Pazar Mart 2, 2025

Rüzgâr bizden yana esiyor (Makale)

Devrimciler açısından en yoğun olduğu aylar içerisindeyiz. Seçimlerin 7 Haziran’da yapılacak olması bu yoğunluğu daha da arttırıyor.  Kitlelerin de daha politize olduğu bu süreç, bizden yana esen rüzgarın gücünü daha da arttırıyor.  Siyasi arenanın renklendiği bu süreç burjuva siyasetle devrimci siyaset doğrudan kitlelerin içinde karşı karşıya gelecek.  Burjuva siyaset kitleleri düzene bağlı kalmak ve bağlamak için tüm kurnazlığı sergilerken, devrimci siyaset ise tam tersine kitlelerin düzenle olan bağlarını koparmak için emek harcar.  Bu eşyanın doğası misali sınıf mücadelesinin bir sonucudur. Tüm siyasi öznelerin kitlelere yöneldiği bir ortamda devrimcilerin daha yoğun emek harcamaları zorunlu oluyor.

Bu seçimi diğer seçimlerden farklı kılan, Partizan’ın seçimlere dahil olması değildir.  Türkiye’deki ekonomik-politik gelişmelerin yönü ana göre konumlanmayı zorunlu kılması ve anın devrim yürüyüşünü hızlandıracak bir potansiyel taşımasındandır.

Bahsedilen zorunluluk devrim mücadelesinde her daim söz konusuyken ekonomik ve politik gelişmenin seyrine göre kimi dönemler ön plana çıkar.  Gelişen bu ana göre PP’nin konumlanması ve gücünü belirlediği politika eksenin de seferber etmesi ayrı bir önem taşır.

Üç dönem hükümet olan ve tüm seçimlerde diğer partileri ezen AKP, Menderes ve Özal örneğimde olacağı gibi gücünün sınırlarına dayanmış ve dayandığı noktada gerileme başlamıştır. AKP’yi gerileten üç dönem yürütmüş olduğu politikalardır. Bir dönem beraber yürüdüğü “dava” arkadaşlarına bile ters düşen AKP’nin muhafazakâr tabanında çatlaklıklar oluşmasının bir sonucunun bir görüntüsüdür. Muhalif olan her kesime karşı sindirici, susturucu, baskılayıcı politikada sınır tanımamanın bir sonucudur. Ekonomiden tarıma, sağlıktan eğitime, enerjiden ulaşıma, sanayiden madenlere tüm alanlarda izlenen ekonomi politikası, yoğun sömürü ağır yaşam şartları, yoksulluk ve işçi katliamlarını beraberin de getirdi. Tüm bunların eylem, grev, miting gibi değişik biçimlerde dile getirilişi devlet faşizmiyle karşılandı.  Yaşama müdahalenin sınırları zorlanarak muhafazakar yaşam topluma dayatıldı.  Cinsel baskımla kadın cinayetlerine dönüşürken, dinsel baskılama ailelerin daha da tedirgin olmasıyla sonuçlandı. Ulusal sorunun sürünceme hali, LGBTİ bireylerinin sorunlarının devamı ve dış politikada ki çuvallamanın yarattığı etkiyle birlikte AKP’nin bugünkü durumunu tamamladı. İktidar hırsının durmak bilmediği R.T Erdoğan kişiliğinin AKP içinde yansımasıyla birlikte Kutsal İttifak dağılmaya başladı.

Kısa bir özet olarak geçtiğimiz 13 yıllık hükümet döneminde AKP2nin yaratmış olduğu ekonomik, kültürel, siyasal, toplumsal yaşamın dayanılmazlığını toplumun her kesimine sirayet ettiğini Gezi Ayaklanması açığa çıkardı. Bir alternatif arayışının yakıcı bir biçimde hissedildiği aylarca süren çatışmalarla açıktan göründü.

Böylesi bir süreçte hemen her kesimden kitlelerin kendiliğinden hareketi giderek artar.  Ve bir kıvılcım tüm bozkırı tutuşturur. 7 Haziran seçimleri tamda bunun üzerine gelmiştir. Düzen partilerinin burjuva siyaseti iki amacı vardır. Birincisi devletin tüm organlarını ele geçiren gözünü meclise diken AKP’yi geriletmek, ikincisi, kitlelerin sistemle dolayısıyla devletle derinleşen çelişkileri, artan tepkileri dindirmek ve dizginlemektir.  CHP ve MHP’nin seçim çalışmalarındaki popçu sanatçı adaylarla oy toplama politikasından daha ciddi, toplumda hareketlenen tüm kesimlerle ve tabana hitap eden isimlere yönelmesi, AKP’ye karşı tüm seçimlerde uğradıkları hezimetin acısını çıkarmak amaçlı değildir. Her iki düzen partisinin de yönelimi oldukça politiktir. Oylarını arttırmak ve seçimi kazanmak onlar için oldukça önemlidir.  Fakat kitlelerin artan öfkesini düzene tabi kılmak daha önemlidir. Bu amaç etrafından kitlelere yöneliyorlar, toplumdaki hareketlenmeyi pragmatist politikalarla kendilerine yedekleyerek, devleti hem AKP’den hem de “bölücü, anarşist, terörist” dedikleri yurtseverlerden ve devrimcilerden kurtaracaklardır.  Yolsuzluğa, yoksulluğa, işsizliğe ve diğer sorunlara yapılan vurgularla halkçı görünen bu kurnazlıkla izlenen politikayla alanlara iniliyor ve yaratılan AKP karşıtlığı üzerinden kitlelerin alternatifleri olduğu söyleniyor. Kitlelerin yakıcı olarak hissettiği AKP karşıtlığı değildir. Yaşanılan sorunlara karşı yükselen sınıfsal tepkidir. Bu nedenle CHP kolları sıvamış ve alanlarda daha “solcu” kesilmiştir.

