Pazartesi Mart 31, 2025

KÜRDİSTAN ULUSAL KONGRESİ VE BDP’NİN TÜRKİYELİLEŞME SİYASETİ

Herşeyin içinin boşaltılarak hızla tüketildiği bir çağda yaşıyoruz. Post-modern bir cehalet her yanımızda. Düşüncelerimizin, yaşamlarımızın, ilişkilerimizin, eğitimlerimizin hatta gıdalarımızın içi boşaltılmış ve global ekonomik sistemin ihtiyacına göre yeniden düzenlenmiş durumda. Wachowski Kardeşlerin unutulmaz filmi Matrix’te anlatılan insanı metalaştıran sanal düzenin bir benzeri hepimize dayatılmış.

Bilimsel ve teknolojik gelişmenin düzeyi emeğin özgürleşmesine imkan verecek bir ekonomik ve sosyal altyapı oluşturmuşken dahi,global sistem, üreten emeğin yerine pazarlamacı,reklamcı,bankacı, sertifikasyoncu, komisyoncu ve benzerlerinden oluşan yeni bir bürokrasi yaratarak bir malı üretmek ve nihai tüketicisine ulaştırmak için gerekli  emekten çok daha fazlasını o malın finansmanı,pazarlanması,reklamının yapılması,kitlelerde marka bağımlılığı yaratılması süreçlerinde kullanmaktadır.Sürekli şişirilen marka tutkusunun tetiklediği bu üretim/tüketim düzeninde üretim dışı giderler üzerinden şişirilen maliyetler ve astronomik karlarla adeta bir soygun gerçekleştirilmektedir.Somut örnek vermek gerekirse çocuk emeği kullanılarak Kamboçya’da ya da çok kötü çalışma şartlarında Bangladeş’te,Çin’de,Lesotho’da üreticinin karı dahil 3 dolara üretilip toptan satılan markalı bir jean pantolon dünyanın her tarafında  100 dolar ve üzeri fiyatlara müşteri bulabilmektedir.En temel ihtiyaçlarımızdan gıdalarımızda ise durum daha vahim.Örneğin meyve suyu içtiğimizi zannediyoruz,ama aslında içtiğimiz bir meyvenin suyu değil.İçine meyve tadı veren tatlandırıcı kimyasallar katılmış bir sıvıyla kandırılıyoruz.

 

Biz Kürdistanlıların durumu da içine tatlandırıcı katılan sıvıyla kandırılmaya benziyor.Bizim tatlandırıcı kimyasalımız da Türkiyelileşme ve bu alanda bilimdışı argümanlarla desteklenen post-modern cehalet had safhada.Oysa Kürdistan meselesi dediğimiz şey tam da Türkiyelileşmeme,Iraklılaşmama,İranlılaşmama, Suriyelileşmeme ve inadına Kürdistanlı kalma meselesidir. Çünkü birşey neyse odur ve ve neyse o haliyle güzeldir.Hal böyle iken Kuzey Kürdistan ve Türkiye’de konumlanmış Kürdistan legal siyasi hareketinin Türkiyelileşme aşkı nedir? Asimilasyon ve entegrasyona ket vurup Kürdistanlılaşmayı örgütlemesi gereken legal hareket neden ana odağını Türkiye’nin demokratikleşmesi üzerine kuruyor,anlamak mümkün değil.Arabayı atın önüne koymanın anlamı yok.Türkiye Kürdlerle ve Kürdlerin Türki sola vekaleten sürdürdüğü demokrasi mücadelesiyle değil,Kürdistansızlaştığı zaman demokratikleşebilir.Türkiye ancak Kürdistan ve Kıbrıs’ta askeri işgali sona erdiğinde demokratik bir ülke haline gelebilir,daha önce değil.Sınırdaşı ülkeleri askeri işgal altında bulunduran bir devletin demokratikleşmesinden bahsetmek ve Kürdistanlı kitlelerde sahte bir demokratikleşme beklentisi yaratmak rasyonel değildir.Asimilasyona karşı sadece dil merkezli bir mücadele verirken entegrasyona bu denli meraklı olmanın uzun vadeli toplumsal ve siyasi sonuçları ve ödeteceği bedel  iyi hesaplanmalıdır.Kürdistan’ın kurtuluşu; Kürdistanlıların kendi ülkelerinde iktidarlaşmaları ve kendileri olarak yukarıda eleştirdiğimiz dünya sistemine eklenmeleridir.Günün görevi  ucu uzun vadede siyasi ve kültürel entegrasyona dayanacak Kürd kimlik savaşı değil,Kürdistan’ın özgürleşme ve kurtuluş savaşıdır.Hep söyleyegeldiğimiz üzere aslolan Kürdçe'nin değil, Kürdistan'ın özgürleşmesidir, zira Kürdistan'ın Kürdçe'yi yaşatma ve koruma imkanı vardır ancak Kürdçe'nin Kürdistan'ı kurtarma şansı yoktur.Kürdçe'nin asıl kurtuluşu Kürdistan pazarının dili haline gelmesindedir. Bu pazarın oluşma koşulları da devletleşmedir. Pazar dili haline gelmeyen hiçbir dilin ve o dilin ait olduğu kültürün uzun vadede yaşama şansı yoktur.

