Salı Ocak 7, 2025

Paris katliamının failleri ve düşünülmeyenler

 

Paris’te işlenen korkunç katliamın üzerinden günler geçmesine rağmen hala failler bulunmuş değil. Fail derken, öyle tetikçi veya tetikçilerden falan bahsetmiyorum. Bu vahşete imza atanların açığa çıkmamış olması, beraberinde başta ABD, Fransa ve Türkiye devletlerinin altından kalkamayacağı soruları getirmesi gerekirken aksine, ABD ve hem Fransız devlet hükümet ve basını, hem Türk devlet hükümet ve basını ve hem de vahşetin nedenini çözmekte zorlanan bir kısım çevreler, ya bilerek ya da bilmeden büyük bir özveri ve telaş ile Türk devletini ve bu çevreleri aklamaya çalışılıyorlar.
 
Dünya konjonktürü, kaynayan Ortadoğu kazanı ve her zamanın değişmez mekanşallığıyla günah keçisi olan Kürt ve Kürdistan hakikatinin ev sahipliği yaptığı an’ların sisler perdesiyle devam ettiği bir süreçte kurban yine buharlaştırılmak istenen Kürt oluyor. Hem de ne Kürt.
 
Evet bu vahşi cinayetlerde bedenlere saplanan kurşunlar başta, hem Sayın Öcalan, Kürdistan Özgürlük hareketi ve hem de Demokratik Modernite şahsında Kadın özgürlük mücadelesine sıkılmıştır. Elbet bu kurşunların hedefi İmralı görüşmelerinin askıya alınmasını isteyen Türkiye ve Kürdistan halklarını karşı karşıya getirerek iç savaş amaçlayan anlayıştır. Sakine Cansız, Fidan ve Leylalar bir halkın temsilcileri olmaktan çok o’nlar aynı zamanda, Kürt kadınının özgürlük sevdalıları olarak beş bin yıllık erk-egemenlikli sisteme karşı mücadele yürüten feda kuşağını neferleridirler. Yine bu kurşunların hedefi sadece Kürt ve Kürdistan özgürlük mücadelesi değil; bir bütün olarak Dünya Kadın özgürlük mücadelesidir de.
 
Suikast eylemi şüphesiz Gladyo merkezlidir. Ancak biz; “bu gladyonun işidir, deyip, nasıl olsa sistemdir ve sömürgeci sistem her zaman ve mekanda bu tarz yönelimlerde bulunabilir” çıkarımıyla ne geçiştirebiliriz ne de kabullenerek baş egebiliriz.
 
Hatırlanacağı üzere ABD Büyükelçisi Francis Ricciardone; Türkiye’ye, Bin Ladın’ı yakalamak için uyguladıkları yöntemi de içeren yeni bir öneriyi” getirdiklerini söylemiş ve ben “ 19.10.2012 Özgür Gündem gazetesinde yazdığım ‘ABD’nin ‘kapasitesi’ ve PKK’nın yüreği’ başlıklı yazımda önerinin gidebileceği yer ve yöntemi bakın nasıl açıklamıştım;
 
“Amaç, kapasiteyi açıklamayıp hedef şaşırtarak PKK’yı Echelon düşüncesine sevk etmek ve bu yönlü tedbir geliştirmelerini istemek mi, yoksa henüz denenmemiş HAARP Teknolojik laboratuarında üretilen yeni bir sistemin tereyağından kıl çeker gibi uygulanması düşüncesi mi, bilmiyoruz ama öyle veya böyle olduğunu ileriki günlerde her beraber göreceğiz”.
 
İşte göreceğimiz dediğim yöntem ortaya çıktı ve biz HAARP teknolojisi ile hiç zorlanmadan, tereyağından kıl çeker gibi “açılan şifreli kapılar” sonrası suikastı yaşadık. 1: PKK, hümanist ideolojisi, süreç ve bundan doğru güvenden kaynaklı Avrupa’da bu tarz suikastların olamayacağı düşüncesiyle “güvenliği elden bıraktı”. 2: Echelon’a yakalanmama ve dağda nokta operasyonu beklenmesi düşüncesi ile hedef şaşırtan sömürgeci sistem, olabilme ihtimali düşünülmeyen eylemi gerçekleştirdi. Burada şu sorulabilir; Öldürmek isteyen, her türlü öldürür. Evet öyle de, bu soru hem kaderci anlayışa hizmet edici bir soru ve hem de böyle diye güvenliği elden mi bırakacaksın! Halbuki Sayın Öcalan üç yıl önce görüşme notunda; Nerede, nasıl ve hangi gerekçeler ile tutuklanıp öldürüleceğinizi bilemeyeceksiniz, güvenliği üst düzeye çıkarın ve sisteme kendinizi yem etmeyin, diye uyarmıştı.
 
