Pazartesi Eylül 23, 2024

Prof. Dr. Korkut Boratav CHP’den Sermaye Sınıfıyla Hesaplaşmasını İstiyor...

Marksist iktisat Profesörü Korkut Boratav, gazeteci İrfan Aktan’a verdiği mülakatta, sürece ilişkin gerçekten de çok değerli ve devrimci sol-sosyalist ve komünist politik öznelerce dikkate alınması gereken çok önemli siyasi ve iktisadi analizler yapıyor, saptamalarda bulunuyor. 

Örneğin kendisine sorulan şu soruya verdiği yanıtta olduğu gibi:

Yoksulların, alt sınıfların bu kadar derin bir kriz yaşadığı dönemde nasıl oluyor da ideolojik hegemonyayı yine de iktidar sağlayabiliyor ve buna karşı güçlü bir sol alternatif çıkmıyor?” (abç)

Somut bir teşhis yapmak zor. Bunun cevabını ne sen verebiliyorsun ne de açık-seçik ben verebilirim. Parlamenter sistemin bazı özellikleri var; devrimci örgütlenme sistemlerini dışlıyor, ister istemez kitle partilerine prim veriyor. Sosyalist ve devrimci partiler de bu zehrin içine giriyor. Ayrıntıya girmenin de isim vermenin de gereği yok ama kendisine Marksist diyen, devrimci veya Leninist olduğunu iddia eden legal üç-dört parti var; fabrikalarda ne kadar temsilcileri var? Galiba 2020 yılında, kargoculardan başlayarak, kendiliğinden sınıf hareketleri patlak verdi. Migros depolarını yöneten sermayedarın evini buldular ve orayı kuşatmaya başladılar. Sınıf mücadelesi böyle yapılır. Ama hangi parti bunu sürükledi? Yok! Bunun cevabı yok, çünkü parti yok (okur hatırlayacaktır muhtemelen; konunun bu boyutu, gerek legal parti sorunu işlenirken kullanılan “ofis partileri” ve keza gerekse bir başka yazıda ki “tabela devrimciliği” ifadeleriyle, tarafımdan da dile getirilmişti. BN.) Meselenin bir diğer boyutu ise demin söylediğim ideolojik hegemonya. Kitleler kurtarıcı arıyorlar. Yani kişiler önem taşıyor. Parlamenter sistemin yapısı için de bile muhalif kitle lider arıyor, örgüt aramıyor, örgüt bulamıyor.”

Sınıf mücadelesi”, “sınıf içinde örgütlenme”, “sınıfı örgütleme” ve “devrimci siyasal mücadele yürütme” iddia ve derdi olan her politik özne bakımından, Boratav hocanın bu sözleri yorum gerektirmeyecek açıklıkta olup, öğreticidir de.

Söz konusu böylesi değerli ve öğretici örnekler çok olduğundan, daha fazla örneklemeler yapmadan, doğrudan mülakatın kendisinden okunmasını salık vermek, sanırım çok daha isabetli olacaktır.

Tabii mülakatta maalesef ki her şey böyle düzgün ve de “kitabın ortasından” denilebilecek kadar doğru ve isabetli değil. Bunlar içinden belki de en öncelikli olarak öne çıkarılması gerekeni; “Bütün gidişata baktığınızda, önümüzdeki birkaç yılda emekçi sınıfların hayatı nasıl şekillenecek?” (abç) sorusuna verdiği yanıttaki şu belirlemesidir:

Siyasette büyük ittifaklar gerekecek. Büyük ittifaklarda da Türkiye’nin devrimcilerinin aktif rol alması lazım. CHP içinde de DEM Parti içinde de… Bu iki büyük örgüt olmadan bir sınıf ittifakı mümkün değildir. Bu iki akımın da kendilerine özgü ideolojik saplantılarından arınmaları lazım. Kürt hareketi için (…) bilgim yok. Ama CHP için; sınıf programı yapacaksan, sermaye sınıfıyla hesaplaşmayı göze alacaksın. İkincisi, emeğin kayıplarının telafisi için de hesaplaşmadan olmaz. Üçüncüsü, neo-liberal reçetenin sana sunduğu durgunlaşmayı aşmak için dinamik ve yine emeği gözeten bir inşa programına geçmelisin. (…)” (abç)

Sayın Boratav CHP’yi emekçi sınıflardan biri, birkaçı veya belki de tümünün partisi olarak mı görüyor acaba? Gerek yukarıda altı çizili olan ve gerekse birkaç paragraf yukarıda, bir başka soru vesilesiyle ifade ettiği; “… muhalefet sermayeyi ve uluslararası sermayeyi ürkütmeme derdinde.” (abç) şeklindeki bu sözleriyle, sanki de böyle görüyor gibi.

