Cumartesi Şubat 22, 2025

Tarihin inatçi aynasi

Kürt medyası ile düzen yanlısı medyanın bir utanç duvarına dönüşen bezdirici ambargosu karşısında bir süre yazmamaya karar vermiştim. Ancak İran Molla rejimi, Şerko Maarifi' nin de içinde olduğu onlarca insanı idam edince, birkaç yıl önce yazdığım bir makaleyi ve bir mektubu aşağıda halkın bilgisine sunmayı zorunlu gördüm. 
İşte 2009 ve 2011 yılında yazdığım o ibretlik makale ve mektup:
HÜSEYİN XİZRİ DE İDAM EDİLDİ
KÜRT VE TÜRK SİYASETÇİLERE KINAMA
UTANIN!
“Sus!” diyor içimdeki bencil ses. “Baksana, kimse dinlemiyor seni. Dinlenmediğin yerde konuşmak akıl işi değil, ayağa düşürür insanı. Siyasette yıldız olmak istiyorsan biraz ağır ol, kendini yıpratma, herkesle iyi geçinmeye bak.”
Ama başka bir ses, “Hayır, hayır yapma!”diyor. “Yaşamla ölüm amansız bir kapışma halindeyken, gençler vinçlerin ucunda idam edilirken, böyle küçük hesaplarla hareket etmek vicdansızlıktır. İnsansan susmaya hakkın yok. Susmak ihanettir. Sağır duvarlara karşı bile olsa bağır bağırabildiğin kadar. Mutlaka bir duyan olur, bugün olmasa bile başka zamanlarda duyulur feryadın.”
Aslında ağır takılmanın, beyefendi pozlarına bürünmenin ve Napolyon gibi bir devi bile dize getiren entrikacı FOCHE gibi altın fırsatları kollamanın cazibesi gözlerimi kamaştırmıyor değil; siyaseti kurallarına göre oynarsan milletvekili olursun, yıldız olur, el üstünde tutulur, alkışlara boğulursun!
Gel gelelim içimi kor gibi yakan ikinci ses bu ayartıcı bencil sesi boğuyor, ruhumun topa tuttuğu hassas duvarlarını yerle dümdüz ediyor, bir yanardağ feveranı ile beni basit hesaplardan uzak durmaya ve bedeli neyse göze alarak tarihe şahitlik etmeye çağırıyor.
Evet, ben de suçlanma pahasına sizin gibi tarihe şahitlik ediyorum. Hepimiz şahidiz, İran faşist devleti İhsan Fetahiyan, Fesih Yasemini ve Ferzad Kemanger’den sonra Hüseyin Xizri de asarak idam etti.
Şahidiz, Kürt ve Türk siyasetçiler bu gençlerin idamını engellemek için mücadele etmedi. Şahidiz, o melek gülüşlü Hüseyin Xizri’nin genç bedeni vincin ucundaki ipte halka teşhir edilirken, siyasetçiler mikrofonlarda nutuk çekiyordu. Şahidiz, olup bitenlerden habersiz olan Kürt ve Türk halkı bu siyasetçileri avuçları patlarcasına alkışlıyordu. Şahidiz, Kürt ve Türk medyası bu siyasetçileri altın gibi parlatarak halka sunuyor ve halkın kandırılmasına alet oluyordu.  
Bunları söyledim diye, o tanıdık alaylı dudak büküşlerle yıpratılacağımı ve tecrit edileceğimi biliyorum. Biliyorum ki, hem yandaş, hem de karşı medya bu isyanımı haber yapmayacak.  Ama bunların hiçbir önemi yok. Gençlerin körpe bedenleri toprağın nemli karanlığında çürürken ne önemi olabilir ki?
Bu siyasetçilere karşı asi bir ses yükseliyor içimde: Bu gençler idam sehpalarında can verirken içiniz nasıl rahat ediyor, nasıl uyku uyuyabiliyorsunuz? İdam edilenler sizin çocuklarınız olsaydı yine böyle vurdumduymaz mı olacaktınız? Sizde hiç mi utanma yok? Bilmem ki sizi kime şikayet etsem! Allah’a mı, İhsan Fetahiyan, Ferzad Kemanger,Hüseyin Xizri, Fesih Yasemin’ e mi… yoksa onların anne ve babalarına mı? 17 Ocak 2011
           Mahmut Alınak

