Ergün Aslan
Ergün Aslan sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.
Vitrin olma kız... vitrin olma...
Sen, senle halk arasında artırılan düşmanlığı çözmenin araçlarının neler olduğunu bilmiyorsan...
Şimdi ne kadar güzel olurdu değil mi kız...
ne kadar güzel olurdu...
mecliste, belediye başkanlıklarında bir...
Öyleyse.... öyleye...
Hayeller.... söylemler...
Kitleler...
yüzlerini dahil seçemeceğimiz kalabalıklar...
Gerçekler ise....
Zil zurna, kah kaha atarken sümükleri dahil ağızlarına giren masaları tek tek dolaşarak, mekan yeni insanlar..
Hemi... hemi...
hayat bu... gerçeklik bu ise...
hayelliğimiz, yüzlerini seçemediğimiz kalabalıklar, kitleler...
mekana yeni insanlar kazandırmak için masalarını dolaşmak zorunda kaldığımız insanlar ise...
sırf birileri...
kapitalizmin sadece emeğimizi değil ruhumuzu da istediğini - örgütsüz toplumunda uzun yıllardır kapitalizmde yaşamak zorunda kaldığını unutuyor diye...
sırf birileri...
mekana gelen masalarda karşı karşıya kaldıkları, kalabalıkları, kitleleri beğenmiyor...
mekana yeni insanlar kazandırabilmek için içki masalarında tek tek dolaşmayı da kabul edemiyor diye...
önceliğimiz... hazır olmamız gereken...
yaşadığımız hayat, gerçekliğimiz değilmiş gibi..
çıkar da neden...
bu toplumda yılda kaç tane grev...
kaç senede birde, hareketleri bireysellikten uzaklaştıran, gezi gibi kendiliğindenciliklerin patlak verdiğini düşünmeden...
kuruyan otlar... kuruyan çayırlar...
grevler...
savaşlar...
kendiliğindencilikler hakkında...
çağrılar yapar.... yazılar...
Ay... patladı.... kız.... patladı...
Ha... ha... ha...
daha ellemeden...
O çok kabardıkları...
böbürlendikleri...
teorileri.....
hemi... hemi... sonra kız...
sınıfsal çelişkilerden faydalanma derken...
bırakın işçilerle dem'i...
işçilerle işçiler arasında dahil demokratik kazanımları en çok nerede gördükleri çelişiyorken...
işçiler arasında demokratik kazanımlarını parlamanterizmde gören tüm insanlar da yalnızlaştırılıyor - tasfiye ediliyorken...
partilerdeki - sendikalardaki iç çelişkileri de görmezlikten gelen...
hiçe sayan...
tavır alamayan...
partiler - sendikalar aynı yekbareyimiş gibi de davranan...
değerlendirmeler yapamayan....
insanların hiç birinin davranışları da boşuna...
sonra... sonra kız...
söz konusu...
örgütlenmeler, mevkiler, makamlar, demokratik mücadeleler olunca sorun sadece...
o küçücük...
üreten karşı cinse düşkünlüğünü...
kadınıyla, erkeğiyle hepisinin zihniyeti...
yerine getiremeyecekleri...
bağırmaları...
ayakları yere basmayan gürültüler koparmaları...
sadece ve sadece....
siz, sizin olanı...
Bir de biz proletaryalara sıra gelince lafın yaşamı....
Sıra kendilerine gelince....
Hangi birimizde heledeki şimdi en ağır saldırılara maruz kalıyorken...
Toplumda bu saldırtma politikalarında nasibini alıyorken...
toplumda artan bu düşmanlıklara karşı da en iyi ilacın...
sadece toplumun içerisinde yaşama ısrar ederek değil...
toplumun sorunlarını da çözmeye çalıştığımızı da topluma ispatlayarak atlatabileceğimizi de hangi birimiz de....
Ama iş....
toplumunun sorunlarını da çözebileceğimiz yetenekliğe, kabiliyetliğe...
mevkilerinin, makamlarının da hayizliğine bizimde ...
Hemi... hemi... sonra kız...
Onlar bile kapitalizmin yarattığı sorunları kapitalizmin yarattığı araçlarla çözebileyeceğini kabul etmişken....
Bizlerde neden kendimizin ve toplumun sorunlarını çözebilmek için...
herkesin kullandığı araçları...
örgutlenmeler; mevkiler, makamlar herkese hakta....
Tarih okumasını bilene.
Ne kürtleri vitrinlik olarak görmenin yanlışlığının öz eleştirisini yaptıktan sonra...
Ne de vitrinlik olarak görülüp ayrılıp toplumlarla sorunlarını çözebilecek araçlara sahip olduktan ... dem'leştikten... sonra...
toplumla sorunları olanları vitrenliştirerek davranan dem'lilere... ne de onlara...
tarih okumasını bilen biz proletaryalara kız... proletaryalara...
Yeterki kapitalizmin yarattığı sorunları...
kapitalizmin yarattığı araçlarla çözmeye çalışırken...
sen, senin olanı...
hak ettiğini düşünüğünü...
kabiliyetinin, yeteneğinin sadece ve sadece vitrinlik olarak görülmek olmadığını...
kendinin ve toplumun sorunlarını çözecek araçlara...
örgütlenmesine; mevkilerine makamlarına seninde sahip olman gerektiğini... layık olduğunu... hak ettiğini...
bil....
Ve iste...
Seçimler ve siyasi parti konusunda proletaryalarla sohbet
İstanbul'u kazanan türkiye'yi kazanır.
Nedir bu tayyip'in sözleriyle vücut bulan yaklaşım.
Bir hayel mi yoksa bir gerçeklik mi?
Veyahut da burjuvaların içerisinde bir insanın söyledikleri hala dört nala giden atlarıyla şehirlerin surlarını yıkabileceğini düşünen bizim insanların söylediklerinden daha gerçekçi sözler mi?
