İSRAİLOĞULLARI ve BÜYÜK KURUS (1. Bölüm“)

Amerika ve İsrail’in Irak’a ilk saldırısında, yani kendi koydukları isimle "1. Körfez Savaşı’nda" Saddam Hüseyin İsrail’e hatırladığım kadarıyla mealen şöyle bağırıyordu; " atalarımız gibi, Büyük Kral Nebukadnezar gibi sizi Filistin’den söküp atacağız, bir 2500 yıl daha kendinize gelemeyeceksiniz" bu laf üzerine, anamın ve Cafer dayımın bana aşıladığı ve sonrasında Marksist tedrisatla birlikte bir sisteme kavuşmuş bilimsel merakım beni yine eski kitapçılara ve kütüphanelere sürüklemişti.
Milattan önce 597’de (İncil’de 586) Kudüs’deki Yehuda Krallığı, Nebukadnezar II(M.Ö. 640-562) önderliğindeki Babil ordusu tarafından ortadan kaldırılınca tüm Yahudiler Kudüs’ten sürülmüş ve bugünkü Irak topraklarında zorunlu iskana tabii tutulmuştu, daha öncesinden iktidar kavgaları sonucu ikiye bölünmüş İsrail krallıklarından "Kuzey Krallığı" Asuriler tarafından ortadan kaldırılmıştı. O yüzden Yehuda Krallığı, 2545 yıl boyunca, ta ki İsrailoğulları 1948’de modern İsrail’i kurana kadar. Tarihteki son "Yahudi Devleti" olarak kalacaktı. (Sonrasında kurulan birkaç yıl süren iki yarı özerk şehir beyliğini saymazsak) işte bu Saddam Hüseyin in "2. Körfez Savaşı’nda da" tekrardan atıfta bulunduğu İsrailoğullarının 2545 yıl boyunca ki devletsizlik haliydi. İncil’de bir yandan bir Tiran olarak, diğer yandan İsraillileri işledikleri günahlardan dolayı Tanrının elçisi sıfatıyla cezalandıran biri olarak tanımlanan, İncil’de 90 küsur yerde ismi geçen Nebukadnezar bilime, sanata, mimariye olan merakıyla zaten dönemin bilim şehri olan Babil’i daha da geliştirerek zirvesine ulaştırmıştı. Bir işgalci olmasına rağmen, işgal ettiği kültürlerin ileri, bilimsel yanlarını Hellenizme katan Büyük İskender eliyle tüm dünyaya yayılan Babil bilimi ve özellikle matematiği, Nebukadnezar zamanında altın çağını yaşıyordu. Bugün dahi saatlerde ve geometride kullandığımız 12’lik, 60’lık sayı sistemlerini Babillilere borçluyuz. O zamanın koşulları göz önüne alındığında; Mimarlık tarihinin efsanelerinden biri olan Babil Kulesi, halen dahi dünyanın 7 harikasından biri sayılan Babil Asma Bahçeleri Nebukadnezar’ın Krallığı döneminde bitirilmiştir. Nebukadnezar tarafından Kudüs’ten sürülerek Irak’ta ve özellikle Babil (Bağdat) civarında zorunlu iskana tabii tutulan Yahudiler; mimarisiyle, bilimiyle, her yönden gelişmiş yüksek bir kültürün içinde, kimilerine göre 50, kimilerine göre 70 yıl yaşamışlardır. Büyük Kurus özgürlüklerini verene kadar. Sürgünden Kudüs’e geri dönen bu Yahudiler Babil’in, Mezopotamya’nın bilimini, kültürünü de beraberinde getirdiler. İlk iş olarak, Babilliler’den öğrendikleri mimariyle Nebukadnezar’ın yıktığı, bugün dahi üzerine dinlerin kanlı bir kavga sürdürdüğü Süleyman Tapınağı’nı------- tapınaktan artan kalan bir parça Yahudiler için "kutsal", "ağlama duvarı" Muhammed’in uçarak konduğunu iddia ettiği esas binanın olduğu alana inşaa edilen Müslumanlar icin "kutsal" "Mescid-i-aksa"----- yeniden inşaa ettiler. Beraberlerinde Babil’in tarihini, mitolojisini de getiren Yahudiler, Mezopotamya’nın, Babil’in neredeyse tüm mitlerini, efsanelerini Tevrat’a ve Yahudi tarihine uyarlayarak "resmi bir ideoloji" oluşturmaya başladılar. Üç dinin mevcut "kutsal" kitaplarının yazınsal ve kurgusal altyapısının oluştuğu bu dönem tüm dinler tarihini ve dolayısıyla dinler arasındaki teolojik çatışmaları belirlemesinden dolayı büyük bir tarihi öneme sahiptir. Bu önemin daha iyi anlaşılması için biraz Tarih;;;;;;