 

Ulusun kendi kaderini tayin hakkının icra organı olan Ulusal Kongre konusunda da kafalarımız karışık.Çıtayı yüksek tutup Kürdistan Ulusal Kongresi’ni örgütleyenlerin ulusal kongrenin bir icra organı olduğunu unutmamaları gerekir.Tüm Kürdistanlı yurtseverleri tereddüte sevkeden Kürdistan Ulusal Kongresi’nin ikinci kezdir ertelenmesi insana keşke ulusal kongre toplanmadan önce bir veya birden fazla ulusal konferans gerçekleştirilebilseydi dedirtiyor.Bütün ulusal kongrelerin olduğu gibi Kürdistan Ulusal Kongresi’nin fonksiyonu da Ulusun Kendi Kaderini Tayin Hakkını gündemleştirmek ve bunu dünya sistemine dayatmaktır.Bu politikanın Kürdistan’ın kuzey parçasına izdüşümü Türkiyelileşme değildir.Kürdistan Ulusal Kongresi’nin toplanma düzeyiyle Kuzey Kürdistan legal siyasi hareketi olarak BDP’nin Türkiyelileşme pratikleri açıklanmaya muhtaç bir çelişki barındırmaktadır.BDP’nin fonksiyonu Türki solları ikame,vekaleten Türki solculuk ya da kadın ve LGBT haklarını gündemleştirmek değil, Kürdistan’da iktidarlaşma;Türk metropollarında ulusal temelde daha atak bir örgütlenme  ve mevzilenme perspektifidir.Bu perspektif legal hareketin baraj sıkıntısını aşmasını sağlamanın ötesinde TC’nin iktidar partisinin Kürdistan’da legal hareketin oylarını aşan sayıda taraftar bulmasına neden olan entegrasyon süreçlerini darbeleyecek potansiyele sahiptir.Self determinasyon şiarıyla toplanması gereken Kürdistan Ulusal Kongresinin Kuzey Kürdistan’daki politika karşılığı: alternatif siyaset kanalları açarak ulusal,sınıfsal,etnik v.b. ittifaklar temelinde Kürdistan’da iktidarlaşma ve Kürdistan’ı özgürleştirme perspektifidir.

 

 

ZULKUF AZEW,11.09.2013

 

 
104917

Zülküf Azew

Sitemizin yazarlarından olup politik ve teorik yazılar yazmaktadır.

Zülküf Azew

ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de  aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)

Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)

Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?

Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?

Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.

SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..

“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”

“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)

7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.

İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor

Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.

Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.

3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?

Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.

Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)

Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.

Emperyalizm Üzerine Notlar-7

Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler

Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve  bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde  emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.

Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek

Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.

Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi

Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)

Sayfalar