Çarşamba Nisan 2, 2025

KÜRDİSTAN ULUSAL KONGRESİ VE BDP’NİN TÜRKİYELİLEŞME SİYASETİ

Herşeyin içinin boşaltılarak hızla tüketildiği bir çağda yaşıyoruz. Post-modern bir cehalet her yanımızda. Düşüncelerimizin, yaşamlarımızın, ilişkilerimizin, eğitimlerimizin hatta gıdalarımızın içi boşaltılmış ve global ekonomik sistemin ihtiyacına göre yeniden düzenlenmiş durumda. Wachowski Kardeşlerin unutulmaz filmi Matrix’te anlatılan insanı metalaştıran sanal düzenin bir benzeri hepimize dayatılmış.

Bilimsel ve teknolojik gelişmenin düzeyi emeğin özgürleşmesine imkan verecek bir ekonomik ve sosyal altyapı oluşturmuşken dahi,global sistem, üreten emeğin yerine pazarlamacı,reklamcı,bankacı, sertifikasyoncu, komisyoncu ve benzerlerinden oluşan yeni bir bürokrasi yaratarak bir malı üretmek ve nihai tüketicisine ulaştırmak için gerekli  emekten çok daha fazlasını o malın finansmanı,pazarlanması,reklamının yapılması,kitlelerde marka bağımlılığı yaratılması süreçlerinde kullanmaktadır.Sürekli şişirilen marka tutkusunun tetiklediği bu üretim/tüketim düzeninde üretim dışı giderler üzerinden şişirilen maliyetler ve astronomik karlarla adeta bir soygun gerçekleştirilmektedir.Somut örnek vermek gerekirse çocuk emeği kullanılarak Kamboçya’da ya da çok kötü çalışma şartlarında Bangladeş’te,Çin’de,Lesotho’da üreticinin karı dahil 3 dolara üretilip toptan satılan markalı bir jean pantolon dünyanın her tarafında  100 dolar ve üzeri fiyatlara müşteri bulabilmektedir.En temel ihtiyaçlarımızdan gıdalarımızda ise durum daha vahim.Örneğin meyve suyu içtiğimizi zannediyoruz,ama aslında içtiğimiz bir meyvenin suyu değil.İçine meyve tadı veren tatlandırıcı kimyasallar katılmış bir sıvıyla kandırılıyoruz.

 

Biz Kürdistanlıların durumu da içine tatlandırıcı katılan sıvıyla kandırılmaya benziyor.Bizim tatlandırıcı kimyasalımız da Türkiyelileşme ve bu alanda bilimdışı argümanlarla desteklenen post-modern cehalet had safhada.Oysa Kürdistan meselesi dediğimiz şey tam da Türkiyelileşmeme,Iraklılaşmama,İranlılaşmama, Suriyelileşmeme ve inadına Kürdistanlı kalma meselesidir. Çünkü birşey neyse odur ve ve neyse o haliyle güzeldir.Hal böyle iken Kuzey Kürdistan ve Türkiye’de konumlanmış Kürdistan legal siyasi hareketinin Türkiyelileşme aşkı nedir? Asimilasyon ve entegrasyona ket vurup Kürdistanlılaşmayı örgütlemesi gereken legal hareket neden ana odağını Türkiye’nin demokratikleşmesi üzerine kuruyor,anlamak mümkün değil.Arabayı atın önüne koymanın anlamı yok.Türkiye Kürdlerle ve Kürdlerin Türki sola vekaleten sürdürdüğü demokrasi mücadelesiyle değil,Kürdistansızlaştığı zaman demokratikleşebilir.Türkiye ancak Kürdistan ve Kıbrıs’ta askeri işgali sona erdiğinde demokratik bir ülke haline gelebilir,daha önce değil.Sınırdaşı ülkeleri askeri işgal altında bulunduran bir devletin demokratikleşmesinden bahsetmek ve Kürdistanlı kitlelerde sahte bir demokratikleşme beklentisi yaratmak rasyonel değildir.Asimilasyona karşı sadece dil merkezli bir mücadele verirken entegrasyona bu denli meraklı olmanın uzun vadeli toplumsal ve siyasi sonuçları ve ödeteceği bedel  iyi hesaplanmalıdır.Kürdistan’ın kurtuluşu; Kürdistanlıların kendi ülkelerinde iktidarlaşmaları ve kendileri olarak yukarıda eleştirdiğimiz dünya sistemine eklenmeleridir.Günün görevi  ucu uzun vadede siyasi ve kültürel entegrasyona dayanacak Kürd kimlik savaşı değil,Kürdistan’ın özgürleşme ve kurtuluş savaşıdır.Hep söyleyegeldiğimiz üzere aslolan Kürdçe'nin değil, Kürdistan'ın özgürleşmesidir, zira Kürdistan'ın Kürdçe'yi yaşatma ve koruma imkanı vardır ancak Kürdçe'nin Kürdistan'ı kurtarma şansı yoktur.Kürdçe'nin asıl kurtuluşu Kürdistan pazarının dili haline gelmesindedir. Bu pazarın oluşma koşulları da devletleşmedir. Pazar dili haline gelmeyen hiçbir dilin ve o dilin ait olduğu kültürün uzun vadede yaşama şansı yoktur.

