Pazar Ocak 5, 2025

Paris katliamının failleri ve düşünülmeyenler

 

Paris’te işlenen korkunç katliamın üzerinden günler geçmesine rağmen hala failler bulunmuş değil. Fail derken, öyle tetikçi veya tetikçilerden falan bahsetmiyorum. Bu vahşete imza atanların açığa çıkmamış olması, beraberinde başta ABD, Fransa ve Türkiye devletlerinin altından kalkamayacağı soruları getirmesi gerekirken aksine, ABD ve hem Fransız devlet hükümet ve basını, hem Türk devlet hükümet ve basını ve hem de vahşetin nedenini çözmekte zorlanan bir kısım çevreler, ya bilerek ya da bilmeden büyük bir özveri ve telaş ile Türk devletini ve bu çevreleri aklamaya çalışılıyorlar.
 
Dünya konjonktürü, kaynayan Ortadoğu kazanı ve her zamanın değişmez mekanşallığıyla günah keçisi olan Kürt ve Kürdistan hakikatinin ev sahipliği yaptığı an’ların sisler perdesiyle devam ettiği bir süreçte kurban yine buharlaştırılmak istenen Kürt oluyor. Hem de ne Kürt.
 
Evet bu vahşi cinayetlerde bedenlere saplanan kurşunlar başta, hem Sayın Öcalan, Kürdistan Özgürlük hareketi ve hem de Demokratik Modernite şahsında Kadın özgürlük mücadelesine sıkılmıştır. Elbet bu kurşunların hedefi İmralı görüşmelerinin askıya alınmasını isteyen Türkiye ve Kürdistan halklarını karşı karşıya getirerek iç savaş amaçlayan anlayıştır. Sakine Cansız, Fidan ve Leylalar bir halkın temsilcileri olmaktan çok o’nlar aynı zamanda, Kürt kadınının özgürlük sevdalıları olarak beş bin yıllık erk-egemenlikli sisteme karşı mücadele yürüten feda kuşağını neferleridirler. Yine bu kurşunların hedefi sadece Kürt ve Kürdistan özgürlük mücadelesi değil; bir bütün olarak Dünya Kadın özgürlük mücadelesidir de.
 
Suikast eylemi şüphesiz Gladyo merkezlidir. Ancak biz; “bu gladyonun işidir, deyip, nasıl olsa sistemdir ve sömürgeci sistem her zaman ve mekanda bu tarz yönelimlerde bulunabilir” çıkarımıyla ne geçiştirebiliriz ne de kabullenerek baş egebiliriz.
 
Hatırlanacağı üzere ABD Büyükelçisi Francis Ricciardone; Türkiye’ye, Bin Ladın’ı yakalamak için uyguladıkları yöntemi de içeren yeni bir öneriyi” getirdiklerini söylemiş ve ben “ 19.10.2012 Özgür Gündem gazetesinde yazdığım ‘ABD’nin ‘kapasitesi’ ve PKK’nın yüreği’ başlıklı yazımda önerinin gidebileceği yer ve yöntemi bakın nasıl açıklamıştım;
 
“Amaç, kapasiteyi açıklamayıp hedef şaşırtarak PKK’yı Echelon düşüncesine sevk etmek ve bu yönlü tedbir geliştirmelerini istemek mi, yoksa henüz denenmemiş HAARP Teknolojik laboratuarında üretilen yeni bir sistemin tereyağından kıl çeker gibi uygulanması düşüncesi mi, bilmiyoruz ama öyle veya böyle olduğunu ileriki günlerde her beraber göreceğiz”.
 
