Pazartesi Mart 3, 2025

Misak Manuşyan ve 23’ler Ölümsüzdür!

Misak Manuşyan (1.9.1906 – 21.2.1944) ve yoldaşlarını, Nazi kurşunları ile Paris’te katledilmelerinin 80. yılında saygıyla anıyoruz İnsanlığın düşmanı faşizmi ise bir kez daha lanetliyoruz.

İnsanlığın başına kara bulut gibi çöken, yıkımlar, savaşlar ve dahası onarılması mümkün olmayan felaketlere sebep olan Hitler Faşizmi, 1933 yılında Almanya’da iktidara gelmesiyle başladı. 1929 ekonomik ve sosyal bunalımını atlatamayan ve çözüm bulmakta zorlanan, kapitalist-emperyalist ülkeler, sorunlarını savaş yolu ile çözmek, pazarların yeniden paylaşma savaşına giriştiler.

Alman emperyalizminin bu savaşta esas amacı Avrupa kıtasını ele geçirmek, dünyanın ilk ve tek sosyalist ülkesi Sovyetler Birliğini işgal ederek teslim almaktı. İtalya’da Mussolini, İspanya’da Franco gibi faşist iktidarlarda Hitler Almanya’sıyla ittifak kurdular.

Böylelikle faşizm insanlık için ciddi bir tehlike olarak ortaya çıktı.

Almanya ilkin Polonya’dan başlayarak bütün Avrupa kıtasını işgal ederek teslim aldı. Danimarka, Norveç, Belçika, Hollanda, Lüxemburg, Yugoslavya, Yunanistan’ı işgal etti. Bütün bu ülkelerde kendisine bağlı işbirlikçi iktidarlar kurarak hakimiyetini sağlamlaştırdı. 1940 yılında Fransa’yı işgal ettiler ve bir hafta içerisinde ise Paris’i teslim aldılar.

Teslim olmuş, işbirlikçi Vichy Hükümeti, Fransız vatandaşı Yahudilerden, Komünistlere kadar bütün muhalif kesimlerin isimlerini ve adreslerini faşistlere teslim etti. 70 000 Yahudi tutuklanarak ölüm kamplarına gönderildi. Yeni cumhuriyetçiler bu durumu “…Fransa’nın tarihinde sonsuza dek bir leke olarak duracaktır…” diye anmaktadırlar

Fransa’nın Nazi’ler tarafından işgali karşısında, başta komünistler olmak üzere, yurtseverler ve devrimciler direniş örgütlediler. Faşizme karşı insanlığı, karanlığa karşı geleceği savundular. Komünistler, devrimciler, antifaşistler kısaca kendine insanım diyenler faşizme karşı silahlı mücadele, sabotaj, cezalandırma gibi eylemlerle insanlığın kutsal değerleri, “özgürlük-eşitlik ve kardeşlik” adına savaştılar.

Öldüler, işkencelere maruz kaldılar, hapiste tutuldular, kurşuna dizildiler. Sonuçta Nazi’lere unutamayacakları darbeler vurarak tarihe önemli not düştüler. Yaşadığı topraklara ihanet etmeyip “işgal ve postal” arasındaki bir yaşama müsaade etmediler. İşbirlikçi-Teslimiyetçi Vichy hükümetine karşı da savaştılar. Bu direniş içinde Adıyamanlı Misak Manuşyan ve yoldaşları da vardı.

Fransız Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, M.Mauşyan’ın ölümsüzleşmesinden 80 yıl sonra, Misak Manuşyan ve eşi Meline Manuşyan’ın naaşlarını “Fransa’nın evrensel değerlerini temsil ediyor” diyerek Pantheon’da ağırlanacaklarını resmi bir kararname ile açıkladı.

Misak Manuşyan, Fransız halkının ulusal kahramanları, sembol isimleri arasında yer aldı. Hemen hemen Fransa’nın birçok şehrinde ve Ermeni halkının yaşadığı bölgelerde “Misak Manuşyan” adı okullara, sokaklara, bulvarlara verildi.

Misak Manuşyan, komünist-şair ve yazar kimliği ile ilk defa Pantheon’da eşi Meline ile ağırlanacaktır. Pantheon’da Jean Jaures, Voltaire, Emile Zola, Pierre Curie, Alexandre Dumas ve Simon Veil’ler ile, ebedi istirahatgahında unutulmayacaklardır.

