Pazar Mart 16, 2025

Ölümün nefesi! H.Gürer

Gerçek, görülmez ellerin çektiği gizemli tüllerle, saklı tutuldu uzun dönemler insanlardan! Gerçeği göremeyen insanlık, panayır kalabalığında şaşkına döndü, kendi aklının sokaklarında kayboldu, yolunu bulamadı. Kimi zaman karanlığın tülü yırtıldı, yolunu kaybedenler yönünü ‘kısmen’de olsa buldu. Aydınlık, karanlığın zalim ve kuralsız arenasında kavgaya tutuştu. Ve karanlık, belki zamanı büktü, onu yavaşlattı! Ama gerçeklerin inatçı ışıltısını kendi dipsizliğinde hapsedemeyeceğini anladı! Bu kez insanlığa, kısa aralıklı yüksek tonajlı ışıklar tutuldu. Gerçekler, gerçeğin aydınlık ışığıyla saklanmaya başlandı. Önce geçici körlükler yaşatıldı. Gözlere tutulan yüksek ışık, görsel duyuları kırdı. Ardından zihinsel ve gönülsel gözler körleştirildi. Sonra bu körlükler süreç içerisinde kronikleştirildi. İnsanlığın körlükleri, artık sadece gözsel değil, gönülsel, zihinsel körlüklere evrilmiş oldu. Artık gönlün ve zihnin gözünü kör etmeyi başardıklarından, gün ışığında ki gerçekleride gör(e)mez oldu insanlık. Böylece Gözleri, yüreği ve bilinci körleştirildi insanlığın…

Körleştirilen insanlık, insansal özelliklerini hepten yitirmemişti. Kendi iç yasalarına göre işleyen, sürekliliği olan ve değişim-dönüşüm halinde ki evrenin parçaları olmayı sürdürüyordu. Bu karmaşık organizmanın insansal öz’ünün yadsınması halinde, bu özden arındırılan insan ‘modern çağın’ modellenmiş ideal gerçekliği olarak sunulabilecek, kendisine, doğaya ve yaşama yabancılaşmış bir sistemin işleyen çarklarından biri haline getirilebilecekti!

Bunun için, birinci operasyon olan körleştirmeye, yeni operasyonlarla devam edilmeli, hisler ve duyular fark ettirilmeden, titizlikle ve düzinelerce yapılacak bıçaksız cerrahi operasyonlarla alınmalıydı! Duygu ve hislere yönelik yapılan bu operasyonlara, kalp atışı ile bilincin aynı an’da atan ritimleri durdurulup sekteye uğratılarak başlandı. İkisi arasında ki diyalektik akım kırıldı. Kalp ve bilinç, başka zamanda ve farklı boyutlarda çalışan nesnelere dönüştürüldü. Kalpsiz çalışan bir bilinç, bilinçsiz ve amaçsızca atan bir kalp yaratıldı. Gecenin ışıltılı gözleri olan yıldızlar, ay’ın aydınlık yüzüne mahkum edildi.  Yüreğin ay’ı ile zihnin güneşi aynı eksende buluşturuldu, gece ve gündüz kavramı yitti! Yıldızlar gölgeye hapseldi.

‘Modern çağ’ olarak ifade edilen bu sistem de, insana değil, insanın kendi yarattığı ve geliştirdiği araçlara, teknolojiye ve gelişen teknolojinin ürettiği nesnelere değer verildi. Bu insanın insana, insancıl olana, doğaya ve doğada ki canlılara karşı değerin hiçleşmesi, teknolojik nesnelerin/araçların ise fetişleştirilmesini sağladı. İnsan kendi ürettiklerini tanrılaştırdı, onlara tapındı. Onları elde etmek için hiç bir insansal öze sahip olmayan kuralsızlıklarla hareket etti. Ve insan herşeye, kendine bile yabancılaştırıldı. Duygularını/duyularını yitirdi! Duygusuz ve doyumsuz bir düzene hapsedildi!

Bu düzenin temel dinamiği, daha fazla ‘zenginlik’ için daha fazla üretim sağlamaktır. Bu amaç için yeni araçlar ve teknolojiler icat edildi yada elde olanlar geliştirildi. Bu sürekli bir döngü halinde işledi. Yine ve yine insana değil, araca yatırım yapıldı. İnsan araçlaştırıldı ve araçlar insanın önüne geçirildi. Üretimin arttırılma istemine paralel olarak teknik ve teknolojik araçların artışı sağlandı. Bu gelişme ile zihinsel güçlerin öne çıkışı, kol emeğinin makineler üzerinde ki etkisininde azalmasına (ama tümden ortadan kalkmamasına) neden oldu. Kol emeğinin azalması maliyeti azaltırken kâr’ı arttırdı. Kâr arttı, ancak sistem oburlaştı ve doyumsuzlaştı. Daha fazla kâr için körleştirilen, duyguları ve duyuları yok edilen ‘insana’ ödenen payın düşürülmesi başladı.