İşte göreceğimiz dediğim yöntem ortaya çıktı ve biz HAARP teknolojisi ile hiç zorlanmadan, tereyağından kıl çeker gibi “açılan şifreli kapılar” sonrası suikastı yaşadık. 1: PKK, hümanist ideolojisi, süreç ve bundan doğru güvenden kaynaklı Avrupa’da bu tarz suikastların olamayacağı düşüncesiyle “güvenliği elden bıraktı”. 2: Echelon’a yakalanmama ve dağda nokta operasyonu beklenmesi düşüncesi ile hedef şaşırtan sömürgeci sistem, olabilme ihtimali düşünülmeyen eylemi gerçekleştirdi. Burada şu sorulabilir; Öldürmek isteyen, her türlü öldürür. Evet öyle de, bu soru hem kaderci anlayışa hizmet edici bir soru ve hem de böyle diye güvenliği elden mi bırakacaksın! Halbuki Sayın Öcalan üç yıl önce görüşme notunda; Nerede, nasıl ve hangi gerekçeler ile tutuklanıp öldürüleceğinizi bilemeyeceksiniz, güvenliği üst düzeye çıkarın ve sisteme kendinizi yem etmeyin, diye uyarmıştı.
 
Sisteme açık vermeye dur. Bir açık verildi mi çıkan sonuçlar da böyle olur; Neymiş? Kapılarda zorlama yokmuş; kesin o’nları tanıyan birileri ve iç infazmış.
 
En basit istihbari bilgileri olanlar dahi bu düzmece senaryolara inanmazken başında bu yönlü diyalog geliştirilmesi ve bunun üzerinden sistemin perdelenmesi açıkçası şaşkınlık yaratıyor.
 
İşin bir başka boyutu da –suikastın gerçekleştiği ülke olma açısından- Fransa’nın bağımsızlığının sorgulanmasıdır. Bu eylem ile açığa çıkmıştır ki Fransa devleti “bağımsız” değildir. Kendi ülkesinde yaşayan tüm insanların hayatlarından sorumlu olması gereken Fransa aynı zaman da bu olayın hakikat temelli failidir de. Fransa’nın pak’lanması ve kendini bu olaydan kurtarmazsı söz konusu değildir. İki sık var; ya bu suikastı Fransa yaptı, ya da Fransa bağımsız değil. Bu kadar açık ve nettir.
 
Yine bir başka çıkarım da Erdoğan’ın “provokasyonlar olabilir” ve Şahin’in, henüz olay olmuşken “katil-suçlu psikolojisinde görülen pratiği ile “bu örgüt içi infazdır” söylemiyle, bu tarz eylemler Almanya’da da olabilir, itirafıdır.
 
Kürdistan Kadın hareketinin ideolojik kurum ayağına karşı gerçekleştirilen bu katliam Kapitalist modernite temsilcilerinin ustaca tezgahladığı bir pratiktir.
 
Katliamın üzerinden on gün gibi uzun bir süre geçmesine rağmen Fransa devletinin bu katliamın faillerini açığa çıkartamamış olması, katliam faillerinin oldukça derinlerde olduğunun resmikabulüdür. Bu katliamın failleri olarak yarınlarda dünya kamuoyunun karşısına bir iki Kürt çıkartırlarsa da şaşmayın; çünkü Gladyo işini temiz yapar.
 
Gladyo, ya da diğer adıyla Askeri ve İstihbarat birimlerinin üst yapılanması olan “derin devletler konfederasyonu”.
 
PKK ve kapitalist modernite karşıtı olan dünyadaki diğer tüm örgüt ve güçlere karşı etkin mücadele yürüten tanıdık bir isim olan Gladyo’yu bütün halde bir yanda bırakır ve parçalı hallerine yönelirsek sanırım failler daha çabuk ortaya çıkacak! Yani katliam faillerini öyle bütünüyle “iç” de ve ne de dış güçlerde” aramanın anlamsızlığı üzerinde durmanın sadece süreci bulanıklaştırma ve sömürgecilerin ekmeğine yağ sürme anlamına geldiğini bilmemiz gerekir.
 