Gerçekten noelibarel politikaların en yoğun olarak hissedildiği şehirleri kazanmak türkiye'yi kazanmak mı demek?
Peki bunu böyle kabul etmek kolay mı?
Hiç itiraz etmeden, sahip olduğumuz paradigmaları kaldırıp çöpe atmak, yerine de yeni paradigmaları koymak öyle kolay mı?
Yaşadığımız sosyo ekonomik yapıyı kapitalizm, esası da proletaryalar olarak düşünmek.
Elbetteki bunu böyle kabul etmek, böyle de olduğunu düşünmek heledeki kabul ettiğimizi, düşündüğümüzü de pratikte uygulamak hiçte kolay değil.
Uzun zamandan beri de hiç kimsenin itiraz edemeyeceği bir şekilde tüm siyasi partiler neolibarel realitenin içerisinde politikalarını gerçekleştiriyor, kadrolarını da buluyor olsa da...
Bunun böyle olduğunu kabul etmek o kadar kolay değil.
Durumu en iyi özetleyen tayyip'in sözüne bakarak durumu özetlediğimiz içinde değil.
Bu bizle alakalı ve bunun içinde önümüzde iki büyük engel var.
Birincisi: büyük şehirler de proletaryalarının sendikalardan, demokratik kitle örgütlenmelerinden daha çok geleceklerini şekillendirme yönünde siyasi partilere adepte olmaları, bizimde bu araçları kullanmakta tereddüt etmemiz...
İkincisi de proletaryaları tayyip'si imamoğlu chp'cilğine peşkeş çekeceklerini bile bile ilerici kesimlere oylar diyerek ellerimizi kirletmediğimizi düşünüp, vicdanı rıhat bir şekilde de yaşamamız.
Tereddüt etmemiz sürdürülebilir bir davranış değildir.
Veyahut da vicdanımızı, ellerimizi kirletmediğimizi düşünerek yaşamamızda sürdürülebilir bir politika hiç değildir.
Böyle düşünmek böyle davranmak; istanbul'u kazanmak türkiye'yde kazanmaktır, politikalarına uygun davranışlar da değildir.
Tabiki böyle demek, böyle düşünmek...
Bu güne kadar ellerini kirletmeden politika gerçekleştirdiklerini düşünenleri onayladığımız..
ve yahut da proletaryaları tayyip'si imamoğlu chp'ciliğine peşine sürükleyipte...
realite de politika gerçekleştiriyoruz...
bunun doğal sonucu yanlışlıklar da olur diyip yanlışlıklarını da haklı göstermeye çalışanları da haklı gördüğümüz anlamına da bu hiç gelmez.
Böyle düşündüğümüzü, böyle davrandığımızı varsaymak her şeyden önce hiç bir devrimci hareketten katılım yönünde destek görmediği halde devrimci politikalara karşı gelmiş sütlüce köylüsü'ne...
Ardından da:
bolşeviklerden tutun almanya'ya kadar dünyanın her yerinde ve her yerinde tek kişinin iktidarlığına karşı parlamantizmi savunmuş 1905 bolşeviklerini ve alman sosyal demokratlarını rehber alıp parlamantizmi savunan proletaryalara veyahut da hatay'dan tutun istanbul'a kadar da yer yerde partilerinin işaret ettiklerine rağmen partilerinin söylediklerine katılmadıklarını gösterebilmek için partilerine oy vermiş proletaryalara ve devrimcilere de bu bir hakarettir.
Proletaryalar ve devrimciler her zaman ve her zaman siyasi partilerin ellerini kirletmesini ve burjuva çeliskiler içerisinde tutum almalarını da desteklemiştir.
Ama onların anladıkları şekilde değil.
Ve yahut da neolibarel politikalarda etkilenmiş proletaryaların varlığını, etkilerini kabul etmelerine rağmen...
toplumun o anki yoğunluğunun istencine bakarak yarınlarda kopup neolibarel proletaryalar içerisinde politikalar gerçekleştirirlerken işi de ellerine yüzlerine bulaştırmaları da heledeki hiç değil.
Biz proletaryaların kastettiği...
Lenin'in, gelişen kapitalizmin her geçen ve her geçen gün feodalitenin etkisini kırdığını...
proletaryaların sayısını da her geçen ve her geçen gün artırdığını...
feodal köylülerle proletaryalar arasındaki sınıfsal farklılıkların da her geçen ve her geçen gün azalarak feodal köylüleri kapitalizme tabi köylüler haline getirdiğini...
böylece feodal köylüler arasından da sınıfsal değişimin her geçen gün ve her geçen gün gerçekleştiğini..
narhoniklerin eskiye tutunarak öncelikleştirdiği feodal köylülere ve çarklık rusya'nın ilkel kapitalist proletaryalarına bakılarak da politikalara oluşturulamayacağını...
ve gün ve gün toplumda ağırlığını hissettirmeye başlayan modern proletaryaların - köylülerin istençlerine...
taleplerine....
geleceklerine...
yönelik...
siyasi örgütlenmeler, politikalar oluşturulması gerektiğini...
söyleyip...
yeni ve hiç tercübesi olmayan bu yolda da ellerini kirletmeyi göze alması gibi ellerimizi kirletmeyi kast ediyoruz.
Evet biz proletaryaların kast ettiği ellerimizin kirlenmesi böyle bir şeydir.
Ne seneler içerisinde senenin birine veyahut da yarınlarda koparak o anki proletaryanın yogunluğunun istencine tutunarak, ona yaslanarak esasımızı, siyasi yapımızı, politikalarımızı belirlemek...
neden başka bir şey.
Ve günümüz ve aşağı yukarı 1980'den bu yana senelerimiz ağırlığını her geçen gün ve her geçen gün artırarak hissettiren neoliberal politikalarda etkilenmiş proletaryalar içerisinde politikalar üretmek, kadrolar bulmak iken
Ve İstanbul'da yer sallandığında anadolu'da deprem olur demenin realitesini de artık hepimiz kabul ediyorken
Ve neolibarel politikalarda etkilenmiş proletaryalar geleceklerini şekillendirme konusunda daha çok siyasi araçlara adepte olmuşken...
