Perşembe Nisan 17, 2025

Kürdistan’ın olası bağımsızlık ilanına ilişkin - Çetin Çeko

Kürdistan’ın olası bağımsızlık ilanına ilişkin üç önemli merkezden açıklama

Geçtiğimiz haftalarda Güney Kürdistan’ın olası bağımsızlık ilanına ilişkin üç önemli merkezden üç önemli açıklama geldi. Bunlardan biri İngiliz Parlamentosu Dış İlişkiler Komisyonu’nun, İngiliz hükümetine sunduğu Güney Kürdistan’ın bağımsızlık talebinin rasyonel olduğu raporu. Diğeri Irak Cumhurbaşkanı yardımcısı İyad Allavi’nin “Kürdistan’ın bağımsızlığını destekliyorum açıklaması. Üçüncüsü ise Türkiye Başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun “Bağımsız Kürdistan Türkiye için tehlike değil” açıklaması.

İngiliz Parlamentosu Dış İlişkiler Komisyonu’nun İngiliz hükümetine verdiği raporu tanıtan Komisyon Başkanı Muhafazakar Parti milletvekili Sir Richard Ottaway, Güney Kürdistan’ın bağımsızlığının ciddi bir olasılık olduğu, kendi kendini yönetme kapasitesi ve ekonomik potansiyeli dikkate alındığında, Kürdistan bölgesinin bağımsızlık isteği rasyoneldir değerlendirmesinde bulunuyor. Raporda Kürdistan’ın bağımsızlığının yakın bir zamanda gerçekleşeceğinin tahmin edilmediği, ancak bunun orta vadede mümkün olacağı ifade ediliyor. Komisyon’un en önemli değerlendirmelerden biri de, Kürdistan’ın olası bağımsızlık ilanı karşısından İngiliz Hükümeti’nin buna hazırlıklı olması.

Söz konusu raporu önemli kılan, içeriği yanında Kürdistan’ın bağımsızlık adımlarının İngiliz Parlamentosu ve Hükümeti düzeyinde ele alınması. Kürdistan’ın bağımsızlık girişimleri dünya devletlerinin başkentlerinde kapalı kapılar ardında konuşuluyor. İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres, Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman’ın ve Başbakan Binyamin Netanyahu’nın “Kürtlerin bağımsızlık arzusunu desteklemeliyiz’ sözlü beyanlarını bir yana koyarsak, ilk defa dünya siyasetinde ağırlığı olan bir devlet, en yüksek karar organları düzeyinde Kürdistan'ın bağımsızlık talebini açık bir şekilde gündemine alıyor.

İngiliz emperyalizminin dünya siyasi haritasının çizilmesinde ve Kürdistan’ın parçalanıp, paylaştırılmasında tarihsel rolü biliniyor. İngiltere'nin bu olumsuz rolü, bu kez Kürdistan'ın lehine dönmüş gözüküyor. Yakın geçmişte Yugoslavya’nın parçalanarak Balkanlarda yeni siyasi sınırların çizilmesinde ve Kosova’nın bağımsızlığında ABD profil olarak önde gözükse de, projenin asıl sahibinin İngiltere olduğunu hatırlatmakta yarar var.

Kürdistan hükümetinin ilerde 140. Madde bağlamında “sorunlu bölgeler” ve bağımsızlığa ilişkin yapmayı planladığı her iki referandumu, İngiliz Hükümeti’nin İskoçya örneğinden yola çıkarak desteklemesi, komisyon raporunda yer alan yaklaşımlardan dolayı muhtemel.

Zengin yeraltı enerji kaynaklarına sahip Güney Kürdistan'da çok sayıda ülkenin Erbil'de konsoloslukları ve uluslararası kuruluşların temsilcikleri var. IŞİD’in Kürdistan’a saldırısı ardından bu devletler ve kurumlar askeri ve siyasi danışman sayılarını arttırdılar. Bu da İngiltere Parlamentosu’nun Kürdistan’ın geleceğine ilişkin benzer çalışmaların, diğer batılı devlet parlamentoları tarafından da gündeme gelmesi ihtimalini güçlendirmekte.

