Tarih komünistleri bekliyor

Dünya
Bir yılı daha geride bırakıp yeni bir yıla giriyoruz.
Dünyamıza egemen olan kapitalist-emperyalist sistem, "köpeksiz köyde değneksiz dolaşıyor" gibi, yine topuyla, tüfeğiyle, savaş uçakları ve füzeleriyle ve tüm kanlı vahşetiyle, dünyamızda dolaşıp duruyor. Emperyalist burjuvazi; ne sermaye birikimine, ne hükümranlığa ne de insan ve doğayı katletmeye doymadığı gibi, kendi aralarında alabildiğine bir egemenlik çatışması da olanca hızıyla devam etmektedir.
Bugün, dünyamızın en başat özelliği; emperyalist savaş tehlikesidir. Emperyalist burjuvazi, 2008 krizini aşamadığı gibi, yeni krizlerle karşı karşıya kalmıştır. Başta, enerji yataklarının yoğun olduğu Ortadoğu’da birbirini altetme ve egemenliklerini (ve Pazar alanlarını) genişletmek için silahlarını birbirlerine doğrultmuşlardır.
Emperyalist egemenlik alanı tek Ortadoğu’yla sınırlı kalmayıp, Ukranya’dan Güney Çin Denizi’ne kadar uzanan, Latin Amerika ve Afrika’yı da bütünüyle içine alan geniş bir alanı içermektedir.
Emperyalist saflar ve bloklaşmalar giderek netleşmekte ve askeri hazırlıklar yapılmaktadır. AB gibi ülkelerde ve ABD’de bir taraftan iç faşistleşme ciddi bir olgu olurken, ırkçılık esas politik bir güç haline getirilmektedir.
Türkiye
Türkiye ise, emperyalist Batı bloku’nun bir savaş üssü haline getirilmiştir. İçeride, işçi sınıfı ve emekçiler kanlı bir şekilde susturulurken, işçi ve emekçilerin dostu demokratik Kürt Ulusal Hareketi ise askeri bir saldırıyla karşı karşıya bırakılmıştır.
Dinamik kitlesel bir güç ve güçlü bir askeri yapısının olması ve herşeyden önce de demokratik yapısı; Kürt Ulusal Hareketi’ni, emperyalistlerin desteğindeki faşist Türk devletinin öncelikleri arasında ki, askeri saldırısının hedefi haline getirmiştir.
ABD ve Batı burjuvazisinin Rojava’da Kürt ulusal güçlerine karşı kısmen işbirliği yapmaları ve sessiz kalmaları, bölgedeki emperyalistler arası çelişmeden kaynaklanmaktadır.
Türkiye işçi sınıfı, hem örgütsüz hem de sessizdir. Dinci faşist hükümete ve devlete karşı, gerçek gücünü gösterememektedir. Bunun böyle olmasının birinci nedeni; devlet yanlısı sendikaların işçiler üzerindeki baskıcı etkileri ve komünistlerin bu alanlardaki örgütlenme faaliyetlerinin oldukça zayıf oluşudur.
Türkiye işçi sınıfı kendi sınıfsal sorunlarına açıktan sahip çıkmadıkça, Kürt ulusunun ezilmesi karşısında yerini aktif bir şekilde almadıkça, emperyalist savaş tehlikesine karşı mücadele etmedikçe, faşist Türk devletinin baskı ve zulmünüde hep omuzlarında taşımak zorunda kalacaktır.
Sonuç
Uluslararası işçi sınıfı ve ezilen halkları ve ezilen ulusları ciddi mücadele günleri beklemektedir. 1. Emperyalist paylaşım savaşı, 17 Ekim Rus Devrimi’ni tarih sahnesine çıkarırken, 2. Emperyalist Paylaşım Savaşı ise, başta Çin Devrimi olmak üzere Balkan ve Doğu Avrupa işçi sınıfı ve halklarının kurtuluşunu sağlamıştır.
Yeni bir emperyalist savaş ve saldırganlık sürecinin, önümüzdeki yıllarda, işçi sınıfı ve emekçilerin sermaye sınıfının kapitalist dünyasına karşı güçlü devrimci sınıf saldırılarını çıkarmaması için hiç bir neden yoktur.
Biz komünistler, hayallerimizi gerçekleştirmek için çaba harcadık. “Ama bazen gerçekler, hayallerimizin gerçekleşmemesi için direnirler.”[1] Bu günümüzün özetidir.
Ancak, hayallerimizin gerçekleşmesi için çaba harcamaya devam edeceğiz ve dünyayı sermaye sınıfının elinden alıp yaşanır bir duruma getireceğiz. Çünkü bizim hayallerimiz, o gerçeklerin içindeki çelişmelerin çözümünden başkası değildir. Bu bağlamda, tarih daha fazla bekleyemez.
Burjuvazi için tarih beklemesini bilmediği için, emperyalizm krizden krize giriyor. Ancak, işçi sınıfı ve emekçilerin sosyalist kurtuluşu için tarih bekliyor.
Sosyalizm ve komünizm mücadelesiyle bekleyen tarihe, 2016 yılında biraz daha yaklaşmak azmi ve mücadelesi dileğiyle...
Sermaye sınıfının kapitalist dünyasına karşı, sosyal ve ulusal kurtuluş mücadelesi veren herkese iyi yıllar!
27 Aralık 2015
[1] „Zuzu Angel” adlı (Brezilya) filminden

