Pazar Aralık 1, 2024

Kobanê'de Kürt ulusal hareketi emperyalizm'in siyasal gericiligi ile kusatiliyor!

(IŞ)İD’in Kobanê kuşatması, Kürt siyasi hareketleri arasındaki ve Kürtlerle emperyalizm ve bölge egemen güçleri arasındaki ilişkilere yeni bir siyasi zemin sunmaktadır. Bu gelişmeler; bir yandan Rojava’da oluşan Kürt kazanımlarının meşruiyet alanını genişletirken, diğer yandan Kürt ulusal birliğine olanak sunmaktadır. Ancak bu gelişmelere eklenmesi gereken bir nokta daha vardır. O da Kürt ulusal kazanımlarına yönelik emperyalizmin kendi siyasi hesaplarıyla müdahale etmede büyük olanaklar bulmasıdır.

Bir süredir (IŞ)İD’in gerek Irak’ta ve gerekse Suriye’de, Kürt kazanımlarına karşı güttüğü düşmanlık açık bir savaşa dönüştü. Irak Kürdistan’ında Şengal, Mahmur gibi yerleşim yerlerine yönelik saldırılar Erbil’in kapısına kadar dayanmış ve Barzani’nin (KDP) tehlike çanlarını duymasını sağlamıştır. Bu saldırılara karşı PKK’nin dayanışma tavrı belirleyip aktif şekilde güçlerini savaş alanına sevk etmesi, bir süredir Kürtler arasında süren politik gerginliği yumuşatmış, ulusal dayanışma ruhunu pekiştirmede ileri adımlar atılmasının yolunu açmıştır. En azından bu süreçten sonra politik gerginlik ve çatışma kısmen yerini dayanışma ve birliğe bırakmıştır. (IŞ)İD’in son Kobanê saldırısı ise bu niteliği daha belirgin hale getirmiştir. Kuşkusuz PKK ve Barzani arasındaki politik rekabet ortadan kalkmış değildir. Oluşan ulusal dayanışma ruhu ve pratik adımları aynı zamanda karşılıklı olarak tarafların politik yönelimlerini aşındırma ekseninde yürüyen bir mücadeleyi de içermektedir. 

Kobanê Direnişi’nin Kürt Örgütlerine Armağanı!

Türkiye Kürdistanı Kürt Ulusal Hareketi PKK ile Irak Kürdistanı Kürt Ulusal Hareketlerinden biri olan KDP ve diğer Kürt hareketleri (YNK ve diğerleri) arasında yürüyen “ulusal birlik” çalışmaları bir süredir inişli çıkışlı bir seyir izlese de zaten yürümekteydi. Ancak bu çalışmaların esasen krizlerle tıkandığı, aksadığı ve kayda değer ilerlemeler gösterilemediği bilinmektedir. Burada tarafların siyasi çizgileri, müttefiklik ilişkileri, bölge gericiliği ve emperyalizme yaklaşımları da bu krizlerin bir sebebi olarak ortaya çıkmaktaydı. Barzani’nin TC ve ABD emperyalizmine fazlasıyla angaje olan ve işbirliği şekline bürünen siyasi hattı sorunların ana kaynağı olmaktaydı.

Kobanê’nin boğazına dayanan (IŞ)İD bıçağı, burada gösterilen Kürt direnişi ve geniş kamuoyunda oluşan kaygı, endişe ve duyarlılık, bu Kürt örgütlerini de bir birine daha fazla yakınlaştırmış durumdadır. Bu sadece dayanışma mesajları ile sınırlanmamıştır. Somut adımlara da dönüşmüştür. Barzani’nin bir süredir TC ile organize bir şekilde Rojava’daki kazanımlara yönelik düşmanlığı, hatta bunun sınıra hendekler kazılmasına kadar vardırılan pratik adımları şimdiden berhava olmuş, durum tam tersine dönmüştür.