Washington’un bağımsız Kürdistan’a ilişkin siyasetini yakından takip eden isimlerden ABD’li eski diplomat ve bir dönem Kürdistan Bölgesi Yönetimi’ne danışmanlık yapan Peter Galbraith, Kongre Üyeleri’nin artık açıkça, bağımsız bir Kürdistan’ı desteklediklerini belirtiyor. Beyaz Saray yetkilileri de gazetecilere haber yapılmamak kaydıyla yaptıkları açıklamalarda, Kürdistan’ın bağımsızlığını ilan edeceğini ifade ediyorlar.

Irak Parlamentosu’nda Kürtlerin ayrılma hakkını savunan önemli sayıda parlamenter var

Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı İyad Allavi “ilkesel olarak Kürt devletini destekliyorum” açıklamasını Rudaw haber ajansına verdiği söyleşide dile getirdi. Bu beyan Allavi’nin her ne kadar kendi kişisel görüşünü ifade etse de, temsil ettiği Şii siyasi grubun ve taşıdığı Irak Cumhurbaşkanı Yardımcılığı misyonuyla Irak içinden yapılan önemli ve tarihi bir açıklama niteliğinde. Bağdat’ta Allavi gibi düşünen çok sayıda politikacı var. Türkiye’deki siyasetçiler ve analizciler, Ankara penceresinden Kürtlerin ayrılma hakkına baktıklarından, HDP milletvekilleri de dahil, Türk parlamentosunda Kürtlerin ayrılma hakkını savunan bir parlamenter bile bulmaları güç. Bu açıdan, Bağdat’ta Kürtlerin ayrılma hakkını savunan önemli sayıda Arap parlamenterin olacağı akıllara gelmiyor.

İyad Allavi, devrik Saddam rejimine karşı batıda yetişmiş, aynı zamanda İngiliz vatandaşı olan önemli bir siyasetçi. Irak'ın 2003 yılında Amerika Birleşik Devletleri önderliğinde işgalinden sonra kurulan Irak Geçici Hükümeti'nde Başbakan sıfatıyla görev yaptı. Batı’nın Irak politikalarının en sadık figürlerinden biri olarak kabul ediliyor. 2014 seçimlerinde Kürdistan Demokrat Partisi ve Kürdistan Yurtseverler Birliği’ni saymazsak, 328 sandalyeli Irak parlamentosunda, Vataniye Koalisyonu olarak 21 sandalyesi olan Şii Arap kökenli dördüncü grubun lideri.

Allavi, ABD’nin zorlamasıyla Erbil ile Bağdat arasındaki adı konmamış ateşkesin, IŞİD’in kontrol altına alınması ardından fazla süremeyeceğini, Kürtlerin de bağımsızlık taleplerden vazgeçmeyeceklerini gayet iyi biliyor. Bu açıdan Güney Kürdistan’a ilişkin İngiltere ile Allavi’nin açıklamaları üst üste düşüyor.

Türkiye, Kürdistan’ın bağımsızlık ilanı karşısında ne yapabilir?

Türkiye Başbakan’ı Ahmet Davutoğlu, Almanya’da yayımlanan Frankfurter Allgemeine Zaitung gazetesine verdiği röportajda, “Irak Kürtlerinin bağımsız bir devlet kurmaları için bir pencere açılıyor. Bu Türkiye için bir tehlike oluşturur mu?” sorusuna, “Türkiye için değil ama bölge istikrarı için evet” cevabını verdi.  Davutoğlu, sınırların değişmesi durumunda ise, çatışmaların ve devletler arasındaki kargaşaların artacağından, mevcut sınırların haliyle kalmasının daha iyi olacağını ifade etti.

Güney Kürdistan’daki statü, düne kadar Türkiye’nin bütün engellemelerine rağmen uzun ve zorlu bir mücadelenin ardından, uluslararası toplumun desteğiyle ortaya çıktı. Türkiye, bu karşı koyuşun kendisi için hem siyasi hem de ekonomik götürüsünün fazla olmasından dolayı, iradesi dışında Güney Kürdistan realitesini kabullenmek zorunda kaldı. Bu yaklaşımında en belirleyici özellik, Kürdistan’ın zengin enerji kaynaklarının dünya pazarlarına aktarılmasında pay sahibi olma girişimi vardı. Türkiye’nin bu siyaseti kendi Kürt politikasıyla uyumlu değildi. Bu uyumsuzluğu bilerek Güney Kürdistan siyasetini oluşturdu.

