Salı Eylül 24, 2024

Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (1)

Nasıl ki genel siyasal mücadele ve siyaset ediş tarzı, küresel ve yerel bazdaki ekonomik, politik, eğitsel, askeri, kültür-sanatsal, çevresel-iklimsel, ezen-ezilen cins, inanç ve etnik sorunlar yekûnu olan toplumsal dinamikler zemini üzerinden kendisini var edip sürdürüyorsa; birebir aynı şekilde, devrimci siyasal mücadele ve siyaset ediş tarzı da aynı küresel ve yerel toplumsal dinamikler üzerinden kendisini var edip sürdürmesi gerekiyor. Normal ve de olması gerekendir bu.

Çünkü nihayetinde, sınıfsal bir olgu olarak siyaset ve siyasal mücadele; her bir sınıf ve katmanın, toplumsal grup ve zümrenin küresel ve yerel bazda, yukarıda ifade edilen toplumsal sorunlar zemininde kıyasıya süren çıkarlar çatışmasını, kısa, orta ve uzun vadede nihai olarak kendi lehine çevirme ve sonuçlandırma kavgasının bir ifadesinden başka bir şey değildir.

Ve keza siyasal mücadele ve siyaset ediş tarzı, çok tipik ve çok doğrudan bir şekilde; yüzlerce strateji ve taktikle, “şah-mat” ana hedefi üzerine kurulmuş olan bir satranç oyunu gibi; ana hedefe kilitli strateji ve taktikler toplamından ibarettir. Dolayısıyla da “maçı” kazanmanın ve başarıya ulaşmanın en temel altın kuralı; oyunu kuralına göre oynamaktır. 

Gerek küresel ve gerekse yerel planda, ana stratejik hedefi, tüm kurum ve kuruluşlarıyla kapitalist-emperyalist sistemi tümüyle ortadan kaldırmak olanların siyaset yapış ve siyasal mücadeleyi yürütüş tarzı, oyunun kuralı gereğince ele alınmadıkça; ağır bedeller ödeniyor olmasına karşın, ilerleme kaydedemeden, maalesef ki yerinde saymaya ve daha da kötüsü, geriye düşmeye devam eder. Nitekim mevcut durumumuz, yarım asırlık geçmişi olan birçok devrimci sol-sosyalist ve komünist parti ve örgüt açısından; üç aşağı-beş yukarı, maalesef ki bu minvaldedir.

Bu trajik durumun en başta gelen temel nedenlerinden biri, hiç kuşkusuz ki siyasal mücadeleyi ele alış ve yürütüş tarzımızda içine düşülen yanlış, sakat ve de tek boyutlu tutum ve yaklaşımlarımızdır. Tarihimizin uzunca bir döneminde, iktidar hedefli devrimci siyasal mücadeleyi, kimilerimiz “suni dengeyi kırmak”, kimilerimiz ise “kırdan kente iktidarı parça parça ele geçirmek” maksadıyla, şehir ve kır gerillasının gerçekleştireceği askeri eylemliliklere indirgedi. Öyle ki faşist diktatörlüğün sivil ve resmi silahlı güçlerine karşı en çok eylem gerçekleştirenler, tartışmasız, en tutarlı ve en kararlı devrimci mücadele yürütücüleri sayıyordu kendilerini. Devrimi gerçekleştireceği öngörülen kitlelerin eğitim ve örgütlenmelerini ise, özel olarak dert etmek de gerekmiyordu; çünkü nasılsa kıyasıya yürütülen silahlı mücadele seyri içinde bu, esasen, kendiliğinden de mümkün olabilecek bir şeydi.

Peki böyle mi oldu? Olmadığı, orta yerdeki taban kitlemiz ve kitle örgütlülüğümüz gerçekliğiyle, başka da bir kanıt göstermeye gerek bıraktırmayacak kadar, zaten sabit değil midir?

(Türkiye ve K. Kürdistan özgülünde silahlı mücadelenin gerçek anlamda semeresini toplayabilen istisna yapı, elbette ki sadece Kürt Özgürlük Hareketi olabildi. Ona bunu başarma imkânı veren ana belirleyen unsur ise; hiç kuşkusuz ki öncelikle, kendisine esas mücadele sahası seçtiği K. Kürdistan’da devrimci silahlı mücadelenin ana dinamiğinin ulusal çelişme olduğunu isabetlice belirleyip, bunun çözümünü öncelemesiydi. Ve bir diğer belirleyen unsur ise; silahlı mücadelenin kendiliğinden eğitici ve örgütleyici etkisini, legal ve illegal birçok farklı mekanizma ve araçlar oluşturarak; iradi, planlı-programlı bir kitle çalışması ısrarıyla, daha bir ileri boyuta taşımayı ve böylece gerçek anlamda kitleselleşmeyi başarmış olmasıdır.)