Düne kadar Irak Kürdistan’ına girilmesine dahi izin verilmeyen, PYD Başkanı Salih Müslüm'e açık davet yapılarak, S. Kürdistanı siyasetinin ulusal birlik politikası ekseninde şekillendirilmesi daveti yapılmıştır. I. Kürdistan’ının Duhok kentinde 14 Ekim’de Barzani’ye yakın ENKS ile Rojava’da iktidarda olan TEV-DEM ve PYD yetkilileri arasında, Barzani önderliğinde toplantılar yapılmıştır. Bugüne kadar kaydedilemeyen ulusal birlik ve ortaklık tutumunun ilk nüveleri bu toplantıda ortaya çıkmıştır. Bu güçler arasında ortak bir siyasi komite kurulmasına bunun görev ve yetkilerinin büyük oranda ortak bir mutabakatla belirlenmesi sonucuna varılmıştır. Bu gelişmeler üzerine Rojava Kantonları resmen Barzani tarafından tanınmıştır.

Kapkaççı Emperyalist Müdahale!

Kobanê’ye yönelik saldırı Kürtlerin kendi arasında bu gelişmeleri yaratırken bu sürecin önemli bir parçası da emperyalizmin tutumu ve yaklaşımıdır. Kobanê’de ortaya konulan direniş ve direnç (IŞ)İD’in şehir merkezine girmesiyle birlikte emperyalist koalisyonunun bombardımanının yoğunlaşmasını da getirmiştir. Bu aşamaya kadar (IŞ)İD hedeflerinin bombalanmasında hareketsiz olan bu gerici koalisyon, bu evreden itibaren YPG güçlerinin verdiği koordinatlara yönelerek (IŞ)İD hedeflerini vurmaya başlamıştır. Büyük gericilik kendi eseri olan küçük gericilik (IŞ)İD’e yönelik Kobanê’deki hava saldırılarına da şanına yakışır şekilde “özgür irade” adını verdi. Bu isimlendirme ise (IŞ)İD’in Kobanê’de gerilediğine dair PYD açıklamalarına paralel zamanda yapılmıştır.

ABD emperyalizmi, siyasal ve askeri gericiliğini gerçekleştirirken böylesi şatafatlı ve albenili isimlendirmeler yapmaktan geri durmaz. Şimdi tam da Kobanê’de gerçekleşecek bir kazanıma kendi siyasal gericiliğini enjekte etme operasyonu yaptığını görmekteyiz. Kobanê’nin kuşatılmasına ve saldırıya uğramasına son haddeye kadar hiçbir duyarlılık göstermeyen emperyalist güçlerin bu hamleleri kuşkusuz hem olası Kobanê zaferinde rol çalmak hem de burada dört bir yandan çevrilmiş ve yalıtılmış Kürtlerin kendilerine daha fazla mahkûm olmasını sağlayacak zemini yaratma hesabından ileri gelmektedir. Ki gerek PYD gerekse de Kürt Ulusal Hareketi; (IŞ)İD ile ortak mücadele yürütülmesi, Kobanê’ye bu şekilde yardım edilmesi çağrılarını kamuoyuna açık bir şekilde yapmıştır.

Kobanê’nin bu zor durumunda Barzani’nin ve emperyalizmin Kürt Ulusal Hareketi'nin kendileri için tehlikeli gördükleri politik hattını törpülemek, kendi sistemlerine daha güçlü angaje etmek için faydalanma siyaseti güttükleri açıktır. Siyasal gericiliğin ve özellikle emperyalizmin hiçbir desteği karşılıksız yapmayacağı, büyük hesaplarından bağımsız düşünmeyeceği açıktır. Kobanê’nin yardımına koşması da bölgesel hesapları ve özelde Kürtlere dönük politikasından bağımsız değildir. Bu yardımı basit bir (IŞ)İD karşıtlığının oluşturduğu paydaşlık olarak görmek meseleyi fazla basite almak olur. Bu yardım Kobanê kuşatmasının püskürtülmesine yardımcı olduğu kadar aynı zamanda Kürt Ulusal Hareketi’nin illüzyonla emperyalist gericilik tarafından daha kapsamlı kuşatılması olarak da görülmelidir. Bu yardım Kürt ulusal hak ve özgürlüklerine yönelik emperyalizmin siyasal köleleştirme operasyonudur aynı zamanda.

Kürt Ulusal Hareketi’nin Kesilmeye Çalışılan Damarı!