Ve bir burjuvazinin bile dile getirdiği sözler bizim söylediklerimizden daha anlamlı - gerçekçi oluyorken....
Neden bu realiteyi ret edelim
Veyahut da günümüzde en elzem olan proletaryaların bir araya gelememesi iken neden hiç yokta bunun için olsa dahil günümüzde proletaryaların adepte olduğu bu araçları kullanmada tereddüt edelim.
Sonuçta proletaryaları tayyip'si imamoğlu chp'cilğine peşkeş çekeceklerini bile bile ilerici kesimlere oylar derken ellerimiz kirlenmiyor mu?
ABRÜST - leylekler getirdi kız... leylekler...
"Sol Kal Sol Yaşa"
Sol tatile gitmişken...
Toplumsal yapı da; bir an bile parlamentarizmi savunmakta vazgeçmediğini ilan eden her insan ve siyasi yapı da ağır saldırılara maruz kalıyorken...
seçimlerle siyaset yapmak istiyen devrimcilerde proletaryaların her geçen gün ağırlaşarak hissettiği solcusuzluğa karşı da proletaryanın karşısına umut olma uğruna olsa da "Sol Kal Sol Yaşa" diyerekte çıkamıyorken...
fırsatta buyken... fırsatta buyken...
yazın gitsin kız... yazın gitsin...
abrüst... falan filan...
sanat da diyin gitsin.
insana, masumiyete saygılı olan herkese...
sınırsız çay...
sınırsız örgütlenme...
Yeni demokrasi köstekçiliği
Nolur.... nolur...
Senin hiç bir suçun yok.
Tek suçlu...
Tek suçlu...
Yeteri kadar kurgulanmamış örgütsel yaşayışımız.
Hi... hi... hi...
Hi... hi... hi...
Aşk bacayı sarmış... aşk bacayı sarmış...
İşin uzun hava lo, lo'su da bitmiş, geriye de kısa havası le, le'si kalmış.
Zaten belliydi de uzun zamandır beraber...
Yazık kız...
Eksik kız...
Her ne kadar da....
devrimci ve proleter saflarda imamoğlu chp'ciliğinin fiileşmesi pastasın da...
pay alan tip'lilerin, dem'lilerin... ardında...
bize de yok mu... bize de yok mu... diyen büyük aşkının...
durup dururkende neden oylar imamoğlu'na dediğinin sorusunu da kendi kendine soramasa da...
burjuva hareketlerin kahramanlıklarla dolu "adlar" tarihine sahip olmak istediklerinde habersiz kız... habersiz.
Umut işte kız... umut...
Yeni demokrasi'nin verebileceği her şeyi kendisininde...
Umut o kadar melun o kadar da kötü bir şeydir ki her gün ve her gün yaklaşan veyahut da gerekçeleşen emarelerini görmediğiniz de...
Hemi... hemi...
Sorun....
bir azınlık, bir proletarya, bir lgbt... için...
azınlık, proletarya, lgbt... düşmanı...
jakoben kemalistlerin; tkp'lilerin, kesk'lilerin, disk'lilerin....
thpk'cilerin neler ifade ettiğini...
bu tür yapıların içerisindeki iyi insanlar yapılarının davranışlarını, asgari olarakta olsa da, düzeltmedikçe de...
bu yapılarla da dost olamayacaklarını...
hiç düşünmeden....
bu tür yapıları demokratik mücadelelerin özneleri, asli unsurları olarakta görmeleri de değil ki
Veyahut da...
Zamanında emperyalizm sosyo ekonomik yapıyı değiştirmez derken ...
Sonra da çıkıpta emperyalizm sosyo ekonomik yapıyı değiştirir demeleri de değil.
Veyahut da...
gelişen kapitalizmi ruhunda hissederek paris komüni'nin yenilmesine yol açan...
biz yoksul, perşan, aç susuz proletaryaların halini de görmeden....
esası, taliyi... sınıfsal çelişkileri ... ideolojileri... falanı filanı belirlemeleri de değil.
Veyahut da...
Şimdi ideolojilerini dünyanın her yerinde ve kapitalizmin her evresinde bulupta; ölümsüzleştirirlerken...
Zamanında da (1917 -1949 tarihinde) ideolojik farklılıklarını ortaya çıkaranın yaşadıkları sosyo ekonomik yapı farklılıkları içerisindeki sadece ekonomik yapı farklılıklar olmadığını yaşadıkları sosyo yapı farklılıkları da olduğunu ispatlayabilmek için kendilerini yırtmaları;
ideolojilerini de yaşanılan veya da yaşanılacak olan sosyo ekonomik yapılar karşısında ölümleştirmeleri de değil.
Veyahut da....
Germe kendini kız... germe... birazda gevşe...
Veyahut da....
Tüm bu politikalarını, değişimlerini, disiplinsizliklerini... yerine getirirken...
biz proletaryalara da yaşattıklarıyla...
bir çaylarını dahil paylaşamaz hale biz proletaryaları getirmeleriyle de.... değil
Dayandıkları... demokratik mücadalelerin "tek" özneleri olarak da gördükleri...
dar proletarya tabanlı yapılarla da ideolojileriyle de toplumda ve saflarda yol açtıkları kendiliğindencelik beklentisiyle de....
aşırı derecede bolşevizm zehirlenmesi...
-ne de maruz kalmaları da değil
Altmış, yetmiş, seksen, doksan....
sorun üstatların yazdıklarında da değil...
Asıl sorun...
en ufak... en ufak... dergiyi bile kendimize yakın görmediğimiz insanlardan başka kimseye ulaştırmayız dedikten sonra baktıkları aynalarda çıkıp aralarında dolaşan burjuvaları, reviyonistleri.... tasfiyecileri... de beğenmemeleri, kabul etmemeleri...
nereden de çıktılar böyle.... demeleri...