Acaba sayın Boratav da mı diğer bir takım küçük-burjuva sol hareketler ve keza kendilerini “sol-Kemalistler” olarak tanımlayan, örneğin bugün artık tamamen bir kontra hareketi olarak da özüne rücu etmiş olan Doğu Perinçek kliği gibi, Kemalist hareket ve iktidarını orta burjuvazinin hareketi ve iktidarı olarak değerlendiriyor? 

Şayet böyle görüyorsa, Marksist bir iktisatçı profesör açısından, dünü ve bugünüyle CHP gibi köklü bir devlet ve sistem partisine ilişkin böylesi bir sınıf temsiliyet analizi, sizce de çok vahim bir yanlış değil midir? 

Varsayalım ki tarih sahnesine çıkışı ve iktidarının o kısacık ilk dönemleri itibariyle, orta burjuvaziyi temsil ediyor olan CHP, sürecin sınıfsal güçler denkleminde, Mao Zedung’un yorumladığı kriterlere uyarlı olarak da “halk sınıf ve tabakaları kapsamında” olmuş olsun. Ama bir Marksist olarak Boratav Hoca bilir ki iktidarını oturtup, artık başta işçi ve köylüler olmak üzere tüm emekçiler ve keza başta Kürtler olmak üzere tüm diğer azınlık milliyetler ve farklı inanç grupları üzerinde tam bir ırkçı-faşist diktatörlüğe evrildiği o an itibariyle o artık halk sınıf ve tabakalarından biri olma özelliğinden sıyrılarak; halk sınıf ve tabakalarıyla arasında antagonist çelişkiler olan bir sınıfa veya sınıflar blokuna mensup olur.

Normal koşullar da “orta” da olsa, sınıf olarak o, emekçi sınıf ve katmanlar kategorisinde değil; emek-sermaye denkleminde, sermaye sınıfı kategorisindedir zaten. Sermaye sınıfı kategorisinde ilk başlarda sermaye büyüklüğü oranlaması üzerinden “orta sıklet burjuva” bir kesimin devlet iktidarını ele geçirip, tüm kamu imkanlarını kullanır hale geldikten sonra da hâlâ büyük burjuva statüsüne geçmeyerek, orta burjuvalığa devam ediyor olması, herhalde ki “hayatın olağan akışına ters bir durum” olsa gerek. (Sayın Boratav şayet böyle bir görüşe sahipse; bu, yine biraz Mao Zedung’un artık sosyalist inşa sürecinde olduklarını ilan ettikleri bir aşamada bile hâlâ o “orta/milli burjuva” olarak tanımladığı burjuva sınıfını halk saflarında ve iktidar ortağı olarak görme ve onun üzerinde herhangi bir tahakküm kurmayı reddetmesine benziyor demek, hiç de yanlış olmayacak. Mao Zedung, tarihin bu kesitin de -ve belki biraz da SBKP 20. Kongresinde, sosyalizm koşullarında sınıf mücadelesinin ısrarla sürdürülmesi Leninist ilkesine karşı hâkim hale gelen “barış içinde bir arada yaşama” modern revizyonist akımın da etkisiyle- sosyalizmin inşa sürecinde hayati öneme sahip Leninist proletarya diktatörlüğü teorisiyle arasına koyduğu mesafenin bedelini, tarihin muhteşem ilklerinden biri olarak kayda geçen BPKD’ye de vesile olan, parti ve devlet iktidarını kapitalist yolcu revizyonist kliğe kaptırarak ödetti sınıfa, halka, partiye ve kendisine.)

Yani her halükârda CHP, iktidar partisi olarak hâkim güç haline evrildiği o tarihi süreç itibariyle artık hem bir “orta burjuva” ve hem de zaten halk sınıf ve katmanlarından biri olma vasfını aynı şekliyle koruyor olması, eşyanın tabiatı gereği, zaten mümkün de değildir. 

Geriye sadece CHP’nin daha sonradan büyük, halkımızın tabiriyle kodaman burjuvazinin, Kaypakkaya’nın tabiriyle “komprador burjuvazi ve büyük toprak ağaları sınıfının” diğer bazılarımızın ise artık buna; “işbirlikçi tekelci burjuvazinin” dediği burjuvazinin partisi olmaktan vaz geçip, kendisini halk sınıf ve katmanlarından biri, birkaçı veya tümünün temsilcisi olarak yeniden programlama ihtimali kalır. Peki böylesi bir dönüşüm yaşanmış mıdır?

