Tarihin inatçi aynasi

Kürt medyası ile düzen yanlısı medyanın bir utanç duvarına dönüşen bezdirici ambargosu karşısında bir süre yazmamaya karar vermiştim. Ancak İran Molla rejimi, Şerko Maarifi' nin de içinde olduğu onlarca insanı idam edince, birkaç yıl önce yazdığım bir makaleyi ve bir mektubu aşağıda halkın bilgisine sunmayı zorunlu gördüm.
İşte 2009 ve 2011 yılında yazdığım o ibretlik makale ve mektup:
HÜSEYİN XİZRİ DE İDAM EDİLDİ
KÜRT VE TÜRK SİYASETÇİLERE KINAMA
UTANIN!
“Sus!” diyor içimdeki bencil ses. “Baksana, kimse dinlemiyor seni. Dinlenmediğin yerde konuşmak akıl işi değil, ayağa düşürür insanı. Siyasette yıldız olmak istiyorsan biraz ağır ol, kendini yıpratma, herkesle iyi geçinmeye bak.”
Ama başka bir ses, “Hayır, hayır yapma!”diyor. “Yaşamla ölüm amansız bir kapışma halindeyken, gençler vinçlerin ucunda idam edilirken, böyle küçük hesaplarla hareket etmek vicdansızlıktır. İnsansan susmaya hakkın yok. Susmak ihanettir. Sağır duvarlara karşı bile olsa bağır bağırabildiğin kadar. Mutlaka bir duyan olur, bugün olmasa bile başka zamanlarda duyulur feryadın.”
Aslında ağır takılmanın, beyefendi pozlarına bürünmenin ve Napolyon gibi bir devi bile dize getiren entrikacı FOCHE gibi altın fırsatları kollamanın cazibesi gözlerimi kamaştırmıyor değil; siyaseti kurallarına göre oynarsan milletvekili olursun, yıldız olur, el üstünde tutulur, alkışlara boğulursun!
Gel gelelim içimi kor gibi yakan ikinci ses bu ayartıcı bencil sesi boğuyor, ruhumun topa tuttuğu hassas duvarlarını yerle dümdüz ediyor, bir yanardağ feveranı ile beni basit hesaplardan uzak durmaya ve bedeli neyse göze alarak tarihe şahitlik etmeye çağırıyor.
Evet, ben de suçlanma pahasına sizin gibi tarihe şahitlik ediyorum. Hepimiz şahidiz, İran faşist devleti İhsan Fetahiyan, Fesih Yasemini ve Ferzad Kemanger’den sonra Hüseyin Xizri de asarak idam etti.
Şahidiz, Kürt ve Türk siyasetçiler bu gençlerin idamını engellemek için mücadele etmedi. Şahidiz, o melek gülüşlü Hüseyin Xizri’nin genç bedeni vincin ucundaki ipte halka teşhir edilirken, siyasetçiler mikrofonlarda nutuk çekiyordu. Şahidiz, olup bitenlerden habersiz olan Kürt ve Türk halkı bu siyasetçileri avuçları patlarcasına alkışlıyordu. Şahidiz, Kürt ve Türk medyası bu siyasetçileri altın gibi parlatarak halka sunuyor ve halkın kandırılmasına alet oluyordu.
Bunları söyledim diye, o tanıdık alaylı dudak büküşlerle yıpratılacağımı ve tecrit edileceğimi biliyorum. Biliyorum ki, hem yandaş, hem de karşı medya bu isyanımı haber yapmayacak. Ama bunların hiçbir önemi yok. Gençlerin körpe bedenleri toprağın nemli karanlığında çürürken ne önemi olabilir ki?
Bu siyasetçilere karşı asi bir ses yükseliyor içimde: Bu gençler idam sehpalarında can verirken içiniz nasıl rahat ediyor, nasıl uyku uyuyabiliyorsunuz? İdam edilenler sizin çocuklarınız olsaydı yine böyle vurdumduymaz mı olacaktınız? Sizde hiç mi utanma yok? Bilmem ki sizi kime şikayet etsem! Allah’a mı, İhsan Fetahiyan, Ferzad Kemanger,Hüseyin Xizri, Fesih Yasemin’ e mi… yoksa onların anne ve babalarına mı? 17 Ocak 2011
Mahmut Alınak
VİCDANINIZ RAHAT MI? İRAN DEVLETİ FESİH YASEMİNİ’Yİ DE İDAM ETTİ. EY SİYASETÇİLER, SİZİ TARİHE ŞİKÂYET EDİYORUM!
Fesih Yasemini’nin idam edildiğini duyunca kendimi sokağa atıp avaz avaz bağırmak, kafamı duvarlara vurmak, kanlariçinde ağıt yakmak istedim. Ne var ki, örselenmiş cesaretim bu isyan çığlığını koparmama yetmedi. Çünkü bazılarının delirdiğimi söyleyerek benimle alay etmelerin korktum. Devletin deli gömleği giydirip beni tımarhaneye kapatması hiç umurumda olmazdı. Ama sözde demokrasi ve özgürlük mücadelesi verdiklerini iddia eden siyasetçilerin beni ti’ ye almalarını göze alamadım. Ah, ah keşke delirmiş olsaydım da, bu olup bitenleri hiç fark etmeseydim.
İran’da sürüp giden bu idamlar hakkında dördü siyasi parti, yirmi iki kuruluşa 23/ 11/ 2009 tarihinde aşağıdaki mektubu gönderdim. Ama hiçbiri cevap vermedi. “Merhaba,”diye başlayan mektup şöyleydi:
“Bilindiği gibi İran’da idam cezaları tüm şiddeti ile sürmektedir. Daha birkaç gün önce İhsan Fetahiyan adlı genç idam edildi. Otuzu aşkın insan da idam edilmeyi bekliyor.
Şerko Maarifi, Zeynep Celaliyan, Rüstem Arkiya ve Fesih Yasemini adlı kişilerin ise idam edilmek üzere tek kişilik hücrelere alındıkları belirtiliyor.
Günleri, belki de saatleri sayılı olan bu insanlar her an idam edilebilirler. İlerleyen her dakika onları hızla ölüme yaklaştırmaktadır.