Leylekler getirdi kız... leylekler...
Tayyip'i, tayyip'e olan güvende yendi
Ah... kuzucuğum ah...
Ne oldu bize böyle.
Ne oldu.
Her şey tıkırında giderken...
Neler yaşadık böyle.
Bu seferde kediler chp'nin lehine mi trafoya girdi ne
Veyahut da.... veyahut da...
"Sizin siyasetçiler bizim sermayeden bir kaç kişiyi yemeye niyetlenirde bizde hemide hala iktidardayken sizlerden daha fazlasını ham... ham... etmeyiz mi ha..." demenin yarattığı korku uzlaşısı dolu komplo teorileriyle mi bundan sonraki seçimleri açıklayacağız.
Yoksa... yoksa...
Daha dün bir; bu gün iki
Tayyip bir kaç gün evvelden tartışılmaz bir şekilde zaferini ilan etmemiş miydi ki...
Emekçinin - emeklilerin hali de o zamanlarda "niçe" değil miydi...
O zamanlarda da hemi şimdi hiç olmadığı gibi millet yağları, makarnaları fiyatları yarın ne olacak diye koli koli; mağazaları yağmalarcasına, birbirlerini de ezerlercesine aldıklarını televizyonlarda seyir etmediydik mi ki...
Sonra... sonra.... kuzucuğum ne zamandan beri biz proletaryaların midesi de...
Sanki seçimlere altılı masa da katılmamışta....
Altılı masanın adayi da tek başına seçimlere katılmışta...
Zıp zıp mahirler ile veliler de altı masanın adayı bol keseden milletvekilliği dağıtırken yanında da değillermiş gibi de...
Hadi tüm bunlardan da vazgeçelim.
Dostlukların, karekterlerin; partilerince taşınan kitlelerin...
"İnsanların Satıldığı Meydan" Saraçhane...
... haline getirilen yerde partisinin içerisinde bir kaçı kişinin de başına diktirilircesine yardımcı yapılmış olmasından da vazgeçelim...
O yardımcı ilan edilenlerden biri de ekranlarda hepimizi gözyaşına boğdururcasına partisinin başkanına: "baba.... baba..." partisinin başkanı da ona: "evladım, evladım..." diyerek koşupta sarılmamış mıydı...
O hani girdiği her delege oylamasında kazanamayan, parti başkanının kontenjanıyla da kazanabileceği yerde milletvekili olabilen imajör, nankör, andan bey'in bahçıvanı kılıklı; hani şu parti başkanının veda konuşmasında gözyaşlarına boğulan o insan da var ya...
Ahhh.... yazamayacağım kuzucuğum... yazamayacağım...
Dilim varmıyor.
Sonunu getiremeyeceğim.
Kelimeler boğazımda düğümleniyor.
Seçimlerde, kongrelerde
O sandıklar... o sandıklar...
Açılırken....
Senatonun merdivenlerinde inen o insanları; .... oğlu'larıyla nankörlerle, satılan karekterlerle, bir olup hançerleyen...
her oyu... her oyu.... her oyu...
İyi ki aşk-ı memnun'un yazarı halid ziya bey bizim zamanımızda yaşamamıştı kuzucuğum...
İyi ki de yaşamamıştı.
Yoksa masallah halid ziya bey; ... oğluyla bir olup babayı....
takavuta.... ayıran biz proletaryaları görseydi aşk-ı memnun biz proletaryalar açısından şimdi okuduğumuz gibi bitter ile behlül arasında geçen bir aşk hikayesi olarak yazılmayacağı kesindi.
Ve dünya aleme de rezil hüsran olurduk kuzucuğum rezil hüsran.
Hırsızın hırsızlığını, yanlış yolda giden insanında yanlış yolda gitmesini kendi mahallesinde gerçekleştirmediği o eski güzel günlerde nerede kaldı öyle.
Ah kuzucuğum ah...
Kırk ziyarete; kırkta türbeye yakılmış mumumuz olmalı ki biz proletaryaların başına da böyle şeyler gelmedi.
Ve yeniden tüm bunlardan da faz geçersek...
Masa üstüne saçılan dolar kulelerinden...
Veyahut da
Tip'lilerin başarısız er lütfü'yi kurtarma operasyonundan...
Veyahut da
Beyaz türk memurlarının peşinde koşturulan proletaryalardan...
Veyahut da
Burjuva partilerinin sahibine göre kişnediklerini; çığrında çıkan tanju özcanlarında parti de kovulduğunu...
ceplerine koydukları dolar kuleleriyle...
"yetmez ama yine de chp" diyerek unutan gazeteci, televizyoncu; sözde muhalefet partilerden...
Veyahut veyahut da
İstanbul'da, ankara'da.... falanda filanda delegelerin, proletaryaların - kür
solun sağını satın aldığını görerek yeni paradikmalara uygun...
antalyalarda, uşaklarda, bolularda, afyonlarda vb.. vb... yerlerde işçiler, kürtler ... saldırıya uğrarken... bu saldırılara gocunmadan; oy veren, kazandıran...
proletaryaları, kürtleri de...
proletaryaların, kürtlerin görmesinden de vazgeçelim.
Ya, kuzucuğum....
Ya, proletaryacığım...
Başına bir felaket gelmeden...
Eşekten de düşmeden...
Soyuttan; togg'tan, kağandan, uçak gemisinden, uzaya giden ilk türk insanı kavramından kurtulup...
Bir kaç tahtanın, bir kaç tuğlanın ayırdığı büyük metropollerin odalarında beş on kardeş aile yaşarken; evlerimizi yıkacak olurlarsa hepimize de ev verirler; bizleri de borçlandırırlar mı gibi sorularla da karşı karşıya kalmadan...
