Pazartesi Mart 17, 2025

Sürekli faşizm ve devrimci hazırlık -Umut Munzur

Suruç’ta yeni kontra örgütü İŞİD eliyle gerçekleştirilen bombalı saldırıyla 32 devrimci-demokrat yaşamını yitirdi. Adana ve Amed’de gerçekleştirdiği saldırılarla istediği amaca ulaşamayan AKP hükümeti, Suruç’ta gerçekleştirdiği intihar saldırısıyla önümüzdeki sürece ilişkin önüne koyduğu politikaları hayata geçirecek zemini yakalamış oldu.

Suruç katliamı, 7 Haziran seçimleri öncesi Adana HDP binasında ve Amed mitinginde patlatılan bombaların devamı niteliğindedir. Bu saldırı ve katliamlar AKP hükümetinin denetimi ve gözetiminde gerçekleştirilmiş olsa da sorun AKP/Saray birleşiminden ibaret değildir. TC devletinin tarihi ezilen ulus ve milliyetlere, inançlara, komünist ve devrimcilere, hak arama mücadelesi yürüten tüm kesimlere dönük katliam ve saldırılarla doludur. Tam da bu tarihsel gerçek TC devletinin varlık nedenidir. Bu anlamıyla faşizm ülkemizde süreklidir. Dönemsel olarak belirli esneklikler göstermesinin ve çeşitli alanlar açmış olmasının nedeni; sosyal ve ulusal kurtuluş mücadelelerinin çeşitli kazanımları ve TC devletinin taktiksel yaklaşımlarından kaynaklıdır.

Bugünkü açık saldırganlık halini saray şizofreninin kişisel hırslarıyla açıklamaya kalkmak ahmaklıktır. Kimi değerlendirmelerde saldırganlığın esas nedeninin HDP olduğu dile getirilmektedir ki bu da oldukça sığ bir yaklaşımdır. HDP, Türkiye solunun önemli bir kesiminin bileşeni bir parti olsa da ona ideolojik ve politik olarak önderlik eden, örgütsel gücünün esasını oluşturan Kürt Özgürlük Hareketi’dir. Bundan dolayı saldırganlığın esas nedeni tüm alan ve bileşenleriyle Kürt Özgürlük Hareketi’dir.

Tüm ‘stratejik derinliğine’ rağmen TC devleti Suriye politikasında istediği sonuçlara ulaşamamıştır. TC’nin aksine Suriye’deki iç savaş koşullarında Kürtler ciddi kazanımlar elde etmiştir. TC’yi bu derece saldırganlaştıran esas neden işte bu kazanımlardır. TC açısından en kötüsü ise bu kazanımların sağlanmasına önderlik edeninin Kürt Özgürlük Hareketi’nin olmasıdır. İşte TC için “beterin beteri” durum budur. Eline avucuna gelecek bir Barzani, Talabani’de yoktur. Bu kazanımların kalıcılaşması halinde ise battıkça batacaktır. HDP ise bu kazanımın içerideki ayaklarından önemli bir bileşendir.

TC’nin Kürt ve Alevi Düşmanlığı

Suruç katliamı ve peşi sıra gelen İŞİD görüntülü operasyonları, sokak eylemlerine dönük saldırganlık, infazlar ve cenaze törenlerini engellemeye dönük “gözü dönmüşlük” halk saflarında yeralan tüm güçleri hedeflemektedir. Genel olarak devrimci-demokratik muhalefete yönelik bu korkutma-yıldırma-yıpratma ve en nihayetinde tasfiye etme konseptidir. Her ne kadar genel olarak tüm halk güçlerini hedef almışsa da yeni saldırı dalgasının özelde yöneldiği iki devrimci demokratik güç vardır. Birincisi tartışmasız Kürt Özgürlük Hareketiyken diğeri ise devrimci hareketin diğer bileşenlerine göre daha kitlesel ve silah kullanmadan ısrarlı DHKP-C’dir. Birbiriyle sorunlu bu iki hareketin aynı saldırı dalgası içerisinde hedeflenmesinin nedenleri saldırganlar açısından nettir. Kürt ve Alevi düşmanlığında ustalaşan AKP hükümetinin başbakanı Davutoğlu, katıldığı bir TV programında bunu açıkça ifade etmiştir. Kürt Özgürlük Hareketinin “etnik farklılıkları”, Halk Cephesi’nin ise “inanç farklılıklarını” istismar ettiğini ve ellerinde silah olduğunu, operasyonların ise bu nedenle yapıldığını dile getirmiştir.