Birkaç gün önce idam edilen İhsan Fetahiyan son dakikalarında ailesine yazdığı veda mektubunda: “…Sonbaharda insanın ayaklarının altında gıcırdayan ağaç yapraklarının sesi beni çağırıyor. Hiçbir zaman ölümden korkmadım. Ben ölümün sıcaklığını hissediyorum ve tanıyorum. Çünkü ölüm benim en eski arkadaşımdır.”derken, bize o çok sevdiği kısacık hayatında ölümle nasıl koyun koyuna yaşamak zorunda bırakıldığını söyleyerek, son nefesinde bile İran devletinin zorbalığına dikkat çekmeye çalışmıştır.
İran molla rejiminin uyguladığı terörü hiçbir söz İhsan Fetahiyan’ın bu veda sözcükleri kadar iyi anlatamazdı.
Bu molla devleti dünyada yaşam hakkı başta olmak üzere insan hak ve özgürlüklerinin en ağır bir şekilde çiğnendiği ülkelerin başında gelmektedir. İşte bunun içindir ki, idam cezası pek çok ülkede kaldırıldığı halde İran gerici rejimi bu vahşi cezayı sürdürmekte ısrar etmektedir.
İdam cezası verilen bu insanlar haftalarca akıl almaz işkencelerden geçirilerek adil yargılanma hakkından yoksun bırakılmışlardır. Daha sonra da kendilerine savunma hakkı verilmemiş, tamamen formalite olan şekli bir yargılamaya tabi tutulmuşlardır.
Dini, halkı uyutma ve baskı altında tutma aracı olarak kullanan mollaların tüm dünyanın gözü önünde işlemekte oldukları bu cinayetler takdir edersiniz ki, tüm insanlığa karşı işlenen ağır bir suçtur. Çünkü çağımızın hiçbir insanı idamların kana buladığı bir dünyada yaşamayı hak etmemiştir.
Sizce de malum olduğu gibi, yaşama hakkı vazgeçilmez ve dokunulmaz bir haktır. Kişiler ve devletler bu kutsal hakka saygılı oldukları oranda dünya güzelleşecektir.
Yine şiddetsiz bir dünyada huzurlu bir hayat geçirmek de her insanın hakkıdır. Bu nedenle idamların ve şiddetin olmadığı bir dünya için herkes çaba harcamalıdır. Bir vahşet eğilimi olan bu girişimlerin insanlık tarihini kirletmesine artık izin vermemeliyiz. Bunu en başta da kendimiz için yapmalıyız.
Şerko Maarifi, Zeynep Celaliyan, Rüstem Arkiya ve Fesih Yasemini’ nin yaşama hakkına sahip çıkmak, “Mutlu Dünya” idealimize sahip çıkmak olacaktır. Bu suçsuz ve sahipsiz insanların hayatları her insan hayatı gibi bize emanettir. Biz istersek bu insanların hayatlarını kurtarabiliriz. Etkili bir uluslar arası kamuoyu baskısı yaratıp caydırıcı bir güç olabilirsek, bundan sonra yapılacak idamların da önüne geçebiliriz.
Bu konuda siz değerli kurumlarımıza büyük bir iş düştüğünü takdir edersiniz.
İdam tehdidi altında olan bu insanlar için ne yapabiliriz diye düşünürken, aklımıza Birleşmiş Milletler önünde kesintisiz bir “YAŞAM HAKKINA SAYGI NÖBETİ” tutmak geldi.
Siyasetçiler, aydınlar, milletvekilleri, sendikacılar, dernekler ve öteki sivil kurum yöneticileri olarak bizler, her hafta onar kişilik gruplar halinde her gün bu nöbeti sürdürürsek, içte ve dışta caydırıcı bir duyarlılık sağlayabiliriz.
Düşünüldüğünde daha başka çalışmalar da akla gelebilir. Birlikte yapabileceğimiz çalışmalar hakkında değerli düşünce ve önerilerinizi bildirirseniz bizi sevindirmiş olursunuz. Saygılarımızla”
* * * *
Biz rahat yataklarımızda uyurken, Fesih Yasemin vincin ucuna bağlanan ipte can veriyordu. Yazıklar olsun bize. 8/1/2010

Mahmut Alınak
Eski kürt milletvekillerindendir.Çeşitli kitapları bulunmaktadır.Aralık 2011 yılına kadar sitemizde sürekli yazılar yazan Mahmut Alınak,Aralık 2011'de KCK tutuklamalarına maruz kalarak tutsak edilmiştir.Temmuz 2012'de tahliye edilmiş olup,zaman zaman yazıları ile okur kitlesine ulaşmaktadır.
alinakmahmut@hotmail.com
Son Haberler
Sayfalar

ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)

Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)
Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?

Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?
Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.

SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..
“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”

“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)
7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.

İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor
Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.
Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.

3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?
Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.

Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)
Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.

Emperyalizm Üzerine Notlar-7
„Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler
Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.

Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek
Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.

Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi
Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)