M.Ö. 6 ekim 539, Babil Kralı Nabonid, yöneticileri, komutanları, büyük bir rehavet içerisinde, Babil etrafına ördükleri surların, yukarıdaki satırlarda ismi geçen Nebukadnezarın yıllar önce Med koalisyonunun saldırılarına karşı Sippardan Tigrisin kenarındaki Opise kadar batı doğu istikametinde yaptırdığı Med duvarının (Siper kavramı bu şehirden ve bu duvardan gelmektedir) ve gelişmiş ordularının verdiği güvenle eğlenirlerken, şehrin dört bir yanından saldıran Büyük Kurus önderliğindeki Persler’den ve Medler’den oluşan Akameniş Ordusu’nun baskınına uğrarlar. Babilliler, bilimle, teknikle gelişmiş kültürlerinin verdiği kibirle Medler’i, Persler’i ve bağlaşıklarını aşağı, barbar topluluklar görerek küçümserlerdi. "Orada burada herhangi bir yerde bir toprak ve millet" anlamına gelen Umman-Manda tabirini kullandıkları Med-Persler’i ve ordularını küçümsemeleri kendilerinin tarihten silinmesine neden olmuştu. Büyük Kurus önce Med duvarının doğu ucunda sona eren Opis şehrinin etrafındaki küçük beylikleri ya zorla ya da özerklik gibi rüşvetlerle kendine bağladı. Sippar’a kadar Medler’e karşı inşaa edilmiş Med duvarına bu sefer de Babillier’in kendileri hapsoluyordu. Babil güçlü surlarla, surlar da içinde Fırat sularının dolu olduğu hendeklerle çevriliydi. Tarihçiler Herodot ve Xenephon’un rivayet ettiğine göre; Büyük Kurus önce hendek savunmasını boşa çıkartmak için Fırat’ın akış yönünü değiştirmiş, suları çekilen hendeklerden ve hendeklerin açıldığı kapılardan Med-Pers ordusu girerek ani bir baskınla bir direnişle karşılaşmadan Babil şehrini ele geçirmişlerdir. Gerek Kurus’un savaşlarını ve Akamaniş tarihini kayda geçirdiği çivi yazılarında gerekse de 1850’de bulunan, Kurus’un kendisinin yazdırdığı dünyanın ilk İnsan Hakları Beyannemesi sayılan Cyros Silindiri’nde bu "Fırat’ın akış yönünü değiştirme" ile ilgili bir kanıt bulunamamıştır. Ama tarihçilerin ortak görüşü bir şekilde hendek sularına müdahale edildiği yönünde. Babil (bugünkü Bağdat) o dönemin en zengin şehridir, bilimsel gelişmişliği ile göz kamaştırmaktadır, Basra Körfezi üzerinden Hindistan’a uzanan deniz ticaret yolunun üs noktası, Aryan (İran) toprakları üzerinden Kafkasya’ya, uzak Asya’ya uzanan kara ticaretinin ana pazarı ve merkezi, bu pazarın Damaskus (Şam) üzerinden Beyrut’a , oradan Kuzey Afrika’ya ve Avrupa’ya aktığı deniz ticaret yolunun asıl sahibi konumundadır. ("her yol bağdata çıkar" deyiminin tarihsel arka planı) yani Babil bugün olduğu gibi o zamanlar da dünya ticareti açısından anahtar konumundaydı, bu anahtarı ele geçiren dünyaya hükmedecekti. Kendisine "Dünya Kralı" ve "Büyük" ünvanı kazandıracak en büyük adımı Babil’i ele geçirerek gerçekleştiren Büyük Kurus Krallığı’nı güçlendirmek için, bugün dahi emperyalistlerin Bağdat’tan başlayarak Damaskus (Şam) üzerinden Akdeniz’e, Beyrut’a, Kudüs’e uzanan "bir Kürt koridoru" oluşturmaya çalışmaları gibi Büyük Kurus da önceliğini bu hata veriyordu. Mısır’a, Kuzey Afrika’ya ve Akdeniz üzerinden Avrupa ticaret yoluna hükmedebilmek için kendisine bağlı ileri bir karakola ihtiyacı vardı. Bu hesapla 70 yıldır Babil topraklarında yaşayan Yahudiler’in sürgün yaşamına son vererek Kudüs’e geri dönmelerine izin verdi. Kendi askerlerinin koruması altında, oldukça yüklü yardımlar yaparak Yahudiler’i tekrar tapınaklarını ve şehirlerini inşaa etmesi için Kudüs’e gönderdi. Hatta mimaride, matematikte uzmanlaşmış Babilliler’den bir grubu da Yahudiler’in hizmetine vermişti. Süleyman Tapınağı hem simgesel hem dinsel hem de maddi