Artan makineleşme, gelişen teknoloji, kol emeğine karşı azalan ihtiyaçtan kaynaklı yaşanan işsizlik boy gösterdi. Bu durum karşısında kol emeğini satmak zorunda olanlar, kendileri arasında kıyasıya bir rekabete tutuştular. Ve emekleri karşısında daha az ödenen ücretlere çalışmak zorunda bırakıldılar! Bu toplumsal sistem de, zenginliklerin daha fazlasına sahip olmak için birbirini ezen ve yok edenlerin yanısıra, karınlarını doyurmak ve hayatta kalmak için de birbirini ezen ve adeta yiyenler haline geldi insanlar.

İnsanın bu hale gelmesi uzun zamanı kapsadı. Duyuları, duyguları, insansal özellikleri görülmeyen eller, hissedilmeyen güçlü silahlarla vuruldu, parçalandı. Başka türlü bu kadar kendi türüne ve yaşadığı doğaya ve diğer canlılara karşı acımasız ve hissiz olamazdı!

Her 5 saniyede bir çocuğun açlıktan öldüğü, ancak çok yemektende hazımsızlık sorunu yaşadığı için doktorlara baş vuranların olduğu bir dünyadayız! Dünyanın en fakir 48 ülkesinin gayrı safi milli hasılası, dünyanın en zengin 3 kişisinin servetinden az olduğu bir sır değil! Yıllık istatistik raporlara göre “gelişmiş” ülkelerin çöplerine her yıl 220 milyon tondan fazla gıda paketi atılıyor bu yiyecek maddeleri dünyada açlıktan ölen insanların 15 katını besleyecek durumda! Yeryüzünden açlığı kazımak için gerekli para yılda 30 milyar. Bu, dünya da sekiz günde yapılan  askeri harcamalarda kullanılmakta olan miktardır! Binlerce insan önlenebilir basitlikte ki şeylerden dolayı açlıktan ölürken, milyonlarca insan ölümün nefesini soluyarak yaşıyor!

Şüphesiz ki, yaşadığımız dünya burada ifade edilenlerden çok daha kötü bir noktada! Ama, çok az sayıda da olsa hala insanlık adına kavga edenler var ve umutsuz değiller!

Eğer bir defa yanıltmış ve kandırılmışsak, bu, bunu yapanların suçudur! Ama sürekli ‘yanıltılıyor’ ve ‘kandırılıyorsak’, bu bizim suçumuzdur! İçinde yaşadığımız dünyamızın ve insanlığın genel hali, bizlerin sürekli ‘yanıltılıyor’ ve ‘kandırılıyor’ olduğumuzu göstermektedir!..

Bu yazı, var olan bu karamsar tabloya karşı ellerini havaya kaldırıp teslim olanlara, kazanma ve her şeyi tersine çevirme umudunu yitirmiş, yılmış kimselere değil, fırtınalar içinde yürüyenlere, tarihin saatinin şaşmasına karşın akıma karşı ilerleyenlere, uzun soluklu olanlara, ve yalnızca insanlığın bir gün kazanacağına inan ve bu uğurda kavga eden ve umut ekenler için yazıldı…


66677

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

Hangi Sınıfın Cumhuriyeti Yaşasın?

Feodal aristorkrasiye karşı burjuvazinin iktidara gelmesi ve feodalizmi yıkması tarihsel olarak ilericiydi. O dönemde “ kahrolsun feodalite, yaşasın cumhuriyet” sloganı ileri bir hedefi gösteriyordu. Bu tarihsel dönüşüm Fransız burjuvazisinin 1789 burjuva devrimiyle başarıldı. Bu, toplumlar tarihinin geri döndürülemez diyalektik gelişimiydi. Feodal aristokrasi, ne kadar çaba harcarsa harcasın, gelişen üretici güçlerin önünde daha fazla direnemezdi ve kendinden önceki toplumların başına gelen kendisinin de başına gelmişti: Toplumlar tarihinin çöplüğündeki yerini aldı.

Zorunlu Açıklama!

Kısa bir süre önce; "Bir İşkencehane Olarak Sansaryan Han ve Süleyman Cihan." başlıklı bir yazı yazmıştım. Yazının giriş bölümünden de anlaşılacağı gibi bu yazı, Anayasa Mahkemesi'nin Sansaryan Han’a ilişkin kararı vesile yapılarak yazılmıştı.

Sosyal medyayı ve malum platformları aktif olarak takip etmediğimden; yazıya ilişkin kimlerin ne türden değerlendirmeler de bulunduğunu bilmiyorum. Bu çok ta önemli değil; elbette her okurun kendine göre değerlendirme, beğeni ve yergileri de olacaktır.

Ali Haydar Dersim’e (Nubar Ozanyan)

Değerli bir komutanı daha kaybettik. Dersim halkının bağrından çıkıp, dağlara sevdalanan, özgürlüğü zirvelerde arayan bir komutanı yitirdik. Büyük bir yürek acısı daha yaşadık.