Yadsınamaz bir gerçek ki olgular böyle bir savı desteklemiyor. Yani CHP dünüyle ve “değişim” şiarıyla gelen Özgür Özel dönemi olarak bugünüyle de sınıfına ihanet edip, halk sınıf ve katmanlarından biri konumuna geçmemişken; tekelci burjuvazinin bir kanadının has temsilcisi olarak varlığını devam ettirmekte olan CHP; nasıl olacak da halk sınıflarının çıkarına olacak şekilde bir “sınıf programı” yapması ve keza bu uğurda “sermaye sınıfı ile hesaplaşmayı göze alması” mümkün olabilecek acaba?

Kaldı ki CHP veya başka herhangi bir burjuva partisinin “neo-liberalizme” karşı çıkıp, kapitalist-emperyalist sistemin çıkarına hizmet edecek başka bir model veya sistem önermesi, bunun için halktan destek talep etmesi vs. vs, onu tekelci burjuva partisi olmaktan çıkarıp, halk sınıfları kapsamına taşımaz. Nitekim “neo-liberalizm” denilen sistemin uygulanmaya girişinin şunun şurasında 35-40 yıllık bir mazisi var, değil mi? Öncesinde uygulanan ve denenen diğer pek çok farklı model ve sistemler, acaba kapitalist-emperyalist sisteme içkin şeyler değil miydi?

Keza Kürt Özgürlük Hareketi de ismindeki “İşçi Partisi” sıfatına rağmen, sınıfsal bir hareket olmayıp, bünyesinde Kürt milli/orta burjuvazini de barındıran ve programsal olarak zaten kapitalist burjuva sisteminin esası da demek olan özel mülkiyet sistemini kaldıracağını öngörmeyen (gerek Öcalan ve PKK’nin mevcut “üniter devlet” içindeki bir çözümü öngören ‘yeni paradigmaları” ve gerekse de HADEP’in TÜSİAD’ı ziyareti ve onunla barış içinde bir arada yaşamaktan duyacakları memnuniyeti dile getirişleri biliniyorken) bu anlamıyla da esasen bir “orta burjuva” temsilcisi hareket gerçekliği söz konusuyken; kim ne adına CHP ve DEM Partiye  sınıfsal bir ittifak kurdurup, emekçi sınıflar çıkarını önceleyen bir “sınıf programı” hazırlatmayı mümkün görebilir, ilginç doğrusu. Bunu bir Marksist iktisat profesörünün öngörüyor olması ise, daha da ilginç. 

Alıntılar için bkz: 3.06.2024 tarihli artigerçek.com 

 

1978

Halil Gündoğan

Halil Gündoğan sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.

Son Haberler

Sayfalar

Halil Gündoğan

Devlet teorisi ve Türkiye'de devletin yeniden restorasyonu

(Bu yazı Partizan dergisinin 91. sayısında alınmıştır. Güncelliği nedeniyle yayınlıyoruz. Site yazı Kurulu)

Emperyalist ve komprador kapitalist sömürü kıskacında Türkiye Kürdistanı

(Bu yazı Partizan dergisinin 91. sayısında alınmıştır. Güncelliği nedeniyle yayınlıyoruz. Site yazı Kurulu)

Efrîn direnişi emperyalist haydutlara rağmen zaferle sonuçlanacak!

Kurulduğundan beri mayasında taşıdığı Kürt fobisi mevcut süreçte TC Devleti’ni daha saldırgan kılmıştır. Öyle ki, Kürtleri kendi sınırları içerisinde baskı ve tahakküm altında tutan TC devleti bununla yetinmeyip, Efrin Kürtlerine karşı da saldırıya geçmiştir.

Emperyalist Çin’in Dünyaya Vermek İstediği Düzenin Adı: İpek Yolları (İkinci Bölüm)

Dünyanın küreselleşmesi kapitalizmle başlamıyor, daha önceki tarihlere, Millattan önceki  yıllardan başlayan ve  Çin’den Avrupa’ya kadar uzanan bir tarihi yol var. Bunun adı: İpek Yolu. Antik İpek Yolu‘nu Tunç devrine kadar da geriye götürebilirz.  Hemen hemen bütün medeniyetlerin uğrak yerlerinde birisi olduğu söylenebilir.

Sınıf bilinci

Yaşam kendi hareketini sonsuz devinimi içinde sonlu parçalara bölmüş olarak yol alıyor.Bu konu da maddenin en yüksek biçimi olan 'bilinçli madde' de durmuyor.Maddenin hareketini anlamaya ve onu bilinçli bir değişikliğe uğratmak için çabalıyor.Toplumsal anlamda değişiklikliğin yaratıcısı da burada tarihsel önemini vurguluyor.Komünist Partinin tarihsel önemi, sınıflı toplumların sınıf ilişkilerindeki eğemenlik yönünü başağı çevirmek, üretimin toplumsal yönünün önündeki en büyük engeneli ortadan kaldırmak, bağımlılık ilişkisini koparmak yada onu da ters çevirmektir.

