Kürdistan’ın olası bağımsızlık ilanına ilişkin - Çetin Çeko

Kürdistan’ın olası bağımsızlık ilanına ilişkin üç önemli merkezden açıklama
Geçtiğimiz haftalarda Güney Kürdistan’ın olası bağımsızlık ilanına ilişkin üç önemli merkezden üç önemli açıklama geldi. Bunlardan biri İngiliz Parlamentosu Dış İlişkiler Komisyonu’nun, İngiliz hükümetine sunduğu Güney Kürdistan’ın bağımsızlık talebinin rasyonel olduğu raporu. Diğeri Irak Cumhurbaşkanı yardımcısı İyad Allavi’nin “Kürdistan’ın bağımsızlığını destekliyorum açıklaması. Üçüncüsü ise Türkiye Başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun “Bağımsız Kürdistan Türkiye için tehlike değil” açıklaması.
İngiliz Parlamentosu Dış İlişkiler Komisyonu’nun İngiliz hükümetine verdiği raporu tanıtan Komisyon Başkanı Muhafazakar Parti milletvekili Sir Richard Ottaway, Güney Kürdistan’ın bağımsızlığının ciddi bir olasılık olduğu, kendi kendini yönetme kapasitesi ve ekonomik potansiyeli dikkate alındığında, Kürdistan bölgesinin bağımsızlık isteği rasyoneldir değerlendirmesinde bulunuyor. Raporda Kürdistan’ın bağımsızlığının yakın bir zamanda gerçekleşeceğinin tahmin edilmediği, ancak bunun orta vadede mümkün olacağı ifade ediliyor. Komisyon’un en önemli değerlendirmelerden biri de, Kürdistan’ın olası bağımsızlık ilanı karşısından İngiliz Hükümeti’nin buna hazırlıklı olması.
Söz konusu raporu önemli kılan, içeriği yanında Kürdistan’ın bağımsızlık adımlarının İngiliz Parlamentosu ve Hükümeti düzeyinde ele alınması. Kürdistan’ın bağımsızlık girişimleri dünya devletlerinin başkentlerinde kapalı kapılar ardında konuşuluyor. İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres, Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman’ın ve Başbakan Binyamin Netanyahu’nın “Kürtlerin bağımsızlık arzusunu desteklemeliyiz’ sözlü beyanlarını bir yana koyarsak, ilk defa dünya siyasetinde ağırlığı olan bir devlet, en yüksek karar organları düzeyinde Kürdistan'ın bağımsızlık talebini açık bir şekilde gündemine alıyor.
İngiliz emperyalizminin dünya siyasi haritasının çizilmesinde ve Kürdistan’ın parçalanıp, paylaştırılmasında tarihsel rolü biliniyor. İngiltere'nin bu olumsuz rolü, bu kez Kürdistan'ın lehine dönmüş gözüküyor. Yakın geçmişte Yugoslavya’nın parçalanarak Balkanlarda yeni siyasi sınırların çizilmesinde ve Kosova’nın bağımsızlığında ABD profil olarak önde gözükse de, projenin asıl sahibinin İngiltere olduğunu hatırlatmakta yarar var.
Kürdistan hükümetinin ilerde 140. Madde bağlamında “sorunlu bölgeler” ve bağımsızlığa ilişkin yapmayı planladığı her iki referandumu, İngiliz Hükümeti’nin İskoçya örneğinden yola çıkarak desteklemesi, komisyon raporunda yer alan yaklaşımlardan dolayı muhtemel.
Zengin yeraltı enerji kaynaklarına sahip Güney Kürdistan'da çok sayıda ülkenin Erbil'de konsoloslukları ve uluslararası kuruluşların temsilcikleri var. IŞİD’in Kürdistan’a saldırısı ardından bu devletler ve kurumlar askeri ve siyasi danışman sayılarını arttırdılar. Bu da İngiltere Parlamentosu’nun Kürdistan’ın geleceğine ilişkin benzer çalışmaların, diğer batılı devlet parlamentoları tarafından da gündeme gelmesi ihtimalini güçlendirmekte.
Washington’un bağımsız Kürdistan’a ilişkin siyasetini yakından takip eden isimlerden ABD’li eski diplomat ve bir dönem Kürdistan Bölgesi Yönetimi’ne danışmanlık yapan Peter Galbraith, Kongre Üyeleri’nin artık açıkça, bağımsız bir Kürdistan’ı desteklediklerini belirtiyor. Beyaz Saray yetkilileri de gazetecilere haber yapılmamak kaydıyla yaptıkları açıklamalarda, Kürdistan’ın bağımsızlığını ilan edeceğini ifade ediyorlar.
Irak Parlamentosu’nda Kürtlerin ayrılma hakkını savunan önemli sayıda parlamenter var
Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı İyad Allavi “ilkesel olarak Kürt devletini destekliyorum” açıklamasını Rudaw haber ajansına verdiği söyleşide dile getirdi. Bu beyan Allavi’nin her ne kadar kendi kişisel görüşünü ifade etse de, temsil ettiği Şii siyasi grubun ve taşıdığı Irak Cumhurbaşkanı Yardımcılığı misyonuyla Irak içinden yapılan önemli ve tarihi bir açıklama niteliğinde. Bağdat’ta Allavi gibi düşünen çok sayıda politikacı var. Türkiye’deki siyasetçiler ve analizciler, Ankara penceresinden Kürtlerin ayrılma hakkına baktıklarından, HDP milletvekilleri de dahil, Türk parlamentosunda Kürtlerin ayrılma hakkını savunan bir parlamenter bile bulmaları güç. Bu açıdan, Bağdat’ta Kürtlerin ayrılma hakkını savunan önemli sayıda Arap parlamenterin olacağı akıllara gelmiyor.
İyad Allavi, devrik Saddam rejimine karşı batıda yetişmiş, aynı zamanda İngiliz vatandaşı olan önemli bir siyasetçi. Irak'ın 2003 yılında Amerika Birleşik Devletleri önderliğinde işgalinden sonra kurulan Irak Geçici Hükümeti'nde Başbakan sıfatıyla görev yaptı. Batı’nın Irak politikalarının en sadık figürlerinden biri olarak kabul ediliyor. 2014 seçimlerinde Kürdistan Demokrat Partisi ve Kürdistan Yurtseverler Birliği’ni saymazsak, 328 sandalyeli Irak parlamentosunda, Vataniye Koalisyonu olarak 21 sandalyesi olan Şii Arap kökenli dördüncü grubun lideri.