VİCDANINIZ RAHAT MI? İRAN DEVLETİ FESİH YASEMİNİ’Yİ DE İDAM ETTİ. EY SİYASETÇİLER, SİZİ TARİHE ŞİKÂYET EDİYORUM!
  Fesih Yasemini’nin idam edildiğini duyunca kendimi sokağa atıp avaz avaz bağırmak, kafamı duvarlara vurmak, kanlariçinde ağıt yakmak istedim. Ne var ki, örselenmiş cesaretim bu isyan çığlığını koparmama yetmedi. Çünkü bazılarının delirdiğimi söyleyerek benimle alay etmelerin korktum. Devletin deli gömleği giydirip beni tımarhaneye kapatması hiç umurumda olmazdı. Ama sözde demokrasi ve özgürlük mücadelesi verdiklerini iddia eden siyasetçilerin beni ti’ ye almalarını göze alamadım. Ah, ah keşke delirmiş olsaydım da, bu olup bitenleri hiç fark etmeseydim.
İran’da sürüp giden bu idamlar hakkında dördü siyasi parti, yirmi iki kuruluşa 23/ 11/ 2009 tarihinde aşağıdaki mektubu gönderdim. Ama hiçbiri cevap vermedi.  “Merhaba,”diye başlayan mektup şöyleydi: 
“Bilindiği gibi İran’da idam cezaları tüm şiddeti ile sürmektedir. Daha birkaç gün önce İhsan Fetahiyan adlı genç idam edildi. Otuzu aşkın insan da idam edilmeyi bekliyor.  
Şerko Maarifi, Zeynep Celaliyan, Rüstem Arkiya ve Fesih Yasemini adlı kişilerin ise idam edilmek üzere tek kişilik hücrelere alındıkları belirtiliyor.
Günleri, belki de saatleri sayılı olan bu insanlar her an idam edilebilirler. İlerleyen her dakika onları hızla ölüme yaklaştırmaktadır.
Birkaç gün önce idam edilen İhsan Fetahiyan son dakikalarında ailesine yazdığı veda mektubunda: “…Sonbaharda insanın ayaklarının altında gıcırdayan ağaç yapraklarının sesi beni çağırıyor. Hiçbir zaman ölümden korkmadım. Ben ölümün sıcaklığını hissediyorum ve tanıyorum. Çünkü ölüm benim en eski arkadaşımdır.”derken, bize o çok sevdiği kısacık hayatında ölümle nasıl koyun koyuna yaşamak zorunda bırakıldığını söyleyerek, son nefesinde bile İran devletinin zorbalığına dikkat çekmeye çalışmıştır.
İran molla rejiminin uyguladığı terörü hiçbir söz İhsan Fetahiyan’ın bu veda sözcükleri kadar iyi anlatamazdı.
Bu molla devleti dünyada yaşam hakkı başta olmak üzere insan hak ve özgürlüklerinin en ağır bir şekilde çiğnendiği ülkelerin başında gelmektedir. İşte bunun içindir ki, idam cezası pek çok ülkede kaldırıldığı halde İran gerici rejimi bu vahşi cezayı sürdürmekte ısrar etmektedir.
İdam cezası verilen bu insanlar haftalarca akıl almaz işkencelerden geçirilerek adil yargılanma hakkından yoksun bırakılmışlardır. Daha sonra da kendilerine savunma hakkı verilmemiş, tamamen formalite olan şekli bir yargılamaya tabi tutulmuşlardır. 
Dini, halkı uyutma ve baskı altında tutma aracı olarak kullanan mollaların tüm dünyanın gözü önünde işlemekte oldukları bu cinayetler takdir edersiniz ki, tüm insanlığa karşı işlenen ağır bir suçtur. Çünkü çağımızın hiçbir insanı idamların kana buladığı bir dünyada yaşamayı hak etmemiştir.
Sizce de malum olduğu gibi, yaşama hakkı vazgeçilmez ve dokunulmaz bir haktır. Kişiler ve devletler bu kutsal hakka saygılı oldukları oranda dünya güzelleşecektir.
Yine şiddetsiz bir dünyada huzurlu bir hayat geçirmek de her insanın hakkıdır. Bu nedenle idamların ve şiddetin olmadığı bir dünya için herkes çaba harcamalıdır. Bir vahşet eğilimi olan bu girişimlerin insanlık tarihini kirletmesine artık izin vermemeliyiz. Bunu en başta da kendimiz için yapmalıyız.
Şerko Maarifi, Zeynep Celaliyan, Rüstem Arkiya ve Fesih Yasemini’ nin yaşama hakkına sahip çıkmak, “Mutlu Dünya” idealimize sahip çıkmak olacaktır. Bu suçsuz ve sahipsiz insanların hayatları her insan hayatı gibi bize emanettir. Biz istersek bu insanların hayatlarını kurtarabiliriz. Etkili bir uluslar arası kamuoyu baskısı yaratıp caydırıcı bir güç olabilirsek, bundan sonra yapılacak idamların da önüne geçebiliriz.
Bu konuda siz değerli kurumlarımıza büyük bir iş düştüğünü takdir edersiniz.
İdam tehdidi altında olan bu insanlar için ne yapabiliriz diye düşünürken, aklımıza Birleşmiş Milletler önünde kesintisiz bir “YAŞAM HAKKINA SAYGI NÖBETİ” tutmak geldi.
Siyasetçiler, aydınlar, milletvekilleri, sendikacılar, dernekler ve öteki sivil kurum yöneticileri olarak bizler, her hafta onar kişilik gruplar halinde her gün bu nöbeti sürdürürsek, içte ve dışta caydırıcı bir duyarlılık sağlayabiliriz.
Düşünüldüğünde daha başka çalışmalar da akla gelebilir. Birlikte yapabileceğimiz çalışmalar hakkında değerli düşünce ve önerilerinizi bildirirseniz bizi sevindirmiş olursunuz. Saygılarımızla”
*  *  *  *
Biz rahat yataklarımızda uyurken, Fesih Yasemin vincin ucuna bağlanan ipte can veriyordu. Yazıklar olsun bize. 8/1/2010           