Adıyaman’dan, Paris’e Bir Devrim Neferi

Paris’te dünyanın en tanınmış yazar ve entelektüelleri arasında Pantheon’da ebedi istirahatgahına kabul edilen Misak ile Meline Manuşyan’lar Fransız değildirler.

Yabancı – göçmendirler. Misak geçimini Citroen fabrikasında işçi olarak çalışarak idame etmeye çalışan bir emekçidir. Geldiği topraklar ise bir zamanlar Ermeni atalarının yaşadığı Adıyaman – Besni köyündendir. 1915 Ermeni soykırımı yıllarında 9 yaşında iken, önce babasını sonra annesini Tehcir yollarında, ölüm yürüyüşünde kaybetti.

Kardeşleri ile çaresiz ve yetim kaldı. Bir Kürt ailesinin yardımı ile hayata tutundular. Kilisenin yardımı ile soykırımdan kurtulan yetim ve kimsesiz çocukların barındığı, Suriye-Cunyu’ya yerleştirildi.

Meline Asaduryan’ın (1913 – 1989) hayatı da aynı Misak gibi zorluklarla geçti. 1913 yılında İstanbul’da doğdu. Babasını ve ailesini erken yaşta kaybedince, Adapazarı’nda bir Amerikan okuluna kaydoldu. Aslında burası bir yetimhanedir. 18 yaşına kadar burada kaldı. Sonra İzmir’e yerleştiler.

Katliam-tehcir ve baskı yıllarında, korkudan İzmir’i terk etmek zorunda kaldı. İzmir’de çoğunluğu oluşturan Rum ve Ermeni toplulukları, Kuvay-i Milliye çeteleri halkı kaos, panik ve yıldırma politikaları ile göç ettirmek için bütün yolları denediler. Meline’nin okuduğu okulun nöbetçisi öldürüldü. İzmir ateşe verildi. Rum ve Ermeniler yine göç yollarına düşmek zorunda kaldı. Meline ve ablası Yunanistan’a kaçarak canlarını zor kurtardılar.

1920 yılında ilan edilen Sovyet Sosyalist Ermenistan Cumhuriyeti’nin yardım talepleri bütün dünyada yankı bulduğu gibi Fransa’da da ilgiyle karşılandı. Birçok ilde Yardım Komiteleri için örgütlenmeler oluşturuldu.

M.Manuşyan bu süreçte eşi, yoldaşı, sevgilisi, hayat arkadaşı ve her şeyi olan Meline ile tanıştı. Evlendiler. İki dergi çıkarmayı başardılar. Çank (Çaba) ile Mışaguyt (Kültür) dergilerinde, Fransızcadan ve dünya klasiklerinden çeviriler yaptılar. Ermeni sanat ve kültür yazıları üzerine yoğunlaştılar.

Diğer taraftan Sorbonne Üniversitesi’ne dışarıdan kaydoldu. Edebiyat, felsefe ve siyaset bilimler dersleri aldı. Ailesinden kendisine kalan tek mirası olan kardeşini bir an olsun yalnız bırakmadı. Paris’e gelmelerinden bir süre sonra kardeşi Garabet hastalandı. Yatağa düştü. Kardeşinin tıbbi ihtiyaçlarını karşılamak için, Citroen fabrikasında işe başladı. Ama kardeşini kurtaramadı. Ekonomik krizin etkisiyle işten çıkarıldı.

Misak – Meline Manuşyanların hayatı 1939 yılında radikal anlamda değişmeye başladı. Alman faşizminin yükselişi ve insanlığı tehdit etmesi karşısında M.Manuşyan örgütlenmesi gerektiğinin kararını verdi. FKP (Fransız Komünist Partisi) üyesi oldu.

Faşizm işgaliyle Fransa’da her şey değişirken; Komünist Partisi lağvedilmiş, ilericiler, komünistlerin tutuklanması için cadı avı başlamıştı. Anti komünist tutuklanmalar sırasında göz altına alınan Manuşyan Paris Sante Hapishanesi’nde tutuklu kaldı. Hapishane de bir an olsun boş durmadı. Dışarı nasıl çıkacağının hesaplarını yaptı.

Hapishane müdür ile konuşarak, faşizme karşı savaşmak istediğini söyledi. Müdür bu talebi kabul ederek, Manuşyan’ın serbest kalmasını sağladı.