Aynı düzenin, devletin temsilcisi olan partilerden AKP’nin  baskılayıcı faşist politikalarına rağmen kendi tabanı dahil tüm kitleye seslenmesi, düzen ve devletin bekası dışında her konuda ayrışan kanlı-bıçaklı olan CHP ve MHP’nin ( diğer düzen partilerinin de ) kendi tabanıyla birlikte tüm kitleye yönelmesi burjuva demokrasisinin aldatıcı aymazlığıdır.  AKP zulmünün alternatifi, AKP öncesi bu halka zulüm olmuş CHP ve MHP değildir. Baskının daha da arttığı, İç Güvenlik Paketiyle doruğa ulaştığı dönemde kitlelerin karşısına çıkarılan düzen partilerinin yarayacağı etkiyi kırmak ve anı devrimden yana gelişen politik atmosferinde kitlelerin kendiliğinden hareketinde bulunan demokrasi, özgürlük ve devrim talebini, mücadelesini yükseltmek anı yakalamak ve yönlendirmekle mümkündür. Demokrasi mücadelesi Marksizm Leninizm Maoizmin devrimin önünü açacak bir mücadele alanı olarak gördüğü bir aşikârdır.  Ekonomik ve politik gelişme karşısında hem kitlelerin hem de onlara hitap eden politik güçlerin demokrasi mücadelesine yöneldiği bir koşulda sürece dahil olmak sadece HDP’ye destek vermekle sınırlı değildir. Aynı zamanda ve daha önemli olarak, devrimin önünü açacak olan demokrasi mücadelesini geliştirmesine omuz vermektir.

Rüzgâr bizden yana eserken, hem Mart, Nisan, Mayıs aylarının kızıllığı hem de seçimlerin yarattığı politik atmosferde, kitlelerin alternatif arayışına yanıt olmak anın öne çıkardığı demokrasi mücadelesine daha etkin katılmakla mümkündür.  Burjuva siyasetinin kahredici ikiyüzlülüğünün ve dayanılmaz hafifliğinin kitlelere sirayet etmesi de böyle engellenir ancak.

MLM’ler olarak iktidar kavgasında anın doğruluğu koşulları geniş kitlelere ulaşmak ve daha ileri mevziler kazanmak iççin kullanalım. P.P’nin belirlemiş olduğu pratik politika çerçevesinde faaliyetlerimizi yoğunlaştıralım. Bizden yana esen rüzgârı, sınıf düşmanlarız için fırtınaya çevirelim. 

 

52512

Mısır'ı Mesken Tutan Türk Tekelleri

Deutsche Welle (DW)'de Aram Ekin Duran'ın, „Türk Şirketleri Mısır'a Kaçıyor“ adlı bir haberi yayınlandı. Sıradan bir haber gibi gözüküyor, ama, Türkiye ekonomisinin ve Türk devletinin niteliğini araştıranlar, sorgulayanlar için küçük bir haber olmaktan öte bir anlam taşıyor. Özellikle de kendine ML ve Maoist diyen komünist örgütler için daha fazla önem taşıması gerekiyor.

Hesaplaşma mı? Kutlama mı?

Faşist TC devleti hem ülke içinde hem de bölgesel düzeyde, resmi ve sivil militarist güçleriyle başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesi yok etmek ve devlet terörüyle susturmak için çalışmaya devam ediyor. Bu süreç aynı zamanda TC’nin kuruluşunun da yüzüncü yıl dönümüdür.

TC, yüz yıl önce Osmanlı yıkıntıları üzerinde tekçi bir zihniyetle kuruldu. Ermeni soykırımında, diğer azınlık halkların yok edilip sindirilmesinde aktif rol alan ittihatçı birçok ırkçı kadro da kuruluş sürecinde rol aldı.

Halka Nasıl Yaklaşacağız?

Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.

“Kuruluşunun 100. Yılında TC’nin Diğer Yüzü Türkiye’de Ulusal Azınlıklar Sorunu”*

Türkiye’de ulusal sorun ve azınlıklar meselesini incelerken nasıl bir ülkede yaşadığımız, ülkeyi hangi sınıfların yönettiği, ulusların hangi tarihi koşullarda ortaya çıktığı, ulusal sorunun ekonomik ve politik nedenlerini açıklamak durumundayız.