Yusuf Köse
Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.
http://yusuf-kose.blogspot.com/
Son Haberler
Sayfalar

Roboski: Taammüden devlet katliami!
SORU(N)LAR “RAİSON D’ETAT”SINDAN VAZGEÇMEYEN TUTUM YALANLAR, YALANCILAR “GERÇEK” ROBOSKÎ HÂLİ AKP: “CİNAYET VAR (DA), CANİ YOK(MUŞ)”?! (S)ÂKÎL -BEYAZ- KÜRTLER MUHATAPLAR YORUM(LAR) HUKUK(SUZLUK) ADALET DEĞİLDİR! “NE OLACAK” MI? ROBOSKÎ: TAAMMÜDEN DEVLET KATLİAMI![*]
“Herkesin bir gideni vardır, İçinden bir türlü uğurlayamadığı…”[1]
Veysi Altay’ın yönettiği ‘Faîlî Dewlet’ adlı belgesel, Cizre’de 90’lı yıllarda devlet eliyle işlenmiş cinayetleri anlatır ki, Roboskî de bu “realite”den bağışık değildir…

Deli dumrul'un "kentsel dônüm"ü yada yolsuzluk rantin ikizkardesidir
“Ya ümitsizsiniz, ya da ümit sizsiniz. Ya çaresizsiniz, ya da çare sizsiniz.”[1]
Şaşırmadınız, değil mi?
Şaşırmış gibi yapmanıza da gerek yok.
Ne de olsa, AKP medyasının her şeyden çok anlayan, her şeyi en iyi bilen gülücüksüz prenslerinden, her şeyi çok uzaklardan seyreden, dalgın bakışlı, nazlı prenseslerinden değilsiniz…
Yani şaşırmış gibi yapmadığınızda dolar bazında her ay banka hesabınıza geçen maaşınız tehlikeye girmez.

Yasli tarih diyor ki:"Halk iktidari ele almadikça.."
Dikkatinizi mutlaka çekmiştir; meclisteki partilerden, "Halk örgütlenip iktidar olsun, kendi kendisini yönetsin," diyen yoktur. Ne böyle bir hedefleri var, ne de felsefeleri… İstedikleri şey, halkın merdiven olması, kendilerinin de tepede oturmalarıdır.

Hozat, Altun ve Öcalan:Garbis Altınoğlu
Demir Küçükaydın ve Ayhan Bilgen'e Bir Yanıt
(Genişletilmiş versiyon)

Ocak ayında Parti ve Devrim şehitleri üzerine
İnsanlık tarihine alın teriyle emekle, yürekle, bilinç ve çizilen ideolojik güzergâhla yazılırlar. Ve bir daha yüreklerde silinmezcesine kalıcılaşırlar. Orda söz biter eylem başlar, iş başlar, insanlığa adanan, insanın özgürleşme kavgası başlatılır. Bunu kelimelerle ifade etmenin mümkünatı yoktur,

Rober Koptaş yazdı: Öcalan’ın mektubundan beklenen
Rober Koptaş, Agos’taki köşesinde KCK’nin ‘lobi’ açıklamasını yazdı: Kürt illerinde gördüğüm, Hrant Dink’in hatırasına hürmeten Ermenileri el üstünde tutan, iç savaşın etkisiyle de Ermenilerin yaşadığı acılara karşı empati duygusu geliştirmiş bir tavır oldu. Bu ileri duruşa karşın, Kürt siyasi hareketinin temsilcilerinin Ermeni meselesinde daha ikircikli bir tutum aldığı söylenebilir.

