Şeriat ve kadın
Tüm kurumları üzerinden devlet erkine artık tamamen hakim hale geldiğini düşünen siyasal İslamcı Erdoğan iktidarı, dini esaslar üzerinden toplumsal yaşamın yeniden kurgulanması esas hedefi doğrultusundaki ana hamlelerini, “İstanbul Sözleşmesi”ni feshederek, “Her kürtaj bir Uludere’dir”tavrıyla, en nihayetinde vasat ölçüler içinde kadın haklarını belli yönleriyle koruyan “6284 Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Yasası”na ilişkin tutumuyla ve keza “9. Yargı Paketi” içine yerleştirilen “tedbir kararlarına itiraz yolunun açılması”nın sağlanmaya çalışılması ve “Kadın ve Aile” yaklaşımlarıyla kadını eve, erkek hizmetine ve çocuk doğurup büyütmeye yönlendirmesiyle ve en son olarak da “Türkiye Yüz Yılı Maarif Modeli” hamlesini de yaparak, önemli oranda gerçekleştirmiş olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
Dikkat edilirse, hangi versiyonu olursa olsun, İran modelinden tutun da Suudi Arabistan, Pakistan, Endonezya, Malezya, Afganistan vs. vs. modellerine ve İŞİD’ine kadar, siyasal İslam’a yönelen tüm uygulama örneklerinin baş ve ilk hedefi daima kadınlar olmaktadır.
Dolayısıyla da aynı ideolojik doku ve amaca sahip AKP ve Erdoğan iktidarının da “modernize” İslami esaslara dayalı yeni toplumsal yaşam inşasında, yukarıda sıralanan başlıklar temelinde işe kadının “hizaya” sokulmak istenmesiyle başlamasında şaşılacak herhangi bir yön de yok aslında.
“Türkiye Yüz Yılı Maarif Modeli”nin temel amacının, toplumu ve özellikle de yeni nesli, “manevi değerlerimiz” dedikleri ve ama tamamen siyasal İslamcıların hedefledikleri şeriat kurallarına göre yaşama kalıbına oturmak olduğu göz önünde bulundurulacak olursa; işe neden kadınlarla başlamak istedikleri, belki de daha kolay anlaşılabilecektir.
Kadın üzerinde erkek tahakküm ve egemenliğinin ve keza soyun ve de mülkiyetin erkek üzerinden kaydedilmesinin ifadesi olan ataerkillik, tüm semavi dinlerin ve ama özellikle de İslam dininin başta gelen temel özelliklerindendir. İslam dini ve İslam hukuku, bir bakıma, işte tamamen bu ataerkil nizamın kendisini üzerinden var ettiği soyun ve mülkün korunup, sürdürülmesinin güvencesi olan kurallar silsilesinden ibarettir.
Sofistike bu hukuk içerisinde kadının kendisi de zaten en özel ve hatta; “erkeğin namusu” addedilerek en vazgeçilmez kılınan “mülk” statüsündedir. İşte siyasal İslamcıların tüm davasının kadın olmasının temel nedeni de aslı astarı da bu sorunun ta kendisidir.
Hangi versiyonuna bakarsanız bakın, sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel yaşamda şeriat adına yapılanların neredeyse tamamı kadın eksenlidir. Bunu dışta tuttuğunuzda, şeriat adına kayda değer hiçbir şeyin kalmadığını göreceksiniz.
Yani özetle şeriat demek, kaskatı, vahşi ataerkillik demektir. Bunun dışında kayda değer hiçbir anlam ve öneminin olmadığı, rahatlıkla ileri sürülebilir. Böyle olduğunu, bu sistem altında yaşayan kadınların cüretli isyanlarından ve keza şeriatın en fanatik isteyici ve uygulayıcılarının erkekler olmasından anlamak da pekâlâ mümkün aslında.
Halil Gündoğan
Halil Gündoğan sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.
Son Haberler
Sayfalar
Rasmussen'in bağımsız Kürdistan' zırvası
NATO eski genel sekreteri Rasmussen, dün Milliyet gazetesinde çıkan bir röpotajında bağımsız Kürdistan'a taraftar olmadığını söylemiş. Ah ne büyük bir kayıp; çok üzüldük! Tımarhaneden firar etmiş bir deli çıkıp, "Danimarka bağımsız devlet olmasın," derse, acaba Rasmussen efendi ne hisseder? Bu sözü bir deli söylediği için insan güler geçer. Ama dünya siyasetinde rol oynamış biri söylese en güçlü sinirler bile gerilir. Herhalde böyle birini götürüp tımarhaneye kapatırlar
19 Aralık; Mavi bir gökyüzüne umudumuz! Ganime Gülmez
“İsteklerimiz, arzularımız, özlemlerimiz uygunsa ilkelerimize, kendi ölülerimizle dolmaz içimiz. Duygularımızın hangisi galip gelirse gelsin vurulmaz kimse…” -Kutsiye Bozoklar-
Bugün 19 Aralık’ın 14. yıldönümü.
