Perşembe Eylül 19, 2024

Şeriat ve kadın

Tüm  kurumları üzerinden devlet erkine artık tamamen hakim hale  geldiğini düşünen siyasal İslamcı Erdoğan iktidarı, dini esaslar üzerinden toplumsal yaşamın yeniden kurgulanması esas hedefi doğrultusundaki ana hamlelerini, “İstanbul Sözleşmesi”ni feshederek, “Her kürtaj bir Uludere’dir”tavrıyla, en nihayetinde vasat ölçüler içinde kadın haklarını belli yönleriyle koruyan “6284 Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Yasası”na ilişkin tutumuyla ve  keza “9. Yargı Paketi” içine yerleştirilen “tedbir kararlarına itiraz yolunun açılması”nın sağlanmaya çalışılması ve “Kadın ve Aile” yaklaşımlarıyla kadını eve, erkek hizmetine ve çocuk doğurup büyütmeye yönlendirmesiyle ve en son olarak da “Türkiye Yüz Yılı Maarif Modeli” hamlesini de yaparak, önemli oranda gerçekleştirmiş olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

Dikkat edilirse, hangi versiyonu olursa olsun, İran modelinden tutun da Suudi Arabistan, Pakistan, Endonezya, Malezya, Afganistan vs. vs. modellerine ve İŞİD’ine kadar, siyasal İslam’a yönelen tüm uygulama örneklerinin baş ve ilk hedefi daima kadınlar olmaktadır

Dolayısıyla da aynı ideolojik doku ve amaca sahip AKP ve Erdoğan iktidarının da “modernize” İslami esaslara dayalı yeni toplumsal yaşam inşasında, yukarıda sıralanan başlıklar temelinde işe kadının “hizaya” sokulmak istenmesiyle başlamasında şaşılacak herhangi bir yön de yok aslında.

“Türkiye Yüz Yılı Maarif Modeli”nin temel amacının, toplumu ve özellikle de yeni nesli, “manevi değerlerimiz” dedikleri ve ama tamamen siyasal İslamcıların hedefledikleri şeriat kurallarına göre yaşama kalıbına oturmak olduğu göz önünde bulundurulacak olursa; işe neden kadınlarla başlamak istedikleri, belki de daha kolay anlaşılabilecektir.

Kadın üzerinde erkek tahakküm ve egemenliğinin ve keza soyun ve de mülkiyetin erkek üzerinden kaydedilmesinin ifadesi olan ataerkillik, tüm semavi dinlerin ve ama özellikle de İslam dininin başta gelen temel özelliklerindendir. İslam dini ve İslam hukuku, bir bakıma, işte tamamen bu ataerkil nizamın kendisini üzerinden var ettiği soyun ve mülkün korunup, sürdürülmesinin güvencesi olan kurallar silsilesinden ibarettir. 

Sofistike bu hukuk içerisinde kadının kendisi de zaten en özel ve hatta; “erkeğin namusu” addedilerek en vazgeçilmez kılınan “mülk” statüsündedir. İşte siyasal İslamcıların tüm davasının kadın olmasının temel nedeni de aslı astarı da bu sorunun ta kendisidir

Hangi versiyonuna bakarsanız bakın, sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel yaşamda şeriat adına yapılanların neredeyse tamamı kadın eksenlidir. Bunu dışta tuttuğunuzda, şeriat adına kayda değer hiçbir şeyin kalmadığını göreceksiniz.

Yani özetle şeriat demek, kaskatı, vahşi ataerkillik demektir. Bunun dışında kayda değer hiçbir anlam ve öneminin olmadığı, rahatlıkla ileri sürülebilir. Böyle olduğunu, bu sistem altında yaşayan kadınların cüretli isyanlarından ve keza şeriatın en fanatik isteyici ve uygulayıcılarının erkekler olmasından anlamak da pekâlâ mümkün aslında.   

 

1094

Fettullah Gülen hareketi hakkında

“Yeminine bakıp insana inanma,insana bakıp yeminine inan.”[2]

 

Ahmet Şık, “Dokunan yanar” diye uyarmıştı Fettullah Gülen (FG) hakkında herkesi; karanlık(lar)ın büyük yangınlar ile aydınlanacağı vurgusuyla başlamalıyım diyeceklerime…

Türk(iye) İslâmının dünden bugüne hülasası olarak yorumlanması mümkün olan FG, yeni bir tarihsel blok ve hegemonya hareketi girişimidir.

Türk(iye) İslâmı’nda kadın olmak

“her put, yıkılmak için dikilir.”[2]

Yerel Seçimler ve Siyaset

Proletarya, hiç bir olaya ve hiç bir siyasal gelişmeye tarafsız kalamaz. Onun “tarafsız”lığı bile taraf olmaktır. Örneğin her hangi bir olayı boykot etmek tarafsız bir siyaset gibi gözükmesine karşılık aktif bir taraf olmaktır. Ya da iki burjuva (örneğin Ergenekon davaları vb.) kliği arasındaki mücadele de birinden birini desteklemeyip “tarafsız” olmak, iki burjuva kliğine karşı aynı tavırı almak anlamındadır.
 