Soykırımdan Nazi Faşizmine Karşı Mücadeleye!

M.Manuşyan’ın kişisel tarihi aynı zamanda Ermeni halkının tarihtir. Onun kişisel tarihi, tehcir, soykırım, göçmenlik ve direniştir. Onun yaşamı Ermeni halkının modern tarihinin kısa bir özetedir. M.Manuşyan tehciri iliklerinde hissetti.

Ailesinin bütün üyelerini kaybetti. I. Emperyalist paylaşım savaşının yıkıntılarını, Büyük Buhranı, Hitler faşizmi ile II. Emperyalist paylaşım savaşının ayak izlerini bizzat yaşamaya başladı. Hayatta tek yoldaşı Meline kalmıştı. Faşizme karşı İspanya’da oluşturulan Enternasyonal Tugaylarda savaşmak için yazıldı. FKP’ne başvurdu. Fakat Fransa’da kadro boşluğu gerekçesiyle önerisi reddedildi.

Teslim olmuş işbirlikçi Vichy hükümeti Nazilerin bütün isteklerine şartsız ve koşulsuz boyun eğdi. SS subaylarına tutuklanmaları için binlerce FKP üyesi komünistin isim ve adresleri verildi. Herkes her an tutuklanabilirdi.

Direnişçilerin, faşizme karşı mücadele etmekten, direniş saflarında örgütlenmekten başka alternatifi yoktu. Direniş guruplarını örgütleyen Manuşyan Paris’te ilk eylemini bizzat kendisi yaptı. Bir SS kışlasını hedef aldı. Her sabah içtima yapan, marşlar söyleyen, oradan görev bölgelerine dağılan askerlere attığı el bombası ile onlarca asker öldü.

Birçoğu yaralandı. Paris’te yankı uyandıran bu eylem sonucunda Nazi’ler daha da saldırganlaştı. Manuşyan bu eylemden sonra Paris Askeri sorumluluğuna getirildi.

En büyük eylemi ise Paris’te SS subayının cezalandırılmasıdır. Bu insanlık düşmanı SS subayı, halk tarafından teşhir olmuş, herkesin nefret ettiği, her infazda imzası bulunan Van Schaumber’dir. Bu eylem de Manuşyan Grubu’na verildi.

Bombalama ve taramadan sonra katil hak ettiği cezayı buldu. Bu sefer Julius Ritter, 600 000 Fransız işçisinin çalışması için, Almanya’ya gönderilmesini örgütleyen SS subayını halk adına ölüm ile cezalandırdı. Berlin’de yankı bulan bu eylem sonucunda Adolf Hitler çok üzüldü. Almanya’da 1 günlük yas ilan edildi.

Artık Paris’te SS subayları resmi üniformaları ile dolaşamaz hale geldiler.

Yoldaşı Meline, Misak’ı bir an olsun yalnız bırakmadı. M.Manuşyan ikin kez tutuklandığında ziyaretine gitti. Meline, bir keresinde askerler tarafından açılan kurşunlardan tesadüfen kurtuldu. Misak yine Gestapo’nun elinde tutsak düşmüştü.

Ama hakkında yeterli bilgi ile delil olmadığı için serbest kaldı. Eline ise geçmişte çok iyi daktilo kullanabilen, gazete ve dergi işlerinde çalışmış bilgi birikimine sahip usta bir Partizandır. FKP’nin bildirilerini faşizmin en koyu olduğu şartlarda, ustaca halka ulaştırılmasında önemli katkıları oldu. Ama, Gestapo’nun yoğun operasyonlarında Partizanlar da etkilendi.

Binlerce insan tutuklandı. Bazıları anında infaz edildi. Manuşyan da bir operasyon sırasında 16 Kasım 1943 yılında tutuklandı. Bugün de halen var olan, baskı ve zulümleri ile meşhur, en sıkı korunaklı, Fresnes Hapishanesi’nde hücrelerde tutuldu. En barbar işkencelere maruz kaldı.

Enternasyonal Devrimciler ve Kızıl Afiş

Naziler tutuklanan Misak Manuşyan ile 23’ler aleyhine Fransız halkına, haklarında kötü propaganda yapmaktan geri kalmadılar. Propaganda amacıyla onları “cani, Yahudi, Bolşevik” olarak tanımlayan binlerce Kızıl Afiş hazırlayarak, Paris ile banliyölerine dağıtıldı.

