Çarşamba Nisan 23, 2025

Kadınların Irkçı Hareketlere Katılımı: Karmaşık ve Çok Boyutlu Bir Gerçeklik -2-

Son yıllarda, emperyalist savaş tehlikesinin zemininin güçlenmesine paralel, dünya genelinde ırkçı hareketlerin ve partilerin dikkat çekici boyutta güçlendiğine vurgu yapmış, bu yükselişin, sadece belirli demografik gruplarla sınırlı kalmadığını, kadınları da içine aldığını gördüğümüzü ifade etmiştik.

Peki, kadınlar neden bu tür hareketlere katılıyor? Bu sorunun yanıtı, birçok faktörün karmaşık bir birleşiminde yatıyor.

İlk olarak, geleneksel değerlerin korunması ve aile rolü üzerinde durmak gerekiyor. Irkçı partiler (en klasikleri olan Hitler ve Mussolini’nin kadınlara yönelik propagandalarında da görüldüğü üzere), politik platformlarını sıklıkla aile ve geleneksel değerler üzerine inşa ederler. Bu tür partiler, toplumsal düzenin korunması gerektiğini ve bu düzenin temelinin aile olduğunu savunur.

Zira, aile, toplumsal cinsiyet rollerinin en belirgin şekilde yaşandığı ve öğretildiği yerdir ve kadınlar (çoğunlukla), annelik ve ev içi rollerle özdeşleştirildikleri için, aile ve geleneksel değerlerin korunmasını kendileri ve toplumları için hayati görürler.

Toplumsal kurtuluş ve dolayısıyla kadınların özgürlük mücadelesinin “derin” ve “bilinmeyen” sularına dalmaktansa, statükoyu koruduğunu söyleyen ırkçı partilerin “güvenli” ve “bildik” limanları toplumsal cinsiyet rollerinin şekillendirdiği kadınlar için daha tercih edilebilir bir durum yaratır/yaratabilir.

Diğer yandan ırkçı partiler, yabancı düşmanlığı ve göç karşıtlığı üzerinden aile kurumunun tehdit altında olduğunu iddia ederken, göçmenler ve farklı kültürel grupların varlığı, bu partilerin retoriğinde aile yapısının bozulması ve geleneksel değerlerin erozyona uğraması olarak gösterilir.

Irkçı partilerin söylemleriyle büyütülen bu yapay tehdit algısı, “ailesinin ve özellikle de çocuklarının” korunmasını en önemli görevi olarak kabul eden/ettirilen kadınlar üzerinde güçlü bir etki oluşturabilmektedir.

Dikkat edilirse, ırkçı partilerin genellikle kadınların ekonomik ve sosyal statüsünü iyileştirecek politikalar önermediği rahatlıkla görülebilir. Çünkü, milyonlarca kadın ailelerini ve değerlerini koruma içgüdüsüyle, ekonomik vaatlerden ziyade ideolojik söylemlere odaklanmakta, bu da ırkçı partilerin kadınların tam anlamıyla boyun eğdirme, köleleştirme politikalarına desteği ortaya çıkarmaktadır.

Kadınlar ayrıca ekonomik krizin boyutlanarak uluslararası boyutlara ulaştığı ve bir savaşa yol açma ihtimalinin belirdiği koşullarda, yani belirsizlik dönemlerinde mevcut düzenin korunması için daha muhafazakar ve korumacı bir tutum sergileyebilir.

Diğer yandan, ırkçı-faşist parti ve gruplar, propagandalarını inşa ettikleri, alabildiğine basit ifadelerle ve sunduğu doğrudan çözüm yöntemleriyle geniş ve yoksul halk kitleleri içinde kolaylıkla kitleselleşebilmekte.

Pandemi döneminde oluşan belirsizlik, kaygı, gelecek endişesi vb. ortamda ırkçı-faşist partilerin özellikle Avrupa’da “aşı karşıtlığı” üzerinden geliştirdikleri hareketlilik bu duruma en iyi örneklerden biri olsa gerek. Hatırlanacağı gibi ırkçılar bunu yaparken kendisine “sol” diyen birçok kesim ise “zorunlu aşı”yı yani “devletin, insanların vücuduna zorla, yani iradesi dışında müdahalesini” savunuyordu!!!

Bir diğer nokta, kadınların erkeklere oranla televizyonla ilişkisinin daha yoğun olması, televizyon kanallarının prime time’larının özellikle kadınları ideolojik olarak şekillendirme ve sistemin ihtiyaçlarına göre rollerini-görevlerini kavratmada önemli bir işlev üstlendiğine de vurgu yapmalıyız.

Sosyal medya ama daha çok da televizyon gibi daha kolay ve dünyanın hemen her yerinden ulaşılabilir olan alanın ırkçı-faşist propaganda için etkili bir şekilde kullanılması da kadınların bu propagandaya maruz kalma ve etkilenme oranını yükselten bir başka faktör olarak sayılabilir.

Ataerkil yapının, sistemin ihtiyaçları doğrultusunda yaşama geçirdiği toplumsal cinsiyet rollerini doğru bir şekilde değerlendirmenin önemine burada bir vurgu yapmadan geçemeyiz.

Kadını tanımlayan, “fedakar, sadık, barışçıl, destekleyici, koruyucu, uyumlu” gibi olumluluk içerdiği yanılsamasını yaratan özelliklerini doğru bir şekilde tahlil etmeliyiz. Bu olumlu özelliklerin toplumsal kurtuluş ve kadın özgürlük mücadelesine etkin bir şekilde yansıtılmadığı koşullarda aynı zamanda faşizmin güçlü bir tabanını oluşturduğunu, oluşturabileceğini de bilmeliyiz.

Sadakatin bağımlılığı, koruyuculuğun muhafazakarlığı, uyumluluğun boyun eğmeyi vb. içerdiğini dikkate alarak meseleye yaklaşmalıyız.

Bu karmaşık ve çok boyutlu gerçekliği anlamak, kadınların ırkçı hareketlere katılımının nedenlerini daha iyi kavramamıza yardımcı olacaktır. (Bitti)

 

https://www.kaypakkayahaber.com/kose-yazisi/kadinlarin-birligi-kadinlarin-irkci-hareketlere-katilimi-karmasik-ve-cok-boyutlu-bir

2855

Özgür Gelecek

Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Özgür Gelecek

ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de  aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)

Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)

Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?

Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?

Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.

SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..

“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”

“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)

7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.

İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor

Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.

Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.

3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?

Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.

Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)

Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.

Emperyalizm Üzerine Notlar-7

Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler

Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve  bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde  emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.

Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek

Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.

Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi

Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)

Sayfalar