Sonra süreç içerisinde, devletin savaş kabiliyetini, özelliklede edindiği ve de geliştirdiği savaş teknolojisindeki yeniliklerle; kırda ve şehirlerde kendi hakimiyet ve kontrol imkanını arttırmayı, kır ve şehir gerillasının ise hareket alan ve kabiliyetini alabildiğine sınırlayıp, esasen de etkisiz kılmayı başarmasıyla birlikte; devrimci sol-sosyalist ve komünist güçlerin, tek yol olarak bellediği, gerilla savaşına indirgenmiş olan iktidar hedefli devrimci siyasal mücadelenin de esasen sonuna gelinmiş oldu.

Bir tarih vermek gerekirse; takriben on-on beş yıldan beridir ki anılan bu devrimci güçlerin yürüte geldikleri herhangi bir silahlı mücadele pratiğine/ gerçekliğine tanık olunamıyor.

Ve ama ilginçtir bu güçlerin hemen hemen tümü, adeta bir ölü sessizliği içerisinde, öylece seyre koyulmuş gibiler. Kimse ne “kızıl siyasi üsler oluşturarak kırdan şehirlerin fethi” esasına dayanan USHSS adına, ne “Sosyalist Halk Savaşı Stratejisi” adına ve nede “Öncü Savaş Stratejisi” adına, içine girilen bu on-on beş yıllık yürütülemeyen silahlı mücadele sürecinin bir izahatını yapıyor ve ne de yeni bir rota, yeni bir devrim stratejisi oluşturma derdi ve gayreti içerisinde. Daha da beteri, birçoğu hâlâ ve adeta “iman kuvvetiyle”; dünden savuna geldikleri devrim strateji ve taktiklerinin bugün için de geçerli tek yol olduğunu yazıp-çizerek propaganda etmeye devam ediyor. Bir şekilde itiraz etmeye yeltenen olursa, onları da “devrim inancını tüketmişler” olarak yaftalamakta herhangi bir sakınca görmüyor.

Oysa yadsınamaz (ve de “bilimsellik” adına yadsınmaması da gereken) somut nesnel olgular üzerinden sürecin iktisadi, sosyal, siyasal ve de askeri analizini yapabilme kabiliyetine sahip her siyasal oluşum, ortaya çıkan yeni ve farklı olgusal gerçeklerin artık dünde kalmış olan devrim strateji, taktik ve mücadele yol, yöntem ve araçlarıyla alınabilecek bir yolun kalmadığını; devrimci siyasal mücadelenin devam ettirilebilmesi için, öncelikli olarak, uygulana gelen stratejinin tüm unsurlarıyla mutlak surette yenilenerek, günün realitesine uygun yeni bir devrim stratejisi, yeni mücadele yol-yöntem ve örgütsel mekanizmalarının oluşturulması gerektiğini rahatlıkla idrak edebilir.

(Devam edecek)                                                                     

 

1419

Umudun Şiarı: “Size Verdiğimiz Süre Doldu!”

Emperyalist sermayenin uluslararası bir kaç merkezdeki dönüş hızına bağlı ve orantılı olarak, dünya halklarının direnişlerinin hızı da artıyor.

Yaşadıklarımız reddedilmelidir!

Ecdadımız Kayıkları, Biz Gemicikleri Yürüttük

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan her fırsatta ecdadından bahsetmekten geri durmuyor. Yerel seçimlere yönelik bir yatırım olduğu herkesçe bilinen, konunun uzmanlarınca da birçok eksiği bulunduğu iddia edilen Marmaray tüp geçidi milyonların can güvenliği hiçe sayılarak apar topar açıldı. Başbakan açılıştaki konuşmasında da “ecdadımız gemileri karadan yürüttü, iktidarımız da denizlerin üstünden vagonları yürütüyor” dedi.

Din Kardeşligi masali ve türban sovu

AKP meclisteki türbanlı milletvekili şovuyla halkı uyutma yolunda kendisine yakışır bir adım daha atmış oldu. Oysa din, türban ya da özgürlük diye bir dertleri yok. Onlar ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmanın ve hizmet ettikleri bu düzenin ezen- ezilen, sömüren- sömürülen çelişkisini halkın gözünden kaçırmanın derdinde. Türbanı bu korkunç düzeni saklamak için bir şal olarak kullanmaktadırlar. Tuhaf olan şu ki, türban takan kadınların çoğu da bu düzenin mağdurlarıdırlar. Ne var ki onlar bunun farkında değil. Biraz düşünseler iyice esaret altına girdiklerini göreceklerdir.

