Pazartesi Mart 3, 2025

Katliam Bir Devlet Geleneğidir!

Son süreçte yaşananlar, gündemin yoğunluğu, faşist devlet ve mevcut iktidarın saldırı politikaları…

Elbette ki bütün saldırıların içerisinde, saldırılacak ilk alan Kürt ulusunun siyaset yapabildiği, devrimci, demokrat ve daha birçok kesimin ortaklaşabildiği HDP oluyor.

HDP İzmir İl Binası’na yapılan saldırı, kapatma davası, iddianamenin ikinci kez Anayasa Mahkemesi’ne gönderilmesi, Kobane Davası duruşmasını takip edenlere karşı gerçekleşen faşist saldırı ve toplamda bunlardan önce HDP’nin yıllardır, durmaksızın faşist iktidar tarafından hedef gösterilmesi.

Bütün bu yaşananların yakıcılığı ayrı ayrı tartışılmaya muhtaç. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, AYM’nin iade ettiği HDP’nin kapatılmasına dönük hazırlanan iddianameyi yeniden hazırlayarak 7 Haziran günü AYM’ye gönderdi. İddianamede 500 HDP’li hakkında siyaset yasağı ve partinin gelirlerine el konulması istemi de yer alıyor. Yani devlet ve organları açıkça Kürtlere, devrimcilere siyaset yaptırmayacağız diyor.

Kobanê kumpas davasının da bundan aşağı kalır yanı yok. HDP ana davasına dönüştürülmek istenen Kobanê Davası da 6 sene sonra gündeme getirilerek, iktidarın yarattığı pisliğin üstü örtülmek istendi.

Duruşmada yüzlerce sayfalık iddianamenin birkaç sayfası okunarak, geçiştirilmeye çalışıldı. Avukatlar mahkemeye alınmadı, duruşma değil aslında bir tiyatro sergilendi. Son duruşmada ise Sincan Kampüsü’nde gerçekleşen davayı takibe gidenlere faşist bir grup saldırdı. Bu faşist güruhun kimlerin yönlendirmesi ile orada olduğu, kimler tarafından gönderildiği, kampüs önüne kadar özel araçlar ile getirildiği gayet açık.

“Bunlar daha iyi günleriniz” diyerek HDP’yi açıktan tehdit eden Tayyip Erdoğan, ittifakta olduğu Bahçeli ile beraber planlarını devreye sokmuş oldu. Son olarak İzmir’de HDP’ye bir saldırı gerçekleşti. Saldırının gerçekleştiği gün HDP’nin yöneticilerinin de katılacağı yaklaşık 40 kişinin katılmasının planlandığı bir toplantı yapılacaktı. Ancak toplantı son anda iptal edildiği için katliam sorumluları sadece Deniz Poyraz’ı hedef alabildi.

Orada 40 kişi olsaydı da bunun adı katliamdı, Deniz katledildi ve bunun adı yine katliam.

İktidarın, faşist devletin tetikçisi olan katil, bilinçli bir şekilde, devletin ve polisinin gözü önünde HDP binasına girerek bu katliamı gerçekleştirdi. Katilin bilinçli olarak sızdırılan ifadesinde başkaları olsa onları da katledeceği, PKK’den nefret ettiği için bunu yaptığı ifadeleri yer alıyor.

Muhalefet liderleri, CHP’li belediye başkanları, hatta Devlet Bahçeli saldırıya ilişkin tweetler attılar ve olaya yine kendi çıkar ilişkilerinden baktıklarını gösterdiler. Elbette ki daha ilerisini beklemek mantığa aykırı. Çünkü konu HDP ve HDP’nin siyaset yapması!

“Türkiye’nin huzuru, İzmir’in huzurunu bozacak provokasyonlar” açıklamaları bizzat bunu göstermekte. Daha HDP’nin kapatılma iddianamesi ile ilgili doğru düzgün bir tavır alamamış, seçimlerden başka bir şey düşünemeyen CHP’nin ikiyüzlülüğü! Türkiye’nin olmayan huzurunu düşünen CHP, muhalefet olmak bir yana dursun faşist karakterini günden güne daha da açığa vurmakta. Ancak şu anki durumunu dahi HDP seçmeninin oylarına borçlu olan CHP’nin ne kadar yolu takılmadan gidebileceği muamma.

Çete, Mafya Devleti!

Faşist çete örgütlenmeleri ile ilişkisi aleni bir şekilde ortada olan mafya devlet, Suriye’de yine Kürt ulusunun haklı mücadelesine karşı eğitip donattığı bu çetelere tetikçilik yaptırarak saldırıyor. Valilik yaptığı açıklamada tetikçinin “psikolojik problemleri” olduğunu vurgulayarak bu saldırıyı bireysel bir kine, daha da ötesi bilinçsiz bir şekilde yapıldığına halkı inandırmaya çalışıyor.

