Seçimler ve siyasi parti konusunda proletaryalarla sohbet
İstanbul'u kazanan türkiye'yi kazanır.
Nedir bu tayyip'in sözleriyle vücut bulan yaklaşım.
Bir hayel mi yoksa bir gerçeklik mi?
Veyahut da burjuvaların içerisinde bir insanın söyledikleri hala dört nala giden atlarıyla şehirlerin surlarını yıkabileceğini düşünen bizim insanların söylediklerinden daha gerçekçi sözler mi?
Gerçekten noelibarel politikaların en yoğun olarak hissedildiği şehirleri kazanmak türkiye'yi kazanmak mı demek?
Peki bunu böyle kabul etmek kolay mı?
Hiç itiraz etmeden, sahip olduğumuz paradigmaları kaldırıp çöpe atmak, yerine de yeni paradigmaları koymak öyle kolay mı?
Yaşadığımız sosyo ekonomik yapıyı kapitalizm, esası da proletaryalar olarak düşünmek.
Elbetteki bunu böyle kabul etmek, böyle de olduğunu düşünmek heledeki kabul ettiğimizi, düşündüğümüzü de pratikte uygulamak hiçte kolay değil.
Uzun zamandan beri de hiç kimsenin itiraz edemeyeceği bir şekilde tüm siyasi partiler neolibarel realitenin içerisinde politikalarını gerçekleştiriyor, kadrolarını da buluyor olsa da...
Bunun böyle olduğunu kabul etmek o kadar kolay değil.
Durumu en iyi özetleyen tayyip'in sözüne bakarak durumu özetlediğimiz içinde değil.
Bu bizle alakalı ve bunun içinde önümüzde iki büyük engel var.
Birincisi: büyük şehirler de proletaryalarının sendikalardan, demokratik kitle örgütlenmelerinden daha çok geleceklerini şekillendirme yönünde siyasi partilere adepte olmaları, bizimde bu araçları kullanmakta tereddüt etmemiz...
İkincisi de proletaryaları tayyip'si imamoğlu chp'cilğine peşkeş çekeceklerini bile bile ilerici kesimlere oylar diyerek ellerimizi kirletmediğimizi düşünüp, vicdanı rıhat bir şekilde de yaşamamız.
Tereddüt etmemiz sürdürülebilir bir davranış değildir.
Veyahut da vicdanımızı, ellerimizi kirletmediğimizi düşünerek yaşamamızda sürdürülebilir bir politika hiç değildir.
Böyle düşünmek böyle davranmak; istanbul'u kazanmak türkiye'yde kazanmaktır, politikalarına uygun davranışlar da değildir.
Tabiki böyle demek, böyle düşünmek...
Bu güne kadar ellerini kirletmeden politika gerçekleştirdiklerini düşünenleri onayladığımız..
ve yahut da proletaryaları tayyip'si imamoğlu chp'ciliğine peşine sürükleyipte...
realite de politika gerçekleştiriyoruz...
bunun doğal sonucu yanlışlıklar da olur diyip yanlışlıklarını da haklı göstermeye çalışanları da haklı gördüğümüz anlamına da bu hiç gelmez.
Böyle düşündüğümüzü, böyle davrandığımızı varsaymak her şeyden önce hiç bir devrimci hareketten katılım yönünde destek görmediği halde devrimci politikalara karşı gelmiş sütlüce köylüsü'ne...
Ardından da:
bolşeviklerden tutun almanya'ya kadar dünyanın her yerinde ve her yerinde tek kişinin iktidarlığına karşı parlamantizmi savunmuş 1905 bolşeviklerini ve alman sosyal demokratlarını rehber alıp parlamantizmi savunan proletaryalara veyahut da hatay'dan tutun istanbul'a kadar da yer yerde partilerinin işaret ettiklerine rağmen partilerinin söylediklerine katılmadıklarını gösterebilmek için partilerine oy vermiş proletaryalara ve devrimcilere de bu bir hakarettir.
Proletaryalar ve devrimciler her zaman ve her zaman siyasi partilerin ellerini kirletmesini ve burjuva çeliskiler içerisinde tutum almalarını da desteklemiştir.
Ama onların anladıkları şekilde değil.
Ve yahut da neolibarel politikalarda etkilenmiş proletaryaların varlığını, etkilerini kabul etmelerine rağmen...
toplumun o anki yoğunluğunun istencine bakarak yarınlarda kopup neolibarel proletaryalar içerisinde politikalar gerçekleştirirlerken işi de ellerine yüzlerine bulaştırmaları da heledeki hiç değil.
Biz proletaryaların kastettiği...
Lenin'in, gelişen kapitalizmin her geçen ve her geçen gün feodalitenin etkisini kırdığını...
proletaryaların sayısını da her geçen ve her geçen gün artırdığını...
feodal köylülerle proletaryalar arasındaki sınıfsal farklılıkların da her geçen ve her geçen gün azalarak feodal köylüleri kapitalizme tabi köylüler haline getirdiğini...
böylece feodal köylüler arasından da sınıfsal değişimin her geçen gün ve her geçen gün gerçekleştiğini..
narhoniklerin eskiye tutunarak öncelikleştirdiği feodal köylülere ve çarklık rusya'nın ilkel kapitalist proletaryalarına bakılarak da politikalara oluşturulamayacağını...
ve gün ve gün toplumda ağırlığını hissettirmeye başlayan modern proletaryaların - köylülerin istençlerine...
taleplerine....
geleceklerine...
yönelik...
siyasi örgütlenmeler, politikalar oluşturulması gerektiğini...
söyleyip...
yeni ve hiç tercübesi olmayan bu yolda da ellerini kirletmeyi göze alması gibi ellerimizi kirletmeyi kast ediyoruz.
Evet biz proletaryaların kast ettiği ellerimizin kirlenmesi böyle bir şeydir.
Ne seneler içerisinde senenin birine veyahut da yarınlarda koparak o anki proletaryanın yogunluğunun istencine tutunarak, ona yaslanarak esasımızı, siyasi yapımızı, politikalarımızı belirlemek...
neden başka bir şey.
Ve günümüz ve aşağı yukarı 1980'den bu yana senelerimiz ağırlığını her geçen gün ve her geçen gün artırarak hissettiren neoliberal politikalarda etkilenmiş proletaryalar içerisinde politikalar üretmek, kadrolar bulmak iken
Ve İstanbul'da yer sallandığında anadolu'da deprem olur demenin realitesini de artık hepimiz kabul ediyorken
Ve neolibarel politikalarda etkilenmiş proletaryalar geleceklerini şekillendirme konusunda daha çok siyasi araçlara adepte olmuşken...
Ve bir burjuvazinin bile dile getirdiği sözler bizim söylediklerimizden daha anlamlı - gerçekçi oluyorken....
Neden bu realiteyi ret edelim
Veyahut da günümüzde en elzem olan proletaryaların bir araya gelememesi iken neden hiç yokta bunun için olsa dahil günümüzde proletaryaların adepte olduğu bu araçları kullanmada tereddüt edelim.
Sonuçta proletaryaları tayyip'si imamoğlu chp'cilğine peşkeş çekeceklerini bile bile ilerici kesimlere oylar derken ellerimiz kirlenmiyor mu?
Ergün Aslan
Ergün Aslan sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.
Son Haberler
Sayfalar
ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)
Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)
Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?
Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?
Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.
SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..
“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”
“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)
7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.
İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor
Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.
Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.
3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?
Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.
Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)
Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.
Emperyalizm Üzerine Notlar-7
„Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler
Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.
Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek
Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.
Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi
Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)