Gelişmeler bununla da sınırlı kalmamıştır. ABD Dışişleri Bakan Sözcüsü Jen Psaki 17 Ekim’de PYD ile doğrudan görüşmelere başlandığını da ifade etti. Buda Kürt Ulusal Hareketi’yle emperyalizmin resmi düzeyde görüştüğüne dair bir ilk niteliği taşımaktadır. PYD Eş Başkanı Salih Müslim, 15 Ekim’de Barzani ile Duhok'ta yapılan toplantı arasında Türkiye sınırında tampon bölge girişimine karşı; “Eğer bir girişim olacaksa bu Birleşmiş Milletler öncülüğünde olmalı. Bu durumda saygı duyarız” diyerek Kürt ulusal kazanımları için tehlikeli söylemlere de bir kapı açmıştır. Aynı toplantıda Barzani “Uluslararası güçlerin, Kobanê’ye verdiği destekleri Erbil’e yapılmış gibi görüyoruz. Kobanê’nin savunulması somut adımlara bağlıdır. Koalisyon güçlerinin desteğini sürekli hale getirmemiz için çabalarımızı birleştirmeliyiz” diyerek olası Kürt ulusal birliğinin temel siyasal destek gücüne dairde açık bir beyanda bulunmuştur.

Barzani’nin Kürt ulusal hak ve özgürlüğü için tehlikeli ve zehirli siyasal çizgisi, içinden geçilen koşullarda kendine koşturacak bir alan bulmuştur. Asıl mesele ise bu iklimde Kürt Ulusal Hareketi’nin bu çizgi ile hangi siyasal hatta mücadele edeceği ve emperyalizmle ilişkisinin niteliğinin ne olacağıdır. Kobane’de daralan ve kendine destek güç arayan Kürt Ulusal Hareketi önderliği doğal olarak baş çelişki olan (IŞ)İD’i püskürtmek için taktik bir politikayla emperyalist güçlerle yakınlaşmaya kendini mecbur hissedebilir. Aynı şekilde bu zemini uzun zamandır yakalamaya çalıştığı ulusal birlik politikası içinde kullanabilir. Ancak özellikle oyunun içinde emperyalizmin artık doğrudan olduğu, müdahil olarak yer aldığı koşullarda kazanımlarını koruma, alanını genişletme siyasetinin sınırlarının nasıl belirleneceği belirleyicidir.

Kobanê’nin oluşturduğu yeni koşullar aynı zamanda Kürt Ulusal Hareketi’nin tehlikeli bir dansa tutuştuğu zemindir. Kuşkusuz şu an için emperyalist politikalara teslim olduğu, bu sisteme angaje olmada güvenceler verildiği söylenemez. Bugün için baş tehdit olan (IŞ)İD saldırganlığına karşı, bu gücün karşısında olduğunu ifade eden herkesle çalışabileceğini söylediği bir siyaseti hayata geçirmektedir. Bu bir taktik politika olduğu sürece Kürt hareketinin siyasal niteliği ve yönelimine dair yeni bir şey söylemek mümkün değildir. Ancak bugün ortaya çıkan durumun, belirlenen söylemlerin ve atılan yeni adımların tehlikeler barındırdığını es geçmekte siyasal körlük olur. Denilebilir ki Kürt Ulusal Hareketi bugün yeni bir zeminde ve yeni dengeler içinde kendisini bulmuştur. Bu aynı zamanda kendisinin emperyalizm ve onun genel bölge politikası ile vereceği bir sınav niteliği taşımaktadır. Emperyalizmin ezilen ulusların mücadelesinin demokratik niteliğini aşındırma ve onu siyasal olarak köleleştirerek, gericileştirme politikasına karşı alacağı tavır aynı zamanda hareketin ve önderliğin demokratik ve ilerici niteliğindeki ısrar ve kararlığına bağlıdır. Kürt Ulusal Hareketi’nin damarlarının kesilmesine yönelik bir kuşatma örüldüğü açıktır. Bugün tarafların taktik yakınlaşmasının nereye evrileceğini alınacak konumlanış ve duruş belirleyecektir. Bunu da zaman ve gelişmeler gösterecektir kuşkusuz. Şimdiden bir şey söylemek erkendir.


81039

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Partizan'dan

ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de  aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)

Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)

Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?

Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?

Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.

SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..

“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”

“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)

7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.

İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor

Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.

Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.

3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?

Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.

Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)

Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.

Emperyalizm Üzerine Notlar-7

Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler

Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve  bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde  emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.

Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek

Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.

Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi

Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)

Sayfalar