Hayatlarıyla ilgili her türlü politikaları deprem bölgesi harici hiç bir yerde satın almadığını bilimsel olarak (seçimlerle) ispatlamış....
Proletaryacığım.....
Ne zamandan beri de tüm bu olup bitenleri, yaşananları midelerimiz bulanmadan, yüzümüzde kızarmadan, onurumuzda incinmeden... kabul eder olduk, satında alır olduk onu bilmem.
Tek bildiğim...
Proletaryaların davranışlarının örgütlenme şeklini belirlediğidir.
Ve....
Muhalefet, iktidardan daha beceriksiz daha güvensiz daha çirkef bir haldeyken...
Seçimlerde bilimsel olarak hareket ettiğini ispatlamış proletarya....
Bu muhalefeti satın alıyorlarsa...
beceriksizlik, basiretsiz konusunda muhalefete; tayyip'ten daha çok güvenmelerindendir.
Bakalım hele soğuk bir on günlük bayram tatilinde ege sahillerini tarihinin hiç olmadığı kadar dolduran....
"mutsuz, huzursuz...."
"ayaklandı ayaklanacak olan"
bu proletaryaların muhalefetle olan aşkı, bütünleşme çabaları da ne zamana kadar sürecek...
Ne kadar da başarılı olacak.
Patika, Politika mı Arıyor Yoksa..
"Başkası olma kendin ol
Böyle çok daha güzelsin"
Anasının kuzusu
Ciğerimin köşesi"
Marifet solun sağıyla başarılı olmak değil ki.
Afyon, antalya, istanbul, ankara...
İmamoğulları, yavaşlar, böcekler... falanlar filanlar.
Sanki seçimleri kaybettiren sol gibiymiş gibi
Sanki seçimleri kaybettiren de parlamentizm gibiymiş gibi
Hiç kimse zafer kazanan solun sağı karşısında solu ve parlamentizmi dahil ağzına almıyor.
Proletarya chp'nin sağını satın almış gibi.
Ve görünen o ki proletaryanın satın aldığı chp'nin sağıyla da; sol politikalar, sol adaylar, sağın solu ve parlamentizm tarihin sayfaları içerisinde kaybolup giderken siyaset de yeni figürlere yeni demokratik mücadele tarzlarına gebe gibi.
Ve....
Açlık, sefalet, en ufak bir hak arama...
Veyahut da herhangi bir yerde herhangi bir kitle gösterisinde saldırıya uğrarken....
Veyahut da veyahut da bu acılarla saldırılarla kıvranırken ne solun sağı ne de sağın sağı diyemeyen üç beş oyunu da batıda, kadıköy'de şantaj malzemesi olarak kullanan....
Buna rağmende biz proletaryaların dudaklarını tebessüm ettirircesine; "Onlar özgür olmadan sizden özgür olamazsınız." der gibi yazılar yazan, yazı yazdığım sitenin siyasi görüş düşkünlüğü de... değil....
Adam (muzaffer oruçoğlu) bir yazı yazdı.
Ve Patika, çevresindeki herkeste; eş-dost, sosyalist çevre içerisinde hiç eksik olmayan ahbap çavuş ilişkisindeki herkeste inanılmaz bir şekilde bu yazı yüzerine doktora tezi yazıyorlarmışcasına kitaplar kalınlığında yazılar yazdı.
Hemi de muzaffer oruçoğlu'na: "Yahu benim yazdığım yazı sadece on - onbeş satırdı ve o kadar da açıktı ki." dedirtecek kadar da kalın yazılar.
Ve ne ilginçtirki patika ve çevresi de chp'nin sağını satılan alan proletarya gibi muzaffer oruçoğlu'nun bu yazısını satın almış gibi.
Hemi de muzaffer oruçoğlu bunları da ilk defa söylüyormuş gibi.
Hemi de muzaffer oruçoğlu'nda da bunları ilk defa duyorlarmış gibi.
Hemi de kendileri de aynı şeyleri düşünmüyormuş gibi,
Hemi de muzaffer oruçoğlu kendilerini ikna etmeye çalışıyormuş gibi,
Hadi tüm bunlardan da vaz geçelim.
Ve yahut da....
Muzaffer oruçoğlu'nun anarşist düşüncelerinde,
Toplumsal yapıyı, yaşamını da ona göre şekillendirmek istemesinde,
Toplumsal yapıyı, yaşamını da denetlemek isteyen öncülüğü, örgütlüğü de ret etmesinde,
Yeri geldiğinden de tip'liler gibi de her zaman çevresinde seçkin (popolist) insanların olmasını istemesinde
Yeri geldiğinden de proletaryaya; toplayıcı, üreten, doğurgan, yaratıcı kadının dişiliğine, erkeğinde normanlığına kahvaltı için gittikleri villalarda gösterebilmek için muhtaç olmalarından da...
Vazgeçelim.
"Siz, (politik) öncülüğü, (politik) örgutlenmeyi (politik) denetlenmeyi ne kadar ret etsenizde sizin toplumsal yapıyı ve yaşamınızı şekillendirmek için öne sürdüğünüz herşeyde örgütlülüktür, devletliliktir" (anarşistlere) diyen marks'la hesaplaşması bitmemiş muzaffer oruçoğlu'nun bu hesaplaşmasını kapitalizme karşı mücadele içerisinde sürdürmesine de ne diyeceksiniz ne söyleyeceksiniz bir bakalım hele.
Tabiki bu düşünceler; marks'la hesaplaşmalar da sadece muzaffer oruçoğlu'na aitse.
Patika ve çevresine de ait değilse.