AKP hükümette olduğu 13 yıllık tarih içerisinde TC devletinin geleneği olarak Türk/Sunni ekseninde siyaset yürütmüştür. Tek dil, Tek din genlerinde vardır. Tüm bu süreç boyunca Kürtleri ve Alevileri oyalamak, aldatmak üzerinden kendi Kürdünü ve Alevisini yaratma çabasını ısrarla sürdürmüştür. Fakat “yoğun çabasına” rağmen bu politikasında başarılı olamamıştır.

Kürt halkı, dünden daha fazla Kürt Özgürlük Hareketiyle bütünleşmiştir. Kobane serhıldanında ve 7 Haziran genel seçimlerinde AKP hükümeti nezdinde TC devletine gerekli cevabı vermiştir. Kürtler kadar sert bir cevap alamasa da Alevilerden de beklediğini bulamamıştır. Açık bir Alevi düşmanlığına rağmen aynı sertlikte cevap alamamasının nedeni Alevilerin örgütsüz ve önderliksiz olmasından kaynaklanmaktadır. Aleviler tüm bu dağınık ve örgütsüz yapısına rağmen Haziran ayaklanmasının en dinamik unsuru olmuş, 7 Haziran genel seçimlerinde ise HDP’ye azımsanmayacak derecede destek vermiş, AKP’nin yüzüne bile bakmamıştır. Kürtlerin ve Alevilerin istenilen düzeyde olmasa da politik olarak birbirine yakınlaşmış olması TC devletini kaygılandırmaktadır. TC devletinin düşmanı Kürtler ve Aleviler Suriye’de de karşısındadır. Suriye’ye yönelik her hamlesinde kendi sınırları içerisindeki başta Kürtler olmak üzere Aleviler ve diğer kesimler karşısına dikilmekte içeride istikrarı bozan unsurlar olmaktadır.

Kuru Kuruya Barış Ve Hazırlıksız Savaş

Türkiye Devrimci Hareketi’nin savaş ve hesap sorma çağrıları sanal alemde bildiri yayınlamaktan öteye gitmemektedir. Bu durum savaşa bilme potansiyelini de göstermektedir. Bırakın savaşmayı tek tek eylemlerle misilleme durumu bile yok gibidir. 32 genç devrimcinin alçakça katledilmesi sonrası pratik bunu açıkça göstermektedir. Bu bir küçümseme ve saygısızlık olarak değil mevcut gerçeğimiz olarak görülmelidir. Türkiye Devrimci Hareketi’nin durumu “yağmasada gürleyen” bir görüntü vermektedir. Daha önceki değerlendirmelerimizde değinmiştik Türkiye Devrimci Hareketi kendi yapamadığı ne kadar şey varsa bunu Kürt Özgürlük Hareketinin yapmasını beklemektedir. Aslında bu savaş ve hesap sorma çağrıları da özünde Kürt Özgürlük Hareketi’ne yapılmaktadır. Bizce bu kendince “politika” yapma işlerine hiç gerek yok. Bu komik olduğu kadar bir saygısızlığı da içermektedir. Herkes kendi işini yapmalıdır.

Barış talebinin, uzun yıllardır süren ulusal kurtuluş mücadelesinin yarattığı kayıplar, yaşanan acılar, trajediler göz önüne alınarak bunun insani bir talep olduğu görülmelidir.

Barış talebini özellikle İstanbul, İzmir, Bursa gibi batıda bulunan büyükşehirlerde kitlesel olarak ifade etmek önemlidir. Haziran ayaklanmasında sokağa çıkan ve 7 Haziran seçimlerinde HDP etrafında birleşen kitleleri barış talebi etrafında harekete geçirmek gerekmektedir. Bu TC’nin Kürdistan’da ve Suriye’de içerisine girmek istediği haksız savaşı teşhir etmekle birlikte, batıda yükselteceği şovenizme de set olma görevi görecektir.

Kitlelere dönük çalışmalarda devletin teşhiriyle sınırlı bir çalışma yetersiz olacağı gibi egemenlerin ekmeğine yağ sürmekten başka bir işlev de görmeyecektir. Barış olsun da nasıl olacaksa olsun yaklaşımı komünistlerin/devrimcilerin yaklaşımı olamaz. Silahlı mücadelenin zorunluluğu, Kürt Özgürlük Hareketinin yürütmek zorunda olduğu savaşın haklılığı ve meşruluğu propaganda edilmelidir. Ezilen ulusun demokratik talepleri, tam hak eşitliği, ulusların kendi kaderini tayin etme hakkı sürecin parçası yapılmalıdır. Öyle” kuru kuruya barış” olmayacağı anlatılmalıdır.