Sisteme açık vermeye dur. Bir açık verildi mi çıkan sonuçlar da böyle olur; Neymiş? Kapılarda zorlama yokmuş; kesin o’nları tanıyan birileri ve iç infazmış.
 
En basit istihbari bilgileri olanlar dahi bu düzmece senaryolara inanmazken başında bu yönlü diyalog geliştirilmesi ve bunun üzerinden sistemin perdelenmesi açıkçası şaşkınlık yaratıyor.
 
İşin bir başka boyutu da –suikastın gerçekleştiği ülke olma açısından- Fransa’nın bağımsızlığının sorgulanmasıdır. Bu eylem ile açığa çıkmıştır ki Fransa devleti “bağımsız” değildir. Kendi ülkesinde yaşayan tüm insanların hayatlarından sorumlu olması gereken Fransa aynı zaman da bu olayın hakikat temelli failidir de. Fransa’nın pak’lanması ve kendini bu olaydan kurtarmazsı söz konusu değildir. İki sık var; ya bu suikastı Fransa yaptı, ya da Fransa bağımsız değil. Bu kadar açık ve nettir.
 
Yine bir başka çıkarım da Erdoğan’ın “provokasyonlar olabilir” ve Şahin’in, henüz olay olmuşken “katil-suçlu psikolojisinde görülen pratiği ile “bu örgüt içi infazdır” söylemiyle, bu tarz eylemler Almanya’da da olabilir, itirafıdır.
 
Kürdistan Kadın hareketinin ideolojik kurum ayağına karşı gerçekleştirilen bu katliam Kapitalist modernite temsilcilerinin ustaca tezgahladığı bir pratiktir.
 
Katliamın üzerinden on gün gibi uzun bir süre geçmesine rağmen Fransa devletinin bu katliamın faillerini açığa çıkartamamış olması, katliam faillerinin oldukça derinlerde olduğunun resmikabulüdür. Bu katliamın failleri olarak yarınlarda dünya kamuoyunun karşısına bir iki Kürt çıkartırlarsa da şaşmayın; çünkü Gladyo işini temiz yapar.
 
Gladyo, ya da diğer adıyla Askeri ve İstihbarat birimlerinin üst yapılanması olan “derin devletler konfederasyonu”.
 
PKK ve kapitalist modernite karşıtı olan dünyadaki diğer tüm örgüt ve güçlere karşı etkin mücadele yürüten tanıdık bir isim olan Gladyo’yu bütün halde bir yanda bırakır ve parçalı hallerine yönelirsek sanırım failler daha çabuk ortaya çıkacak! Yani katliam faillerini öyle bütünüyle “iç” de ve ne de dış güçlerde” aramanın anlamsızlığı üzerinde durmanın sadece süreci bulanıklaştırma ve sömürgecilerin ekmeğine yağ sürme anlamına geldiğini bilmemiz gerekir.
 
İlle de bir şeyler söylemek gerekirse; Bu suikastın failleri, kullanılmak üzere ileriki yıllarda ortaya çıkabileceği ihtimali olduğundan İran diyerek Dr.Qasımlo’yu işaret etsek, İran devleti PKK kurucularından olan Sakine Cansız’a yönelmesini –tabi böyle bir devlet kalırsa- ileriki yıllarda ortaya çıkacağından, hiçbir şekilde halkına anlatamaz. Fransa diyerek, zaten Kürt şahsiyet ve kurumlarına baskı ile Türkiye işbirliği içindeydi üzerinden hareket etsek, yine hedef şaşırtmış olacağız ve Fransa’nın böylesi bir süreçte gerçekleşen bu olayı kendi halkına anlatabilmesi anlamsız görülürken, anlamlı olan Kürt kurumlarına müdahalesini kendi otoritesi ve yasaları için gerektiğini anlatabilir. Yine Kapitalist modernite sistemini benimsemiş olan Güney Kürdistan diyerek Rojava pratiğini öne sürüp Paraştın’da devrede desek, bilemiyorum ama Sayın Barzani’nin de bundan dolayı halkına anlatabileceği hiçbir mantıklı gerekçe olamaz. Suriye’nin üzerine yıkılacak bir olay zaten olamaz ki, bu olay ileri de ayakta kalacak olan bir devlete mal edilmeli ki o’na karşı kullanılabilsin. İsrail ve Rusya’mı? İnanın bu suikast Rusya’nın süper güç olma isteğini baltalamaktan ve İsrail’in vaat edilmiş topraklara ulaşması hayalinin önünde gereksiz ve büyük bir engel olur…
 