açıdan Yahudiler için büyük bir öneme sahipti. Efsaneleşmiş iddiaların birine göre; Yahudiler, Süleyman’ın dillere destan büyük hazinesinin ve Musa’nın 10 emirinin muhafaza edildiği ahit sandığının yerini biliyorlardı ve tapınağın yıkıntılarının altındaydı. O yüzden tapınağın yeniden inşası, büyük bir gizlilikle yürütülmek zorundaydı, bunun için de ağzı sıkı, güvenilir, dindar Yahudi isçilere ihtiyaçları vardı, inşaat alanının her tarafında serbestçe gezebilen, diğer angaryada çalışan işçilere yasak olan inşaatın bazı bölümlerinde çalışan bu işçilere “özgür duvarcılar”(Masonlar) deniyordu. Zamanla bu işçiler arasında hiyerarşik gizli bir örgütlenme oluşarak masonluğun temeli atılmıştır. Her ne kadar bazıları tarafından masonluğun tarihi Süleyman tarafından yapılan 1. Tapınağa kadar götürülse de (M.Ö. 950 civarı) tarihçiler tarafından Babil’den, sürgünden dönüş esas alınmaktadır. Matematik ve mimaride gelişkinlikleri Babillile’re bağlanmaktadır. Bu bahsi geçen Süleyman hazinesi ve tapınağı 1500 yıl sonra M.S. 1112’den, Fransa kralının onlara olan borçları yüzünden onlara karşı toplu katliamlara giriştiği 1312 yılına kadar varlıklarını sürdüren, Avrupa tarihini derinden etkileyen Tapınak Şövalyeleri’ni de doğuracaktı. Konumuzu yakından ilgilendirmesine rağmen Avrupa’ya olan etkilerinden dolayı daha ayrıntılı bir analiz gerektireceği için başka bir yazının konusu olacak diye es geçiyoruz.
Bugünkü Kürt ulusal tarihçilerinin atası kabul ettiği, zalimliği, acımasızlığı, tiranlığı ile hükmettiği alana kan kusturmuş Med Kyaxares Konfederasyonu’nun son kralı Astyages (eski Farsça; A-restivaiga ya da A-ri-Istivaiga, Medce; Istumegu) rüyasında anası Lidyalı olan kızı Mandane’nin, Med diyarından uzak Asya’ya, Med diyarından Akdeniz’e olan bölgeyi sularla kapladığını ve kendisinin bu sularda boğulduğunu görür. O zamanlarda Krallar ve Din uleması niyetlerini, amaçlarını hayata geçirmek içinde mutlaka Tanrısallık olan rüyalar gördüğünden dolayı bu rüyaları yorumlayan bir meslek grubu yaratmıştır. Astyages "Rüya Tabircileri”nden bu rüyayı yorumlamalarını ister.
Kudurri-uṣur II. (Nebukadnezar II.) ve BÜYÜK KURUS (Latince Cyrus, Farsça Kourush (genç, delikanlı)
Devam edecek......
Son Haberler
Sayfalar

ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)

Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)
Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?

Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?
Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.

SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..
“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”

“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)
7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.

İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor
Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.
Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.

3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?
Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.

Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)
Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.

Emperyalizm Üzerine Notlar-7
„Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler
Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.

Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek
Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.

Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi
Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)