Nasıl “kuru kuruya barış” olmayacaksa savaş çağrıları yaparak da savaştığınız anlamı çıkmaz. Burada örgütsel güçler yani sübjektif durum oldukça geride ve yetersizdir. Önemli olan hazırlıktır ve bunu kitleler içerisinde hayat bulmasıdır. Haziran ayaklanmasında burnu havada hareketleri saymazsak genel olarak Türkiye Devrimci Hareketi ayaklanma sürecine hazırlıksız yakalandığını ifade etmiştir. Zaten pratik ve sonuç ortadadır. Haziran ayaklanmasının üzerinden 2 yıl geçti ve Türkiye Devrimci Hareketi olarak yine hazırlıksız olunduğu ortadır.

Bugün yapılması gereken barış talebi etrafında biraraya gelen kitleleri anlamak, bu kitleyi kapsayacak şekilde daha geniş kitlelere devletin teşhirini yapmak, silahlı mücadelenin zorunluluğu, haklı ve haksız savaşlar gerçeğini, Kürt Özgürlük Hareketinin meşrululuğunu propaganda etmek önemli bir görevdir. Bununla beraber büyükşehirlerde devletin ve kontra güçlerinin saldırılarına karşı öz savunma güçlerinin örgütlenmesi temelinde hazırlıklı olmak, hazırlık yapmak olması gereken bir zorunluluktur. Başta İstanbul olmak üzere büyükşehirlerde Alevi ve Kürtlerin birlikte yaşadığı çeşitli mahalleler devletin ve onun kontra güçlerinin hedefi durumundadır. Bu mahallerde özellikle gençliğin olası saldırılara karşı bireysel silahlanma yoluna girdiği de bilinmektedir. Fakat arkadaş grupları arasındaki ortaklık yâda daha bireysel anlamda tehlikeyi görme ve kendini koruma temelinde silahlanma söz konusudur. Sorun bu bireysel ve kendiliğinden gelişen duruma müdahale ederek onu örgütlü hale getirebilmektedir.

UMUT MUNZUR 

47346

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

Süryani Soykırımı: SEYFO (Nubar OZANYAN )

Ortadoğu tarihin ve medeniyetin gizemleriyle doludur. Kadim halkların yurdu, uygarlıkların beşiği olan bu topraklar aynı zamanda en büyük kıyım ve kırımların da acımasızca yaşandığı coğrafyadır. Süryanilerin ataları tıpkı Ermeniler, Pontuslu Rumlar, Asuriler gibi büyük bir felakete uğradılar. Yaşadıkları topraklardan koparılan yüzbinlerce Süryani, tıpkı Ermeniler ve Pontuslu Rumlar gibi Osmanlı asker ve jandarması tarafından zorla ölüme sürüldü. Üzerinde yaşadıkları toprak, dağlar, vadiler, nehirler mezarları haline geldi.

Devrimci Kamuoyunun Bilgisine!

"KARANLIĞIN TANRILARI" FERMAN BUYURMUŞ: HALİL GÜNDOĞAN'IN SURATINA TÜKÜRMEK ÖNÜMÜZDE DURAN DEVRİMCİ GÖREV VE SORUMLULUĞUMUZDUR.

 

Halil Gündoğan

 

İsviçre/ Basel 1 Mayıs etkinliğinde ve ardından 24 Mayısta Zürich'te yaşananlara dair kaleme aldığım "provokasyon 'siyaseti' üzerine" ve "bir kez daha provokasyon 'siyaseti' üzerine" başlıklı iki yazım üzerine, belli bir odaktan yönlendirildiği açık olan, "sosyal-medya korsanları"nca, itibar cellatlığı yapılarak hakkımda kara propaganda başlatıldı.

Hatıra Değil, Hafızadır Çeliğe Su Veren(ler)[*]

“Büyük aşklar yolculuklarla başlar

Ve serüvenciler düşer bu yollara ancak
Onlar ki dünyanın son umudu
Soyları tükenen birer çılgındırlar
Ne bir adresleri vardı onların yeryüzünde
Ne de aşktan başka bir sığınakları
Ama yaşarlar dünyanın dört bir yanında
Ölümle alay ederler sanki
Derler ki,

Muhammed Ohannes…(Nubar OZANYAN )

Muhammed Ohannes, Ermeni Soykırımı sonrası Deyr ez-Zor'da zorla Müslümanlığı kabul ederek yaşama hakkına sahip olmuş Ermeni bir annenin dördüncü nesil çocuğudur. Maratuk Dağı’ndan, Bingöl’ün zozanlarından inmek zorunda bırakılıp çöl kumlarına tutunarak yaşamaya çalışan on binlerce Ermeni anneden birinin umudu olmuştur.

Stefan Engel ile Röportaj

İdeolojik mücadeleyi güçlendirin!