Hrant belleğimizde yasıyor...Nazaret Vartanyan
Hrant Dink 19 ocak 2007 tarihinde katledildi. Yaşamını mensup olduğu Ermenilerin tarihsel akıbetini kamuoyuna açmaya adamıştı Hrant… Ama Hrant’a tahammül edilemedi… Bundan dolayı Hrant katledildi..

Sevan bu sefer yalnız değil
Sevan Nişanyan’ın zekâsına, bilgisine ve hayat görüşüne hayran, onu merak eden biri olarak benim de yolum Şirince’den geçti. Geçen yıl Şirince’ye yaptığım birkaç aylık yolculuğun yaşamımda önemli bir yere sahip olacağını biliyordum, öyle de oldu… Ancak iz bırakan yalnızca Sevan Nişanyan’ın kendisi değildi. Sevan ile Müjde Tönbekici, kamuoyunun onlar hakkında düşündüğünün aksine ve hiç tereddüt etmeden söyleyebilirim ki şahane bir aile kurmuşlar.

“Iyi” Papa mı?
“Yüreğin soğuksa,güneş de ısıtamaz.”[1]
Papa Benediktus’tan (ya da önceki Papa II. Jean Paul’den) sonra Vatikan’da ikamet eden Papa Francesco, “iyi” Papa mı?
Kanımca değil. Papalık kurumunun “iyi”si olmaz/ olamaz. Çünkü orası Vatikan’dır…
Tam da bu noktada Mohandas Karamchand Gandhi’nin, “Çoğunluğun onayı yanlışı doğru yapmaz,” saptamasının altını çizerek, Immanuel Wallerstein’ın, “Katolik olmayanlar kimin Papa olacağını umursamalı mı? Elbette,”[2] saptamasını paylaşmadığımızı belirtelim.

Bu Ne Şiddet,Bu ne Celal?(Yada Gulyabani Kim?)
“İnsan çıtır ekmeği ısırdığında,Kırıklar dolar kucağına,İşte orası umudun tarlasıdır.Ve orada başaklar ağırlaştığında,Sayısız ah dökülür toprağa.”[1]
Şiir şöyle:
“gencecik cocuklardık/ milyonlar kadardık/ haykırışlarımızla türkülerimizle/ güle oynaya/ Gezi’deydik/ meydanlardaydık.
Gulyabani!/ annelerimizin masalındaydı/ zifiri karanlıktı/ çıktı geldi/ esti gürledi/ BEŞimizi yuttu/ ONİKİmizin gözünü yedi/ yetmedi organlarımızı yedi/ yetmedi/ YÜZlercemizin kolunu bacağını kafasını kırdı/ sakat bıraktı/ kimimizi komaya/ SEKiZBiNden fazlamızı yaralı kodu.

Türkiye'de paradigma değişimi ve "Derin Kürdistan aklı"
Kapitalist dönemin en önemli başarısı kitleleri gönüllü aptallaştırabilmesi, hatta köleleştirebilmesidir.Kendi çıkarlarının nerede olduğunun rasyonel bir analizini yapamadan,kitleler egemen yapının çıkarlarının kendi çıkarları olduğu yanılsamasının etkisinde ömürlerini geçirirler.Seçimlerini bu doğrultuda yaparlar,yeni nesilleri bu doğrultuda yetiştirirler.Hukukun üstünlüğüne inanırlar ve hukuk adı verilen sistem makyajının onların haklarını korumak için varolduğunu zannederler.Halbuki ezenler/ezilenler veya egemenler arası yerel/global çelişkiler suüstüne çıktığında il