Ortadoğu yeniden biçimlen(diril)irken …[*]

“Karanlık saatler geldiğinde,

o zamanın insanı da gelir.”[1]

 

Ortadoğu yeniden biçimlen(diril)irken söylenmesi gerekeni, gecikip, lafı dolandırmadan hemen belirteyim: Büyük bir alt üst oluşun içindeyiz…

Bu kadar da değil; her şey daha da ağırlaşarak vahimleşecek; veya tarih müthiş hızlanacak; ya da sık sık Montesquieu’nun, “Ne mutlu tarihi sıkıcı olan halka” sözü anımsanacak…

Ercan Binay’dan mektup var Abdullah KALAY’a özgürlük!

“Zulümle abad olunmaz.”[2]

 

Cumhuriyet Bayramı' Ve Bagımsız Türkiye Hangi Sınıfın Ideolojisidir?

'Cumhuriyet Bayrami' Ve Bagimsiz Turkiye Hangi Sinifin Ideolojisidir?

 

'Bir Marksist toplumsal uzlasmaya degil, sinif mucadelesine dayanir' der Lenin.

Sinif mucadelesi ise tekduze bir rota izlemez.Tarihin her toplumsal akisinda farkli bicimler olarak karsimiza cikar. Komunistler iradeci-idealist degil dialektik olguculuga dayanir. Canlidir Marksistin dunyasi, basma kalip, tekduze, soyut ilkeler ve kaliplar bakisi burjuvazinin dunya gorusudur.

 

Solu Liberalleştirmek

 

Sol’u liberalleştirme; onu devrimci özünden kopararak, burjuva düzen içi bir hareket haline getirme ve burjuva sistemine karşı toplumsal devrimci alternatif olmaktan çıkarma çabaları, solun tarihi kadar eskidir. Toplumun burjuva-proleter kampa bölünmesinden bu yana da, burjuvazi, sol’u sol olmaktan çıkarmanın her türlü yolunu denemeye, şiddetin yanında, ideolojik ve siyasal olarak onu yozlaştırmaya özel bir önem verdi. 

Kürdistan ve "Demokratikleşme"

Kürdistan tarihi açısından 90'lı yılların en önemli olgusu Kürdistan ulusal kurtuluşçuluğunun kadrosu,hemen hepsi bağımsızlıkçı çizgide binlerce Kürd aydınının imha edilmiş olmasıdır.Öylesine bir soykırım ki hesabını gören de soran da yok,ortalık da "barış"çılardan ve "unutmaya ve affetmeye hazırız"cılardan geçilmiyor.Kürdistani stratejik aklın ve ulusal kurtuluşçuluğun taşıyıcısı bu kategorinin imha edilmesi,kalan yerli/yerel aydınların Türki metropollara ya da yurtdışına kaçması/kaçırtılması ve eşzamanlı olarak Kürdistan köylülüğünün sömürgecilerce Kürdistan dışına göçertilmesinin ulusal

Iki Birlesir Bir Olur Ya Da HDP

Iki Birlesir Bir Olur Ya Da HDP


Ertugrul Kurkcu ''Halkin uzerine bilgelik tesis etmek degil, halkin bilgeligini temel alan bir partiyiz'' diyor...Kongreye Apo ve Recep kutlama mesajlari yolluyor!

 Tum milliyetlerden Isci-Koyluler Revizyonizmi gormuyor ve alkisliyorsunuz!

 Sunu diyor sizlere Kurkcu; Isciler-Koyluler ,Marksizm-Leninizm gibi sizi kurtarmaya calisan akimlara kapilmayin...!

Bölünmek için Birlesin


Bölünmek için Birlesin!

Bir Maoist hayati iki ucundan kavrar her zaman; Burjuvazi ve Proleterya ucundan. Birin iki oldugunu kavramamis bir kafa Marksist bir kafa degildir.
Komunist partiler icin Demokratik-Merkeziyetcilikin tek bir anlami vardir; Demokrasi KP lerde Burjuvaziyi temsil eder; Merkeziyetcilik Proleteryayi temsil eder....

Yaranın Merhemini cellattan mı isteyecegiz!

           Yeğişe Çarents   15 Mart 1921  Yer Berlin Charlottenburg semti,

   İttihat ve Terakki Cemiyeti başkanı,İç işleri bakanı,1915 Ermeni Soykırımı'ndan birinci de rece sorumlu,1,5 milyon Ermeni'nin ölümüne sebep olan Tehcir kararnamesi'nde imzası bulunan Talat Paşa Erzincanlı Soğomon Tehleryan tarafından öldürüldü.  Ermeni soykırımı'nda ölenlerin İntikamını almak için Talat Paşa Berlin'in en işlek caddesinde gündüz vakti ensesinden vurularak Ermeni halkı adına cezalandırıldı.Kaçarken polisler tarafından yakalandı.Direniş göstermedi.

Sayfalar