Düne kadar HDP’yi hedef göstererek, tehdit ederek parmak sallayanlar bugün bu katliamdan sorumlu olmadıklarını iddia ediyor. Sorumlu olmadıklarını dahi söylemiyorlar demek daha doğru. Ne Tayyip Erdoğan ne de Süleyman Soylu katliama dair tek kelime etmiş değil!

Son süreçte mafya Sedat Peker’in açıklamaları, ifşaları iktidarı köşeye sıkıştırmış durumda. Toplumun birçok kesimi bu ifşaları, gizliden gizliye neler yapıldığını, iktidarın saklamaya çalıştığı çoğu şeyi kendi kulaklarıyla duymuş oldu. Dış ilişkilerde, ülke içerisinde kapana kısılan AKP, doğalında saldırabileceği değişmez yere HDP’ye yöneliyor.

Sedat Peker’in ifşaları sonrasında çoğu şey açığa kavuşmuş ve yargılanması gerekenler birikmişken yargı elbette ki herhangi bir adım atmaktan ziyade HDP’nin kapatılması ile ilgileniyor. Yargının da sürüklendiği uçurum böylelikle daha net görünmüş oluyor.

Mafya Devletin Karşısında, HDP’nin Yanında Olmak

Toplamda baktığımız zaman; her köşeye sıkıştığında gündem değiştiren, yeni gündemi her defasında HDP’ye saldırarak inşa eden, her gün yeni katliamlara imza atan iktidar bu sıkışmışlığını elbette ki aşamayacaktır. Faşist kesimin dışında kalanlar AKP iktidarına ve MHP’ye belli bir tavır geliştirmiş durumda.

Bütün bu “muhalefet-iktidar” oyunlarını, burjuva siyasetini tekrar tekrar teşhir etmek ve her daim mücadele etmek üzere bir kenara bırakalım.

Devrimci, demokrat kesimin bu süreçte HDP’nin yanında olma pratiği ileri bir noktada durmakta, en azından İzmir’deki saldırı gündeminde bu durum böyle. Kobanê kumpas davası için aynı pratiğin sergilendiğini söylemek güç olsa da sürekli dayanışma halinde olmak için henüz geç değil. HDP’ye yönelen saldırıların sadece HDP’ye yönelmediğini, muhalif olan her kesime, devrimcilere, kadınlara ve gençlere yöneldiğini de unutmamak gerek.

Köşeye sıkışmış olan iktidar gerçekliği karşısında bu sıkışmışlığı daha da derinleştirecek olan dayanışmadan elbette ki korkuyorlar. O yüzden siyaset yapacak bir alan bırakmamak, devrimcilerin, demokratların, yurtseverlerin sözünü söyleyeceği her alanı kapatmak, önlerine set çekmek esas amaçları.

Yolda ayağının takılacağı her taşı kenara fırlatmak niyetinde olan bir iktidar var karşımızda. Bu gerçeklikle hareket edildiğinde dayanışmayı inşa etmenin ne kadar mühim ve sürecin en önemli ihtiyaçlarından olduğu daha net kavranacaktır.

Bu saldırı HDP’ye, tek başına Deniz’e yapılmış değildir. Onun örgütlü mücadelesine, kadın kimliğine hem Deniz’in şahsına hem de bu mücadelenin içerisinde olan herkese yapılmıştır. Deniz ve daha nicesi katil, faşist devletin kanlı politikaları sonucunda aramızdan ayrıldılar. Onların mücadele azmi elbette ki devrimci dayanışma içerisinde, sokaklarda, alanlarda sürdürülmek zorundadır.

4300

MİNNET VE HAYRANLIKLA: YOLLARI YOLUMUZDUR![1]

“Nehirlerin dinlediği seslerdik”[2]

 

Sizlere, siz kardeşlerime Onlardan söz ederken, heyecandan dilim damağım kuruyor. Omuzlarımda devasa bir sorumluluğun ağırlığını duyumsuyorum…

Ne demeli? Nereden başlamalı?

Öncelikle onlarınki, anlatmaktan çok yaşanan, yani kelimelerin kifayetsiz kaldığı bir aşktı…

“Demokratikleş-me paketi”

“Maymun ne kadar yükseğe çıkarsa,kıçı da o kadar görünür.”[1]

 

Bizim kuşaktan, (genel olarak “78’liler” olarak biliniyoruz) kimileri ve selefimiz 68’lilerin bir kısmı çok hızlı “uyum sağladı”. Biz beceremedik.

Eskinin “solcu”su, bugünün liberali kalemlerin AKP iktidarının Başbakan Recep Tayyip Erdoğan eliyle açtığı (kaçıncı?) “Demokratikleşme Paketi” ile ilgili görüşlerden söz ediyorum.

“Cemevi ile Ruhban Okulu da olsaydı daha iyi olurdu,” diyen hoşnut Oral Çalışlar, örneğin[2]

Umudun Şiarı: “Size Verdiğimiz Süre Doldu!”

Emperyalist sermayenin uluslararası bir kaç merkezdeki dönüş hızına bağlı ve orantılı olarak, dünya halklarının direnişlerinin hızı da artıyor.