Ulus, tarihsel olarak meydana gelmiş, ortak bir dil, ortak bir pazar, ortak bir kültür birliği ve ortak bir ruhi şekillenmende ifadesini bulan istikrarlı bir insan topluluğudur. Ulus, sadece tarihi bir kategori değil bir çağın, yükselen kapitalizm çağının ortaya çıkardığı bir olgudur.

Yüz yıllık çakma Türk devleti (Nubar Ozanyan)

Aradan bir asır geçmesine, tarihin yaprakları değişmesine karşın Türkiye Cumhuriyeti temelde bir değişime gitmeden dün olduğu gibi imha ve inkar zihniyetiyle yaşamaya, Orta Çağ’ın karanlığında kalmaya devam ediyor.

Fetih ve işgallerden, zulüm ve soykırımdan başka övünülecek bir tarihi, Hitler faşizmine örnek olmaktan başka bir başarısı olmayan TC, ceberut devlet olma niteliğinden hiçbir şey kaybetmeden yüzüncü yılını kutluyor.

Aşk Her Şeyi Affeder mi - Partiler Neden Diktatör / ERGÜN ASLAN

Klasik emperyalizmle modern emperyalizm arasında çeşitli proletaryaların ve (komprador) sınıfların olduğu bir memlekette modern proletaryaların partisinin birliğinin ve özgürlüğünün yegane (ve yegane) güvencesinin yerel yönetimlerin özerkliğe varabilecek kadar geniş demokratik haklara sahip olmaları olduğu bilgisini kim inkar edebilir ki.

Üüüü.... üüüü....

Ya.... ya...

Bir insan aldığı görevden başka her şeyi konuşur mu.

Hom... hom.. hom...

Bunlar... bunlar... daha çok....

 Filelerin sultanlarını karşımıza çıkarırlar.

 Daha çok...

Rojava, Filistin, Karabağ: İşgal, Yıkım ve Direniş (Yorum)

Ortadoğu tarihi boyunca yer küremizin en çatışmalı bölgelerinden biri olmuştur. Bölgenin stratejik konumu, uygarlığın gelişim düzeyi, baskıya, sömürüye dayalı dış müdahaleler için güçlü zeminler sunmuştur. Kuşkusuz bölgedeki iç çelişkiler ve çatışmalar da her zaman dış müdahaleleri kolaylaştırmıştır. Özellikle dinsel ve mezhepsel çatışmalar hem çağdaş temelde toplumsal gelişmeleri frenlemiştir hem de bölgeyi dış saldırılara açık hale getirmiştir. Bu nesnel zemin üzerinde toplumsal çürümeler, işbirlikçi ilişkiler ve itaat kültürü bir yaşam tarzına dönüştürülmüştür.

“Hamas-İsrail Çatışmasında” İtidal Çağrısı Yapmak…(Polemik)

Filistinli 14 direniş örgütünün, 7 Ekim günü “Aksa Tufanı” adıyla İsrail devletine yönelik operasyonu, başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyada büyük bir yankı uyandırdı. Hamas gibi İslamcı örgütlerin yanısıra ve de Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi gibi Marksist eğilimli hareketlerin de yer aldığı hamle, Siyonist İsrail’in tarihi boyunca aldığı en büyük darbelerden biri olarak kayıtlara geçti. Sözkonusu direniş, kısa sürede dünyanın dört bir yanında devrimci, ilerici güçler nezdinde çok ciddi saflaşmaları da beraberinde getirdi.

“Çizgimiz Nubar Ozanyan’dır!” (Deniz Aras)

7 Ekim sabahı Filistin Ulusal Direnişi’nin Siyonist İsrail işgalciliğine ve zulmüne karşı “Aksa Tufanı Operasyonu” başlatması başta siyonizm olmak üzere bölge gerici devletleri ve siyonizme koşulsuz destek veren emperyalistlerde şok etkisi yarattı.

Hamas öncülüğünde başlatılan ve aralarında Filistin Ulusal Hareketi’nin tarihsel öznelerinden Filistin Halk Kurtuluş Cephesi gibi devrimci örgütlerin de yer aldığı “Operasyon Odası” tarafından yönetildiği açıklanan bu hamle, tüm dünyada olduğu gibi coğrafyamızda da tartışmalara yol açtı.

Yerini Bulan Her Vuruş Acı Verir!

Komünist partileri yaptıkları eylemleri kamuoyuna açıkladıkları gibi, yanlış yaptıkları eylemleri de kamuoyuna açıklar ve özeleştirisini yaparlar. Yanlış eylemlerin özeleştirisinin yapılması, o partinin dürüstlüğünü gösterir ve bu tür özeleştiriler kitlelere ve parti kamuoyuna güven verir.

Arif Alıç, 1978 yılında Hıdır Aykır ile Bayrampaşa  Hapishanesinden kaçtı. Parti tarafından kırsal (Dersim) alana gönderildi. 1981 yılının ortalarında, TKP/ML üyesi bir kişi tarafından öldürüldü.

Bu makaleyi, yazarken ölüm haberini aldığım, sevgili yoldaşım Turan Talay'ın anısına adıyorum.

Türk Tekelleri Afrika'yı Çok Çooook Sevdi!

Sayfalar