„Holodomor „ Yalanı Üzerine

Başta Avrupa emperyalist burjuvazisi olmak üzere, bütün gerici devletler, emperyalist Rusya'nın Ukrayna'ya saldırı ve işgalini bahane ederek, tüm SSCB kazanınlarını, anıtlarını yok etmenin yanında, yeni yeni kararlarla, Stalin önderliğindeki SSCB'ni ve sosyalizmi karalamak için her türlü yalana baş vurmaya hız verdiler. Burjuvazinin, sosyalizm ve onu anımsatan herşeye düşmanlığı, kapitalizm ayakta kaldığı sğrece devam edecektir. Bu nedenle, burjuvazinin bütün yalanlarını açığa çıkarmakta devrimci mücadelenin en önemli ayaklarından biridir.

Liberallerin ve Ulu“sol”cuların Solculuğu-2 Kemalizm Sol Değildir!

AKP-MHP faşist ittifakı süresince siyasal İslamcılığın karşısına da alternatif olarak Kemalist ideoloji çıkarılıyor. Kendine “sol” diyenlerin siyasal İslamcılığın alternatifi olarak Kemalizm’i yeğlemeleri kabul edilebilir bir siyasi tutum değildir.

Bir İşkencehane Olarak Sansaryan Han Ve Süleyman Cihan!

Dün, Sansaryan Han’a ilişkin bir haber okudum gazetelerde: “92 yıl sonra Sansaryan Han için tarihi karar.” başlığı altında, özetle, şunlar aktarılmaktaydı: 

 

Ermeni fakir çocukların eğitim masraflarının karşılanması amacıyla vakfedilen ancak 1930 yılında devlet tarafından el konulan ve uzun yıllar İstanbul Emniyet Müdürlüğü olarak kullanılan Sansaryan Han, Anayasa Mahkemesi kararıyla 92 yıl sonra Ermeni vakfına geri verilecek.”[1]

 

Uluslararası İşçi Sınıfı İçin Büyük Bir Kayıp! Jose Maria Sison'u Sonsuzluğa Uğurladık

Filipin Komünist Partisi'nin (FKP)  kurucu önderi, Yeni Halk Ordusu (YHO) ve Filipin Ulusal Demokratik Cephe'nin (FUDC) danışmanı ve  Uluslararsı Halkların Mücadele Birliği'nin (ILPS) kurucularından ve başkanı, Filipin proletaryasının ölümsüz militanı Jose Maria Sison'u (yoldaşlarının Joma'sı) 16 Aralık 2022 tarihinde kaybettik.

Hızır

Hdp'liler katı atık tesisinin yeri değiştirilmesi konusunda öneri gelirse destekleyeceklermiş.

Demek ki gelmese...

De gurban... aha çevreci projeniz... aha boğuniz... aha siz...

Sütlüce'ye akmasın... kendi içimize... köyümüze.... aksın diyorsanız...

De... hadi...

Sütlüce'ye katı atık tesisi kurulmasın.... kendi köyümüze kurulsun... diye önerge getirinde sizi görem.

De.... Hadi kurban...

De.... Hadi...

Gerçekten çok akıllıca.

Gerçekten çok sinsice.

Liberallerin ve Ulu“sol”cuların Solculuğu-1- (Sentez)

"İşçi sınıfının devrimciliğine karşı çıkanlara sol denebilir mi? Ya da bunlar gerçekten sol olabilir mi?"

Sınıflı bir toplumda, bu toplumun alternatifi olarak sınıfsız toplumu öngören ve bunun mücadelesini veren Marksizm-Leninizm-Maoizm’in eleştirilmemesi, özellikle de mülk sahibi sınıfların ideolojik ve siyasal temsilcilerinin eleştirileri ve demagojik saldırılarına maruz kalmaması düşünülemez.

Barbara ve Sara olma zamanı! (Nubar Ozanyan)

Emekçi kadınlar birçok şeyden mahrumdur. Yoksun olduğu esas şeyler, özgürlük ve örgütlülüktür. Faşist devlet şiddeti, feodal baskı, Türk şovenizmi, egemen erkek zihniyeti, işgal ve saldırı, erkek adalet, aile ve din, dışlanma, aşağılanma vb. Saymakla ve yazmakla bitmiyor. 

KKB’li TİKKO Savaşçısı:Kobanê Ruhuyla Rojava’yı Savun!

Faşist TC içindeki klikler, Kobanê zaferinden bu yana dillerden düşmeyen bir yarasında birleşti.

Milli birlik ve beraberliğe ihtiyaç duydukları böylesi günlerde sağdan soldan TC faşizmi her zaman birleşmiştir. Bu bazen masa altından olur, bazen kapalı kapılar ardında, bazense öylece aleni. Burjuvazinin kalbini korkudan hoplatan bir işçi direnişi olabilir, emperyalist tekellere geçit vermeyecek bir çevre direnişi olabilir, faşizmi zayıflatacak bir demokrasi talebi olabilir, ataerkiyi ve heteroseksizmi titretecek bir adım olabilir bu gizli ya da açık el sıkışmaların sebebi.

Sayfalar