde gündüzü geceye çevirmektir, yarınların getireceği yakıcılığı düşünerek, devrim denen maceranın içine hesapsızca atılmaktır devrimcilik.

Kürt siyasetinin kurtlarla bitmeyen dansi

Bir halk için tarih tekerrür ediyorsa, bu o halkın tarihten ders çıkarmadığını gösterir ki, vay o halkın haline. Burada kastedilen elbette halkın kendisi değil önderleridir. Kürtler de, önderleri tarihten pek ders çıkarmayan talihsiz bir halktır. Kürt önderleri yüz yıldan beri Türk devlet yöneticileriyle diyalog kurmaya çalışmış ama hep hüsrana uğramışlardır. Hatırlanacağı gibi daha birkaç ay önce devletle müzakere havası esiyordu Newroz' un barış güvercinleri uçurulan Kürt semalarında. Şimdi ise bir ümitsizlik rüzgârı esmekte halaylar çekilen o meydanlarda.

On’ların Öğrettiği

birer birer, biner biner ölürüz

yana yana, döne döne geliriz

biz dostu da düşmanı da biliriz

vurulup düşenler darda kalmasın…//

çünkü isyan bayrağıdır böğrüme saplanan sancı

çünkü harcımı öfkeyle, imanla karıyorum…

sıkılmış bir yumruk gibi giriyoruz hayata…”[1

 

Yukarıdaki dizeler Orhan Kotan’ın, Diyarbakır Zindanı’nda kaleme aldığı “Gururla Bakıyorum Dünyaya”sındandır; yazmaya gayret edeceklerimin özetidir sanki…

Aysel Tuğluk ve ekrad-i bi idrak

Fazla söze gerek yok.2007’de Kemalist bürokrasinin yaklaşan tasfiyesini öngöremeyip “Kurtarıcı motif, tarihsel imge Mustafa Kemal ve onun tarihsel eylemselliğinin büyüklüğü kendisini gösterdi ve gösterecek. O bir mucizedir, ölümsüzdür. Uluslaşmada temel direktir.

Sayfalar