REVOLUTIONÄRER WEG'in yazı kurulu yönetçisi Stefan Engel ile Burjuva İdeolojisinin ve Anti-Komünizmin Krizi kitabının yayınlanması vesilesiyle röportaj

Bu hafta, senin yönetimin altındaki yazı kurulunca oluşturulan Burjuva İdeolojisinin Krizi ve Anti-Komünizmin Krizi kitabı yayınlandı. Bu kitapta neler var, neleri içeriyor?

Yazma, Kafa Yorma…

Uzun bir süredir hemen her vesileyle altını çizdiğimiz hususlardan birisini, araştırma inceleme yönümüzün zayıflığı ve yazı yazma alışkanlığımızın olmayışı –ya da yeterince olmayışı– oluşturuyor.

Bir kafa yorma, dert edinme işi olan bu konudaki zafiyetimiz, ilgi derecemizin ne olduğu hakkında fikir vermektedir.

Durum bu konuda yeteneğimizin olup olmadığıyla alakalı değil. Zira biliniyor ki; araştırma ve yazma yeteneği, diğer pek çok olayda olduğu gibi pratikle edinilmekte, uğraş içine girmekle kazanılmaktadır.

Kevork Çavuş (Nubar OZANYAN )

Mayıs’ta, baharın ve yeşilin en canlı renklerini yaşanır. Mayıs aynı zamanda devrim ve özgürlükler uğruna canlarını feda edenlerin fazlasıyla dolu olduğu bir aydır. Her halkın özgürlük ve mücadele tarihinde sayısız kahraman ve isimsiz direnişçiler vardır. Bazıları sadece kendi halkı tarafından bilinir. Bazıları ise yeterince bilinmez. Başlarına gelen felaket ve acıları ifade edecek sözcüklerin henüz icat edilmediği bir halkın edilgen ya da boyun eğen kurbanlar olduğu yanılgısı her zaman yaşanabilir.

CIA’nın Anti-Komünist “Özgür Düşünceli” Entellektüelleri-3

Türkiye’de Anti-Komünist Paropagandanın Tarihi: “Bu Kış Komünizm Gelecek...”

Türkiye’de anti-komünizmin tarihi, Osmanlı’nın son 50 yılını da içine alacak şekilde uzanır. Ancak,  bilinçli komünizm düşmanlığı 1920’de Mustafa Suphi önderliğinde Bakü’de 1920 yılında kurulan Türkiye Komünist Partisi’nin (TKP) kuruluşuyla başaladı dersek yanlış olmaz. Çünkü 1917 Rus Devrimi, bütün dünyada işçilere, köylülere, tüm ezilen ve sömürge uluslara kurtuluşun yolunu ve umudunu aşılarken, başta emperyalist burjuvazi olmak üzere tüm gericilere de korku salmıştır.

TKP-ML EB: Paris Komünü’nün 150. Yıldönümünde Bir Kez Daha!

“Saraylara savaş, kulübelere barış, yoksulluğa ve tembelliğe ölüm!”

Proleter devrimin ilk deneyimi olan Paris Komünü, nesiller boyu öğrenilebilecek paha biçilmez bir hazine bıraktı. Bugün, 150. yıldönümünde Komün’ün derslerinden ders almak son derece önemlidir. Çünkü Komün’ün dersleri MLM karşıtı tüm düşüncelere karşı mücadelede hala geçerli. Özellikle oportünizme ve revizyonizme karşı mücadelenin temel dayanaklarını Komün’ün ortaya çıkardığı ders ve deneyimlerde bulabiliriz.

Timsah Gözyaşlarının Arasında Devrime Olan İhtiyaç: Filistin

6 Mayıs 2021’de İsrail Yüksek Mahkemesi’nin Kudüs’ün Şeyh Cerrah Mahallesi’nde oturan Filistinli ailelerin evlerinden zorla çıkarılmasına karar vermesi üzerine başlayan protestoların ardından bir de Mescid-i Aksa’daki Filistinlilerle İsrail askerleri arasında başlayan çatışmalar beraberinde Filistinli direniş örgütlerinin İsrail devletine ültimatomunu getirdi.

BİR KEZ DAHA PROVAKASYON 'SİYASETİ' ÜZERİNE

1 Mayıs'ta İsviçre/Basel'de yaşananlar üzerinden; "Provakasyon 'siyaseti‘ne dair bir değerlendirme yazısı kaleme almış, ve  Partizan/ Yeni Demokrasi mensubu  küçük bir  grubun provakatif yaklaşım ve tutumlarına dikkat çekmiş ve ilgili kurumun, mensubu olduğu bu kişiler hakkında gereğini yaparak kamuoyuna  doyurucu bir açıklamada bulunacağına dair bir beklenti içinde olacağımı ifade etmiştim.

Sayfalar