 

Ulusun kendi kaderini tayin hakkının icra organı olan Ulusal Kongre konusunda da kafalarımız karışık.Çıtayı yüksek tutup Kürdistan Ulusal Kongresi’ni örgütleyenlerin ulusal kongrenin bir icra organı olduğunu unutmamaları gerekir.Tüm Kürdistanlı yurtseverleri tereddüte sevkeden Kürdistan Ulusal Kongresi’nin ikinci kezdir ertelenmesi insana keşke ulusal kongre toplanmadan önce bir veya birden fazla ulusal konferans gerçekleştirilebilseydi dedirtiyor.Bütün ulusal kongrelerin olduğu gibi Kürdistan Ulusal Kongresi’nin fonksiyonu da Ulusun Kendi Kaderini Tayin Hakkını gündemleştirmek ve bunu dünya sistemine dayatmaktır.Bu politikanın Kürdistan’ın kuzey parçasına izdüşümü Türkiyelileşme değildir.Kürdistan Ulusal Kongresi’nin toplanma düzeyiyle Kuzey Kürdistan legal siyasi hareketi olarak BDP’nin Türkiyelileşme pratikleri açıklanmaya muhtaç bir çelişki barındırmaktadır.BDP’nin fonksiyonu Türki solları ikame,vekaleten Türki solculuk ya da kadın ve LGBT haklarını gündemleştirmek değil, Kürdistan’da iktidarlaşma;Türk metropollarında ulusal temelde daha atak bir örgütlenme  ve mevzilenme perspektifidir.Bu perspektif legal hareketin baraj sıkıntısını aşmasını sağlamanın ötesinde TC’nin iktidar partisinin Kürdistan’da legal hareketin oylarını aşan sayıda taraftar bulmasına neden olan entegrasyon süreçlerini darbeleyecek potansiyele sahiptir.Self determinasyon şiarıyla toplanması gereken Kürdistan Ulusal Kongresinin Kuzey Kürdistan’daki politika karşılığı: alternatif siyaset kanalları açarak ulusal,sınıfsal,etnik v.b. ittifaklar temelinde Kürdistan’da iktidarlaşma ve Kürdistan’ı özgürleştirme perspektifidir.

 

 

ZULKUF AZEW,11.09.2013

 

 
104919

Zülküf Azew

Sitemizin yazarlarından olup politik ve teorik yazılar yazmaktadır.

Son Haberler

Sayfalar

Zülküf Azew

Kadınların Irkçı Hareketlere Katılımı: Karmaşık ve Çok Boyutlu Bir Gerçeklik -2-

Son yıllarda, emperyalist savaş tehlikesinin zemininin güçlenmesine paralel, dünya genelinde ırkçı hareketlerin ve partilerin dikkat çekici boyutta güçlendiğine vurgu yapmış, bu yükselişin, sadece belirli demografik gruplarla sınırlı kalmadığını, kadınları da içine aldığını gördüğümüzü ifade etmiştik.

Peki, kadınlar neden bu tür hareketlere katılıyor? Bu sorunun yanıtı, birçok faktörün karmaşık bir birleşiminde yatıyor.

Faşizmin Yüzünü Örten Çirkin Bir Maske (Nubar Ozanyan)

İttihatçı Türk kompradorları, ekonomik-mali-siyasal krizden bir türlü kurtulamıyor. Faşizmi maskeleyen kaba uydurma parlamentoyla bile ülkeyi yönetemiyor. Zorbalık her taraftan fışkırıyor. Kötülük ve çirkinlik her yerde bütün utancıyla görülüyor. Dağda, köyde, sokakta Kürt ve emekçi kanı dökmekten çekinmeyenler dünyanın gözü ve kulağının üzerinde olduğu parlamentoda bile Kürt kadın parlamenterin kanını dökmekten çekinmiyor. Zorbalık, pervasızlık, yasa, hukuk tanımamazlık ayyuka çıkmış, had safhaya ulaşmıştır.

Emperyalist haydutlar, 3.Dünya savaşı hazırlıklarını yoğunlaştırmakla meşgul…

Bazı sol-sosyalist ve kendilerini komünist addeden kesimler hâlâ (evet, hâlâ) bir 3. Dünya Savaşı çıkacak mı çıkmayacak mı ve keza “süreci belirleyen esas etmen savaş mı devrim mi?” ikilemi girdabında, adeta miskince bir fikirsel jimnastik rehavetiyle, sorunu ele almaya devam ede dursunlar; fakat süreç, maalesef ki hem de çok hızlı bir şekilde, o istenmeyen malûm sona doğru ilerliyor. 