Türkiye, ısrarlı bir biçimde Kürdistan’ın diğer üç parçasında Kürtlerin statü kazanmamaları, Güney’de ise Irak’ın siyasi ve toprak bütünlüğü içinde Kürtlerin ayrılmamalarını istiyor. Batı Kürdistan’da Kobanê merkezinin Kürdistanlı güçler tarafından IŞİD çetelerinden temizlenmesinden rahatsız olan Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, “Biz yeni bir Irak olsun istemiyoruz. Nedir bu? Kuzey Irak... Şimdi de Kuzey Suriye doğsun! Bunu kabullenmemiz mümkün değil.” açıklamasını geçtiğimiz gün Afrika ziyaretinden dönerken yaptı. Fakat Kürtlerin ulusal demokratik statü talepleri, Kürt hareketinin her üç parçada geldiği aşama ve uluslararası konjonktür, Türkiye’nin karşı koyuşunu Güney Kürdistan’da olduğu gibi boşa çıkaracaktır.

Ahmet Davutoğlu, Güney Kürdistan’ın bağımsız devlet olması durumunda, sınırların değişeceği, bunun da çatışmalara, devletler arasında kargaşaya neden olacağını söylüyor. Böyle olsa bile Kürtlere meşru ve tarihsel haklarınızdan nasıl vazgeçin denebilir? Kürtlere karşı savaş açanlar, meşru ayrılma hakkını tanımayanlar asıl kargaşa yaratanlar değil mi?

Ayrıca Davutoğlu’nun söylediğinin tersine, Güney Kürdistan’ın, Irak’tan savaşarak değil, barışçıl yollardan ayrılması en büyük olasılık gözüküyor. Muhtemelen uluslararası toplumun gözetiminde Irak, Kürtlerle anlaşmak zorunda bırakılarak Kürdistan’ın bağımsızlığı planlanıyor. Güney Kürdistan’ın, Irak’tan barışçıl bir şekilde ayrılması durumunda Ortadoğu’da bir ilk gerçekleşerek, klasik kanlı ve acılı Ortadoğu senaryosu olan savaşa ve şiddete dayalı çözüm anlayışını büyük bir olasılıkla Kürtler ve çözümden yana olan Iraklı Araplar değiştirmiş olacaklar.

Kürdistan Bölgesi Yönetimi (KBY) yetkilileri ayrılmanın anlaşarak, barışçıl yollardan olmasını her fırsatta dile getiriyorlar ve Çekler ile Slovakların ayrılışını örnek veriyorlar. KBY’nin ayrılma siyaseti, anlaşma merkezli, ulusal ve uluslararası temayüller üzerinden yol haritasıyla ilerliyor. Bu açıdan KBY, uluslararası toplumun Irak siyaseti karşısında, oyunbozan rolünde olmayan, sorunların diyalog ve müzakerelerle çözümü üzerine inşa edilen politikasını şu ana kadar başarıyla devam ettirdi.

Bağımsız Kürdistan’ın bölgede veya uluslararası denklemde bir devlet veya blok lehine dengelerin değişmesine kaşı çıkışlar, IŞİD benzeri saldırlar elbette olacaktır. Bu hesaplanan ve  beklenen bir tepkidir. Fakat malumun ilanına Türkiye, İran ve Suriye’nin itirazlarının meşruiyetleri olamayacaktır. Geriye istemeyerek de olsa Davutoğlu’nun “Bağımsız Kürdistan Türkiye için tehlike değil” söylemine yürekten inanması ve bu söylem üzerinden, Türkiye’nin yeni bir siyaset oluşturması kalıyor.

Son haftalarda Kürdistan’ın olası bağımsızlığına ilişkin İngiltere, Irak ve Türkiye’den gelen açıklamaları üst üste koyup okuduğumuzda, İngiliz Parlamentosu Dış İlişkiler Komisyonu’nun raporunda belirtildiği gibi, orta vadede bağımsız Kürdistan’a dünyanın hazırlık yapmakta olduğunu söyleyebiliriz.

 

Çetin Çeko


68156

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de  aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)

Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)

Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?

Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?

Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.

SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..

“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”

“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)

7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.

İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor

Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.

Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.

3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?

Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.

Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)

Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.

Emperyalizm Üzerine Notlar-7

Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler

Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve  bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde  emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.

Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek

Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.

Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi

Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)

Sayfalar