-Bir de az biraz araştırma yapan ve istihbari bilgileri olan biri istihbarat örgütlerinin çalışmalarının öyle anlık kararlarla olmadığını bilirler. An içinde yoğunlaşan birim elemanları bile önceden alınmış bir kararı uygularlar. Her ne kadar kendi inisiyatifleri olsa da, konuşulmuş, tartışılmış ve eylem öncesinden (en az birkaç ay ve belki yıl) alınmış bir karar yoksa ne olursa olsun eylem yapmaz ve hücrelerinden çıkmazlar-.
 
Sonuç olarak tetiği çeken ülke olarak geriye, yaptığı her pratiği “halkına” anlatabilen Türkiye kalıyor. Bu konuda Ne Cumhurbaşkanı Gül, ne Erdoğan ve ne de Bakanları suikastten kaçmıyor ve açıktan üstleniyorlar bile. Çünkü Türk devlet tarihi katliamlar tarihi ve bir Dersim, Zılan, Maraş, Çorum, Sivas, Gazi, Onbinlerce faili meçhuller ve Roboski’leri yapıyor ve bunu da çok rahatlıkla halkına anlatabiliyor. Suikast her ne kadar ABD HAARP teknolojisi ile yapılmış olsa da, olay sonrası olan açıklamalarıyla tetiği çekenler ve ilişkide olanlar olarak görülmesi gereken BOP Eşbaşkanlığı görevinde olan Erdoğan ve neredeyse tüm dünyada istihbarat ağlarıyla kurumsallaşan Fettullah Gülen istihbaratı ve MİT elemanlarıdır, diye düşünüyorum. Çünkü Türk devleti ve geleneğinin bu ve benzeri dosyaları kabarıktır ve halkına da anlatabiliyorlar. Çünkü karşısında hem faşist ve hem de bir o kadar devletine inanmış ‘zavallı’ bir Türk halk gerçekliği var.
 
21.01.2012
Mehmet Serhat Polatsoy
106375

Mehmet Serhat Polatsoy

Özellikle Kürt Ulusal Hareketi üzerine ve kürtlerin sorunları üzerine makaleler yazmakta olan yazarımız 2011 sonlarından beri yazılarıyla sitemizde yer almaktadır.

serhatpolatsoy@kaypakkaya-partizan.net(hazırlanıyor)

Son Haberler

Sayfalar

Mehmet Serhat Polatsoy

Somut Duruma Dair Bazı Gerçekler

Gerek uluslararası planda ve gerekse yaşadığımız coğrafyada devrimci ve komünist hareket emperyalizm ve dünya gericiliğine karşı mücadelede geniş emekçi yığınların desteğine sahip değildir. Yine kendiliğinden gelişen kitle hareketlerini örgütlemede ve uluslararası dayanışmayı geliştirip büyütmede de yetersizdir.

Diktatör 'Reis' çıkış arıyor ..

Malum olduğu üzere T.C.

NATO, SAVAŞ KIŞKIRTICISI BİR ODAKTIR; DERHAL DAĞITILMALIDIR!

Başını ABD’nin çektiği, emperyalist bir saldırganlık paktı olarak kurulan ve icraatlarıyla bunun gereğince davranan NATO’nun 75. Kuruluş yıl dönümü vesilesiyle gerçekleştirilen zirvede, ABD Başkanı Biden, NATO’nun: “Saldırganlığa ve saldırganlık korkusuna karşı bir kalkan yaratma umuduyla kurulduğunu” söylüyorsa da ama tarihsel gerçekler bunun külliyen kaba bir yalandan ve de arsızca bir manipüle edişten ibaret olduğunu kolayca gözler önüne serer.

Bozkurt’un anlamı (Nubar Ozanyan)

Yoksullar ve ötekiler için her yer ölüm kokan mayın tarlasına döndü. Türk olmayanların, -ötekilerin- Türkiye’de soluk alması ve yaşaması zulme dönüştü. Öteki olarak yaşamak, çalışmak, kendi ana dilinde Kürtçe, Arapça konuşmak, şarkı söylemek, yasak ve suç olan bir ülkede demokrasiden, özgürlükten, insan haklarından bahsedilebilir mi?