"Başkası olma kendin ol
Böyle çok daha güzelsin"
Anasının kuzusu
Ciğerimin köşesi"
Ha... yeri gelmişken de; devrimci demokrasicilerin, kismi olarakta yeni demokrasicilerin kısacası yeri geldiğinde de herkesin tattığı; yok onların iç işlerine yok bunların dış işlerine karışılmaz, tarafta olunmaz demenin sahtekarlığına da her proletarya gibi bende inanmadığımdan ve proletaryalarda nerede olursa olsun sınıfsal çıkarlarına fayda sağlayan her kesin parti içinde ve dışında iktidara gelmesi için destekler inancına sahip olduğumdan muzaffer oruçoğlu'nun, bu yatan , hantallaşan semiren partiye karşı politik davranışını da her proletarya gibi bende satın alabilirim
Ama yeterki....
"Başkası olma kendin ol
Böyle çok daha güzelsin"
Anasının kuzusu
Ciğerimin köşesi"
Oylar SADET'E.... Oylar DEVA'YA... Oylar İYİ PARTİ'ye....
"Bindik bir alamete gideyoz kıyamete."
Aklımızın sınırlarının zorlandığı günlerde geçiyoruz.
İlemde bir partiye oy verecekseniz....
Sanki iyi parti sizi öldürüyorda chp sizi öldürmüyorsa(?)...
Niye oy verdiğiniz millet ittifakı'nın parlamentizmden vaz geçmemiş paydaşlarından biri de olmaya.
Ve Bakırhan buyurdu: " İstanbul'da kent uzlaşısı sağladık" diye
Ve Sakık buyurdu: "CHP'ye oy yok." diye.
Ve ..
Ve sanki tarih hala meşruti sistemleri ret ederek tek kişinin iktidarlığına karşı tüm demokrasi aşığı insanların desteğini alabilecek legal bir mücadele yolunu da yazbilmişte....
Ve sanki meşrutiyeti savunan demokrasi aşığı insanların bir çoğuna da ev sahipliği yapan chp'nin parlamentizmi savunması da parlamentizme - kadıköylere - billboardlara düşman imamoğlu gibi bir faşistinde saldırısı altında değilmişçesine...
Ve sanki dem'lilerde bu belediye seçimlerinin doğal bir belediye seçimleri olmadığını; imamoğlu gibi bir faşistin siyaseten ölüm kalım seçimi olduğunu bilmiyormuşçasına ...
Ve sanki dem'lilerde ayaklarına gelen bu tarihi topu da kendileri açısından gole çevirmek istemiyormuşcasına
Ve... sanki tüm bu yaşanlarda halkın gözü önünde ceyran etmiyormuşcasına:
Ve...
Ve...
Ve de... sanki... memleketin farklı bir köşesinde farklı bir zamanında proletaryaların umudu olan partilerde de farklı şeyler yaşanmıyormuşçasına....
Kimisi dersim'de emek özgürlük blok'çusu
Kimisi istanbul'da İmamoğlu'cu
Kimisi esenyurt'ta chp'ci
Kimisi hatay'da iyi parti adaylı
Kimisi kadıköy'de maçoğlu'cu
Kimisi batı şehirlerinde ne kadar verirsin babocu
Kimisi...
Kimisi...
Kimisi de... sanki destekleyeceklerini açıkladıkları İmamoğlu belediye başkanlığı adaylığını da kendilerine soruyormuşçasına...
Kimisi de....
Herhangi bir ülkenin, herhangi bir şehrinin, herhangi bir bölgesinde aday olmuş adı da lazım olmayan bir partinin eski genel başkanı; sol partinin eski genel başkanı bir televizyon programında bizimle görüşmeden aday oldun diyen bir insana bizleri tanımıyor muydunuz ki sizinle de görüşelim dedikten sonra başka bir tarih, başka bir televizyon programında da kendi partilerinde olmayan bir insanın kadıköy'de adaylığının desteklenmesinin sorulmasına da bize sorarak mı aday oldu demesi de bu ülkenin siyasetçilerinin geldiği ahlaki çöküntüyde kısaca özetlemiyormuşçasına.
Kimisi de.......
"Bindik bir alamete gideyoz kıyamete."
Yavuz Proletarya Ev Sahibini Bastırırmış
-Seçimleri Boykot-
Zavallı kılıçdaroğlu.
Kazanınca (parlamentarizme) geçmeyi başarabilince) kazanabilmek için yaptığı her şeyin anlamsızlaşacağıyla o kadar ilgilenmişti ki ...
Aman neyse biz proletaryalara ne.
Ulusalcıların - sosyal demokratların ağır bedellerle anlamsızlaştırdığı parlamentarizm komplolarla tarihin tozlu sayfaları içerisinde kaybolup giderken...
imamoğlu'nun şapkada çıkardığı tavşan özgür özer'e eşbaşkan'ım diyerek itibar kazandırma yarışına düşen dem'liler ile...
Tip'li (toplama) milletvekili adaylarının kaçının da bu komploların içerisine düştüklerinden...
diyerek asıl konumuza da gelirsek...
Hani şu partiler beraber görüldükleri diğer partilere neden dikkat etmezler bilmem.
Halbuki bu konuda toplumunda o kadar katı kuralları varken.
Desem ki toplumdaki siyasi renkleri seviyorlar.
Öyle olsa bile aynı turnusol kağıdının yüzerindeki renklerin farklılıklarından başka farklılıkları olmayan biz proletaryalarla da beraber görülmeyi (örgütlemeyi) de seviyor olmaları gerekmez mi?
Biz proletaryalar örgütsüzlükten kırılsakta, gözlerimiz oyulup bedenlerimizde çarmıha gerilse de, yine de partilerin biz siyasi renkleri farklı olan proletaryaları sevmediklerini/örgütlemek istemediklerini çok iyi biliyoruz.
Öyleyse siyasi renkleri farklı olan proletaryalarla (21.yüzyılın zencileriyle) bir arada görülmek (örgütlemek) istemeyen partilerin başka partilerle de görülmeyi istemelerinin (sevmelerinin) -de başka bir nedeni olmalı.
Belki bunun nedeni de partilerin her renkteki proletaryaların/taşlarında yerinde ağır olduğu düşüncesini seviyor olmalarındandır.