Fakir (Nubar Ozanyan)

Yaşamı boyunca hep yokluk ve fakirlik içinde yaşadı. Bundandır ki arkadaşları ona “Fakir’’ dedi. Ne zaman biraz dünya nimetlerine yakın olan olanaklara sahip olsa o yine fakir yaşamından ayrılmadı. Yaşamı fakir, bilinç ve yüreği zengin olan Nubar Ozanyan en alttakilerin, yoksulların, mazlumların yoldaşı olmaktan bir an olsun geri durmadı.

Servet Vergisi ve Sermayenin Olmayan Vijdanı

Bugünlerde de toplumsal eşitsizlik sermayenin birikimine ve merkezileşmesine koşut olarak artınca, zenginlerden servet vergisi alınmasını dilendirenlerde çoğalmaya başladı.[1] Servet vergisi, toplumsal servetin  belli ellerde birikmesinden bu yana ara sıra gündeme getiriliyor. Zaman zaman kısmen de uygulanmıştır. Örneğin savaş dönemlerinde vb. Yine ABD'de, 1960'larda 400 zenginden %53 oranında vergi alınmıştır.

Inger Nubar Can, Hewal Nubar, Nubar Yoldaş’a!

Halen pek çoğumuzun inanmak istemediği Nubar Ozanyan’ın ölümsüzleşmesinin 7. yılında, onu bir kez daha saygı ve sevgi ile anarken, şehadetinin yıldönümünde onu anlatmak da bizim için en zor yazılardan olacaktır.

Rusya / Ukrayna Savaşında Yeni Bir Aşama

Savaşın Rus topraklarına doğru genişlemesi Ukrayna'daki savaşın yeni bir aşamaya geçmesi anlamına geliyor.

6 Ağustos Salı gününden bu yana Ukrayna birlikleri Rusya sınırını geçerek Rusya'daki savaşta yeni bir cephe açtı. En az üç Ukrayna tugayı ve çeşitli taburlar savaşa dahil oldu ve ilerleme Rus topraklarının yaklaşık 30 kilometre içine kadar ulaştı. Bu, savaşın yeni bir aşamasının başlangıcına ve dünya savaşı tehdidinin önemli ölçüde yoğunlaşmasına işaret ediyor.

İKTİDARIN BÜYÜK YALANI: “HİÇ KİMSENİN YAŞAM TARZINA KARIŞMIYORUZ.”

Genel olarak tüm siyasal İslamcıların, ama özel olarak da İslamo-faşist Erdoğan ve iktidarının, başvurduğu en kullanışlı “idare etme” araçlarının ilk sırasında hiç kuşkusuz ki dinlerince de serbest sayılan takiyedir. Yani amaçlananı gerçekleştirebilmek için, gözünü dahi kırpmadan YALAN SÖYLEMEKTİR. 

Türkiye „Yarı-Sömürge“ Bir Ülke Mi? Emperyalizm Üzerine Notlar-4

Sömürge-Yarı-SömürgecilikÜzerine

Belliki sol-sosyalist eski nostaljik söylemlerin tekrarı bugün artık kitlelerde herhangi bir karşılık bulmuyor!

Geçenlerde, “dini bütün” olarak tabir edilen kesimlerden bir ahbabımla, “ne olacak bu memleketin hali” kıvamında sohbetteyken, şöylesi bir cümle kurmuştu: “Abi benim anlamadığım, bunca açlık, yoksulluk, işsizlik ve zulüm varken, yani koşullar aslında tam da siz devrimci solcuların kolayca taban bulmanıza ve kitleleri harekete geçirmenize ve hatta devrim bile yapmanıza bunca uygunken; bu derece atıl ve etkisiz olmanız, sence normal mi?”

KADINLARIN BİRLİĞİ | Kadınların Irkçı Hareketlere Katılımı: Karmaşık ve Çok Boyutlu Bir Gerçeklik -1-

Emperyalistler arası çelişkiler derinleştikçe, ekonomik kriz ağırlaştıkça vb. bu sistemin sarıldığı en temel dayanaklardan birinin ırkçılık-faşizm olduğunu biliyoruz. Zira bunun, sistemin alametifarikalarından biri olduğunu birçok -acı- deneyimiyle elbette biliyoruz. Şu anda yine tam da böyle zamanlardan geçtiğimizi söylüyoruz. Bu tehlikeye dair önlemler almaktan bahsediyoruz, özellikle Avrupa’da ırkçı partilerin yükselişini izlerken, Avrupa Parlamentosu’ndan çeşitli Avrupa ülkelerinin kendi seçimlerine odaklarımızı çeviriyoruz vs.

Sayfalar