İlle de bir şeyler söylemek gerekirse; Bu suikastın failleri, kullanılmak üzere ileriki yıllarda ortaya çıkabileceği ihtimali olduğundan İran diyerek Dr.Qasımlo’yu işaret etsek, İran devleti PKK kurucularından olan Sakine Cansız’a yönelmesini –tabi böyle bir devlet kalırsa- ileriki yıllarda ortaya çıkacağından, hiçbir şekilde halkına anlatamaz. Fransa diyerek, zaten Kürt şahsiyet ve kurumlarına baskı ile Türkiye işbirliği içindeydi üzerinden hareket etsek, yine hedef şaşırtmış olacağız ve Fransa’nın böylesi bir süreçte gerçekleşen bu olayı kendi halkına anlatabilmesi anlamsız görülürken, anlamlı olan Kürt kurumlarına müdahalesini kendi otoritesi ve yasaları için gerektiğini anlatabilir. Yine Kapitalist modernite sistemini benimsemiş olan Güney Kürdistan diyerek Rojava pratiğini öne sürüp Paraştın’da devrede desek, bilemiyorum ama Sayın Barzani’nin de bundan dolayı halkına anlatabileceği hiçbir mantıklı gerekçe olamaz. Suriye’nin üzerine yıkılacak bir olay zaten olamaz ki, bu olay ileri de ayakta kalacak olan bir devlete mal edilmeli ki o’na karşı kullanılabilsin. İsrail ve Rusya’mı? İnanın bu suikast Rusya’nın süper güç olma isteğini baltalamaktan ve İsrail’in vaat edilmiş topraklara ulaşması hayalinin önünde gereksiz ve büyük bir engel olur…
 
-Bir de az biraz araştırma yapan ve istihbari bilgileri olan biri istihbarat örgütlerinin çalışmalarının öyle anlık kararlarla olmadığını bilirler. An içinde yoğunlaşan birim elemanları bile önceden alınmış bir kararı uygularlar. Her ne kadar kendi inisiyatifleri olsa da, konuşulmuş, tartışılmış ve eylem öncesinden (en az birkaç ay ve belki yıl) alınmış bir karar yoksa ne olursa olsun eylem yapmaz ve hücrelerinden çıkmazlar-.
 
Sonuç olarak tetiği çeken ülke olarak geriye, yaptığı her pratiği “halkına” anlatabilen Türkiye kalıyor. Bu konuda Ne Cumhurbaşkanı Gül, ne Erdoğan ve ne de Bakanları suikastten kaçmıyor ve açıktan üstleniyorlar bile. Çünkü Türk devlet tarihi katliamlar tarihi ve bir Dersim, Zılan, Maraş, Çorum, Sivas, Gazi, Onbinlerce faili meçhuller ve Roboski’leri yapıyor ve bunu da çok rahatlıkla halkına anlatabiliyor. Suikast her ne kadar ABD HAARP teknolojisi ile yapılmış olsa da, olay sonrası olan açıklamalarıyla tetiği çekenler ve ilişkide olanlar olarak görülmesi gereken BOP Eşbaşkanlığı görevinde olan Erdoğan ve neredeyse tüm dünyada istihbarat ağlarıyla kurumsallaşan Fettullah Gülen istihbaratı ve MİT elemanlarıdır, diye düşünüyorum. Çünkü Türk devleti ve geleneğinin bu ve benzeri dosyaları kabarıktır ve halkına da anlatabiliyorlar. Çünkü karşısında hem faşist ve hem de bir o kadar devletine inanmış ‘zavallı’ bir Türk halk gerçekliği var.
 
21.01.2012
Mehmet Serhat Polatsoy
106374

Mehmet Serhat Polatsoy

Özellikle Kürt Ulusal Hareketi üzerine ve kürtlerin sorunları üzerine makaleler yazmakta olan yazarımız 2011 sonlarından beri yazılarıyla sitemizde yer almaktadır.

serhatpolatsoy@kaypakkaya-partizan.net(hazırlanıyor)

Mehmet Serhat Polatsoy

ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de  aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)

Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)

Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?

Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?

Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.

SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..

“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”

“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)

7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.

İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor

Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.

Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.

3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?

Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.

Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)

Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.

Emperyalizm Üzerine Notlar-7

Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler

Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve  bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde  emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.

Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek

Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.

Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi

Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)

Sayfalar