Hadi diyelim ki bu doğru.
Partiler gerçektende her renkteki taşların/proletaryaların yerinde ağır olduğu düşüncesini seviyor.
Şayet bu doğru olsa bile yine de bir insanın/partinin kimlerle görülebileceğine dahil de hiç mi bir kuralı olmaz.
İnsan/parti her önüne gelen partiyle de görülür mü?
Hadi diyelim ki bu da doğru.
Bir partinin kimle görüleceğine dahil hiç bir kuralının olmaması da doğru olsun.
Partiler istediğiyle de görülebilir.
Hemide görüldüğü partinin kimseye bir faydasının olmadığını bile bile...
kendiliğindenciliğin de bu partilerden daha fazla herkese faydasının olduğunu bile bile....
kendiliğindenciliğin kökenindeki burjuvalarla daha fazla görülen biz proletaryalara da kara çala çala....
istedikleriyle de görülürlerken....
Bu toplumunda mı partilerin kimlerle görülebileceğine dahil hiç mi bir kuralı yok?
Elbette ki var.
Elbette ki düşündükleri kadar da bu toplum geniş değil.
Hiç kimse sonuçlarını düşünmeden istediğiyle de görüşemez.
Bu toplumun bir ahlakı, ahlakında bir sahibi var.
Yaşasın toplumun ahlakı.
Yaşasın toplumun ahlakının sahibi.
Kahrolsun üreten kızıl (dudaklı) partileri biz proletaryalarla paylaşmayan partililer.
Marks'ın Hatalı Olmasını Ne Kadar İsterdik
Proletaryalarla sohbet.
Ah... ah... kaçımız ama kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.
Hemi de kaçımız.
Heledeki sömürgecilik sosyo ekonomik yapıyı değiştirmez derken.
Heledeki yıllardır da sömürgeciliğin değiştirdiği sosyo ekonomik yapıda politika yaptığımızı da kabullenmişken.
Kaçımız ve kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.
Belki de... sadece bu konularda da değil.
Başka konularda da marks'ın hatalı olmasını isterdik.
Örneğin: Toplumların komünizme yolculuklarının farklı olabileceği konusunda da marks'ın hatalı olmasını isterdik.
Sonuçta: "küba'da (maosit devrim'in gerçekleşebilmesi için) hiç mi ortaklaşabilecek sınıflar yoktu" sorusuna che'de "yoktu" cevabı alınca susmuş bir mao varken....
Bırakın dünyayı, memleketimizin her köşesinde ve her köşesinde klasik emperyalizm ile modern emperyalizmin yol açtığı sonuçlar nedeniyle farklı proletaryalar ve komprador sınıflar var olmasına rağmen proletaryaların ortaklaşabileceği sınıfların olamayacağına dahil düsüncelere sahip, proletaryalarla itişen, ötekileştiren yerel yönetimler varken...
Toplumların komünizme yolcuklarının farklı olabileceği konusunda da marks'ın ne kadar hatalı olduğunu söylemek isterdik.
Ve tüm bunlarda hala marks'ın ne kadar hatalı olduğunu görmemize yetmiyorsa birde marks'ın
Proletaryaların ortaya çıktığı yerlerde....
Yarı kapitalist - yarı feodal veyahut da proletaryaların veyahut da düşüncelerinin ortaya çıkmasında başak rol oynayan yarı sömürge, tam sömürge ülkelerde devrimin gerçekleşebileceği değil de...
Proletaryaların ortaya çıkmadığı yerlerde (avrupa'da) devrimini gerçekleşeceği sözlerine bakarsak..
Marks'ın devrimin gerçekleşebileceği yerler konusunda da ne kadar büyük hatalar yaptığını da söylemek gerekir.
Ve tüm bunların ardında ve tüm bunların ardında hala ve hala marks'ın hatalı olduğunu söylüyemiyorsak son bir kez de "bolşevizm, bolşevizm adına yarattığı her şeyi ama her şeyi de tarihin tozlu sayfalarına göndererek sınıfsız toplumu da inşa edecek" derken...
Sınıfsal mücadeleye karşı tarihin en disiplinli ve en örgütlü yaşamın adı olan (bolşevizmi) tercih etmenin bir keyfiyet, bir zorunluk olmadığı...
Zaten komünist insanın sahip olması gereken bir yaşam şekli olduğu....
Bu yaşam şeklini de yaşamamanın değil...
Yaşamanın (bolşevikçe, ibrahim'ce yaşamanın...
Bolşevizm'in de yarattığı sorunları da ortada kaldıracağını söyleyerek...
Proletaryaların tarıh boyunca karşısına çıkmış en disiplinli, en örgütlü yaşamı yok etmelerini engelleyip...
Kıyamete kadar hayatlarının bir parçası haline getirmelerini sağlayan marks'ın (marksizm'in) sınıfsal toplumun yaratılmasında ne kadar ve kadar da vahim hatalar yaptığını da görmek lazım.
Aşk Her Şeyi Affeder mi - Partiler Neden Diktatör / ERGÜN ASLAN
Klasik emperyalizmle modern emperyalizm arasında çeşitli proletaryaların ve (komprador) sınıfların olduğu bir memlekette modern proletaryaların partisinin birliğinin ve özgürlüğünün yegane (ve yegane) güvencesinin yerel yönetimlerin özerkliğe varabilecek kadar geniş demokratik haklara sahip olmaları olduğu bilgisini kim inkar edebilir ki.
Üüüü.... üüüü....
Ya.... ya...
Bir insan aldığı görevden başka her şeyi konuşur mu.
Hom... hom.. hom...
Bunlar... bunlar... daha çok....
Filelerin sultanlarını karşımıza çıkarırlar.
Daha çok...
Üüüü.... üüüü.... hom... hom.. hom...
Belki de... belki de .... demirtaş'ıda serbest bırakırlar.
Üüüü.... üüüü.... hom... hom.. hom...