Ermeni fedai Rolada “Seyirci kalmak yerine fedai ruhunu canlandırma zamanı”

Rojava: Kadın devrimini bünyesinde barındıran ve geliştiren Rojava’da sırtını dağlara vermiş, özgürlük için savaşan bir Ermeni Fedaisi ile görüştük. Komutan Nubar Ozanyan’a dair düşüncelerini paylaşan Rolada röportajında “Seyirci kalmak yerine maddi ve manevi olarak fedai ruhunu canlandırma, ön saflarda dimdik ayakta durma zamanıdır. Geride durmak bize yakışmaz. Büyük bir direniş göstermenin zamanıdır. Bu güç de bizde var” diyor.

Emperyalist Büyük Savaşa Doğru (Birinci Bölüm)

Emperyalist savaş tehlikesini kapıya dayandığını, gelinen aşamada bugün hemen hemen herkes –burjuvazinin yayın organlarından The Economist’de dahil- gizleyemiyorlar. Bunlar emperyalist savaşın ekonomik nedenlerini gizleyip, karşıtı olduğu emperyalist gücün saldırganlığına bağlarlar.“Şom ağızlı” olmak iyi bir şey değil, ancak, kapitalizmin nesnel gerçekliği, bizi emperyalist savaşın bütün koşullarının – bütün temel çelişmelerin keskinleşerek- olgunlaştığına götürüyor. Stalin, 2. Emperyalist savaşın gelişini 1927 yılında açıklamıştı.

İnip Kaçabileceğin Limanlar Var Gayrı

Boğazda yine aşkları farklı yerlerde arayan yapıların akını mı ne var?

Bu kaçıncıydı.

Sıkıştırdığı, cımcıkladığı beden.

Kendinden de iğreniyordu.

Normal şartlarda olsa ...

Teninin kokusu... 

Tanıdık gelen ...

Bu narin ince beden kendine cevap verir miydi ?

Hemi de ...

Yağmurun ıslattığı bedenine yapışan elbiseyle bir o yana bir bu yana kaçarken kollarının arasına düştüğü  yerde...

Teninin kokusu ....

Toplumsal yapıda en aktif olanlar örgütlenme zeminimizdir derken benim kadar senini sevebilir mi sorusuyla attığı 

Darağacında bir fedai; Levon Ekmekçiyan

100 yıllık tarihimize baktığımızda katliam, zulüm, işkence ve idamların hiçbir zaman eksilmediğine tanıklık ediyor ve yaşıyoruz. Osmanlı’da da böyleydi, cumhuriyet tarihinde de böyle oldu. Cumhuriyetin kurucu kadrolarının hepsinin İttihat Terakki Cemiyeti kökenli oluşu, aynı şekilde bütün birikimlerini yeni kurulacak Cumhuriyet için harcadılar. Anadolu’nun mazlum halklarını Rum, Ermeni, Süryanileri “Tehcir Kararı” ile anayurtlarından ederken “ulus devlet inşası”nın halkların kanı üzerinden gerçekleştirdi.

J.STALİN,S.MÜSLÜM VE TÜRKİYE'DEKİ...

Faşist Türk devletinin 'Zeytin Dalı Harekatı' adını koyduğu Afrin işgal girişiminin bu gün 12. günü.Faşist Türk devleti uçaklarla, obüslerle, tanklarla Afrin'i bombalıyor .Afrin'de bir  katliam gerçekleştiriliyor,siviller ölüyor.Bombalanan binaların  yıkıntılarından çocuk,kadın cesetleri çıkarılıyor.Bu güne değin yapılan bombardımanlarda 17 si çocuk 51 kadın olmak üzere onlarca sivil yaşamını yitirdi.Yüzlerce yaralılar var.

Avrupa’da halk kültürünün izini sürmek-Özden Çiçek

Genel bir tarifle, bir toplumun tarihsel süreç içinde ürettiği ve kuşaktan kuşağa aktardığı her türlü maddi ve manevi özelliklerin bütününe kültür denir. Halk kültürü ise halkın ortak olarak kuşaktan kuşağa sözlü ve yazılı olarak aktarılmış ürünlerin tümünü içerir. Dolayısıyla masallar, deyimler, halk ezgileri ve çalgıları da halk kültürünün öğeleri arasında yer alır.

Sayfalar