101102

Mahmut Alınak

Eski kürt milletvekillerindendir.Çeşitli kitapları bulunmaktadır.Aralık 2011 yılına kadar sitemizde sürekli yazılar yazan Mahmut Alınak,Aralık 2011'de KCK tutuklamalarına maruz kalarak tutsak edilmiştir.Temmuz 2012'de tahliye edilmiş olup,zaman zaman yazıları ile okur kitlesine ulaşmaktadır.

alinakmahmut@hotmail.com

Mahmut Alınak

Hamas[1] -siyonist İsrail devleti denkleminde gazze'deki soykırım:

Açıklanan rakamlar muhtelif olsa da 7.Ekim.2023 ile 30.Mayıs.2024 tarihleri arasında, ezici çoğunluğu çocuk ve kadın olmak üzere, toplamda 36 bin Filistinli hunharca katledilmiş durumda. Yaralı sayısının 80 bini aştığı ve keza binlerce kişinin akıbetlerinin bilinmediği söylenmekte.

Yirmi saplı ilmik (Nubar Ozanyan)

Zulmün sınırının ve çapının olmadığı, çığlığın ve yüksek sesle ağlamanın yasak olduğu topraklarda yaşıyoruz. Ermeniler, Kürtler, Aleviler geçmişte yaşadıklarının yaslarını tutmaya vakit bulamadan daha kapsamlı acıların içine itiliyorlar. Diktatörler bir yandan halkların bembeyaz barış sayfalarına zulümlerini kara kalemle yazarken diğer yandan yaptıkları kötülüklerin ve işledikleri cinayetlerin unutulması ve bir daha hatırlanmaması için ellerinden gelen her şeyi yapmaya çalışıyorlar. Halkların hafıza ve belleklerini silerek sahte bir tarih yazımıyla kirletiyorlar.

Emperyalizm Üzerine Notlar-3

Emperyalizm, Bağımlılık ve Eşitsiz Gelişme

 

Soru 3:

Türkiye Mali olarak ABD ve AB Emperyalistlerine Bağlıdır

Cevap:

Türkiye'nin mali olarak, mali olarak daha güçlü emperyalist ülkelere ihitiyaç duyduğu hatta bağımlı olduğu bir gerçektir. Ancak bu bağımlılık, bir yarı-sömürge ya da bağımlı ülke bağımlılığı gibi olmayıp, finansal olarak daha büyük olmamasıyla ilgilidir.

Bir Kez Daha: Tehlikenin Farkında mıyız?

Bundan kısa bir süre önce, Erdoğan iktidarının; “Türkiye Yüzyıl Maarif Modeli” ile teşebbüsüne soyunduğu stratejik hamlenin Türkiye ve K. Kürdistan toplumu açısından nasıl ve ne türden güncel bir tehlike ve tehdit oluşturduğuna dair kısa bir yazı paylaşmıştım.

Ermenistan’da Tavuş Hareketi Üzerine

Ermenistan Apostolik Kilisesi Tavuş İdari Başpiskopos’u Bagrad Galstanian önderliğinde başlatılan sivil itaatsizlik gösterileri, halkın yoğun katılımı ile devam ediyor. Ermenistan’a ait dört köyün, Azerbaycan’a iade edilmesi bardağı taşıran son damla oldu. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın derhal istifa etmesi isteniyor. 4 Mayıs’ta başlayan gösteriler, yol güzergahı üstünde bulunan Lori, Sevan, Geğarhunik… şehirlerinden halkın yoğun katılımı ile Yerevan’da sonlandırıldı. 26 Mayıs’ta Cumhuriyet Meydan’ında düzenlenen miting ile yüz binlere ulaştı.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - 2