Yaşadıklarımız reddedilmelidir!

Ecdadımız Kayıkları, Biz Gemicikleri Yürüttük

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan her fırsatta ecdadından bahsetmekten geri durmuyor. Yerel seçimlere yönelik bir yatırım olduğu herkesçe bilinen, konunun uzmanlarınca da birçok eksiği bulunduğu iddia edilen Marmaray tüp geçidi milyonların can güvenliği hiçe sayılarak apar topar açıldı. Başbakan açılıştaki konuşmasında da “ecdadımız gemileri karadan yürüttü, iktidarımız da denizlerin üstünden vagonları yürütüyor” dedi.

Din Kardeşligi masali ve türban sovu

AKP meclisteki türbanlı milletvekili şovuyla halkı uyutma yolunda kendisine yakışır bir adım daha atmış oldu. Oysa din, türban ya da özgürlük diye bir dertleri yok. Onlar ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmanın ve hizmet ettikleri bu düzenin ezen- ezilen, sömüren- sömürülen çelişkisini halkın gözünden kaçırmanın derdinde. Türbanı bu korkunç düzeni saklamak için bir şal olarak kullanmaktadırlar. Tuhaf olan şu ki, türban takan kadınların çoğu da bu düzenin mağdurlarıdırlar. Ne var ki onlar bunun farkında değil. Biraz düşünseler iyice esaret altına girdiklerini göreceklerdir.

Ortadoğu yeniden biçimlen(diril)irken …[*]

“Karanlık saatler geldiğinde,

o zamanın insanı da gelir.”[1]

 

Ortadoğu yeniden biçimlen(diril)irken söylenmesi gerekeni, gecikip, lafı dolandırmadan hemen belirteyim: Büyük bir alt üst oluşun içindeyiz…

Bu kadar da değil; her şey daha da ağırlaşarak vahimleşecek; veya tarih müthiş hızlanacak; ya da sık sık Montesquieu’nun, “Ne mutlu tarihi sıkıcı olan halka” sözü anımsanacak…

Ercan Binay’dan mektup var Abdullah KALAY’a özgürlük!

“Zulümle abad olunmaz.”[2]

 

Cumhuriyet Bayramı' Ve Bagımsız Türkiye Hangi Sınıfın Ideolojisidir?

'Cumhuriyet Bayrami' Ve Bagimsiz Turkiye Hangi Sinifin Ideolojisidir?

 

'Bir Marksist toplumsal uzlasmaya degil, sinif mucadelesine dayanir' der Lenin.

Sinif mucadelesi ise tekduze bir rota izlemez.Tarihin her toplumsal akisinda farkli bicimler olarak karsimiza cikar. Komunistler iradeci-idealist degil dialektik olguculuga dayanir. Canlidir Marksistin dunyasi, basma kalip, tekduze, soyut ilkeler ve kaliplar bakisi burjuvazinin dunya gorusudur.

 

Solu Liberalleştirmek

 

Sol’u liberalleştirme; onu devrimci özünden kopararak, burjuva düzen içi bir hareket haline getirme ve burjuva sistemine karşı toplumsal devrimci alternatif olmaktan çıkarma çabaları, solun tarihi kadar eskidir. Toplumun burjuva-proleter kampa bölünmesinden bu yana da, burjuvazi, sol’u sol olmaktan çıkarmanın her türlü yolunu denemeye, şiddetin yanında, ideolojik ve siyasal olarak onu yozlaştırmaya özel bir önem verdi. 

Kürdistan ve "Demokratikleşme"

Kürdistan tarihi açısından 90'lı yılların en önemli olgusu Kürdistan ulusal kurtuluşçuluğunun kadrosu,hemen hepsi bağımsızlıkçı çizgide binlerce Kürd aydınının imha edilmiş olmasıdır.Öylesine bir soykırım ki hesabını gören de soran da yok,ortalık da "barış"çılardan ve "unutmaya ve affetmeye hazırız"cılardan geçilmiyor.Kürdistani stratejik aklın ve ulusal kurtuluşçuluğun taşıyıcısı bu kategorinin imha edilmesi,kalan yerli/yerel aydınların Türki metropollara ya da yurtdışına kaçması/kaçırtılması ve eşzamanlı olarak Kürdistan köylülüğünün sömürgecilerce Kürdistan dışına göçertilmesinin ulusal

Iki Birlesir Bir Olur Ya Da HDP

Iki Birlesir Bir Olur Ya Da HDP


Ertugrul Kurkcu ''Halkin uzerine bilgelik tesis etmek degil, halkin bilgeligini temel alan bir partiyiz'' diyor...Kongreye Apo ve Recep kutlama mesajlari yolluyor!

 Tum milliyetlerden Isci-Koyluler Revizyonizmi gormuyor ve alkisliyorsunuz!

 Sunu diyor sizlere Kurkcu; Isciler-Koyluler ,Marksizm-Leninizm gibi sizi kurtarmaya calisan akimlara kapilmayin...!

Sayfalar