Ya... şöyle bir rahat da bırakmadılar ki....
Üüüü.... üüüü.... hom... hom.. hom...
Neymiş kuzum neymiş...
Proletaryalar silkilmeliymiş.
Neymiş kuzum neymiş...
Proletaryalar uyuşukluğu yüzerinde atmalıymış.
Neymiş kuzum neymiş...
Proletaryalar ayağa kalkmalıymış.
Neymiş kuzum neymiş...
Size ne canım.... size ne....
Size ne oluyor...
Sanki sizinle de aramız eskiden şahtı da şimdi şahbaz mı oldu.
Eskiden de... yayınlarınızı takip etmez, her gün ama her gün reyting rekorlar kırdırmaz.... gözlerimizde kan çanağına dönmezdi.... şimdi de...
Sonra.... sonra.... hemi... hemi .... kuzum....
Burjuva beklentilerimiz ve sonuçları sizi bu kadar alakar ediyordu da...
Seçimleri niye boykot ettiniz...
Veyahut da...
En şoven kemalistler bile insanların tepkilerinde çekinerek göçmenlere, lgbt'lilere karşı... düşmanlıklarını demokratik çözüm maskeleriyle gizlemeye çalışırken....
sizler ise hiç bir şeyden çekinmeden dersim'deki çevrecilerden tutun memleketin her köşesindeki lgbt'lilere kadar herkesi.... ama herkesi... tehtit eden insanlarla sarmaş dolaş poz verirken....
şimdi ne oldu da kuzum... ne oldu da... biz proletaryalarla bu kadar ilgili alakalı olmaya başladınız.
Yoksa... yoksa...
Parlamentizm yollarında kaç....
Etmeyin ağalar, etmeyin beyler...
Kıymayın.... biz proletaryalara... kıymayın....
Para kazanmanın başka yolları da....
Üüüü.... üüüü.... hom... hom.. hom...
Üüüü.... üüüü.... hom... hom.. hom...
Neyse... canım.... neyse...
Bu kadar dramatizm de yeter.
Bu kadar dramatizm de yeter.
Zaten şöyle bir rahat da bırakmadılar ki ....
Biz proletaryalar da şanımıza şöhretimize yakışır bir şekilde burjuva hayal kırıklıklarımızın, yenilgilerimizin ağıtlarını yakak, homurdanak, yasını tutak... hiç bir şey yapamıyorsakta hayata, her şeye karşı küserek hıncımızı alak.
Bunu bile biz proletaryalara çok görüyorlar..
Bunu bile biz proletaryalara çok görüyorlar..
Neymiş kuzum neymiş...
Toplumdaki çeşitli sınıfların varlığını bilen insanlar özgürlüğün, eşitliğin de yegane güvencesiymiş
Neymiş kuzum neymiş...
Toplumdaki çeşitli sınıfların varlığını bilen insanlar partinin birliğinin de yegane güvencesiymiş..
Neymiş kuzum neymiş...
Pööö...
Aşkın/özgürlüğün, eşitliğin, birliğin yegane ve yegane güvencesinin ne olduğunu bilmiyorsan sokaktaki çocukların bildiğini bilsen ne yazar.
Hemi... hemi... tüm bu olup bitenlerden sonra her şeyi... ama her şeyi bilsen de...
Aşk her şeyi......
Vurun Abalıya - Çaresizsen Güneşe Bak... Cızz....
Proletaryalarda öğren proletaryalara öğret.
Nolurrr.... nolurrr.... bir kez de kabahati....
Fakirlik güzel şey... fakirlik güzel şey..
Hele de birde seni deniz kampına götüren, yanacam diye de çakma (yoğurt) yağlarıyla, insanın midesini bulandıracak bir şekilde, orasını burasını yakan o... fakir... insanları bırakıpta deniz manzaralı villalarda sabah kahvaltısı yapabilecek dostlarınız varsa... gerçekten fakirlik güzel şey.... gerçekten fakirlik güzel şey...
Ve kim ki; ibrahimlerin, mahirlerin, denizlerin halkıyla... halkınında .... ibrahimlerle, mahirlerle, denizlerle yaşadıklarının komünizm olmadığını iddaa edebilir ki?
Ve çaresizsen....
Yazım (sesim) güzel değil... sesim güzel değil.
İbrahim burada
Amann... sanki biz proletaryalarda sesimiz güzel olsa da...
Halk burada
Neyse canım... biz proletaryalara ne...
Halk burada
Parlementizme soyunupta...
İbrahim burada
Parlementizmi on yıl önce ret eden yazılarıyla da değerlendiren
Parti burada
Parlementistlerin parlementizmde (yeşilçam sokaklarında)
Halk burada
Hızlı bir şekilde yükselebilmek için
Halk burada
Neyi, neleri feda etmek
Kem küm....
Zorunda kaldıklarından
Kem küm....
Etme be...
- Kem küm....
- Yapma be...
- Sınırların, sınıfların, bayrakların kalktığı bir dünya.
- Olsun be... olsun. Her ne kadar da biz proletaryaları duymuyor ayrı tellerden çalıyor ayrı telden oynuyor olsanız da....
Ve her ne kadar da ayrı telden çalıp ayrı telden oynarken de... "Parti burada halk burada" cümlesini sonun getirip; "Halk burada parti burada" diye de haykıramıyor olsanız da..
Ve her ne kadar da...
"İbrahim burada halk burada
Halk burada İbrahim burada
Parti burada halk burada
Halk burada parti burada"
diye haykırırken...
proletaryaların; öncüsüyle - partisiyle....
öncülerinde, partininde halkıyla arasındaki sınıfsal farkları orta da kaldırdığını haykırdıklarını da anlamıyor olsanız da
Komünizmin....
iki insan arasındaki yazıya dökülmüş yoldaşlık ve rızıkını eşitçe paylaşma hukukunun "ret" edilmesinden başka başka bir şey olmadığını da kim inkar edebilir ki.