Allavi, ABD’nin zorlamasıyla Erbil ile Bağdat arasındaki adı konmamış ateşkesin, IŞİD’in kontrol altına alınması ardından fazla süremeyeceğini, Kürtlerin de bağımsızlık taleplerden vazgeçmeyeceklerini gayet iyi biliyor. Bu açıdan Güney Kürdistan’a ilişkin İngiltere ile Allavi’nin açıklamaları üst üste düşüyor.
Türkiye, Kürdistan’ın bağımsızlık ilanı karşısında ne yapabilir?
Türkiye Başbakan’ı Ahmet Davutoğlu, Almanya’da yayımlanan Frankfurter Allgemeine Zaitung gazetesine verdiği röportajda, “Irak Kürtlerinin bağımsız bir devlet kurmaları için bir pencere açılıyor. Bu Türkiye için bir tehlike oluşturur mu?” sorusuna, “Türkiye için değil ama bölge istikrarı için evet” cevabını verdi. Davutoğlu, sınırların değişmesi durumunda ise, çatışmaların ve devletler arasındaki kargaşaların artacağından, mevcut sınırların haliyle kalmasının daha iyi olacağını ifade etti.
Güney Kürdistan’daki statü, düne kadar Türkiye’nin bütün engellemelerine rağmen uzun ve zorlu bir mücadelenin ardından, uluslararası toplumun desteğiyle ortaya çıktı. Türkiye, bu karşı koyuşun kendisi için hem siyasi hem de ekonomik götürüsünün fazla olmasından dolayı, iradesi dışında Güney Kürdistan realitesini kabullenmek zorunda kaldı. Bu yaklaşımında en belirleyici özellik, Kürdistan’ın zengin enerji kaynaklarının dünya pazarlarına aktarılmasında pay sahibi olma girişimi vardı. Türkiye’nin bu siyaseti kendi Kürt politikasıyla uyumlu değildi. Bu uyumsuzluğu bilerek Güney Kürdistan siyasetini oluşturdu.
Türkiye, ısrarlı bir biçimde Kürdistan’ın diğer üç parçasında Kürtlerin statü kazanmamaları, Güney’de ise Irak’ın siyasi ve toprak bütünlüğü içinde Kürtlerin ayrılmamalarını istiyor. Batı Kürdistan’da Kobanê merkezinin Kürdistanlı güçler tarafından IŞİD çetelerinden temizlenmesinden rahatsız olan Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, “Biz yeni bir Irak olsun istemiyoruz. Nedir bu? Kuzey Irak... Şimdi de Kuzey Suriye doğsun! Bunu kabullenmemiz mümkün değil.” açıklamasını geçtiğimiz gün Afrika ziyaretinden dönerken yaptı. Fakat Kürtlerin ulusal demokratik statü talepleri, Kürt hareketinin her üç parçada geldiği aşama ve uluslararası konjonktür, Türkiye’nin karşı koyuşunu Güney Kürdistan’da olduğu gibi boşa çıkaracaktır.
Ahmet Davutoğlu, Güney Kürdistan’ın bağımsız devlet olması durumunda, sınırların değişeceği, bunun da çatışmalara, devletler arasında kargaşaya neden olacağını söylüyor. Böyle olsa bile Kürtlere meşru ve tarihsel haklarınızdan nasıl vazgeçin denebilir? Kürtlere karşı savaş açanlar, meşru ayrılma hakkını tanımayanlar asıl kargaşa yaratanlar değil mi?
Ayrıca Davutoğlu’nun söylediğinin tersine, Güney Kürdistan’ın, Irak’tan savaşarak değil, barışçıl yollardan ayrılması en büyük olasılık gözüküyor. Muhtemelen uluslararası toplumun gözetiminde Irak, Kürtlerle anlaşmak zorunda bırakılarak Kürdistan’ın bağımsızlığı planlanıyor. Güney Kürdistan’ın, Irak’tan barışçıl bir şekilde ayrılması durumunda Ortadoğu’da bir ilk gerçekleşerek, klasik kanlı ve acılı Ortadoğu senaryosu olan savaşa ve şiddete dayalı çözüm anlayışını büyük bir olasılıkla Kürtler ve çözümden yana olan Iraklı Araplar değiştirmiş olacaklar.
Kürdistan Bölgesi Yönetimi (KBY) yetkilileri ayrılmanın anlaşarak, barışçıl yollardan olmasını her fırsatta dile getiriyorlar ve Çekler ile Slovakların ayrılışını örnek veriyorlar. KBY’nin ayrılma siyaseti, anlaşma merkezli, ulusal ve uluslararası temayüller üzerinden yol haritasıyla ilerliyor. Bu açıdan KBY, uluslararası toplumun Irak siyaseti karşısında, oyunbozan rolünde olmayan, sorunların diyalog ve müzakerelerle çözümü üzerine inşa edilen politikasını şu ana kadar başarıyla devam ettirdi.
Bağımsız Kürdistan’ın bölgede veya uluslararası denklemde bir devlet veya blok lehine dengelerin değişmesine kaşı çıkışlar, IŞİD benzeri saldırlar elbette olacaktır. Bu hesaplanan ve beklenen bir tepkidir. Fakat malumun ilanına Türkiye, İran ve Suriye’nin itirazlarının meşruiyetleri olamayacaktır. Geriye istemeyerek de olsa Davutoğlu’nun “Bağımsız Kürdistan Türkiye için tehlike değil” söylemine yürekten inanması ve bu söylem üzerinden, Türkiye’nin yeni bir siyaset oluşturması kalıyor.
Son haftalarda Kürdistan’ın olası bağımsızlığına ilişkin İngiltere, Irak ve Türkiye’den gelen açıklamaları üst üste koyup okuduğumuzda, İngiliz Parlamentosu Dış İlişkiler Komisyonu’nun raporunda belirtildiği gibi, orta vadede bağımsız Kürdistan’a dünyanın hazırlık yapmakta olduğunu söyleyebiliriz.
Çetin Çeko
Son Haberler
Sayfalar