O zaman aklı yetmeyen, yeni yürümeye başlayan çocuklar; şimdi gençliklerini yaşıyorlar.
Hiç görmediler, hapishanelerin önündeki ziyaretçi kuyruklarını. Hiç görmediler, görüşçülerin bir düğünden çıkar gibi sokaklara karışışlarını. Hiç görmediler, zindanlarla sokaklar arasındaki DUVARSIZLIĞI!
Paul HANZE’nin Çocukları! H.GÜRER
Türkiye’yi havaya uçuracaklardı!
Hakikat aşkına sizler Özgür Ülke, Özgür Gündem, Azadiya Welat büroları bombalanırken neredeydiniz?
Bugün ‘özgür basın susturulamaz’ diyenler!
İBO'nun TKP Tahlilleri-I
1971, ateşli bir idealle doğruların izini sürdüğümüz bir yıldı. Doğruların insana yansıyan cesaretini, insanın cesareti olarak algılıyorduk. Doğrularımız arttıkça, cesaretimiz ve zorunluluğa yüklenme azmimiz de artacaktı. Ruhumuzda, daha önceki yılların, Çapalı felsefe öğrencileriyle yaptığımız felsefi tartışmalarından kalma bir ateş vardı. Parmanides'in değişmez, donmuş 'BİR'ine karşı parlayan Heraklit ateşi. Bu antik ateş, okuduğumuz Marksist eserlerle daha bir harlanmıştı.
Türklük için savaşırken Rum olduğunu öğrendi /İbrahim Yaylalı
Teröre karşı vatanı savunmak” gerektiğine inanan Karadenizli bir gençti o. Ama hayat onu öyle bir değiştirdi ki önce barış aktivisti oldu, sonra Roboski’ye yerleşti.
Marabayı Ağlatacaksan,Ağayı İnciteceksin
Kim ki vesile olur o ilericidir.
İnsanlığın tarihinin varacağı nokta sınırların, bayrakların...... ortada kalkacağı tarihtir.
Ve bu tarihin ilerleyişi esnasında kimin ilerici kiminde gerici olarak anılacağı ne yazık ki tarihin bu ihtiyacına kimlerin cevap verdiğiyle alakalı olacaktır.
Bu memlekette devrimci olmak çok zor.
Helede ki biz proletarya köylüler için.
“Yeni Türkiye” İnşa Edilirken Esnaf-Haluk Gerger
Geçtiğimiz günlerde Erdoğan’ın esnafın işlevlerine ilişkin olarak söyledikleri, Gezi cinayetlerine göndermeler ışığında ele alındı. Bu arada, Mussolini İtalyası’nın “Kara Gömlekliler”ine ve Hitler Almanyası’nın SA’larına atıfta bulunanlar da oldu. Bu yaklaşımlar kuşkusuz son derece isabetli perspektifler içermekteydiler ama gündemin akıcılığı içinde daha fazla geliştirilemeden kaldılar.
Oysa, Yeni Türkiye’ye ilişkin yaşamsal önemde ipuçları verdiğinden, bu konu üzerinde daha fazla durmak gerekiyor.
TKP/ML-TİKKO: “Bu, Çetelerin Son Çırpınışlarıdır”
Kobanê: Kobanê direnişi sürerken, çetelerin yaklaşık üç aydır sürdürdüğü saldırılara karşı dayanışmanın sınırları tek tek ortadan kalkıyor. Havanlarla dövülen direnişi kıramayan çeteler, tüm cephelerde savunma pozisyonuna çekilirken, Kobanê Direnişi'ni kendi direnişi bilen TKP/ML TİKKO, savaşta yerini aldı. Biz de Özgür Gelecek gazetesi olarak bölgede bulunan Dicle Haber Ajansı aracılığıyla TİKKO gerillaları ile, Kobanê'de yaşanan savaşa dair kısa bir söyleşi gerçekleştirdik.
Devrimci Şiddetin Reddi, Devrimin Reddidir
Fasizm/Fasistlerle Mucadele Sadece Egitim/Teorik Mucadele Degil, Ayni Zamanda Politika/Devrimci Siddet Sorunudur
''"Eleştiri silahı, silahların eleştirisinin yerini kuşkusuz alamaz; maddi güç ancak maddi güçle yenilebilir; ama teori de, yığınları sarar sarmaz maddi bir güç durumuna gelir." Marks-Engels
Ayar densizliği"ne-somut-uyarılar
dans le rêve de l’autre,vous êtes foutu.”
Frankfurt’ta “kaleme alınmış”(!) 9 Aralık 2014 tarihli, “S.O.S. Antisemitizm!” başlıklı ve ‘Soykırım Karşıtları Derneği’ imzalı açıklamayı okudunuz mu?
“Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi”nin (ADÖG), Edirne Valisi Dursun Ali Şahin’in, 22 Kasım 2014 tarihindeki anti-Semit nefret söylemini protesto etmek için kamuoyunun dikkatine sunduğu açıklamayı “yerden yere vuran” söz konusu ibret-i âlemlik “belge”yi eğer okumadıysanız, mutlaka okuyun (ve okutturun).