Bütün burjuva partileri hızlı bir şekilde yerel seçimlere hazırlanıyor.

KDP,PKK...Tez,antitez ...sentez?

Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesinde KDP bir tezdir.Emperyalizm ve sömürgecilikle mücadelede yarı-modern bir başlangıç.Kurulduğu dönemdeki emperyalizmin ve işbirlikçisi yerel sömürgeciliğin ittifaklı çullanmışlığından kaynaklı parçacı bir tez.Toplumsal gelişmenin düzeyine bağlı olarak aşiretler/aileler ittifakı temelinde politika örgütleyen bir tez.Parçacılığı o kadar belirgindir ki, Doğu Kürdistan’da Süleyman Muini ve Kuzey Kürdistan’da Saitler komplolarındaki rollerini gözardı edebilmemizi,  ne Barzani ailesine ne de yüzyıllık direnişlerine duyduğumuz saygı sağlaya

“Postmodern zamanlar"da din (ve islam)

“de omnibus dubitandum est.”[2]

 

“Din: Teorisi/ Pratiği, Dünü, Bugünü” Sempozyumu’nun Ankara ayağındaki “Dini- Eleştirel Olarak Anlayabilmek” oturumunda öncelikle bir saptamamı sizinle paylaşmama izin verin.

Sempozyumun pratik örgütlenmesi sürecinde, kendini sosyalist/ komünist olarak niteleyen kimi çevrelerin, “dinin tartışılması”na bir hayli soğuk ve mesafeli yaklaştıklarına şahit oldum.

“Cujus regio , ejus religio !” [*] [1]

“Kralların kutsal olduğu, antropolojik ve tarihsel bir malumun ilamıdır; ne ki onlar öyle doğmazlar; ancak hükmettikleri eliyle kutsallaştırılırlar.”[2]

“Din” ile “iktidar” ilişkilerini, konu başlığındaki “iktidar” kavramının farklı yorumları çerçevesinde farklı biçimlerde ele almak mümkün, kuşkusuz: günlük yaşamın kılcal damarlarına nüfuz etmiş gündelik iktidar ilişkilerinin din tarafından tahkim ediliş tarzı; bizatihî dinsel iktidar (ve hiyerarşi) biçimleri ya da siyasal iktidar ile din ilişkileri.

Biz Seni Bekledik Zeki Yoldaş. Dört Gözle, Büyük Umut ve Heyecanla Bekledik/Hasan Aksu

 

Yetmişli yılların başı ve ortalarında Zeki yoldaşı sıkıyönetim mahkemelerinde dik duruşlarıyla, faşizmi yargılayışlarıyla tanıdık. Partili ideolojik, siyasal, savunusunu faşizmi yargılarken izledik. Faşizmi kendi kalelerinde yargılarlarken ülkemizde Partizan hareketinin tanınmasında, kavranmasında önemli etkileri oldu. Zeki yoldaş ve diğer yoldaşları şahsen tanımazdık belki ama onların çabaları, örnek tavırları bizleri Kaypakkaya çizgisinde buluşturmuştu.

 

İşaretlesiniz de Fişleseniz de Biz Aleviyiz!

İktidarın asimilasyon politikaları her yeni günde, bir  önceki günü aratır şekilde ve değişik yöntemlerle, değişik rollere soyundurulmuş Hızır Paşalar ve piyonlarla devam ediyor..

Ben İstanbul Surlarinin Dibinde Şehit Düsecegim

           Türkiye Devrimci Hareketi 1980'li yıllarda tartıştığı konuların başında Kürt Sorunu ile SSCB'nin  halen sosyalist mi ?, emperyalist mi ? diye üzerinde şiddetli tartışmaların  yürütüldüğü bir süreçten  geçerek bugünlere geldi.

“ ‘Neo’su ve ‘sol’u ile liberaller nedir, neye yarar?”

“Düşmanlarımızın en güçlüsü içinizdedir.”[1]

 

“… ‘Neo’su ve ‘sol’u ile liberaller nedir, neye yarar?” sorusunun yanıtı; onların “6N 1K”sına dair tahlili “olmazsa olmaz” kılar.

“5N 1K değil miydi?” denecek olursa…  Hayır, sadece “Ne?”, “Ne zaman?”, “Nerede?”, “Nasıl?”, “Neden?”, “Kim?” sorularıyla yetinemeyiz; bunlara “6N”yi yani “Nereden?” sorusunu da eklemeliyiz…

Konuya bu kadar geniş perspektifte eğilme ihtiyacı, liberallerin “önem”inden değil, onların manipülasyon güçlerini teşhir etmenin ve okuyucuya saygının gereği.

Gezi'den Cikan Dersler Ve Dertler

Gezi'den Cikan Dersler Ve Dertler

Sayfalar