Somut Duruma Dair Bazı Gerçekler
Gerek uluslararası planda ve gerekse yaşadığımız coğrafyada devrimci ve komünist hareket emperyalizm ve dünya gericiliğine karşı mücadelede geniş emekçi yığınların desteğine sahip değildir. Yine kendiliğinden gelişen kitle hareketlerini örgütlemede ve uluslararası dayanışmayı geliştirip büyütmede de yetersizdir.

NATO, SAVAŞ KIŞKIRTICISI BİR ODAKTIR; DERHAL DAĞITILMALIDIR!
Başını ABD’nin çektiği, emperyalist bir saldırganlık paktı olarak kurulan ve icraatlarıyla bunun gereğince davranan NATO’nun 75. Kuruluş yıl dönümü vesilesiyle gerçekleştirilen zirvede, ABD Başkanı Biden, NATO’nun: “Saldırganlığa ve saldırganlık korkusuna karşı bir kalkan yaratma umuduyla kurulduğunu” söylüyorsa da ama tarihsel gerçekler bunun külliyen kaba bir yalandan ve de arsızca bir manipüle edişten ibaret olduğunu kolayca gözler önüne serer.

Bozkurt’un anlamı (Nubar Ozanyan)
Yoksullar ve ötekiler için her yer ölüm kokan mayın tarlasına döndü. Türk olmayanların, -ötekilerin- Türkiye’de soluk alması ve yaşaması zulme dönüştü. Öteki olarak yaşamak, çalışmak, kendi ana dilinde Kürtçe, Arapça konuşmak, şarkı söylemek, yasak ve suç olan bir ülkede demokrasiden, özgürlükten, insan haklarından bahsedilebilir mi?