Seçimler ve siyasi parti konusunda proletaryalarla sohbet

İstanbul'u kazanan türkiye'yi kazanır.

Nedir bu tayyip'in sözleriyle vücut bulan yaklaşım.

Bir hayel mi yoksa bir gerçeklik mi?

Veyahut da burjuvaların içerisinde bir insanın söyledikleri hala dört nala giden atlarıyla şehirlerin surlarını yıkabileceğini düşünen bizim insanların söylediklerinden daha gerçekçi sözler mi?

Gerçekten noelibarel politikaların en yoğun olarak hissedildiği şehirleri kazanmak türkiye'yi kazanmak mı demek?

Peki bunu böyle kabul etmek kolay mı?

DEVRİMCİ SİYASAL MÜCADELEYİ ANIN SOMUT GÜNCEL TOPLUMSAL SORUNLARI ÜZERİNDEN ÖRGÜTLEMEK.

Temel hedefleri, mevcut kurulu düzeni devrimci bir kitlesel kalkışmayla tasfiye edip, yerine sosyalist bir sistem kurmak olan devrimci sol-sosyalist ve komünist güç ve yapıların, devrimi gerçekleştirebilmeleri esasen, devrim öncesi süreci, devrimi örgütleyebilme hedefiyle ele almalarına ve bundaki performans ve başarılarına bağlıdır.

ADİL OLAMASINI BECEREMEYECEKSEK; BU SİSTEMİ YIKMAYA NE GEREK VAR Kİ?

Bugün, Devletin “üst aklı” denilen birimlerince organize edilip, şeriat özlemcisi dinci yobaz karanlık güçlerce gerçekleştirilen Sivas-Madımak vahşetinin 31. Yıl dönümü. Tam iki gün sonra da yine devletin aynı karanlık derin güçlerinin bir şekilde yönlendirdiği besbelli olan bir başka vahşetin, Erzincan-Başbağlar katliamının 31. Yıl dönümü.

BUGÜN ARTIK ÇOK DAHA AÇIK BİR HÂL ALAN ŞERİAT TEHDİDİNE KARŞI LAİKLİĞİ SAVUNMAK, SÜRECİN ÖNE ÇIKAN ACİL VE ÖNEMLİ GÖREVLERİNDENDİR.

Kendisini “Anayasal Hukuk Devleti” olarak tanımlayan bir devlet düşünün ki Anayasasında hâlâ; “Türkiye Cumhuriyeti, (…), demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” İlkesi yürürlükteyken; bu ülkede şeriat propagandası yapmak serbest olsun ve ama dayanağını mevcut Anayasa ve yasalardan alan, şeriata karşı çıkmak ve de laikliği savunmak suç olsun! 

Oy Zemano (Nubar Ozanyan)

Her yönüyle çürümüş sistemin katilleri, Kürdistan topraklarını yakmaya devam ediyor. Amed ve Merdin’de hem insanları hem de buğday ve mısırları yaktı. Evlat kokan Kürdistan toprakları şimdi duman kokuyor. Ateş ve dumanla yazılı TC’nin yüz yıllık tarihi “yakma ve yıkma”nın tarihidir. Bilmeyenler bilsin, duymayanlar duysun. Dün Ermeni kadın ve çocukları kiliselerde, Alevileri inanç ve ibadet mekanlarında, Kürtleri mağaralarda, köylerde yakanlar bugün yine Kürdü kadim topraklarında yakıyor.

CHP’NİN “Türkiye yüzyılı maarif modeli ”Ve kürtlerin iradesinin gaspı karşısında laisizm ve hukuk sınavı.

İslamo-faşist Erdoğan diktatörlüğünün, “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” ile yapmaya çalıştığının, tam olarak,eğitim ve öğretim sistemininSunni İslamcı dini esasları üzerine oturtulması olduğu, daha önceki iki yazıda ve keza Kürtlerin iradesine karşı bir sömürge siyaseti olan kayyum uygulaması da bir başka yazıda özetlenmişti.

Kadro Olmak Aynı Zamanda Kendimize Karşı da Kadro Olmak Demektir

Bir kadronun ihtiyaç duyduğu nitelikler bugün sürekli ideolojik saldırı altındadır. Burjuvazi sadece protestoları, teoriyi, örgütleri değil aynı zamanda doğrudan tek tek kadroları da hedef almakta ve onları ideolojik etki yoluyla etkisizleştirmeye ya da kendi tarafına çekmeye çalışmaktadır.

Sayfalar