Sol-sosyalizm adına adeta akıllara durgunluk veren yaklaşım örnekleri bu saptama ve belirlemeler. Yani sanki de CHP işbirlikçi tekelci burjuvazinin temsilcilerinden ve T.C Devleti’nin koruyucu-kollayıcı ana güçlerinden olan bir sosyal demokrat parti değil de sol, sosyalist veya halkçı bir partiymiş gibi tenkit ve değerlendirme konusu yapılıyor. Hal böyle olunca da burada kusur, varlık nedeni gereğince davranan bir sosyal demokrat partinin değil; sosyal demokrat partiye, sahip olmadığı/olamayacağı payeleri yükleyen yaklaşımların olur doğallığıyla.

İdeolojik Netlik ve Örgütlülük

Günümüzde özgür bir geleceğe doğru yapılacak her hamle, sınıf bilinçli bir duruşu ve buna uygun bir örgütlülüğü zorunlu kılar. Tüm bunlar da yoğun bir emeği ve fedakarlığı gerektirir. Sınıf bilincinden yoksun, kendiliğinden hareketlerle köklü değişimlerin-tarihsel kopuşların yaratıcısı olunamaz. Proleter ideolojiyle donanmış partilerin tarihsel misyonu tam da burada ortaya çıkıyor. Yine partisiz-örgütsüz bir duruşla özgür bir geleceğe dair hesaplar yapılmaz.

AKP-MHP FAŞİST DİKTATÖRLÜĞÜNÜN K. KÜRDİSTAN’DA FİİLİ OLARAK UYGULADIĞI, SÖMÜRGE SİYASETİDİR.

Sömürge siyasetinin en belirgin özelliği, yerel halkın iradesinin gasp edilerek, yok sayılmasıdır. Bunun yerine, sömürgeci merkezi yönetimin doğrudan kendi memurlarını oraya yönetici olarak atamasıdır. Bunun adı bir dönem OHAL Valisi, sıkıyönetim komutanı, bölge müsteşarı oluyorken; bugün de Kayyum belediye başkanı, muhtar vs. vs. oluyor.

Günümüz koşullarında sömürge veya ezilen bağımlı uluslara, azınlıklara, baskı altındaki inançlara ve ezilen cinse karşısömürge siyasetinin aldığı biçim; aleni bir şekilde, koyu faşizmden başka bir şey değildir.

Piroğlu Ecevit (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna bedeni ölüme yatırarak bir mevsim aç kalmak… Onurlu ve özgür bir yaşam için kendisine ait olan her şeyi feda etmek. Budur, özgürlük mahkumlarının hikayesi! Dünya ve ülkemizin zindan direniş tarihi buna fazlasıyla tanıktır. Amed zindanından Metris zindanına uzanan direniş tarihi fazlasıyla buna tanıktır. Kolay mı saatlere günlere aldırmadan her gün herkesin gözü önünde santim santim erimek; yaşamın nimetlerine dokunmadan açlığa yatmak… 120 günden daha fazla süren bir direnişi sürdürmek; düşünmek ve hayal etmek bile insanı ürkütüyor.

ABRÜST - leylekler getirdi kız... leylekler...

"Sol Kal Sol Yaşa"

Sol tatile  gitmişken...

Toplumsal yapı da; bir an bile parlamentarizmi savunmakta vazgeçmediğini ilan eden her insan ve siyasi yapı da ağır  saldırılara maruz kalıyorken...

seçimlerle  siyaset yapmak istiyen  devrimcilerde proletaryaların her geçen  gün ağırlaşarak hissettiği  solcusuzluğa  karşı da proletaryanın karşısına umut olma uğruna olsa da "Sol Kal Sol Yaşa" diyerekte çıkamıyorken...

fırsatta buyken... fırsatta buyken... 

yazın gitsin kız... yazın gitsin...

abrüst... falan filan...

sanat da diyin gitsin.

Zap’a bomba Colemerg’e kayyum (Nubar Ozanyan)

Türk patronlarının ve generallerinin Kürt ve emek düşmanlığı kapsamlı ve planlıdır. Sınırlı bir zaman ve belli bir dönemle sınırlı değildir. Süreğendir. Demokrasiyi gerçekte değil sözde bilir. Uygulamada değil yasalarında yazılı haliyle tanır. Ki bunu bile kaale almaz. Tarihten günümüze dek en iyi yaptığı şey işgal ve Türk olmayan halkların canını almaktır. Emek ve topraklara konmaktır. En iyi bildiği ise “Yakma-Yıkma-Çökme”dir. İkiyüzlü ve sahtekâr olduğu kadar kinci ve intikamcıdır.

Sayfalar