Seçimler ve siyasi parti konusunda proletaryalarla sohbet
İstanbul'u kazanan türkiye'yi kazanır.
Nedir bu tayyip'in sözleriyle vücut bulan yaklaşım.
Bir hayel mi yoksa bir gerçeklik mi?
Veyahut da burjuvaların içerisinde bir insanın söyledikleri hala dört nala giden atlarıyla şehirlerin surlarını yıkabileceğini düşünen bizim insanların söylediklerinden daha gerçekçi sözler mi?
Gerçekten noelibarel politikaların en yoğun olarak hissedildiği şehirleri kazanmak türkiye'yi kazanmak mı demek?
Peki bunu böyle kabul etmek kolay mı?

DEVRİMCİ SİYASAL MÜCADELEYİ ANIN SOMUT GÜNCEL TOPLUMSAL SORUNLARI ÜZERİNDEN ÖRGÜTLEMEK.
Temel hedefleri, mevcut kurulu düzeni devrimci bir kitlesel kalkışmayla tasfiye edip, yerine sosyalist bir sistem kurmak olan devrimci sol-sosyalist ve komünist güç ve yapıların, devrimi gerçekleştirebilmeleri esasen, devrim öncesi süreci, devrimi örgütleyebilme hedefiyle ele almalarına ve bundaki performans ve başarılarına bağlıdır.

ADİL OLAMASINI BECEREMEYECEKSEK; BU SİSTEMİ YIKMAYA NE GEREK VAR Kİ?
Bugün, Devletin “üst aklı” denilen birimlerince organize edilip, şeriat özlemcisi dinci yobaz karanlık güçlerce gerçekleştirilen Sivas-Madımak vahşetinin 31. Yıl dönümü. Tam iki gün sonra da yine devletin aynı karanlık derin güçlerinin bir şekilde yönlendirdiği besbelli olan bir başka vahşetin, Erzincan-Başbağlar katliamının 31. Yıl dönümü.

BUGÜN ARTIK ÇOK DAHA AÇIK BİR HÂL ALAN ŞERİAT TEHDİDİNE KARŞI LAİKLİĞİ SAVUNMAK, SÜRECİN ÖNE ÇIKAN ACİL VE ÖNEMLİ GÖREVLERİNDENDİR.
Kendisini “Anayasal Hukuk Devleti” olarak tanımlayan bir devlet düşünün ki Anayasasında hâlâ; “Türkiye Cumhuriyeti, (…), demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” İlkesi yürürlükteyken; bu ülkede şeriat propagandası yapmak serbest olsun ve ama dayanağını mevcut Anayasa ve yasalardan alan, şeriata karşı çıkmak ve de laikliği savunmak suç olsun!

Oy Zemano (Nubar Ozanyan)
Her yönüyle çürümüş sistemin katilleri, Kürdistan topraklarını yakmaya devam ediyor. Amed ve Merdin’de hem insanları hem de buğday ve mısırları yaktı. Evlat kokan Kürdistan toprakları şimdi duman kokuyor. Ateş ve dumanla yazılı TC’nin yüz yıllık tarihi “yakma ve yıkma”nın tarihidir. Bilmeyenler bilsin, duymayanlar duysun. Dün Ermeni kadın ve çocukları kiliselerde, Alevileri inanç ve ibadet mekanlarında, Kürtleri mağaralarda, köylerde yakanlar bugün yine Kürdü kadim topraklarında yakıyor.

CHP’NİN “Türkiye yüzyılı maarif modeli ”Ve kürtlerin iradesinin gaspı karşısında laisizm ve hukuk sınavı.
İslamo-faşist Erdoğan diktatörlüğünün, “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” ile yapmaya çalıştığının, tam olarak,eğitim ve öğretim sistemininSunni İslamcı dini esasları üzerine oturtulması olduğu, daha önceki iki yazıda ve keza Kürtlerin iradesine karşı bir sömürge siyaseti olan kayyum uygulaması da bir başka yazıda özetlenmişti.

Kadro Olmak Aynı Zamanda Kendimize Karşı da Kadro Olmak Demektir
Bir kadronun ihtiyaç duyduğu nitelikler bugün sürekli ideolojik saldırı altındadır. Burjuvazi sadece protestoları, teoriyi, örgütleri değil aynı zamanda doğrudan tek tek kadroları da hedef almakta ve onları ideolojik etki yoluyla etkisizleştirmeye ya da kendi tarafına çekmeye çalışmaktadır.