Pazartesi Mart 31, 2025

Siyasette Çocukluk, Gençlik ve Olgunlaşmak (1)

Her olgu ya da nesnenin bir doğuş, gelişme ve büyüyüp olgunlaşarak yok olup sönümlenme süreci vardır.

Bu yasa, doğa ve toplum hayatında olduğu gibi toplumsal hareketlerin de gelişim seyrinde işleyen bir yasadır. Bu yasayı görmezden gelenlerin, üstünden atlayanların, yaşamda var etmek istedikleri amaçlara ulaşma imkânı bulamadıklarına hep beraber onlarca kez tanıklık etmişizdir.

Coğrafyamızdaki sınıf mücadelesi tarihi de diğer coğrafyaların sınıf mücadeleleri tarihleri gibi bu doğal gelişme seyrini izleyerek bugünlere gelmiştir.

Ancak bu tarihsel gelişme sürecinin oldukça uzun yıllara dayanmasına rağmen yaşamın doğallığına uygun bir gelişme ve olgunlaşma düzeyine ne yazık ki ulaşılamadığı da bilinen bir gerçeklik olarak karşımızda durmaktadır.

Bu hayati sorunumuzun temel nedenlerini bulup ortaya çıkarmadan arzu ettiğimiz bir düzeyi yakalamamızda en azından kısa vadede olanaklı görünmüyor.

Bunca emek, özveri ve ödenen ağır bedellere rağmen eğer haklı ve doğru olan düşünceler ciddi bir toplumsal güç tarafından kabullenilip savunulmuyorsa; illaki bunun bir ya da bir kaç sebebi vardır?

Sebepler üzerinde durup düşünmek ve yaşanmış zorlu geçmişten yeni dersler çıkartmak ve bu dersler ışığında daha bilinçli bir şekilde yolumuza devam etmek günün ihtiyacıdır.
Coğrafyamız sınıf mücadelesi tarihinde, iki temel yanlışın halk hareketinin büyüyüp gelişememesinde hatırı sayılır bir rolü olmuştur. Bu yanlışın 1970’lere kadar önde geleni; mücadelenin ağırlıklı olarak sistem sınırlarına hapsedilmiş parlamentarist, sendikalist ve pasifist demokratik alanla sınırlandırılmış legal mücadelenin ötesine geçmemiş olmasıydı.

Mücadelenin diğer alan ve biçimlerini küçümseyen hatta savunanları anarşist, goşist ve teröristlikle suçlayan tek yanlı sakat bir bakış açısına sahipti. Bu tek yanlı bakış açısının gençliğin gelişen militan kesimlerinde yarattığı tepkininde etkisiyle demokratik mücadeleyi küçümseyen sol sekter bir anlayışın giderek bir çizgi şeklini almasına zemin oluşturdular.
Bu anlayışın devamla bir akım haline gelmesinde sağ pasifizme karşı gelişen tepki ve farklı coğrafyalarda esen sol rüzgârların büyük bir etkisi olmuştur Büyük Proleter Kültür Devrimi, Vietnam Ulusal Kurtuluş Devrimi, Latin Amerika’daki toplumsal hareketler ve 68’deki isyanlar coğrafyamızdaki sol hareketlerin kendi öncü güçlerine ilişkin rollerini abartmasına yol açmış, kitlelerin gerçekliği ile örtüşmeyen bir pratiğin çizgi haline getirilmesine sebep olmuştur.

Coğrafyamızdaki sınıf mücadelesi gerçekliğiyle örtüşmeyen bu mücadele hattı, egemen güçlerin amansız saldırılarıyla bastırılmaya çalışılmış, hareketlerin büyük bir inanç ve mücadele kararlılığına sahip önderleri idamlar, pusular ve insanlık dışı işkence yöntemleriyle katledilmişlerdir.

1972 ağır örgütsel yenilgisiyle öncü ve önder kadrolarını kaybeden devrimci yapılar, yenilginin sebeplerinden de doğru dersler çıkarma olgunluğuna da erişemeyince, 1980’deki ikinci bir yenilgiden de kurtulamamıştır.

Yenilgilerden ders çıkarma nesnel gerçekliklere uygun doğru bir çizgiye evrilme biçiminde olmamış, daha çok soldan sağ hatta savrulma şeklinde biçimlenmiştir.

Coğrafyamızda ortaya çıkan devrimci yapılar, kendi yerelinin sosyolojik, demografik ve kültürel sorunları noktasında derinlikli siyasal analizler yapma yerine, uluslararası arenada öne çıkan devrim stratejilerinden kendi kavrayış ve yorumlarına uygun gördükleri şablon denebilecek strateji ve taktikleri kendi coğrafyalarına uygulama çabasına giriştiler.

Canla başla giriştikleri bu sosyal pratik, kısa sürede hasımlarının acımasız saldırılarıyla karşılaşmış hareketler ağır örgütsel yenilgiye uğratılarak önderleri katledilmişlerdir.

Bu büyük yenilgiyle harekete teorik önderlik eden kadroların en önde gelenleri katledilip birçoğu da tutsak edilince hareketler yenilgiden derinlikli dersler çıkaramamış ve günün ihtiyaçlarına cevap olacak bir mücadele hattı oluşturulamamıştır.

1972 yenilgisinden gerekli doğru dersler çıkaramayan devrimci yapıların kimisi 72 çizgisini mahkûm ederek sağ hatta savrulmuş, çizgiyi savunanlarda bu pratiğin teorik tezlerini dokunulmaz tabulara dönüştürerek o pratiğin eksik ve yetmezliklerini görmezlikten gelmişlerdir. Bu iki hatalı değerlendirme toplumsal mücadelenin kitselleşerek büyümesini engelleyen en büyük iki faktör olmuştur.

Geleneğimizin ağırlıklı kesimi teorik tezlerini yarı sömürge ülke olması ve o süreçte köylülüğün nüfusun ağırlıklı olarak kırda yaşaması nedeniyle uzun süreli halk savaşıyla devrimini gerçekleştiren ÇKP’nin temel teorik tezlerini bir kalıp olarak bu coğrafyaya uygulama yanlışlığına düşmüştür.

Ödediği ağır bedellere rağmen mücadele yürüttüğü alanlarda toplumla istenilen güçlü bağlar kuramamış, zaman zaman kazandığı mevzileri de koruyamayarak düşman darbelerinin de etkisiyle geçmişinin gerisine düşmüştür.

Geliştirip güçlendirmeyen bu politikanın esas yanlışı; içinde yaşadığımız toplumun temel çelişkilerini doğru tespit edememekten kaynaklı izlenen öznelci pratik, sol tasfiyeciliktir.

Oldukça karmaşık çelişki ve ilişkiler içinde yaşamaktan kaynaklı demokratik haklarının bile bilincinde olmayan bir topluma dair yargılarımız oldukça sübjektif kalmıştı.

Aslında hareketin temel tezlerini yazan önderlik, bu coğrafyanın öncelikli sorununun halk için demokrasi ve özgürlükler sorunu olduğunu eserlerinde ortaya koymuş ancak bunu gerçekleştirecek asgari programın coğrafya ya özgün ayrıntılarını ortaya koyamadan ağır örgütsel yenilgiyle karşı karşıya kalmıştı.

Devam edecek 

4607

Özgür Gelecek

Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Özgür Gelecek

ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de  aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)

Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)

Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?

Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?

Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.

SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..

“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”

“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)

7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.

İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor

Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.

Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.

3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?

Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.

Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)

Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.

Emperyalizm Üzerine Notlar-7

Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler

Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve  bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde  emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.

Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek

Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.

Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi

Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)

Sayfalar