Aksine halktan direniş saflarına katılanların sayısı çoğaldı. Misak Manuşyan’ı “Ermeni çete başı, 56 suikast, 150 ölü, 600 yaralı” tanıttılar. Dünyaca tanınmış şair ve yazar Louis Aragon “Kızıl Afiş” hakkında şiir yazdı ve “Fransa için öldüler” ifadesini kullandı.

Hitler Faşizminin mahkemelerinde yargılandılar. İtalyan, İspanyol, Bulgar, Romanya, Polonya, Macar, Ermenilerden oluşan 23’ler her türlü işkence ve baskılara karşın mahkeme salonunda, pişman olmadıklarını hep birlikte dile getirdiler.

Naziler bir gün bile ara vermeden Paris’te bulunan Mont Valerien kalesinde, Partizanları kurşuna dizdiler. İşbirlikçi Fransız basını ise “23 komünist ölüm cezasına çarptırıldı” diye manşet attı. İçlerinde sadece Olga Banciç (Romanya) Fransız yasalarına göre kadının kurşuna dizilmesi yasaklandığı için, Almaya’ya götürülerek, giyotine vurularak öldürüldü.

Meline Manuşyan ise öğretmenlik yapmak için Ermenistan’a yerleşti. 17 yıl sonra tekrar Fransa’ya döndü. Dönemin cumhurbaşkanı F.Mitterand tarafından, Meline Manuşyan l’egion d’honneur ile ödüllendirildi. Misak ölüme giderken gönderdiği vasiyetinde eşine “evlen” demesine rağmen, Meline hiçbir zaman evlenmedi.

1989 yılında hayata gözlerini yumduğunda, Paris Ivry’de bulunan eşi Misak Manuşyan’ın yanın defnedildi.

Günümüz dünyasında III. Emperyalist Paylaşım savaşı tehlikesi her geçen gün daha da ivme kazanmaktadır. ABD-AB emperyalistleri Rusya ve müttefik emperyalistleri arasında süregelen pazar çekişmeleri endişe verici boyutlara ulaşmıştır. Artık bir dünya savaşı tehlikesi açıkça konuşulmakta, her devlet hazırlığını ona göre yapmaktadır.

Afrika’dan Kafkaslara, Ortadoğu’ya Avrupa’ya kadar halklar ekonomik ve sosyal kriz içerisinde yönünü aramaktadır. Avrupa kıtasında ırkçı, milliyetçi, neo Naziler her geçen gün güçlenirken sosyal bunalımlar her geçen gün daha da artmaktadır.

1.Emperyalist paylaşım savaşında görüldüğü üzere bütün ülkelerde istisnasız burjuva iktidarları, faşizme karşı teslimiyet bayrağını çekerlerken, halklar ile bütün ülkelerdeki komünistler insanlığın kutsal değerlerinin ayaklar altına alınmasına, kanları ve canları pahasına mücadele ederek karşı koymuşlardır.

Bugün Avrupa burjuvazisi bu gerçekliği inkar ederek, komünistlerin halkın mücadele tarihlerini sahiplenmektedirler. Aynı şekilde dünya halklarının başına bela olan IŞİD çetelerine karşı kazanılan zafer de Kürt halkı ile Enternasyonal Devrimcilerin kazanmış olduğu zaferdir. Avrupa burjuvazisi sözde savunduğu evrensel değerlere bile sahip çıkamamıştır.

Bugün sürdürülmesi gereken devrimci ruh, M.Manuşyan ve 23’lerin bizlere emanet ettiği ulusal değil enternasyonal devrimci direniş ve mücadele ruhudur! M.Manuşyan bir komünist olarak “Fransa için mücadele” etmedi. O savunduğu değerler için ölümsüzleşti. Tıpkı emperyalistler ve Türk faşizmi destekli IŞİD faşizmine karşı mücadele ederken ölümsüzleşen Nubar Ozanyan gibi…

5716

Özgür Gelecek

Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Özgür Gelecek

ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de  aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)

Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)

Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?

Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?

Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.

SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..

“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”

“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)

7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.

İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor

Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.

Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.

3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?

Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.

Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)

Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.

Emperyalizm Üzerine Notlar-7

Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler

Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve  bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde  emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.

Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek

Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.

Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi

Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)

Sayfalar